Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Kanadı Kırık Kuşlar

Kanadı Kırık Kuşlar

Sigara

LILY

Birinin kulağımın dibinde, “Prenses, uyanma vakti geldi,” demesiyle uyandım ve bir şey yanağımı dürttü.

“Ne?” diye homurdandım, gözlerimi açtığımda Mason'ın bana gülümsediğini gördüm. “Evime nasıl girdin sen ya?” diye mırıldandım yuvarlanarak.

“Gizli anahtarını bulmak çok kolay,” diye kıkırdadıktan sonra battaniyeyi üzerimden çekti.

“Hey! Çıplak olabilirdim!” dedim öfkeyle. Battaniyeyi tekrar üstüme çekmeye çalıştım.

“Ama değildin. Hadi kalk, yapacak işlerimiz var,” diye emretti, ellerini birbirine vurarak.

Doğrulup perdelere bakarak, “Saat kaç?” diye sordum.

“5.45,” dedi gülümseyerek. “Neden?”

Kendimi tekrar yatağa bırakarak sızlandım.

Odadan çıkmadan önce, “Koşmaya gidiyoruz. Hadi acele et,” diye emretti bir kez daha.

Üstümü değiştirirken kendi kendime homurdandım. Kim yaz tatilinde bu kadar erken kalkar ki?

Cevap veriyorum: psikopatlar.

“Neden beni bu saatte koşuya çıkarıyorsun?” diye homurdandım, yatak odamın kapısını açarken.

“Bütün parkuru koşmak istediğini söylemiştin. Ben de sana yardım ediyorum işte,” dedi Mason kayıtsızca.

Merdivenlerden inerken, “İyi de neden bu kadar erken?” diye tekrarladım.

“Daha az insan oluyor,” diye omuz silkti.

Tabii ya, doğru. Okullarımızdan biri bizi birlikte görürse hayatımız cehenneme dönerdi.

Mason bizi arabasıyla patikaya götürdü. Bir kez olsun arabayı kullanan kişi olmamak hoşuma gitmişti.

Olly'nin ehliyeti vardı ama hiçbir zaman araba sürmek istemezdi.

Ava ehliyet sınavından o kadar çok kalmıştı ki ailesi artık kursun parasını ödemiyordu. Aylarca para biriktirdikten sonra sonunda ehliyetini aldı ama hâlâ çoğu zaman araba kullanmak istemiyordu.

Harry’ye gelince… Onun da ehliyeti vardı ama kullanmasa daha iyi olurdu.

Yolun başına geldiğimizde, “Hazır mısın?” diye sordu Mason sırıtarak.

“Hayır, hazır değilim. Yorgunum,” diye sızlandım, omuzlarımı düşürerek.

“Hadi ama prenses, saat o kadar da erken değil,” diye güldü ve yavaş bir tempoda koşmaya başladı. Hiç istemediğim hâlde hızla ona yetiştim.

Yolun yarısını geçtikten sonra ölecekmiş gibi hissettiğim için yavaşlayarak yürümeye başladım. Mason da aynısını yaptı.

“Ölecekmiş gibi hissediyorum,” diye sızlandım.

“Ölmeyeceksin,” dedi gülerek. ”Sen atletizm takımında değil misin?” diye sordu, kara kaşlarını kaldırarak.

“Koşu için, uzun mesafe için değil,” diye homurdandığımda tekrar güldü.

“Yaz sonuna kadar Brittany'nin pabucunu dama atacaksın,” dedi göz kırparak. Bu sözleri üzerine kaşlarımı çattım.

Brittany benim Greendale'daki “rakibim”di. Birinci sınıftan beri voleybolda, koşuda, yüksek atlamada ve uzun atlamada kafa kafaya gelmiştik ve uzun mesafe koşusu dışında beni bir kez bile yenememişti.

“O senin kız arkadaşın mı?” diye sordum gergin bir tavırla.

“Britt mi?” diye sordu. Şok olduğu belliydi. “Hayır be.” Mason kahkahayı patlattı.

“Ah,” dedim, kız arkadaşı olup olmadığını merak ederek. Başımı sallayıp kendimi toparladım. Olly'den daha yeni ayrılmıştım! Mason Cooper hakkında böyle şeyleri merak etmemeliydim.

“Hadi prenses, neredeyse bitirdik.” Koşar adımlarla uzaklaşmadan önce bana kocaman gülümsedi.

***

Öğle yemeğinden hemen sonra kanepede uzanmış, televizyonda saçma sapan şeyler izlerken biri bangır bangır kapımı çalmaya başladı.

Kapıyı açar açmaz, “Dün gece hangi cehennemdeydin?” diye bağırdı Ava.

“Sana da merhaba,” diye mırıldanıp kapıyı arkasından kapattım.

“Sana uğradım ama evde yoktun,” dedi, kollarını göğsünde kavuşturup kalçasını dışarı çıkararak.

Koltuğa oturup, “Kafamı toplamak için dışarı çıktım,” diye yalan söyledim.

“Mesaj atabilirdin!” diye haykırdı, elini havaya kaldırarak.

“Saat dokuzda dışarı çıktım. Geleceğini düşünmemiştim,” diye omuz silktim.

“Tamam, seni affederim ama beni dondurma yemeye götürürsen,” diye homurdadı.

“Dondurma olur,” dedim sahte bir gülümsemeyle.

“Harry'ye mesaj atıp bizimle orada buluşmasını söyleyeceğim,” dedi. Kapıdan çıkarken çoktan telefona sarılmıştı.

Bir inilti çıkardıktan sonra ayağa kalkıp peşinden gittim.

Yolcu kapısına yaslanmış, mesaj yazıyordu. Ben arabanın kilidini açıp binerken kafasını kaldırıp bir kez bile bakmadı.

Ben arabayı park ederken, “Harry dondurmacıya gitti bile,” dedi sonunda telefonunu bırakarak. “Aa, gelmişiz,” dedi şaşkınlıkla.

“Geldik tabii,” diye mırıldandım. Ardından arabadan inip içeri girdim.

Dükkânı taradığımda Harry'nin masalardan birinde oturduğunu gördüm. Sıkılmış görünüyordu. “Selam canım,” dedim ve gülümseyerek yanına gittim.

“Selam tatlım,” diye karşılık verdi kocaman bir gülümsemeyle.

“Bana selam yok mu?” diye surat astı Ava.

“Daha demin mesajlaşıyorduk,” diye cevapladı Harry gözlerini devirerek. Sonra ayağa kalktı.

“İstediğinizi söyleyin hanımlar, bendensiniz,” dedi ve bizi kasaya yönlendirdi.

Ava yüzünü resmen cama yapıştırmış hâldeyken Harry’ye sessizce, “Ben ısmarlıyorum sanıyordum,” dedim.

“Her zamanki Ava işte,” dedi gözlerini devirerek. “Sakın ona söyleme ama bu gece bir randevum var,” diye fısıldadı.

“Hadi canım, kiminle?” diye sordum. Çığlık atmamak için zor duruyordum.

“Jonah.”

Kolunu sıkıca tutarak, “Biyoloji'den mi?” dedim şok içinde.

Elimi itip, “Evet,” diye cevapladı kızararak.

“İnanmıyorum! Bana her şeyi anlatman lazım!” diye haykırdım tiz bir sesle.

“Tabii ki bebişim.” dedi gülerek ve kolunu omuzlarıma doladı.

Dondurmalarımızı sipariş ettikten sonra birlikte pencerenin yanına oturup yemeye başladık.

“Okulun başlaması için sabırsızlanıyorum!” dedi Ava heyecanla.

Harry yüzünü buruşturarak, “Iyy. Neden ki?” diye sordu.

“Çünkü artık son sınıfız!” diye cevap verdi gözlerini devirerek.

“Okulun bitmesi için sabırsızlanıyorum,” diye mırıldandım. Harry cevabıma güldü.

“Bazen neden ikinizle arkadaş olduğumu gerçekten merak ediyorum,” diye iç geçirdi Ava üzgün bir şekilde.

“Çünkü biz harika insanlarız,” diye cevap verdi Harry, çok bariz bir şeyi belirtircesine. “Canım, telefonuna üç kere falan mesaj geldi,” dedi beni dürterek.

“Ha?” dedim kaşlarımı çatarak. Telefonu cebimden çıkarınca haklı olduğunu gördüm. Hepsi Mason'dan gelmişti.

“M kim?” diye sordu telefonuma bakarak. “Kimse,” diye cevap verdim hızla. Tekrar mesaj attığında telefonumu yüzüstü masaya koydum.

Ava telefonumu almaya çalışırken, “Önemli biri herhâlde,” dedi Harry melodik bir ses tonuyla.

Ava’ya fırsat vermeden telefonu hemen kaptım.

“Oku gitsin, hadi,” dedi Harry sırıtarak.

Dudaklarımı büzdüm, sonra pes edip mesajları açtım.

M
Ne yemeyi seversin? Pizza dışında
M
Yani atıştırmalık olarak
M
Cips? Şeker? Havuç?
M
Prenses. Şu an tam anlamıyla bir aptal gibi marketin ortasında duruyorum…

Mesajlarını okurken gülümsedim, neden bana yiyecekle ilgili bu kadar çok mesaj gönderdiğini merak ediyordum.

Ben
Hemen hemen her şeyi yerim… Neden ki?

Telefonu bırakmama kalmadan cevap yazdı.

M
Bu gece için ;)
Ben
Bu gece mi?
M
Görürsün prenses

Ava bana sırıtarak, “Bu M denen kişi seni böyle gülümsettiğine göre baya harika biri olmalı,” dedi.

Dondurmamdan kocaman bir ısırık alırken, “Fena değil işte,” diye omuz silktim.

Ava ellerini masaya vurarak, “Biriyle mi tanıştın?” dedi heyecanla.

“Hayır,” dedim başımı sallayarak. Yalanımı anlamamalarını umuyordum.

“Peki ya sen Ava? Biriyle görüşüyor musun?” diye sordu Harry, benim yerime konuyu değiştirerek. Bana anlayış dolu bir bakış fırlattı.

“Neredee? Ridgewood'daki bütün erkekler berbat. Gözümü Christ College'a dikmeyi düşünüyorum,” diye cevap verdi üzgünce.

“Aslında beş hafta sonra onlarla oynayacağız,” dedi Harry kaşlarını oynatarak.

Futbol sezonunun ilk maçında her zaman Greendale’la oynardık. Okulların aptal geleneklerden biriydi.

“Kesinlikle orada olacağım,” dedi şeytani bir gülümsemeyle.

***

“Peki, söyle bakalım neden bu kadar yiyecek aldın?” diye sordum, Mason iki market poşetini sehpanın üzerine bırakırken.

“Çünkü bu gece sen ve ben kafayı bulacağız prenses,” dedi sırıtarak.

“Öyle mi?” diye sordum heyecanla.

“En küçük şeyler için bile çok heyecanlanıyorsun,” diye kıkırdadı. “Bir köpek yavrusu gibi,” diye ekleyince omzuna hafifçe vurdum.

“Şaka yapıyorum,” dedi gülerek. Ardından cebine uzanıp bir çakmak ve elle sarılmış bir sigaraya benzeyen bir şey çıkardı. “Dışarı çıksak daha iyi olur,” dedi.

“Havuzun yanına gidebiliriz.”

Ben önden gittim ve koltuklardan birine bağdaş kurup onu bekledim.

Mason karşıma oturdu. Esrarı kaldırıp nazikçe dudaklarımın arasına yerleştirdi.

“Senin için yakacağım. Biraz içine çekince öksüreceksin,” diye açıkladı, ben de başımla onayladım.

Beyaz çakmağı çaktı ve yavaşça sigaranın ucuna yaklaştırdı. “Emmeye başla,” dedi, ben de öyle yaptım. Anında tuhaf bir tat ve kokuyla karşılaştım.

“Şimdi içine çek” dedi, çakmağı yanına bırakarak.

Hafif içime çektiğimde ciğerlerim biraz yandı. Daha fazla çekince öksürmeye başladım.

“Fena değil,” dedi etkilenmiş bir bakışla.

Mason'ın iki fırt çekip dumanı dışarı üflemesini izledim.

“Öksürmedin,” dedim, sigarayı bana geri verirken.

“İlk içişim değil prenses,” dedi göz kırparak.

“Adımı bilmiyor olabilir misin?” diye sordum.

“Lily.” Mükemmel dişlerini göstererek gülümseyince içim kıpır kıpır oldu.

“Neden bana prenses diyorsun?” diye sordum, koltuğumda arkama yaslanıp bir şeyler olmasını bekleyerek.

“Çünkü bana ormanda koşan saçı uzun, kertenkeleli prensesi hatırlattın,” dedi kıkırdayarak, sonra o da arkasına yaslandı.

“Rapunzel mi?” dedim gülerek.

Gözlerini kapatarak, “Aynen,” diye onayladı.

“Sen Rapunzel'i niye izledin ki?” diye sordum gülümseyerek.

“Disney'le kafayı bozmuş iki kız kardeşim var,” diye cevap verdikten sonra doğruldu. “İzlemek ister misin?” diye sordu şapşal bir sırıtışla.

“Olur,” diye kabul ettim.

Üç saat, iki film ve bir sürü abur cuburdan sonra Mason kanepemde sızmıştı, ben de gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

“Mason,” diye mırıldandım, ayağımla ayağını dürterek. “Mason,” dedim tekrar.

“Hmm?” dedi alçak sesle. Başını kaldırdı ama gözlerini açmadı.

“Yastık ister misin?” diye sordum esneyerek.

Kollarını uzatarak, “Buraya gel,” diye mırıldandı.

Yavaşça ayağa kalktım ve ayak sürüyerek önünde durdum.

“Hayır, yani yanıma gel,” dedi, biraz kayıp önündeki boşluğa hafifçe vurarak. “Sarılmak istiyorum,” diye mırıldandı uykulu bir şekilde.

“Emin misin?” dedim fısıldayarak.

“Fazla düşünmeyi bırak prenses,” dedi tek gözünü açarak. Ben yerimden kıpırdamayınca elini uzatıp bileğimi tuttu ve beni nazikçe kendine doğru çekti.

Beni sırtım onun vücuduna yaslanacak şekilde kendine doğru çekti. Kolunu belime dolayıp elimi tuttu, diğer kolu da başımın altındaydı.

Ben ayaklarımı bacaklarının arasına sokarken, “Saçların çok güzel kokuyor,” diye mırıldandı.

“Saçımı koklamayı kes,” diye kıkırdadım, ona biraz daha sokulurken.

“Şşş. Uyuyorum,” diye cevap verdi, saçlarıma doğru gülerek.

“Lily?” Mason içine düştüğümüz sessizliği bozdu.

“Efendim?” diye fısıldadım, başparmağımla elinin üzerinde daireler çizerken.

Yüzünü boynuma gömerek, “Kingsley gerçekten büyük hata yapmış,” diye mırıldandı.

***

Uyandığımda sıcaktan ölüyordum. Ter içindeydim ve cam kapıdan içeri giren parlak güneş beni kör ediyordu.

Mason hâlâ bana sarılıyordu ama artık bacağını üzerime atmış, penisini sırtıma bastırmıştı.

“Mason,” diye homurdandım, kendimi ondan kurtarmaya çalışırken.

“Daha çok erken,” diye sızlanıp beni kendine doğru çekti.

“Çok sıcakladım,” dedim.

“Belli.” Sesindeki alaycılığı duyabiliyordum.

“Ve açım,” diye ekleyince sonunda beni bıraktı. “Yumurta ister misin?” diye sordum, ayağa kalkıp gerinerek.

“Benim için yemek yapmayı mı teklif ediyorsun?” diye sırıttı. Oturup kapüşonlusunu çıkarırken tişörtü biraz yukarı kalktı.

“Galiba öyle,” dedim gözlerimi kaçırarak.

“Bugün bir planın var mı?” diye sordu, beni mutfağa kadar takip ederek.

“Yok,” dedim, kızartma tavasını çıkarırken.

“Burnunu deldirmeye gitmek ister misin?” diye sordu, tezgâha oturarak.

Bir yandan ekmek kızartırken, “Senin planın yok mu?” diye sordum.

“Yok,” diye yanıtladı.

“Deldirmek istemediğine emin misin?” dedim sırıtarak.

“Kesinlikle hayır.” O da sırıtarak başını salladı. “Telefonun çalıyor,” dedi.

Neden telefonumun sesini hiç duymuyorum? Titreşimden çıkarsam iyi olacak. ~

Telefonumu elime aldım ve Harry'nin adını görünce gülümsedim.

“Selam!” diye açtım. Kahvaltı hazırlamaya devam edebilmek için hoparlörü açtım.

“Selam bebeğim!” dedi neşeyle.

“Ee, randevu nasıl geçti?” diye sordum.

“İyiydi. İnsan içinde ilk kez randevuya çıktığı için çok gergindi,” dedi iç çekerek. Mason'ın kaşları havaya kalktı. “Ama seni bu yüzden aramadım.”

“Ne oldu?” diye sordum, parmaklarını fermuar çeker gibi dudaklarına götüren Mason'a gözlerimi kısarak.

“Ava senin için bir müdahale planı yapıyor,” dedi Harry. Mason gülerken küçük bir ses çıkardı.

“Senin depresyonda olduğunu ve biriyle yatman gerektiğini düşünüyor,” diye devam etti Harry. Ya Mason'ı duymamıştı ya da onu görmezden gelmeyi tercih ediyordu. “Onu vazgeçirmeye çalıştım ama Ava’yı biliyorsun işte.”

“Sağ ol Harry,” diye iç çektim. Bu işten nasıl kurtulacağımı düşünürken gözlerimi sıktım.

“Ne demek canım. Önümüzdeki birkaç gün çok evde olmamaya çalış. O zaman sıkılıp unutur,” diye önerdi.

Harry'yle vedalaştıktan sonra Mason'ın önüne bir tabak yumurta ve kızarmış ekmek, onun yanındaki boşluğa da kendim için bir tabak koydum.

“Harry Francis miydi o?” diye sordu, yumurtadan bir ısırık alırken.

“Evet, en iyi arkadaşlarımdan biri,” diye onayladım.

“Eşcinsel olduğunu bilmiyordum,” diye yorum yaptı gelişigüzel.

“Sakladığı bir şey değil ki,” dedim, en iyi arkadaşımı savunmaya hazır bir şekilde.

“Hangisi Ava?” diye sordu. Düşünürken yüzünü buruşturdu.

“Onu gördüğünü sanmıyorum. Kısa boylu, kızıl saçlı bir kız,” diye onu tarif ettim.

“Hiçbir fikrim yok,” dedi başını iki yana sallayarak.

“Leah amigo kızlardan, hani şu sarı saçlı olan?” dedim.

“Bir sürü sarışın amigo kız var. Kendine baksana,” diye güldü, saçımın ucunu tutarak.

Saçlarımı elinden çekerek, “Yakında amigo kız olmayacağım,” diye hayıflandım.

“Ne zaman bırakacaksın?” diye sordu, boş tabaklarımızı toplarken.

“Muhtemelen okulun başladığı gün,” dedim dudaklarımı büzerek. Bir an önce bitirip kurtulmak en iyisi, değil mi?”

“Vay be, bir hafta bile beklemeyecek misin?” diye ıslık çaldı, tabakları sudan geçirirken.

“Döndüğümüz ilk gün eğitime başlıyoruz.”

Tabakları bulaşık makinesine yerleştirirken, “Biz de,” dedi.

“Dün gece o kadar çok şey yedik ki,” diye güldüm, sandalyemde dönüp sehpanın üzerindeki çöplere bakarak.

“Hoşuna gitti mi?” diye sordu Mason sessizce.

“Evet,” diye başımı salladım. “Ama muhtemelen sık yapacağım bir şey değil,” diye ekledim ve yerimde dönerek ona baktım. “Sen eğlendin mi?” diye sordum.

“Eğlendim.”

Continue to the next chapter of Kanadı Kırık Kuşlar

Discover Galatea

Masa 11Bizi Bağlayan AlevlerZıt Kutuplar: Carrero EtkisiYuva Yıkan AlfaVampirlerle Büyümek

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi