“Dudaklar dille ve dişlerle buluşuyor. Kalbim duracakmış gibi oluyor.” Billie Eilish.
Bölüm Şarkısı: Billie Eilish'ten, "Watch".
ÜÇÜNCÜ ŞAHIS
Harmony dudakları birbiriyle buluştuğu anda dünya durmuş gibi hissetti. Blaze’in dudaklarındaki sıcak ve yumuşak hissiyle kalbi daha da hızlandı.
Dikkatini dağıtabilecek her şeyden kaçmak için gözlerini sımsıkı kapattı. Bu onun ilk öpüşmesi, kutsal bir anı olduğu için her anının tadını çıkarmak istiyordu. Yine de böyle olacağını hayal etmemişti.
“Gözleri açık öpüşen hiçbir şey hissetmez,” derlerdi. Blaze yarı açık gözlerle onu memnuniyetle izlediğine göre bu sözün haklılık payı olmalıydı.
Harmony’nin dudakları göründüğü kadar narindi ve Blaze onun ilk defa öpüştüğüne emindi. Diliyle alt dudağını dürttüğünde Harmony ona erişim izni vermeyi reddetti.
Harmony’nin buna hazır olmadığına karar verip normalde huyu olmamasına rağmen öpüşmeyi kısa tuttu.
Konu seks olduğunda Blaze uçlarda yaşamayı severdi. Onun için ya hep ya hiçti. Tatlı buseler ve sevişmeler onun için çok basitti.
Ama bu minyon kızı korkutup kaçırmamak için kendini tutması gerekiyordu. Zira Harmony ondan korkunç bir hayaletmiş gibi kaçmaya eğilimliydi.
Blaze usulca geri çekilip Harmony gözlerini yavaş yavaş açarken belli belirsiz bir gülümsemeyle onu izledi.
Biraz önceki öpüşmenin şokundaki Harmony hafifçe nefes alıp verirken Blaze hâlâ onun yüzüne yakındı.
Harmony sersemlemiş gibi göründüğünden Blaze ona kendini toparlaması için biraz zaman tanıdı.
Blaze, “Bu senin ilk öpücüğün müydü?” diye sorduğunda Harmony bunu itiraf etmekten biraz çekinse de başını onaylarcasına salladı.
On sekiz yaşına kadar hiç öpüşmemiş olması bazılarına gülünç gelebilirdi. Blaze’in de aynı düşüncede olup olmadığını bilmiyordu ama sayısız kızın ilk öpücüğünü ona verdiğine emindi.
Harmony onun ilki değildi ve muhtemelen sonu da olmayacaktı.
Blaze, “Anladım,” diye fısıldarken içinde bir yanma hisseden Harmony alt dudağını hafifçe içine çekti.
Sonra Blaze beklemediği bir şey olduğunu fark etti. Harmony’nin gözleri dolmaya başlamış, parlak gözyaşları hassas göz bebeklerine hücum etmişti.
Blaze başını ilgiyle eğip Harmony’nin gözyaşlarını elinin tersiyle silmesini izledi.
"Neden ağlıyorsun?" diye sordu.
Harmony yuvarlak yüzü kızarırken minik omuzlarını silkti. “Bilmiyorum. Benim için özel bir an olduğu için sanırım.”
Blaze bir şey demeden ona baktı. Öğrenmesi gereken çok şey vardı. Daha önce ilk öpücüğünü verdiği için ağlayan bir kızla karşılaşmamıştı.
Blaze onun ilk yakınlaşma eylemini kastederek, “Senin için özel miydi?” diye sordu.
Harmony gözyaşlarını silip burnunu çekerken başını salladı. “Evet. Benim için kıymetliydi.”
Blaze sessizce onu inceledi. Onu ağlatacak kadar kıymetli miydi? Bu tepki Blaze gibi biri için garipti. En son ne zaman gerçek anlamda ağladığını hatırlamıyordu.
Ve sonra vurdu. Küçük bir suçluluk dürtüsü, çok fazla değil ama fark edebileceği kadar açıktı. Blaze bakışlarını kaçırıp kaşlarını çatarken bu tuhaf duygunun sebebini merak etti.
Ama suçluluk duygusu geldiği gibi gidince yerini güçlü bir başarı hissine bıraktı.
Az önce Harmony’nin ilk öpücüğünü almıştı ve karşısındaki bu masum meleği yoldan çıkarmak için başka neler yapabileceğini görmek için heyecanlanıyordu.
Harmony başta öpüşmenin heyecanına kapılsa da şimdi kendine gelmeye başlamış, bu akşam hiç olmadığı biri gibi davrandığının farkına varmıştı.
Hem Blaze’in yüzüne dokunmuş hem de onu öpmesine izin vermişti. Normalde bunları asla yapmayacak Harmony bu garip tavır değişiminden rahatsızdı.
“Ben artık gitsem iyi olacak,” diye mırıldanarak yataktan çizim defterini aldı.
Blaze soğuk ve mesafeli tavrıyla bakışlarını yere sabitlemişti. Bu akşamki görevi bitmiş de daha fazla ‘rol yapma’ ihtiyacı hissetmiyor gibiydi.
“Peki.” Blaze derin düşüncelere daldığı zaman yaptığı gibi parmağını ritmik bir şekilde dizine vuruyordu. “Görüşürüz.”
Harmony ona bakınca Blaze’in tüm tavrının değiştiğini hemen fark etti. Blaze dudaklarını birbirine bastırmış, boş bir ifadeyle uzaklara bakıyordu.
Harmony kaşlarını çatarak ayağa kalktı. Koltuktan çantasını alırken Blaze’in arkasından kuru bir veda ettiğini duydu.
“Seninle çizim yapmak güzeldi.”
Harmony ona dönünce sonunda yüzünde küçük bir buseyle ona baktığını fark etti.
"Evet. Benim için de.”
Harmony ona kibarca gülümserken Blaze de daha geniş bir gülümsemeyle ona karşılık verdi. Ama göz temasını kesip bakışlarını eline aldığı telefonuna çevirdi.
Hayal kırıklığı. Pişmanlık. Bu iki duygu Harmony’nin kalbini ele geçirmek için savaşıyordu.
Öpüşme hoşuna gitmiş olsa da Blaze’in öpüşme sonrası verdiği tepki kafasını karıştırmıştı. Nasıl bir tepki beklediğini bilmese de onun ani resmi ve tuhaf tavrını beklemediği kesindi.
Blaze’in odasının kapısını arkasından kapatırken aldığı uyarılar zihnine üşüştü.
“O kızları sadece kullanıp atar.”
"O kalpsizin teki."
"Ondan uzak dur."
"Pişman olursun."
Belki de bu akşam onun odasına gelmemeliydi. Ona bir daha hiç kimseye veremeyeceği bir şeyi vermişti. İlk öpücüğünü geri alması mümkün değildi.
HARMONY
Harmony yorgun bir iç çekişle kendini yüzüstü yatağa bırakıp yastıklarında homurdandı.
Dudaklarına değen sıcak, kırmızı dudaklarını, nane kokan nefesini ve erkeksi parfümünü düşününce kendine gelmek için başını hızla salladı.
Ama bu düşünceden uzaklaşmaya çalıştıkça ilk öpücüğünün anısı daha da canlanıyordu. Orta ve işaret parmağını dudaklarına götürüp olanları hatırladıkça kalbi sıkışıyordu.
Blaze onu öpmüştü. İlk öpüşmesi planladığı gibi olmasa da bu deneyim hoşuna gitmişti.
Blaze’in dudakları gerçek olamayacak kadar yumuşaktı. Blaze onların pamuktan olduğunu söylese şaşırmazdı.
Liseli bir kız gibi tekrar kıpkırmızı kesilince yüzünü yastığına gömdü.
Odanın kapısının açılmasıyla Harmony başını hızla yastıktan kaldırınca April içeri girip oda arkadaşına şüpheli bir sırıtışla baktı.
April merakla tek kaşını kaldırarak, “İyi misin?” diye sorup kapıyı arkasından kapattı.
“Şey, evet.” Harmony hemen doğrulup dağınık saçlarını gelişigüzel düzeltirken sertçe yutkundu.
April güldü. “Peki.” Yine de şüpheyle gözlerini kıstı. “Sadece biraz telaşlı görünüyorsun.”
“İyiyim.”
April başını iki yana sallayıp ışıltılı siyah çantasını masanın üzerine koyduktan sonra Harmony’nin yanına, yaylı yatağa oturdu. “Çok yoruldum.”
Harmony yüzündeki kızarıklıktan kurtulmaya çalışırken ayaklarını altına alıp oturarak, “Restoran nasıldı?” diye sordu.
Bu kadar kızarmaya devam ederse April sayısız uyarısına rağmen Harmony’nin kuzeniyle öpüştüğünü anlayacaktı.
April omuz silkti. “İyiydi. Ama sen de olsaydın daha iyi olurdu, tabii Blaze de. Beyefendinin programı varmış. Kuzeniyle akşam yemeği yemekten daha önemi ne işi vardı bilmiyorum.”
Harmony bunu duyunca düşünceli bir ifadeyle kaşlarını çattı.
Blaze onunla vakit geçirmek için yemek planını mı ekmişti? Bu düşünce kalbini yerinden oynatsa da Blaze’in öpüşmelerinden sonraki aşırı mesafeli tavrını hatırlayınca bunun üzerine fazla düşünmemeye karar verdi.
Bu akşam olanları irdelememeyi ya da muhtemelen hiçbir şey ifade etmeyen bir öpücük için beklentilerini yükseltmemeyi planlıyordu.
Sırf ilk öpüşmesini yaşadı diye bir erkekle kafayı bozacak değildi.
“Neyse, son zamanlarda Blaze’le karşılaştın mı?”
Harmony gerilip dizlerini ovuştururken sessizce yutkundu. Onunla bu akşam görüştüğü gerçeğini söyleyip söylememe konusunda kararsızdı.
Kısa bir anın ardından gerçeği söylemeye karar verdi.
"Hayır, onu son zamanlarda hiç görmedim.”
Ne? Niyetim bunu söylemek değildi.
Harmony dudaklarından öylece dökülüveren yalan için kendine içten içe kızdı.
“Harika. Seni rahatsız etmeye devam edeceğinden endişeliydim. Blaze kurbanlarını ağına düşürene kadar pes etmez. Seni öpmesine asla izin verme, her şey böyle başlar.”
April ayağa kalkarken Harmony suçlulukla dudağını kemirmeye başladı.
Çok geç, öptü bile.
Harmony onun öpüşmelerinden sonraki tuhaf tavrını sineye çekmeye karar vererek, “Ama bana iyi davranıyor,” dedi.
Harmony onun öpüşme sonrasında şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemediğini düşünüyordu. Öpüşmelerinin ardından kendisi de son derece huzursuz hissetmişti.
April dolabına gidip ceketini çıkarırken, “Evet, çünkü senden istediği bir şey var. İstediği bir şey olmadığı sürece kimseye iyi davranmaz,” dedi.
“Onun kuzeni olmama rağmen, bir iyilik istemediği sürece benim odama bile gelmez.”
“Nasıl bir iyilik?” Harmony onunla ilgili her türlü bilgiye hazırdı. Onu sarsacak olsa bile.
“Bir kızın numarasını ya da arabası bakımdaysa arabamı ödünç almak gibi bir iyilik.”
“James liseden beri onun en yakın arkadaşı ve onunla sadece tanıdığı kızlarla takılabilmek için arkadaş, işin kötüsü bunu saklamaya tenezzül bile etmiyor.”
April ona dönüp bir elini beline yasladı.
“Bu onun kısır döngüsü. Bir şeyleri elde etmeyi seviyor ve gözüne kestirdiği her şeye sahip olmanın onun hakkı olduğunu düşünüyor. Bir kızı görüyor, onu hedef belliyor, öpüyor ve sonra kız tamamen avucuna düşmüş oluyor.”
Harmony tam olarak bu döngünün içinde olduğunu fark etti. Blaze onu oryantasyon gününde görmüş, gözüne kestirmiş, takip etmiş ve bu akşam da öpmüştü.
Ama henüz onun ağına tam olarak düşmemiş olması da bir şeydi, değil mi? Yani hâlâ onun elinden kurtulma şansı vardı.
Harmony başını öne eğerek, “Kötü birine benziyor,” diye mırıldanınca April gülümsedi.
"Değil, sadece sorunlu bir tip.”
Annesinin trajik ölümünü hatırlayan Harmony, April’a bunun doğruluğunu sormayı düşündü.
Ama tekrar başını kaldırdığında April’ın çoktan banyoya gittiğini gördüğü için merakını bastırmaya karar verdi.
Ayrıca, Blaze’le olması gerekenden çok daha sık görüştüklerini öğrenmesini de istemiyordu.
BLAZE
"Senin için özel miydi?"
"Evet, benim için kıymetliydi.”
Sırtını yatak başlığına dayamış Blaze, Harmony’nin büyük ve ıslak gözlerini düşünüyordu. Bu hâllerine bir türlü anlam veremiyordu.
Dün akşam onun masumiyetini tamamen elinden alma şansına sahip olsa da işleri öpüşmeden öteye götürecek iradeyi kendinde bulamamıştı.
Kendi kendine çok ileri giderek onu kaçırmak istemediği bahanesini söylese de Blaze Xander ne zamandan beri çok ileri gitmeyi ~dert ediyordu?
Ve Harmony ona ilk öpüşmesinin çok kıymetli olduğunu söylediğinde hissettiği o anlık garip duygu aklına geldi. Bu hiç Blaze’in vereceği türden bir tepki değildi.
“Ah, sikeyim!” diye yüksek sesle küfredip elini zonklayan boynunu götürdü. “Az önce beni ısırdın mı?”
Şu anda kucağında oturan, büyük kalçalı ve bronz saçlı kıza boş gözlerle baktı.
Kızın yüzü utançla buruşurken mahcubiyetle cevap verdi. “Buna aşk ısırığı deniyor, Blaze.”
“Bu aşk ısırığı falan değildi. Sen vampir misin? Kahretsin.”
“Özür dilerim.” Tekrar Blaze’in boynuna yumulmaya yeltense de Blaze yüzünü buruşturarak başını çevirdi.
Kız canını sıktığı için içinden ona kucağından kalkmasını söylemek gelince filtresiz ağzından kelimeler dökülüverdi.
“Dur. Kalk kucağımdan. Lütfen.”
Kız hayal kırıklığıyla kaşlarını çattı. “Neden, Blaze?”
“Artık canım istemiyor.”
Zaten başta da istemiyordu.
"Ah, işte bu acıttı.”
"Evet, görüşürüz o zaman.”
Kız gönülsüzce kucağından inip mini kot eteğini düzeltirken Blaze yataktan kalktı. Kız dizlerinin üzerinde otururken kaşlarını çatarak umutsuzca homurdandı.
"Blaze,” diye üsteledi.
Üzerinde yalnızca gümüş kolyesi ve pantolonu olan Blaze çatık kaşlarıyla mutfağa yürüdü.
Şu anda bipolar nöbetlerinden birini geçirdiği için ruh hâli pek iyi değildi, bu yüzden yatağında oturan çirkef kıza ayıracak vakti yoktu.
Mutfaktan çıkana kadar kız odasından defolup gitmemiş olursa kızı yaka paça kovmaktan başka çaresi kalmayacaktı.
Buzdolabından bir şişe su çıkardıktan sonra kapağını açıp dudaklarına götürdü.
Nihayet mesajı alan esmer kız yüksek sesle homurdandıktan sonra hışımla odadan çıktı. Ama kapıyı arkasından kapatmayınca içeride James’in sesi gürledi.
"Vay be. Justine Meyers. Müzik kulübü başkanı. Tüm güzelleri sen alıyorsun adamım!”
Blaze şişeyi buzdolabına koyarken James öfkeli kızın arkasından kapıyı kapattı. Odaya döndüğünde James’in Harmony’nin çizdiği resme uzandığını gördü.
"Bunu kim çiz…”
James cümlesini bitiremeden kâğıdı elinden alıp komodinin çekmecesini açarak içine koydu.
James gülümserken merakla tek kaşını kaldırdı. “Bir saniye… Bunu Harmony mi çizdi?”
Blaze cevap vermeden yatağa uzanıp ellerini başının arkasına koyarken James’in heyecanını izledi.
Aslında Blaze’in onun ilk öpücüğünü aldığı için böbürlenmesi gerekiyordu. Ama durum birdenbire düşündüğü kadar eğlenceli gelmemeye başlamıştı.
“O seni çizdi ve sonra Titanic ~filmindeki gibi seks yaptınız, doğru mu anladım?”
Blaze gözlerini kısarak ona çıkıştı. “Lütfen tek kelime daha etme. Yoksa yumruğu yersin.”
“Bu harika haber!” James zafer kazanmış gibi havaya yumruk atıp aptal gibi dans ederken Blaze gülümseyerek gözlerini devirdi.
“Masum bir kızı kirlettiğim için amma heyecanlandın. Ben de kendimi pislik sanırdım.”
James robot dansına geçiş yapınca Blaze onun maskaralığına kıkırdayarak başını salladı.
Blaze hastalığının manik dönemlerinde, James’in bu aptallıkları sayesinde büyük ölçüde sakinleşebildiğinin farkındaydı.
Ne zaman kötü bir gün geçirse en yakın arkadaşına bir kez bakarak onun gibi bir aptal olmadığı için ne kadar şanslı olduğunu kendine hatırlatıyordu.
“Eğer durmazsan seni mutfak bıçağıyla paramparça edeceğim, James.”
“Detay ver!” Kaslı kolunu gözlerinin üzerine koymuş, sırıtan Blaze’in yanına oturdu. “Her şeyi duymak istiyorum. Bakire miydi? Sütyeni ne renkti? Peki ya külotu?”
Blaze yan tarafındaki yastığı kapıp zırvalayan arkadaşına vurunca James neşeyle kıkırdayarak yastığı ona geri fırlattı.
“Tamam, şimdi biraz ciddiyet. Onunla yatmadın, değil mi Blaze?” James gözlerini kıstı.
“Hayır.” Blaze doğrulup boynunu kütletti. “Hiçbir şey olmadı.”
Ağzı bir karış açık kalan James parmağını uzatıp arkadaşının yanağını hafifçe dürttü. Blaze bu tepki karşısında kaşlarını çattı. “Ne yapıyorsun?”
“Senin gerçekten Blaze Xander olup olmadığını kontrol ediyorum.”
“Bir daha yüzüme dokunursan parmağını kırarım, James.”
James bu tehdidin üzerine kocaman sırıtarak Blaze’in yanağını hafifçe dürtünce Blaze onun parmağını sıkıca kavrayıp acı verici bir açıyla geriye büktü.
“Ahhh! Ha siktir!” James fal taşı gibi gözlerle kıvranırken Blaze’in yumruğunun içinde sıkıca tuttuğu parmağına baktı.
James, konu başkalarına acı çektirmek olunca Blaze’in blöf yapmadığını biliyordu, bu yüzden bunu hangi cesaretli şeytanına güvenerek yaptığından emin değildi.
“Ah! Ah! Kahretsin, parmağımı kıracaksın, seni psikopat! Bırak artık!” Bir bebek gibi ağlamasına ramak kalmıştı.
Blaze bundan olması gerekenden çok daha fazla keyif alarak tehditkâr bir ifadeyle gülümsedi. “Eğer seni bırakırsam bundan benim çıkarım ne olacak?”
"Blazeeee!" diye bağırarak elini çekmeye çalıştı.
“Söyle, ben yeryüzünün kralıyım.”
James şaşkınlıkla ona bakarken Blaze onun parmağını daha da sıkarak tek kaşını kaldırdı.
“Ah! Sen yeryüzünün kralısın, ah!”
“Yaratılmış en müthiş insan olduğumu söyle.” James yüzünü acı içinde buruştururken Blaze gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Kaç yaşındasın sen, beş mi?”
Blaze parmağını daha da sıktı. "Söyle!"
“Tamam, tamam! Sen yaratılmış en iyi insansın! Ah!”
"Ben 'en iyi' demedim. ‘En müthiş’ dedim!”
"Ne fark eder?”
Blaze ona yapmacık bir şok ifadesiyle baktı. "Parmağından mı olmak istiyorsun?”
“Tamam! Tamam! Söylüyorum! Sen yaratılmış en müthiş insansın!”
"Daha yüksek sesle!" diye emretti.
“SEN YARATILMIŞ EN MÜTHİŞ İNSANSIN!”
Blaze sonunda başını arkaya atıp bir kahkaha patlatarak onu bıraktıktan sonra yataktan kalkıp memnuniyetle banyoya yöneldi. Gücü ve hakimiyeti elimde tutmayı seviyorum.
“Sen ruh hastası bir psikopatın tekisin!” James acı içindeki yüz ifadesiyle burkulan parmağına masaj yapmaya başladı. “Bazen senin bir tür sosyopat olduğunu düşünüyorum!”
Blaze kıkırdayarak banyoya girmeden önce arkasını dönüp James’e orta parmağını kaldırdı. “Öyle olmadığımı kim söyledi?” dedikten sonra kapıyı kapattı.
“Devam et ve içimde yaktığın ateşle kalbimin yanışını izle.” Billie Eilish.
“Gözlerini kapattığında aklına geliyor muyum? Beni hayal ediyor musun, senin hayalin miyim?” Billie Eilish.