Serserilerle Tehlikeli Sularda - Kitap kapağı

Serserilerle Tehlikeli Sularda

Lisa Rhead

Yedinci Bölüm

TAYLA

Jess ile ikimiz fırında tavuk, makarna ve salatadan oluşan akşam yemeğini hazırlarken Logan işten geldi.

Öğleden sonra güzel bir bronzluk elde edip biraz dinlenmiştim ve Jess’i biraz daha yakından tanıma fırsatı bulmuştum.

Logan gülümseyerek, “Vay canına! Daha dün gelmene rağmen ne biçim yanmışsın,” dedi.

Göz devirip onlarla birlikte masaya oturdum.

Jess, “Sabah erkenden vardiyam var. Seni sabahki görüşmen için kasabaya götürebilirim,” dedi.

“Çok iyi olur, teşekkürler,” diye cevapladım.

Logan, “Yedek telefonumu sana vereceğim. İşin bittiğinde beni iş telefonumdan ara, seni alayım,” diye teklif etti.

“Beni almak için işten çıkıp gelmene gerek yok.”

“Benim için sorun değil, alırım,” diye yanıtladı.

Jess onun duyabileceği kadar yüksek sesle, “Sanırım Raffieller ile dans olayından sonra abilik damarı kabardı,” diye fısıldadı.

Logan cep telefonunu masanın üstüne bıraktı.

“Sabah yanına alırsın.”

Sessizce yemeğimizi yiyip etrafı topladıktan sonra, oturma odasına geçip yatmadan önce bir korku filmi izledik.

Esneyerek ikisine de iyi geceler dileyip duşa yöneldim.

Yıkandıktan sonra kızarmış cildime vücut losyonu sürüp sabahki görüşmede giyeceğim kıyafetleri hazırladım.

Pijama şortumla atletimi giyip pencereye ilerledim.

Pencereden başımı uzatıp temiz havayı içime çektim.

Açık gökyüzünde hilali ve yıldızları görebiliyordum.

Kıyıya yumuşak yumuşak vuran dalgaları dinlerken gülümsedim.

Duvarda, penceremin altından bahçedeki masaya inen kalın bir gider borusu vardı.

Borudan inerek sahile yürüyebilir böylece Logan’ın çıldırtabilirdim.

Bana kontrol manyağı eski erkek arkadaşımı hatırlattığı için yüzümü buruşturdum.

Kimse bana ne yapacağımı söyleyemezdi!

Yetişkin bir kadın olduğuma göre kendi kararlarımı kendim verebilirdim.

Spor ayakkabılarımı giyip omzuma gri bir şal attım.

Ayrıca, gizlice dışarı çıkmanın tehlikeli bir cazibesi vardı.

Bacaklarımı pencereden dışarı sarkıtarak boruya ilerledim ve en sağlam kısmına tutunarak aşağı inmeye başladım.

Sonuna kadar inip bahçe masasının üstüne çıkmadan önce kolayca geri tırmanabileceğimden emin oldum.

Yerde gördüğüm bir tuğlayı alıp çit panele ilerledim.

Ses çıkarmamak için paneli iki elimle yavaşça kaldırdım ve gerekirse aceleyle kaldırabilmek için tuğlayı altına sıkıştırdım.

Paneli biraz daha yukarı kaldırdıktan sonra, altına girip tuğlanın üzerine gelecek şekilde indirdim.

Üstümü silkeleyip tepeye çıktım.

Spor ayakkabılarım ağır geldiği için onları çıkarıp yerde bıraktım.

Yalın ayak deniz kenarına yürüdüm.

Ayak parmaklarımı serin suya daldırırken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Okyanusu severdim.

Sanki bir parçam buraya aitti.

Sahilde düşüncelere dalmış bir şekilde yürüyordum ki bir ses duydum.

“Sensin!”

Önüme baktığımda o yeşil gözlü, esmer adamın bir adım ötemde durduğunu gördüm.

Arkama baktığımda Raffiellerin evinin neredeyse yarısına kadar geldiğimi fark ettim.

Kahretsin!

Kendimi manzaraya o kadar kaptırmıştım ki eve bu kadar yaklaştığımı fark etmemiştim.

Önü açık, beyaz bir gömlekle siyah bir kapri şort giymişti ve benim gibi yalın ayaktı.

Çıplak göğsüne bakarken bacaklarımı sıktım.

Hafif kıllı, geniş göğsü çok kaslıydı ve göğsünün sol tarafında dikenli tellerle çevrili bir güle benzeyen bir dövme vardı.

Rüzgâr siyah saçlarından bir tutamını yüzüne savururken birden, neredeyse yarı çıplak olduğumun farkına vardım.

Karanlıkta, kasabanın kötü çocuğuyla, sahilde yalnızdım.

Ne yapmalıydım?

En iyi yaptığım şeyi yapabilir miydim?

Dönüp koşmaya başladım.

“Kaçma!”

Arkama baktığımda peşimden koştuğunu gördüm.

Daha hızlı koşmaya çalıştım ama faydası olmadı.

Beni belimden yakalayıp sırtüstü düşürdü.

Dönüp kumları tırmalayarak kaçmaya çalıştığımda üstüme çıkıp kollarımı tutarak başımın üzerine yerleştirdi.

Beni yere bastırarak gözlerimin içine baktı.

“Sana zarar vermeyeceğim,” dedi.

Çırpınarak, “O zaman bırak gideyim,” dedim.

Kollarımı bırakıp geri çekildi.

Doğrulduğumda neden bilmem göğsüne tekme atarak sırtüstü düşürdüm ve ayağa fırlayıp çılgınca koşmaya başladım.

Uzun saçlarımdan tutup çektiği için çığlık atarak dizlerimin üstüne düştüm.

Saçlarımı dibinden kavradı ve beni sıkıca tutarak önüme geçti.

Yeşil gözlerine baktım. Bir parmağını nazikçe yüzümde dolaştırmaya başladığında donakaldım.

Yumuşak bir sesle, “Adın ne?” diye sordu.

Dudaklarımı meydan okurcasına birbirine bastırdım.

Gülümseyerek parmağını dudaklarımda dolaştırdı.

“Benim kim olduğumu biliyor musun, ufaklık?”

Başımı salladım.

“Hâlâ konuşmuyor musun? Seni konuşturabilirim,” dedi, dizlerinin üstüne çökerek.

Çenemi başparmağı ile işaret parmağı arasına alıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Bu ani temasla inledim ve saçlarımı bırakıp beni kumlara ittiğinde düşmemek için kollarını kavradım.

Beni yere bastırarak bacaklarımı araladı ve beni öpmeye devam ederek bacaklarımın arasına yerleşti.

Çenemi kavrayarak gözlerimin içine baktı.

“Ağzını aç,” diye fısıldadı.

Tam cevap verecektim ki tekrar dudaklarıma yapışıp dilini ağzıma soktu.

Bacaklarıma sürtünmeye başladığında ağzının içine inledim.

Bacaklarımın arasına bastırdığı ereksiyonu yüzünden meme uçlarım çakıl taşları gibi sertleşti.

Bir elini göğsüme götürüp mememi kavradı ve atletimin üstünden ucuyla oynamaya başladı.

Öpüşmeyi bırakıp doğrularak çığlık attım.

Üstümde nefes nefese, “Adını söyle,” dedi.

Vajinamın sıkıştığını hissederek inledim.

Dudaklarını boynumda gezdirerek mememi sıktı.

“Seni becererek konuşturayım mı?”

Becermek derken kalçalarını bana doğru iterek nefesimi kesti.

Ellerimi kumlara bıraktığımda parmaklarım sert bir şeye değdi.

Avucunda tuttuğu mememin üstüne eğilip ucunu dişledi.

Yan tarafıma baktığımda kumlarda bir taş gördüm.

Taşı sıkıca kavrayıp doğrulduktan sonra, taşı hızla kafasına vurdum.

Yere devrildiğinde hemen altından sıyrıldım.

Onu bayıltmıştım!

Sırtının inip kalkması hâlâ nefes aldığını gösteriyordu.

Taşı yanına bırakıp onu öylece yerde bırakarak geri çekildim.

Dönüp tepeye koştum, spor ayakkabılarımı aldım ve hafifçe aralık duran panelin altına girdim.

Paneli yavaşça kaldırarak altından geçtim ve tuğlayı kaldırdıktan sonra paneli yerine oturttum.

Yukarı baktığımda yatak odamın penceresinin hâlâ açık olduğunu görüp masanın üstüne çıktım.

Gider borusundan kolayca yukarı tırmanıp içeri girdikten sonra, hemen pencereyi kapattım.

Perdeleri çekip yatağıma uzandım.

Kahretsin!

Ucuz kurtulmuştum.

Öptüğü, şiş dudaklarıma dokunup gözlerimi kapadım.

Kahretsin ki çok iyi öpüşüyordu ve yemin ederim, kafasına taşla vurmasaydım beni sahilde becermesine izin verirdim.

Lanet olsun bana!

Ona resmen taşla vurmuştum!

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok