
Kafede oturmuş, annemin bana verdiği telefondaki mesajları inceliyordum.
Artık erkeklerden daha fazlasını beklememeyi öğrenmiştim.
Kafenin kapısının açılmasıyla saçlarına ak düşmüş, uzun boylu bir adam içeri girdi.
Üzerinde gri pantolon, yakası açık beyaz şef ceketi ve siyah ayakkabı vardı.
Özgüvenli bir tavırla tezgâha yaklaşıp genç baristaya gülümsedi.
“Her zamankinden, Zoey,” dedi yumuşak bir ses tonuyla.
Zoey hafifçe kızarıp hemen kahvesini yapmaya koyuldu.
Oturduğum yerden kalkıp onun yanına gittim.
İşte o an gelip çatmıştı.
Bu adamı on sekiz yıldır ilk kez görüyordum.
“Ryan Goodman?” diye sordum.
Dönüp yeşil gözleriyle yüzüme baktı. Karşı cins olmamız dışında tıpatıp aynıydık.
”Kahretsin,” diye mırıldandı.
“Benim kim olduğumu biliyor musun?” diye sordum.
Dudaklarını ıslattıktan sonra başını onaylarcasına salladı.
“Tayla?”
Gözlerim doldu.
“Yardımına ihtiyacım var,” dedim.
Zoey, “Kahveniz hazır,” diye araya girdi.
Ryan bana aniden sarılınca hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
“Ne oldu canım?” diye sorduğunda sesi göğsümde titreşti.
“Konuşabilir miyiz?” diye sordum.
Geri çekilip gülümsedi.
“Elbette. Beni bulmanı ne kadar uzun zamandır beklediğimi tahayyül bile edemezsin.”
Kahvesini alıp benimle biraz önce oturduğum masaya yöneldi.
Karşımdaki sandalyeye oturup ben gözyaşlarımı silerken sabırla bekledi.
“Evsizim, param yok ve annem de zorda olduğu için ondan yardım isteyemiyorum,” diye itiraf ettim tek nefeste.
Ryan masanın karşısından uzanıp elimi tutarak sıcaklığıyla beni rahatlattı.
“Sana elbette yardım edeceğim. Ne istersen tatlım,” dedi nazikçe.
Yeni bir gözyaşı selinin yaklaşmakta olduğunu hissettim.
“Bizi neden terk ettin?” diye sordum.
“Annenle başa çıkamıyordum ve seni sürekli bana karşı silah olarak kullanıyordu.”
Başını öne eğdi.
“TV programlarım için ne zaman uzaklaşmam gerekse beni onu aldatma suçladı. İnkâr etsem de bana hiç inanmadı. Beni sürekli seni alıp gitmekle tehdit etti ve bunun büyürken seni son derece etkilediğini gördüm.”
“Neden velayet ya da ziyaret hakları için mücadele etmedin?”
“Bunları yaparsam annen intihar edeceğini söyledi. Onun ölümünün yükünü omuzlarımda taşımayı ve senin de beni bunun için suçlamanı istemedim.”
Ben de başımı öne eğdim.
“Sen bir yetişkin olana ve benim hakkımda kendi kararlarını verebilecek yaşa gelene kadar beklemek istedim. Seninle gerçekten bağ kurmak istiyorum, Tayla,” dedi.
“Öyle mi?” diye sordum.
Yaşlı gözlerle başını onaylarcasına salladı.
“Ama annem artık başka bir ailen olduğunu söyledi.”
“Maria adında bir eşim ve Jason adında bir oğlum var. Maria seninle ilgili her şeyi biliyor ve seninle tanışmak istiyor.”
“Sahiden mi?”
Ryan beni başıyla onayladı.
Yoğun duyguların etkisiyle gözyaşlarımı kontrol edemedim.
“Ağlama tatlım,” dedi usulca.
“Her şeyi berbat ettim,” dedim hıçkırıklarımın arasında.
Bana bir anda tekrar sarılıp başımı göğsüne yasladı.
Kendimi toparladıktan sonra ona Ben’den ve yeni bir hayata başlamak için taşınmaktan bahsettim.
Ona Walker ile Hayden’dan, Dominic’ten ve onun kötü bir adam olduğunu düşündüğümden bahsettim. Hayatımı kurtarmak için Dominic’le yaptığım anlaşmayı anlattım.
Konuşmamın bitmesiyle kahvesini bitiren Ryan saf bir şok içindeydi.
Gözlerimin içine bakarak yavaş bir ritimle, “Bilemiyorum,” diye başladı.
Tüm ciddiyetiyle, “Önce hangisini öldürmek istediğimi bilemiyorum,” diye bitirdi.
Bu yorumuna gülerken yanaklarımın utançtan kızardığını hissettim.
“İki erkekle yaşadığım alışılmadık ilişkim nedeniyle beni yargılamıyor musun?”
“Açıkçası kızımı gördükten sonra bu sayının iki ya da üç olması hiç önemli değil. Seni mutlu eden buysa ve incinmiyorsan seni yargılamayacağım.”
Ona içtenlikle gülümsedim.
“Yine de biftek bıçaklarımla insan avına çıkasım var!”
Tekrar güldüğümde babam bana gülümsedi.
“Çok güzelsin, Tayla. Seninle gurur duyuyorum. Bu kadar mükemmel bir şeyin yaratımında katkım olmasına inanamıyorum,” dedi.
Yüzüm kızarınca oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım.
Cebindeki telefonu çalmaya başlayınca onu çıkardı.
“Jack?” diye cevap verdi.
“Evet. Hayır. Bu akşam yemek servisini senin yapman gerekecek. Hayır, hasta değilim,” dedi bana bakarak.
“Çok daha önemli bir gündemim var.”
Ryan beni Maria’yla tanıştırmak için evine götürmekte ısrarcı olunca bunu kabul ettim. Sonra beni BMW’siyle şehrin dışındaki güzel bir eve götürdü.
Maria’yı yolda aradığı için eve vardığımızda Maria bizi evin kapısında bekliyordu.
Minyon Maria’nın kızıl saçları ve iri kahverengi gözleri vardı.
Gülümseyerek yaklaşıp bana kocaman sarıldı.
“Nihayet seninle tanışmak harika, Tayla,” dedi.
“Ben de tanıştığımıza memnun oldum,” diye cevap verdim.
Ryan onu yanağından öpünce Maria ona sevgi dolu gözlerle gülümsedi.
“Sana inanılmaz benziyor ve çok güzel,” dedi Ryan’a.
Ryan önce eşine sonra da bana gülümsedi.
“Ne diyebilirim? Mükemmel DNA’larım sağ olsun,” diye takıldı.
Maria onun kolunca vurunca Ryan ona sarılıp etrafında döndürünce kadın kıkırdadı.
Onların sevgisi bana Walker ile Hayden’ı hatırlatınca kalbimde bir ağrı hissettim.
Maria koluma dokunarak, "İçeri geçelim,” dedi.
Onlarla eve girdiğimde beni yemek odasına yönlendirdiler.
Maria bir anlığına kaybolduktan sonra pembe büyük bir sürahi ve birkaç bardakla döndü.
İkimize de birer bardak doldurduktan sonra Ryan’ın yanına oturdu.
Kafedeki buluşmamızda ona anlattıklarımı eşine aktarınca eşi de onu can kulağıyla dinledi.
“Elbette yardım edebiliriz. On sekiz yıldır biriktirdiğin para ne güne duruyor?” dedi Ryan’a.
Ryan hafif bir mahcubiyetle gülümsedi.
“Paranın on sekiz yıllık yokluğumu telafi edemeyeceğini biliyorum ama olur da beni bulmaya karar verirsen diye sana bir şey sunabilmek istedim,” diye açıkladı.
“Ve benimle bağ kurmak istemesem bile bu parayı alabilirsin.”
Gülümsedim.
Annemin verdiği telefon çalmaya başladığında Jess’in aradığını gördüm.
Acil bir durum olursa diye ona annemin numarasını vermiştim.
“Müsaadenizle,” diyerek ayağa kalkıp biraz uzaklaştım.
"Jess?" diye cevap verdim.
"Tayla? Sana söylemem gereken bir şey var.”
“Dinliyorum.”
“Dün gece Walker evi basıp bana nerede olduğunu sordu.”
“Ona ne dedin?”
“Ona annene gittiğini söyledim. Şu an annende misin?”
“Hayır.”
“Tanrı’ya şükür! Beni vuracak sandım.”
“Walker mı?” diye sordum şok içinde.
“Evet. Başımın yan tarafından duvarıma iki el ateş etti!”
Kahretsin.
“Yani beni mi arıyor?” diye sordum.
“Evet. Ve son derece sinirliydi, Tayla,” diye uyardı.
“Sana bunu yaptığı için çok özür dilerim,” dedim.
“Sen güvende olduğun sürece önemli değil. Neredesin?”
“Söyleyemem. Bunu yapmamam en iyisi ama güvendeyim,” diye onu temin ettim.
Walker’ın babamın peşine düşmesini istemiyordum.
“Sanırım anneni ziyaret edecek ve annen nerede olduğunu biliyorsa…” deyip duraksadı.
Lanet olsun.
Annemden öğrenirse buraya gelebilirdi.
“Sorun yok. Yakın zamanda taşınmayı planlıyorum, beni bulamayacak.”
Walker, Dominic’le yaptıklarımızı öğrendiyse çok kızmış olmalıydı.
Ve şimdi de peşime düşmüştü.
“Şimdi kapatmalıyım. Kendine iyi bak, Jess ve önemli bir şey olursa ara.”
Ryan bana yaklaşırken telefonu kapattım.
“Ortalık durulana kadar bir süre sığınacak bir yere ihtiyacım var,” dedim.
“Hallederiz,” dedi gülümseyerek.
“Ayrıca biri gelip beni sorarsa beni tanıyormuşsun gibi davranmanı istiyorum, tamam mı?”
Başını onaylarcasına salladı.