Dzenisa Jas
Clarice Mont
Nathaniel "O nerede?" diye sordu, epey afallamış ve dağılmış görünüyordu.
"Ben... Bilmiyorum. Ben nehirden ayrılalı yaklaşık beş dakika oldu, ama kurdunun şimdiye kadar o bölgeden uzaklaştığına eminim." Greta cılız bir ses tonuyla cevap verdi, kristal mavisi gözlerinden korku okunuyordu ve gözleri hala nemliydi.
"Nasıl bilmezsin?” Nathaniel birden çileden çıktı, ellerini kontrolsüzce etrafa savuruyordu - Greta ürkmüştü, en iyi arkadaşının babasının yanında artık güvende hissetmiyordu.
George kızını arkasına aldı ve Nathaniel öfkeli bir biçimde hırladığı esnada karşılık olarak kızını korumak için ona hırladı.
"Sakin ol Nathaniel. Bu onun suçu değil, bu yüzden ona hem bağırmamalı hem de kızımı korkutmamalısın,” dedi, George hiddetli şekilde Nathaniel’ı azarladı, titreyen kızı korkuyla büyük vücudunun arkasına sığınırken gözleri öfkeden iyice kısılmıştı.
Nathaniel, "Sadece bu ayın başından beri dönüşmeye başlamış kızım ormanda üzerinde hiçbir kontrol kuramadığı kurt formunda, üstelik nasıl geri dönüşeceği hakkında hiçbir fikri de yok! Bu yüzden bağırdığım için özür dilerim!" diye bağırdı. Söylediği her kelimeyle köpek dişleri daha da ortaya çıkıyordu ve Clarice’inkine benzer şekilde ne zaman sinirlense yeşil gözleri git gide kararıyordu.
George, Nathaniel'in endişesini anlayarak iç çekti, ama yine de kızını korumaya devam etti çünkü bir kurdun yavrularını aşırı korumasının içgüdüsünün ne kadar güçlü olduğunu biliyordu.
"Kızının dönüşmesi Greta’nın suçu değil Nate, bunu biliyorsun. Şimdi, Greta eve gidecek ve sen de onun peşine düşmeyeceksin, anlaşıldı mı?"
Nathaniel, George'un sözlerine hırladı ama Greta'nın yanaklarından akan gözyaşları ve elleri sıkı yumruklarla evinden dışarı kaçmasını izlerken tek bir kelime etmedi.
Nathaniel "O sadece bir yavru, George. Kral bugün gelecek, yani yaratık. Ne kadar vahşi olduğunu biliyorsun. Ya ona rastlarsa ve kurdunun hareketlerini kontrol edemezse? Ya onu öldürürse?" diye eli çenesine sürtünürken gözleri fal taşı gibi açılarak sordu.
George, sakince "Kral onu öldürmeyecek Nate, bu delilik. Ayrıca, bunun yeni ve dürtüsel bir dönüşüm olduğunu anlıyorum, ama bir şekilde kurdunu kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bunun için çok erken olduğunu biliyorum ama bir şekilde öğrenmek zorunda,” dedi, yakın arkadaşı olan korkmuş bir babayla konuşurken sözlerini dikkatli seçmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak.
"Farkındayım. Biliyorum. Ama daha çok erken. Bunu öğrenmek için henüz çok erken ve o şu an yapayalnız. Ve onu arayacak zamanımız yok... Clarice çok zayıf ve masum George, endişelenmemin sebebi bu, evet biliyorum geri dönüşmenin bir yolunu bulacak, ama bunu başaramama ihtimali de var.”
***
Kalın kumral kürkle kaplı yaratığın kıvrımlı silueti, ormanda öyle hızlı bir hızla hareket ediyordu ki, varlığını kanıtlayacak tek şey çamurlu zeminin derinliklerinde bıraktığı pençe izleri olacaktı.
Amaçsızca oradan oraya koşan yaratığın, takip etmesi zor bir hızda koşmasıyla zemine basan pençelerinin çıkardığı ses neredeyse ritmik bir sesti.
Kalın kürkü rüzgarla savruluyordu ve koşarken ağzından çıkan uzun pembe dili kurdun hızıyla uçuyormuş gibi görünüyordu.
Siyah ıslak burnu havaya kalktı, alçak dalları ve asmaların içinden geçerken ilgisini sıra dışı bir koku cezbetti.
Kurt içgüdüsel olarak hareket edip hiçbir fikri olmasa da ormanın içindeki her kalın ağacı ve çalıyı geçerek kokunun kaynağını aradı.
Gözleri- koyu, ama önündeki yapraklı, çamurlu yola dikkat kesildiği için parlak- ağzı hapşıracakmış gibi açılmış, köpek dişleri ise kolayca görünüyordu.
Aniden, kurt durdu, yakınlarında üzerinden geçtiği dalların kurdun ağırlığı sebebiyle ikiye ayrılması ve ayak seslerinin yarattığı dehşetle donup kalmış küçük bir beden olduğunu fark etti.
Kurt ağzını açıp dişlerini gösterdi, burnuyla koklayabildiği kadar derini kokladı.
Kuyruğu ve kulakları o anda havaya kalktı - tetiklenmiş ve uyanık olmanın, taze et kokusu ve zayıf bir kalp atışının onun için tek bir anlamı vardı.
Kurt ilk atıştırmalığını yemişti ve geyik yavrusu başına gelenleri hiçbir zaman bilemeyecekti.
***
"O geldi Nathaniel. Kral geldi ve herkesin Alfa eğitim alanında hazır olmasını istedi,” dedi Mattel, o esnada Nathaniel'in perişan yüz ifadesini fark etti.
"O burada değil Mattel, o burada değil!" Nathaniel umutsuzluk içinde siyah saçlarının uçlarını yolarken haykırdı.
"Bunu biliyorum. Ancak şu anda yapabileceğimiz bir şey yok, onun dönmesini beklemek veya Greta'nın kurdunun onu bulmasını beklemek dışında." Mattel, ses oldukça sakin tınlıyordu fakat parmakları seğiriyordu - onun bile huzursuz olduğu açıktı.
Nathaniel "Kim, dönüşümüne karşı koyamayan, henüz dişi bir kurt olmuş yavrumuzun nerede olduğunu bilmediğimi öğrenince beni öldürecek!" diye feryat etti endişe ve korku içindeki gözleriyle.
"Anlıyorum, güven bana, anlıyorum."
Nathaniel, Mattel’in lafını keserek "Hayır, anlamıyorsun! 17 yaşındaki kızımın hayatı boyunca her zaman aşırı korunduğunu ve bebek gibi yetiştirildiğini henüz fark ediyorum. Ya araziden çıkıp sınırın diğer tarafına geçse? O zaman ne yapacağız?!" Dedi, gözleri öfkesinden parlıyordu ve yavrusunun kaybolması ya da öldürülmesiyle sonlanabilecek her türlü felaket senaryosunu düşünmüştü.
"Şu anda bunu düşünemeyiz. Bunu yapamayız. Olumlu düşünmeli ve kurdunun bölgeyi terk edecek kadar pervasız olmadığını ummalısın,” dedi Mattel, Nathaniel'in dolmuş gözlerine bakarken.
Dışarıdan Kim’in "Hayatım, çıkmalıyız" cümlesi duyuldu, seslendikten sonra Kim eve girer girmez gözyaşları içinde kalmış eşini gördü.
"Neler oluyor?" diye endişeli bir şekilde sorup aynı onun gibi endişeli görünen Mattel’a baktı.
"Hiçbir şey, hiçbir şey,” dedi Mattel, henüz sıcağı sıcağına ne diyeceğini şaşırarak.
"Kocam ağlıyor! Belli ki bir şeyler oluyor."
Nathaniel "Hayır hayatım, sorun yok. Yalnızca Kral'ın varlığından korktum," diyerek eşini rahatlattı – ağzından kolayca çıkan yalanlarla.
"Ah... aman. Ağlamaya gerek yok aşkım, sen güçlü bir adamsın..." Kim, kocasının bu kadar anlamsız bir şey için ağladığını görmenin şokuyla söyleyecek başka bir şey bulamadığı için kekeleyerek uzaklaştı.
"Çok korkutucu bir şey olmadığına göre, çıkabiliriz sanırım. Hadi tatlım, yüzünü kurut da artık çıkalım."
Nathaniel, elinin arkasıyla gözyaşlarını silerken kesik kesik belli belirsiz şekilde nefes aldı.
"Tamam, hadi çıkalım,” dedi, sesindeki hafif gerginliği gizlemek için elinden geleni yaparken - Mattel çifte ürkekçe bakarken onaylayıp onlarla çıktı.
***
Sürünün toplandığı yere doğru yaklaşırken kısık bir sesle "Onu buldu mu?" diye sordu Nathaniel, George'a.
"Sanırım, hayır. Henüz geri dönmedi," diye cevapladı George, Nathaniel'e o kadar yakındı ve öyle sessiz konuşuyordu ki eşleri bile onları duyamadı.
Kim aniden "Nathaniel, kızımız nerede? Burada olmadığını henüz fark ettim,” dedi, bu soru hem Nathaniel'in hem de George’un ürkmesi için yeterli olmuştu.
Kim'in yüzünde ve gözlerinde iki gergin adamın da gözlerindeki endişe belirivermişti.
Nathaniel bir cevap verebilmek için bir şeyler mırıldandı ama bir şey söyleme fırsatı bile bulamadan birçok pençenin sesi kulaklarda yankılandı ve hızlı bir şekilde hepsi korku ve saygı içinde başlarını öne eğdiler.
Ayaklarına bakarken alt dudağını kemiren Mattel, "O burada" diye endişeyle fısıldadı.
Clarice ise ortada yoktu…