
Gece olduğunda Ethan’ın bana getirdiği battaniye ve yastık yığınının üzerine uzanıp kulübenin küçük penceresinden gökyüzünü seyrettim.
Ethan bazı işlerini halletmek için sürü evine geri dönmüştü. Kışa gebe böyle günlerde bölgeye haydut geleceğini sanmıyordu. Muhtemelen daha sıcak bir böyle bulmak isteyeceklerdi.
Keşke izini sürebilseydim. Koku alma duyum pek iyi değildi. Ayrıca geceleri iyi göremiyordum. Bir kurda göre gerçekten acınası bir haldeydim.
Gökyüzündeki dolunaya baktım. Babam hayatını yaşarken neden cezalandırıldığımı merak ediyordum. Doğduğum için miydi?
Sözde Ay Tanrıçası sadece güçlü ve muktedir olanlarla ilgilenirdi.
Geri dönüp kulübeye girdikten sonra derme çatma yatağıma uzandım. Mumu söndürüp sırtımı pencereye döndüm.
İşkencemin öyle ya da böyle yakında sona ereceğine dair bir his vardı içimde. Gözlerim ağırlaşıp kapanmaya başlarken kafamın içinde bu sözleri tekrarladım. Kısa süre sonra uykuya daldım.
Saatler sonra, gecenin bir yarısı uyandım. Tüylerimin diken diken olduğunu hissetsem de garip bir şekilde üşümüyordum.
Tekrar uyumak için gözlerimi kapatsam da bir şeyin beni rahatsız ettiğini fark ettim.
Uyanık olduğumu belli etmeden yavaşça kapıya baktım.
Kapı yavaşça açıldı ve uzun boylu bir figür kulübeye adım attı. Etraf onu net göremeyeceğim kadar karanlık olsa da bu adamın kesinlikle Ethan olmadığını anlamıştım.
Kafamı çevirip olabildiğince hareketsiz kalarak gözlerimi kapattım. Uyanık olduğumu bilmelerini istemiyordum.
Gözcülerden biri olabilirdi. Muhtemelen gece için dinlenecek bir yer arıyordu.
Nefesimi mümkün olduğunca kısa ve sabit tutsam da kalbim göğsümden fırlayacak gibi çarpıyordu. Eğer bir izciyse, beni fark eder etmez giderdi.
Kapının kapandığını duysam da odadaki adamı hâlâ hissedebiliyordum. Bir türlü kendime ona bakacak cesareti toplayamadım.
Ayak seslerini dikkatle dinlesem de sessizdi. Sonra, ne olduğunu anlamadan yanıma uzandı. Bana ne yapabileceğini düşünürken kalbim daha da hızlı atmaya başladı.
Gözlerimi sıkıca kapattım. Gitmesini umuyordum. Bedenim yara bere içerisindeyken başka bir saldırıyı savuşturamazdım... Böyle bir şey olmayacaktı. Şansım uzun zaman önce tükenmişti.
Sıcak nefesini boynumda hissettiğimde çaresizlik beni ele geçirdi. Kolunu üzerime dolayıp kulağıma fısıldadı, “Beni kandıramazsın miniğim. Uyanık olduğunu biliyorum.” Nazik ama bir o kadar boğuk sesi nedense tuhaf hissetmeme neden olmuştu.
Ne olduğunu anlayamadan beni sırt üstü döndürdü. Tam bu sırada şok içinde ciyakladım. Gözlerimi açar açmaz iki altın rengi gözle karşılaştım.
Daha şimdiden kendimi savunmasız hissediyordum. Ona nasıl karşı koyabilirdim ki?
Keskin gözleri ruhuma nüfuz ediyor gibiydi. İçimi saran bu yeni hissin ne olduğunu anlamamıştım. Bunun yanı sıra zaten bildiğim bir his çıkageldi. Korku.
Sırtımdaki yakıcı acı olmasaydı, muhtemelen oracıkta erir ya da sadece gözleriyle hipnotize olurdum. Oysa bunu yaparsam başıma kötü bir şey geleceğini hissediyordum. Bu yüzden savaş ya da kaç içgüdüm devreye girdi. Bana en yakın şeyi kapıp kafasına indirdim.
Hırlayarak hafifçe geriye sıçradı. Çabucak altından kurtulup ayağa kalktım. Kapıya doğru bir hamle yapsam da duvara itildim. Bunun üzerine şok ve acı içerisinde haykırdım.
Beni omuzlarımdan tutup duvara yasladıktan sonra, “Bu da neydi şimdi!” diye homurdandı.
Pencereden gelen ay ışığından yüzünün yarısını görebiliyordum. Yanağından süzülen kanı görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Sert vurmuş olmalıydım.
O kadar güçlüydü ki ne yaparsam yapayım ondan kaçamayacağımı biliyordum.
Ben çırpındıkça o daha da sertleşiyordu. Oysa beni duvara yaslamasının verdiği acı yüzünden sırtım yanıyor, bu da kaçma içgüdümü körüklüyordu.
“Kes şunu!” diye hırlayınca olduğum yerde öylece kalakaldım. Anlayabildiğim kadarıyla bir sürü üyesi olmasa da baskınlığını üzerimde hissedebiliyordum.
Yüzünü tekrar boynuma yaklaştırıp kokumu içine çekti. Yumuşak bir inilti çıkardıktan sonra kollarını bedenime dolayıp dudaklarını tenimde gezdirdi.
Nefesim kesildi. Tenime temas etmesi iyi hissettirmişti. Neden böyle olduğunu bilmiyordum. İğrenmem gerekirdi. Oysa bunun yerine zevk alıyordum.
Beni daha sıkı kavradı ki bu, sırtımın acımasına neden oldu.
Sarılması o kadar iyi hissettirmişti ki kollarında erimek istiyordum. Yine de sırtıma yayılan acı beni kendime getirip düşüncelerimden sıyrılmamı sağladı.
Aklıma gelen ilk şeyi yapıp boynunu ısırdım.
Hırlayarak elini boynuna götürüp beni ittikten sonra parmaklarındaki kana baktı. Yüz ifadesinden sinirlenmeye başladığını anladım.
Şansımı deneyerek kapıdan çıkıp ormana doğru koşmaya başladım. Ne arkama bakmak ne de durmak istiyordum. Bir an önce sürü evine geri dönmem gerekiyordu. Bu yüzden son sürat koşmaya devam ettim.
Umarım biri bana ulaşmadan önce bu herifi durdururdu. Tam bu sırada burnuma duman kokusu geldi.
Beni kovalayan kurt havladı. Arkama dönüp baktığımda gittikçe yaklaştığını gördüm.
Elimden geldiğince hızlanmaya çalıştım. Yaklaştığını duyabiliyordum. Tam bu sırada başka bir kurt önümdeki çalılıktan atlayıp peşimdekini yere serdi.
Anında durup her ikisinin de hızla ayağa kalkışını, hırlayışlarını ve dişlerini birbirlerine geçirişlerini izledim. Kurtarıcımın kim olduğunu anlamıştım.
“Ethan!” diye bağırdım. Onu gördüğüme sevinmiş olsam da bunun kanlı bir dövüşe dönüşmesi beni epey endişelendirmişti.
İkisi de dövüşmek için insan formlarına geri döndüler. Ethan dönüşümü sırasında bana şöyle bir bakmayı ihmal etmemişti.
“Kaç! Kaçabildiğin kadar uzağa kaç! Güvenli bir yer bul!” diye bağırdı omzunun üzerinde. Ardından dikkatini tekrar adama çevirdi.
Ay ışığında dururken onun aslında ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Olduğum yerde öylece kalakalmıştım. Bana baktığında nefesim eksildi.
Kovalamacaya devam etmek için yanıp tutuştuğunu görebiliyordum. Oysa karşısında Ethan varken bunu yapamazdı. Sırıttığını fark edince tüylerim ürperdi.
Kaslı, çok güzel bir vücudu vardı. Siyah dalgalı saçları ve biçimli yüzüyle her kızın aşık olabileceği bir yakışıklılığı vardı.
Ethan adama hırlayarak dikkatini çekti.
“Ne yapıyorsun! Defol buradan!” diye bağırdı. Bir yandan dövüşmeye hazır bir şekilde yere çömeldi.
Kafamı sallayıp gergince yutkundum. Bu dövüşte içlerinden biri yaralanabilir ya da ölebilirdi. Sonunda kaçmayı tercih ettim.
Onlara yardım edemezdim. Sürü evine geri dönüp yardım getirmem gerekiyordu!
Kavgadan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım. Ciğerlerim yanıyor, yaralarım bedenime keskin ağrılar salıyordu. Daha önce beni harekete geçiren adrenalin tükenmeye başlamıştı bile.
Sürü evine yaklaştıkça durumumuzun ne kadar kötü olduğunu fark ettim.
Tüm askerlerimizin tanımadığım birkaç adamın önünde elleri bağlı bir şekilde diz çöktüğünü görünce dehşete kapıldım. Ne yapacağımı bilemez halde birkaç adım geri attım.
İki yabancı adam beni fark edince bana doğru gelmeye başladı. Aniden durumun ciddiyetinin farkına varıp başka bir yöne doğru koşmaya karar verdim. Belki biri yardıma gelene kadar saklanacak bir yer bulabilirdim.
Oysa bunu yapamadan beni yakalayıp sertçe yere fırlattılar.
“Nereye gittiğini sanıyorsun? Kaçmaya mı çalışıyorsun?” diye sordu üstümdekilerden biri.
Doğrulmaya çalışsam da diğer adam ayağıyla beni yere bastırdı. Bunun üzerine sırtıma keskin bir ağrı saplandı.
Acı içinde haykırdım. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Konuşmaya çalışsam da sesim çıkmıyordu.
“Hiçbir yere gitmiyorsun, dişi kurt. Nasıl kaçtın bilmiyorum ama bu sana ders olsun. Biz sizden daha hızlı, güçlü ve iyiyiz. Bu yüzden tekrar kaçmaya çalışırsan, bir dahaki sefere bu kadar nazik olmayacağız.”
Sırtıma daha fazla baskı uygulayınca yine acı içinde haykırdım. Canım çok yanıyordu. Yaralarımın tekrar açıldığını hissedebiliyordum. Kanım bandajları ıslatmaya başlamıştı.
Ayağıyla sırtıma baskı yapmayı bırakır bırakmaz titrek bir nefes aldım.
“Tanrım, ne kadar acınası bir durum! Tüm sürü üyeleri bu kadar zayıf mı? Sanki kaburgalarını kırmışım gibi davranıyor!” diye konuştu içlerinden biri.
“Onu diğer kadın ve çocukların yanına geri götürün.”
Daha ne olduğunu anlayamadan sert bir şekilde ayağa kaldırılıp sürümün birkaç kadın ve çocuğunun yatak odalarından birinde toplandığını gördüğüm sürü evinin içine götürüldüm.
Ayrıca onları koruyanların kadın savaşçılar olduğunu fark ettim. Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Beni tutan adam tarafından onlardan birine doğru itildim.
“Birini gözünden kaçırmışsın! Çoktan gerekli uyarılarda bulundum,” dedi kızgınlıkla.
Dişi bana bakıp adama hırladı. O kadar acı çekmeseydim, ona aklını kaçırmış gibi bakardım. Hiçbir dişi, erkeğe hırlayamazdı.
Belli ki o da aynı şekilde sinirlenmişti. “Kimseyi kaçırdığımız falan yok. Aradığımız evlerin hiçbirinde yoktu. Dışarı çık da kendi adamlarını sorgula!”
Adam kendi kendine mırıldanıp gitti. Kadın savaşçı bana baksa da gözlerinin içine bakacak cesareti bulamayıp kafamı eğdim.
Yumuşak bir ses tonuyla, “Hadi, git diğerlerinin yanına otur ve rahatına bak. Uzun bir gece olacak,” dedi. Sakin tavrı beni şaşırtmıştı doğrusu.
Beni yönlendirmek için elini sırtıma koyunca istemsizce ürktüm. Şaşırmış bir şekilde bana baksa da tek kelime etmedi.
Odanın arka köşesine yakın bir yere oturup dışarıda olup bitenleri dinledim. Adamların birbirlerine bağırarak emir verdiklerini duyabiliyordum. Bir süre sonra ortalık sessizleşti.
Sırtım hâlâ ağrıyordu. Üstelik bandajlarım kıpkırmızı olmuştu. Evden gelen yoğun kan kokusu midemi bulandırdı. Saldırıya uğradıklarında sürü üyelerimin biraz da olsa direniş gösterdiğini tahmin edebiliyordum.
Kimin kazandığını merak ettim. Ethan mı yoksa o garip adam mı hayatta kalmayı başarmıştı?
Kan kaybından dolayı başım dönmeye başlamış, gözlerim iyice karıncalanmıştı. Kendimi uyuyan diğer sürü üyelerim gibi yere yığılmış halde buldum.
Ne olduğunu anlamadan uykuya dalmıştım bile.