
“Merak etme Jase. Herkese yetecek kadar var.” Arkamdaki adamın peltek konuştuğunu fark ettiğimde alkollü olduğunu anladım. Birden nefesindeki alkol kokusu burnuma çarptı.
“Ben paylaşmam,” dedi Jason öfkeyle. “Bir daha söylemeyeceğim.”
“Siktir git Jase,” dedi diğer adam kaba bir şekilde. “Daha patron olmadın.”
Jason şaşkın görünüyordu. Bir eli cebinde, sakin bir şekilde öne doğru adım attı. Sigarasından son bir nefes çekip sigarasını yere fırlattı.
“Gerçekten bunu yapmak istiyor musun Kane?” diye sorarken hafifçe güldü.
Anlaşılan bu Kane’i kızdırmıştı. Beni ittiğinde birden yere kapaklandım. Sert kaldırıma çarpan ellerimle dizlerim çok fena acıyordu. Arkamdaki Kane’in parmak eklemlerini çıtlattığını duyabiliyordum. Jason öylece dururken keyifli bir şekilde adamın ne yapacağını bekliyordu.
Diğerleri geri çekilip ona alan açarken ilk yumruğu savuran Kane oldu. Sert bir darbe olacaktı ama Jason kolayca kenara çekilince Kane sendeledi.
Jason bu fırsatı değerlendirerek Kane’in çenesine sert bir yumruk indirdi. Boş caddeyi korkunç bir çatırtı sesi doldururken Kane elleriyle dizlerinin üzerine düştü.
Jason ancak elini geri çektiğinde eklemlerini kaplayan keskin, parlak metali görmüştüm. Sokak lambasının altında parıldayan metalin üzerinde kan vardı.
Kane ayağa kalkamadan Jason parmaklarındaki metal muştayla Kane’in sırtına sert bir darbe indirince Kane yüzüstü yere yapıştı.
Jason doğrulup diğerlerine dönerken Kane yerde acı içinde inliyordu.
“Başka isteyen var mı?” diye sordu sakin bir şekilde. Nefes alış verişleri bile hızlanmamıştı.
Jason kaldırıma çıkarken hepsi başlarını sallayarak geri çekildi. Ardından Jason derin bir nefes alıp bana elini uzattı.
Etrafımdaki adamlara bakarken Jason’a döndüm ve çekinerek elini tuttum. Beni titreyen bacaklarımın üzerine çekerken ayakta durmama yardım etti. Gözlerimin içine bakarken beni inceliyordu.
“Yaralandın mı?” diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
Omuzları gevşerken bir kolunu omzuma dolayarak beni saklandığı sokağa doğru götürdü. Orada motosikletini gördüğümde gerilmiştim.
“Sorun yok,” dedi. “Bin. Seni eve bırakayım.”
Zor bir karar değildi. Tehlikeli bölgeden yürüyerek geçmek ya da onun motosikletine binmek arasında seçim yapmak zorundaysam kesinlikle motosikleti seçerdim.
Arkasına tırmanırken tutunacak bir şey aradım ama Jason arkasına uzanıp kollarımı karnının etrafına doladı. “Sıkı tutun. Yavaş gideceğim.”
Başımı sallarken sırtına yaslanıp ona sıkıca sarıldım. Jason motosikleti çalıştırırken motordan yüksek bir ses çıkınca korkuyla ona daha da sıkı sarıldım.
Elini ellerimin üzerine koydu ve motosikleti hareket ettirirken ellerimi bir arada tuttu.
Yolda sabit bir hızla giderken yüzümü deri ceketine gömmüştüm. Sadece nerede olduğumuzu görmek, ona yolu tarif etmek için gözlerimi açıyordum.
Sonunda apartmanımın önünde durduğunda motoru kapattı. Biraz rahatlayarak tutuşumu gevşettim ve hızla motosikletten indim. Ama Jason gitmek yerine benimle birlikte motordan indi.
Bir an garip bir şekilde orada durduk, ikimiz de konuşmuyorduk. Az önce beni kurtarmıştı... Tanrı bilir başıma neler gelecekti, ne diyeceğimi bilemiyordum.
Eliyle apartmanımı işaret ettiğinde yürümeye başladım. Arkamdan beni dış kapıya, hatta merdivenlere kadar takip ediyordu.
Aniden endişeye kapıldım.
Bu yaptığını unutmayacağını biliyordum... Artık ona borçluydum.
Daireme geldiğimizde durdum ve anahtarlarımı çıkarıp bekledim.
“Koridorda mı uyuyacaksın?” diye sorduğunda kızararak başımı salladım.
“Kapıyı açabilirsin. Sadece güvenli bir şekilde içeriye girdiğinden emin olmak istiyorum,” dedi sessizce. Koridora bakıyordu.
Başımı salladım ve dudağımı ısırarak elimdeki anahtarı kilide soktum. Daireye adım attım ama kapı eşiğinde duruyordum. Kapıyı tutarak tekrar ona döndüm.
“Teşekkür ederim,” dedim utangaç bir şekilde.
Hiçbir duygu belirtisi göstermeden başını salladı. “İyisin değil mi?”
“İyiyim. Teşekkür ederim.”
“Yanında biri olacak mı?” diye sorarken başımın üstünden boş daireye baktı.
Kapıyı daha sıkı tutarken, “Evet. Ev arkadaşım birazdan gelir...” dedim.
“Gelmesi ne kadar sürer?”
“Çok uzun sürmez,” dedim ama bunun doğru olup olmadığından emin değildim. Alice bir proje üzerinde çalıştığını söylemişti.
“Tamam...” diye karşılık verse de tam olarak ikna olmuşa benzemiyordu. Gitmeye niyeti yok gibiydi.
Gergin bir şekilde dudağımı ısırıyordum. Doğrusu, Alice’in eve ne zaman geleceğini bilmiyordum ve bu gece olanlardan sonra şu anda yalnız kalmak istemiyordum. Ya biri bizi takip ettiyse?
Kulağa saçma geliyordu çünkü herhangi birinin bizi takip ettiğini sanmıyordum ama bu geceden sonra risk almamayı tercih ederdim.
“B-biraz kalabilir misin?” diye sordum oldukça sessiz bir şekilde.
Sanki benim değil de sırf kendisinin için rahat etsin diye, bunu sormamı bekliyormuş gibi omuzları gevşedi.
“Evet. Tabii ki.”
Onu içeriye almak için geri çekildim ve arkasından kapıyı kilitledim.
Oturma odasına yürürken deri ceketini çıkaran Jason etrafı inceliyordu. Pencerelerden birine yürüyüp aşağıdaki otoparka baktı.
“Bir şey içmek ister misin?” diye sordum. Başka ne diyeceğimi bilemiyordum. Yarım bir şekilde bana dönüp başını salladı. “Bira ister misin?”
“Olur. Teşekkürler.”
Mutfağa geçip buzdolabını açtım.
Ben buzdolabına bakarken ve iki kapalı bira şişesi çıkarırken, “Ne zamandır burada yaşıyorsun?” diye sordu merakla. Normalde bira içmezdim ama bu gece içesim gelmişti.
“Birkaç ay oldu,” dedim. “Ev arkadaşım buranın sahibi.”
Bir şeyler mırıldanırken ona verdiğim şişeyi aldı ve kapalı kapağa bakıp kolayca kapağı açtı.
“Eskiden şehrin daha güvenli bölgesinde yaşamıyor muydun?”
Jason koltuğa otururken kaşlarımı çattım. Bunu nereden biliyordu?
“Şey... Evet. Annem orada yaşıyor.”
Sesimdeki ciddiyeti fark edince daha fazla soru sormadı. Annemden ve onun... Erkek arkadaşından bahsederken sesim buz gibi çıkardı.
Temkinli bir şekilde koltuğun arkasından dolandım ve Jason’ın tam sağındaki koltuğa oturdum. Kitap okumak istediğim zamanlarda kitaplığın hemen yanındaki bu tekli koltukta otururdum. Jason birasını içerken ortamda tuhaf bir sessizlik oldu.
Sonunda dayanamayıp lafa girdim. Bir şey söylemem gerektiğini biliyordum.
“Tekrar teşekkür ederim,” dedim şişenin etiketini çekiştirirken. “Tüm... Bunlar için.”
Bir an dümdüz karşıya baktıktan sonra gözlerini bana çevirince yanaklarım kızarmıştı. “Bunun için bana teşekkür etmene gerek yok.”
Ben kaşlarımı çatıp ona bakarken iç çekti.
“Hiç kimse böyle bir şey yaşamamalı,” dedi. “Özellikle de sen.”
Daha çok kaşlarımı çatarken son cümlesini örtbas etti. “Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı.”
Bunu duyunca neden üzüldüm bilmiyordum ama sanırım haklıydı. Yine de, tüm bunların bir şekilde bana geri döneceğini hissediyordum.
Beni koruması karşılığında benden ne isteyeceğini sormak üzereyken kapı kilidinde dönen anahtar sesini duyduk.
Jason ayağa fırlayıp oturduğum koltuğun önünde siper alırken her şeye hazır görünüyordu ama kapı açıldığında içeriye giren Alice’ten başkası değildi.
İkimiz de rahatlayarak derin bir nefes verirken Ali oldukça şaşkın, kafası karışmış ve korkmuş görünüyordu.
“Mave?” diye ciyaklarken Jason’ın iri vücudunun etrafından bana bakmaya çalışıyordu. Hızla oturduğum tekli koltuktan kalktım.
Jason’ın etrafından dolandım ve arkadaşıma sımsıkı sarıldım. Sanki bıraksam ortadan kaybolacaktı. “Ah Tanrım, seni gördüğüme çok sevindim.”
Kulağıma, “Neler oluyor?” diye fısıldarken başımı boynuna yasladım. Kıl payı kurtulduğum şeyi düşününce boğazım düğümleniyordu.
Jason boğazını temizleyerek dikkatimizi çekti. Birasını sehpaya bırakırken koltuğa bıraktığı ceketini aldı.
“Artık gideyim,” dedi.
Bir an Alice’ten uzaklaştım ve Jason kapıya doğru yürürken başımı salladım. Onu takip ederek kapı eşiğinde durdum.
“Benimle kaldığın için teşekkür ederim,” dedim sessizce. Kapıdan çıkarken ceketini üzerine geçirdi.
“İkiniz iyi olacak mısınız?”
“Evet, sorun yok,” dedim başımı sallayarak.
“Pekâlâ. Kapıyı kilitli tutun. Ve güvenliğin için... Bir daha karanlıkta sokakta dolaşma.”
İç çekerek, “Haklısın,” dedim.
Bana yarım bir gülümseme verdikten sonra koridorda yürümeye başladı. Merdivenlerden inene kadar onu izledim ve sonra kapıyı kapatıp kilitledim.
Arkamı dönüp mutfağa yöneldim ama Alice’i mutfakta, elleri tezgâhın üzerinde dururken görünce daha fazla kendimi tutamayıp yere yığıldım.
Ona her şeyi anlatırken ağlamaya başladım. Bana sarılmak, beni rahatlatmak için hemen yanıma koşmuştu. Sonunda olayların gerçekliği dank edince kendimi daha fazla tutamamıştım. Alice de bir zamanlar benimle benzer bir durum yaşamıştı ama neyse ki ona dokunmaması için onu rahatsız eden adama para ödeyebilmişti.
Gerçekten şanslıydım. Jason ortaya çıkmasaydı... Gece çok farklı bitebilirdi. Her şey bir yana ona minnettardım… Gerçi er ya da geç, ona bir şekilde borcumu ödemem gerektiğini biliyordum.
Ödemem lazımdı. Beni, yerel bir lokantada çalışan bir garsonu kendi “kardeşlerinden” korumak için yaptıklarından sonra buna mecburdum.
Neden böyle bir şey yaptığını bir türlü anlamıyordum.
Saatlerce ağladıktan sonra koltukta uyuyakalmıştım. Alice üzerime bir battaniye örtüp huzurla uyumam için beni orada bırakmıştı.
En azından biri kapımızı kırarcasına yumruklayıp ikimizi de uyandırana kadar huzurlu bir gece oluyordu.
Hızla kanepede doğrulurken karanlıkta gözlerimi kırpıştırdım. Alice koşarak içeriye girdikten sonra hemen kitaplığın yanındaki lambayı yaktı. Elinde bir beyzbol sopası vardı.
Ben battaniyeyi göğsüme kadar çekerken Alice kapıya doğru bağırıyordu. “Git buradan!”
Ses birden kesilirken yerini cılız bir ses aldı.
“A-açın… K-kapıyı…”
Ben Alice’e bakarken Alice tekrar bağırdı. “Git buradan dedim!”
“M-Mave...” Kapı çalınırken ardından tekrar o cılız ses geldi. Bu Jason mıydı?
Hızla koltuktan kalkarak Alice’in arkasına geçtim. Dışarıdan daha fazla ses gelirken ikimiz de kaşlarımızı çatmış birbirimize bakıyorduk.
“Lanet olsun... Siktir!” Tekrar kapıyı yumrukladı. Jason sanırım kapıya yaslanmıştı. “Sığınma talep ediyorum. Bu bir Lion emridir.”
Birbirimize bakarken yüzlerimiz düştü. Kahretsin. Bu şehirde yaşayan hiç kimse bu cümleye kayıtsız kalamazdı. Bu emri yerine getirmemenin sonuçları vardı.
Alice’in yere indirdiği sopa hemen bacağının yan tarafına düştü. Birbirimize baktıktan sonra tekrar kapıya baktık. Titrek bir nefes alırken yavaşça Alice’den uzaklaştım.
“Mave!” diye tısladı.
“İkimiz de bunu yapmak zorunda olduğumuzu biliyoruz Ali,” diye fısıldadım ona.
Yüzü hayalet görmüş gibi bembeyaz olmuştu. Başını iki yana sallarken tekrar sopayı kaldırıp gardını aldı ve başıyla bana işaret verdi.
Başımı salladım ve dikkatle kilide uzandım. Kapı kolunu tutup anahtarı çevirirken nefesimi tutmuştum. Kapıyı açtığımda üzerime kocaman bir ağırlık düştü.