İşler Tersine Dönünce - Kitap kapağı

İşler Tersine Dönünce

Ivana Vanessa Jameson

Bölüm Üç

LUCY

Benden nefret eden kurt adamlarla dolu bir mutfakta çalışmak hiç de kolay değildi. İçlerinden birinin her an kafamı koparabileceğine yemin edebilirdim.

Cassy ile adının Mary olduğunu öğrendiğim arkadaşı, sürekli bana bakıyor, ama benimle hiç konuşmuyorlardı.

Dişi kurtlardan biri bilerek bana çarptığında Mary'nin bana verdiği soğanları doğruyordum. O bana çarpınca elimdeki bıçak kaydı, sağ elimin avuç içini kestim. Derin bir kesikti, hızla kan fışkırmaya başlayınca yerimden sıçradım.

Bana çarpan kız, sırıtarak, “Daha dikkatli olmalısın, bak ne oldu. O pisliği temizlesen iyi edersin. Kimse senin kirli insan kanının tadını merak etmiyor. Başka bir soğan al da doğramaya başla, hadi,” deyip uzaklaştı.

İç geçirdim. Ağlamayacaktım, ben güçlü biriydim. Avucumdaki basit bir kesik ya da bana zorbalık eden salak bir kız, beni yıldıramazdı. Ben ne badireler atlatmıştım!

Ellerimi lavaboda yıkadım, kana bulanan soğanları çöpe attım.

Cassy, “Yara bandı tak da enfeksiyon kapmasın. Tıbbi yardım çantası, hizmetçilerin yatak odasında. Dolaplardan birinde, bakarsan bulursun. Al, bu bezi de yaranın üstüne bastır. Soğan doğramayı ben hallederim, ama Emma seni kontrole gelmeden önce geri dön,” dedi. Uzanıp Cassy’nin uzattığı bezi aldım. Kanaması bir türlü durmayan yaranın üstüne bastırdım.

Hizmetçilerin yatak odasına koşup tüm dolapları hızlıca karıştırmaya başladım. Tıbbi yardım çantasını kolayca buldum. Yarayı dezenfektanla silip yara bandıyla kapattım.

Aldıklarımı yerine bırakıp hemen mutfağa yöneldim. İri yarı iki tane adamın, genç ve küçük bir kızı koridorda önüme savurmasıyla durdum.

Kız, çok genç ve zayıf görünüyordu. Üzerinde kısa, mavi bir yazlık elbise vardı. Kocaman karnına bakınca hamile olduğunu düşündüm. Neden hamile bir kadına böyle davranıyorlardı ki? Berbat bir tavırdı!

Hiç düşünmeden adamlara doğru yürüyüp gözyaşları içindeki kızdan uzaklaşmaları için ittim. Kız o kadar gençti ki, on sekiz yaşından bile küçük gibi görünüyordu. Adamlar bana hırlayınca suratlarına ters ters baktım.

“Bu genç, hamile kıza böyle davranmaya nasıl cüret edersiniz! Kendinizden utanın, sizi zavallı köpekler!” diye bağırdım. Adamlara “köpek” dediğim için anında pişman oldum. Adamlardan biri, kolumu sertçe tutup kendine doğru çekti.

Beni koklayıp sırıttı. Ela gözleriyle sinsi bir bakış atıp, “Bak Marcus, hamile insan arkadaşını kurtarmaya çalışan bir insanımız daha varmış,” dedi. Ellerinden kurtulmak için çırpındım.

Hamile kızı tutan Marcus, gülerek, “Şanslı günümüzdeyiz galiba,” dedi. Sanki ben orada değilmişim gibi, “Jason'ın yaramaz karısını odasına geri götürüp şu hizmetçi kızla biraz eğleniriz,” diye ekledi.

Yani hamile kızın kocası burada mıydı? Ama nasıl? O bir insandı. Hiç mantıklı gelmiyordu. Demek ki burada başka insanlar da vardı, Tanrı'ya şükür!

Emma, bize doğru yürürken, “Onu rahat bırakın. Beta, o insanı hizmetçi yaptı. Kral dönüp tüm insan kölelerin kaderine dair açıklama yapana kadar da onlara zarar verilmemesini emretti,” dedi.

Kolumu tutan iri yarı adam, alaylı bir tavırla, “İmkânı yok. Beta neden bir insanı şatoda hizmetçi yapsın ki? Çok saçma,” dedi.

Emma göz devirdi. Alaycı alaycı, “Hadi git de Beta’nın emirlerini sorgula bakalım. Eminim senin gibi bir hiç tarafından sorgulanmak hoşuna gidecektir,” diye cevap verdi.

Adam, kolumu hemen bıraktı, ama belli ki tuttuğu yer moraracaktı. Sinirli ve kızgın görünüyordu. Hamile kadınla birlikte uzaklaşırlarken, “Bakalım kurt adamlarla dolu bir şatoda ne kadar dayanabilecek,” diye mırıldandı.

Peşlerinden gitmek istedim, ama Emma, acıyan kolumu çabucak tuttu. Acı içinde inledim. Beni, “Aklından bile geçirme! Seni tek başına bırakalı bir saat bile olmadı, ama başını hemen belaya sokmuşsun,” diye azarladı.

Emma’nın yüzüne bakıp, “Ama ona zarar veriyorlardı, hanımefendi. Ben sadece hamile kadına yardım etmeye çalışıyordum, çok genç ve zayıf görünüyordu,” dedim. İfadesi yumuşar gibi oldu. İç geçirip kolumu bıraktı.

“Öğrenmen gereken çok şey var. Etrafta karşılaştığın, hiç tanımadığın insanları kurtarmaya çalışma. O kızın hikâyesini bilmiyorsun. Adamlar, ona zarar vermeyecekti. Eğer verselerdi, kral onları cehennemin dibine gönderirdi. O kızın adı Lily. Kralın üvey kız kardeşi ve yarı insan.”

“Kurt duyularına ve yarı yarıya kurt gücüne sahip, ama asla tam bir kurda dönüşemiyor. Çünkü annesi insan. Kocası Jason, kraliyet danışmanı. Lily, pek sevilen biri değil. Çünkü kardeşine, kendisine pek de düşkün olmayan üvey annesine ve daha da kötüsü kocasına karşı gelen biri,” dedi. Konuşmaya devam etmeden önce göz devirdi.

“Kraliçe, genç ve adı pek iyi anılmayan Lily’yi ehlileştirmek amacıyla onu evlendirdi. Ama bu, pek işe yaramadı. Prenses, gözüne kestirdiği kraliyet muhafızlarıyla yatıp kalkmaya devam etti. Bu da kraliyet danışmanı olan eşini sinirlendirdi. İstese de istemese de, prensesi zorla hamile bıraktı. Ceza olarak odaya kapatılmıştı, ama belli ki yine kaçmanın bir yolunu bulmuş.”

Olayın aslını öğrenince, “Ah,” dedim. Kralın yarı insan olan bir üvey kız kardeşi olması garibime gitmişti. Samimi bir endişeyle, “Ama çok küçük görünüyor. Evli ve hamile olmasına şaşırdım, hanımefendi. On beş yaşında falan değil mi?” diye sordum.

Emma güldü.

Mutfağa dönerken, “Ah, Lucy! Kurt adamların zor yaşlandığını bilmiyor musun? Buradaki çoğu kurt adamın çok genç ve güzel olduğunu mutlaka fark etmişsindir. Evet, Lily genç, ama o kadar da genç değil. Yirmi bir yaşında. Gerçi eşi daha yaşlı, duyduğuma göre otuzlarındaymış,” diye fısıldadı.

İnanılmaz şaşırmıştım. O kız yirmi bir yaşında olamazdı! Ben de yakında yirmi bir olacaktım. Keşke onun kadar genç ve hoş olsaydım. Buradaki melek gibi kızlara kıyasla elli yaşında gibi durduğuma emindim.

Emma, şaşkınlığımı fark etmiş olacak ki kıkırdadı. Onun bu yönünü sevmeye başlamıştım, insanca bir tepkiydi.

Sırıtarak, “Sen bir de kralı görsen! Lily’nin yaşı seni bu kadar şaşırttıysa, kralı görünce kesin düşüp bayılırsın. Benimle gel, masayı süslemek için bahçeden gül toplamamız lazım,” dedi. Ardından mutfaktan bahçeye doğru açılan bir kapıya yöneldi.

Gül bahçesi çok yakındaydı ve çok güzeldi.

Utanmıştım, hafifçe kızardım. O kadar şaşıracak ne vardı ki sanki! Bu doğaüstü varlıkların akıl almaz derece güzel ve melek gibi olduklarını biliyorduk, ama yine de şaşırmıştım işte. Sanırım buna asla alışamayacaktım.

Birdenbire, “Kral da... Yani o da aslında yaşlı, ama genç mi görünüyor, hanımefendi? Çok şeytani biri olduğunu duymuştum…” deyiverdim. Bunu söyler söylemez krala hakaret ettiğimi fark ettim.

Tam arkamızdan, “Şeytani demeyelim de...” diye bir ses duydum. “Adaleti sağlamaya çalışıyorum diyelim.”

Emma da ben de şok içinde yerimizden sıçrayıp arkamızı döndük. İnanamıyordum! Mümkün değildi! Bu nasıl bir şanstı böyle!

Emma, başıyla selam vererek, “Alfa! Yani şey, kralım... Çok erken dönmüşsünüz. Arkadaşımı bağışlayın, o yeni gelm,i bir hizmetkâr. Öyle söylememesi gerekirdi,” diye açıklamaya çalıştı. Konuşurken kralın gözlerine bakmadığını fark ettim.

Beni arkadaşı olarak tanıtması hoşuma gitmişti, ama belki de kralın bana zarar vermesine engel olmak için öyle söylemişti. Başımı kaldırıp krala şöyle bir bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Yani illa ki gözlerinin içine bakmam gerekmiyordu.

Krala baktım. Emma haklıydı, bayılacak gibi olmuştum. Dev gibiydi. Kaslı, iri vücuduyla Beta Lewis’ten bile daha iriydi. Karşımda bir Yunan tanrısı varmış gibi hissettim.

Heykel gibi bir adamdı. Saçları dalgalı, dağınık ve kuzguni siyahtı. Kim bilir ellerini kaç kez saçlarında gezdirmişti. Dergi kapaklarını süsleyen seksi erkek modeller gibiydi.

Çok uzun boyluydu, en az iki metre vardı. Vücudu da acayip kaslıydı.

Elinde bir puro tutuyordu. Öylece durmuş, beni savunmaya çalışan Emma’yı dinliyordu. Onu o hâlde görünce düşüncelerimden sıyrılıp gerçekliğe döndüm. Yine her şeyi berbat etmiştim!

Emma'nın anlattıklarından sıkılmış gibi iç geçirdi. Ne kadar da kabaydı. Nihayet bana bakıp, “Sırf benim şeytani biri olduğumu düşünüyor diye senin zavallı insan arkadaşını yemeyeceğim. Ne düşündüğü zerre kadar umurumda değil,” dedi.

Başımı kaldırıp gözlerinin içine bakmaya cesaret edemedim. Başımı tek hamlede koparabilirdi.

Yıllarca sürmüş gibi gelen birkaç dakika boyunca bana baktığını hissettim. Neden hâlâ bakıyordu? Yüzüne bakmasam da, bana baktığını hissedebiliyordum, sahnede gibiydim. İlgi odağı olmaktan nefret ederdim!

Sonra hırladığını duydum. Yarısı içilmiş purosu yavaşça yere düştü. Bana doğru yaklaşırken, “Nasıl ya? Şaka mı bu!” diye bağırdı. İstemsizce birkaç adım geri çekildim.

Neler oluyordu? Üstüme doğru gelmeyi sürdürürken geri çekilmeye devam ettim. Sonunda ben daha uzaklaşamadan kolumu yakaladı.

Sonumun geldiğini kabullenmiştim. Ya kafamı koparacak ya da kalbimi söküp gül bahçesinin ortasına gömecekti. Bu, kanlı bir şiire konu olabilecek bir hareket olurdu!

Krala “şeytani” demeye cüret eden aptal bir insan hizmetçi olduğumu sonunda anlamıştı.

Derin sesiyle, “Bana bak,” diye emretti. Gerçekten gözlerinin içine mi bakmamı mı istiyordu? Yoksa sadece başımı kaldırmamı mı istiyordu? Kuralları gayet iyi öğrenmiştim.

Gözlerinin içine bakıp da beni öldürmesi için eline koz verme riskini göze alamazdım. Bu yüzden başımı kaldırdım, ama göz teması kurmadım.

Hırladı, sinirlendiği belliydi. Çok daha derin bir sesle, “Bana bak dedim, hemen!” diye emretti. Bu bir uyarıydı, gerçekten gözlerine bakmamı bekliyordu.

Kaderim bana oyun oynuyordu. Ölümün çok yakın olduğunu hissedebiliyordum. Hafifçe inledim. Başımı hafifçe kaldırmaya başladım, çünkü çok uzundu.

Nefesim kesildi. İnsanın aklını başından alabilecek güzellikteki gözleri, açık gümüş rengiydi. Gözleri neredeyse şeffaf gibi görünüyordu. Çok düzgün bir burnu ve keskin hatlı bir çenesi vardı. Gözlerimi yüzünden alamıyordum.

Sanki Tanrı, bu adamı, ortaya çıkan sonuçtan memnun olana dek, senelerini harcayarak yaratmıştı! Bu hiç adil değildi. Nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi?

Alay eder gibi bir tavırla, “İnsan eş… Lanet olsun! İnanamıyorum...” dedi. Ağzı bozuk biri gibi duruyordu.

Ne dediğini anlayınca kaşlarımı istemsizce kaldırdım. Bayılmadan önce tek söyleyebildiğim, “Hayır!” oldu. Son yaptığım, o anda başımı sivri bir şeye çarpıp bir daha sonsuza dek uyanmamayı dilemek oldu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok