
“Hanna, kalk artık. Bugün okulun ilk günü,” diye seslendi ablam kapımı tıklatarak.
“Tamam, tamam, kalktım,” diye mırıldandım uykulu bir sesle.
Hızlıca duş alıp giyindikten sonra kahvaltıya oturdum. Fıstık ezmesi ve reçele bayılırdım!
“Unutma, okuldan sonra Jerry seni Dr. Anders’a götürecek.”
Jerry, Puzzle13 adlı barın sahibiydi. Eniştem on sekizime kadar oraya adım atmamı yasaklamıştı.
Ablam Jerry’yi bulduğu için çok şanslıydı. Adam resmen film yıldızı gibiydi. Donuk bakışları ve darmadağınık koyu saçlarıyla çok çekici görünüyordu. Bu haksızlıktı!
“Abla, kusura bakma ama Dr. Anders’a gitmek istemiyorum. Kendimi orada rahat hissetmiyorum. Yöntemleri de hoşuma gitmiyor.”
“Ama daha bir kere gittin. Belki biraz zaman verirsen...”
Başımı hızla iki yana sallayarak sözünü kestim. Fikrimi değiştirmeye çalışmasına inanamıyordum. Konuşması gereken bendim. Kiminle konuşacağıma ben karar vermeliydim. Beni hiçbir şeye zorlayamazdı. Kesinlikle bunu yapamazdı!
Jerry, Tess’e yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Ne dediğini duymuyordum ama bana bakıyordu. Herhâlde benim hakkımda konuşuyorlardı.
Jerry’yle konuştuktan sonra Tess, “Belki hazır olduğunda başka birini buluruz,” dedi.
Ağzımı oynatarak Jerry’ye teşekkür ettiğimde, bana göz kırparak yanımda olduğunu belli etti.
Ardından masadan kalkıp okula doğru yola çıktık. Tess arabayı park ederken okula bakıyordum. Beni nelerin beklediğini merak ediyordum doğrusu. Eski okulumda neler olacağını az çok bilirdim ama o kız eskide kalmıştı.
Hem artık o kız olmak istemiyordum. Aramızda kalsın, o zamanlar kaltağın tekiydim.
“Seninle gelmemi ister misin?” diye soran Tess düşüncelerimi böldü.
“On yaşında değilim. Merak etme. Hallederim,” dedikten sonra arka koltuktan çantamı alıp arabadan indim.
“Emin misin? İşe geç gidebilirim ya da hasta numarası yapıp seninle kalabilirim.”
“Yok artık, daha neler! Radyo programı yaptığının farkındasın değil mi? Bu arada iki saat sonra programın başlıyor. Hem okulun ilk günü ya da başka bir günü asla benimle gelmene izin vermem. Hoşça kal.” Tess’e el sallayıp okula doğru yürümeye başladım.
Derin bir nefes alıp kendimi olacaklara hazırladım.
“Merhaba, Bay Bruce Rheims ile randevum vardı. Adım Hanna Parker.”
“Ah evet, sen yeni öğrencisin. Şuraya otur. Toplantısı bitince seni çağıracak.”
Sekreter Lily Salazar konuşurken bana gülümsüyordu.
İşaret ettiği yere oturduğumda, hemen yanımda düşüncelere dalmış başka bir öğrenci gördüm. Telefonumu çıkarıp oyun oynamaya başlamadan önce telefonumun sesini kıstım. Kimseyi rahatsız etmek istemiyordum.
Tam oyuna başlayacakken bir mesaj geldi.
Kimden olduğuna baktım. Tabii ki Tess’tendi.
Annemden beterdi.
Aklım annemle babama gitti. Onları çok özlüyordum. Çok üzgündüm. Hepsi benim suçumdu.
Başımı sallarken sıkıca gözlerimi kapattım. Hayır. Hayır. Şimdi değil. Tekrar başımı sallarken zihnimi boşaltmaya ve şu ana odaklanmaya çalıştım.
Telefonumu titreşime alıp çantama koymuştum ki Bay Rheims’in kapısı açıldı ve kahverengi saçlı bir öğrenci dışarıya çıktı. Vay canına, çok yakışıklıydı!
Atletik bir vücudu vardı, hiç zorlanmadan formda kalan birine benziyordu. Koyu kahverengi dalgalı saçları yüzüne çok yakışıyordu. Havalı görünmek için hiçbir çaba harcamasına gerek yoktu. Sanki spor reklamlarından fırlamış gibiydi.
“Konuştuklarımızı unutma Bay Lockwood,” dedi adam. Bu müdür olmalıydı.
“Tabii, tabii unutmam!” dedi yakışıklı çocuk uzaklaşırken.
“Bayan Parker? Bayan Hanna Parker?”
“Bay Rheims.” Parlak yeşil gözlerinden bilgelik fışkırıyordu. Saçları siyahtı ama saçlarının aralarına kırlar düşmüştü.
Aksayarak ofisine girerken sana acıyarak baktığını görürsen sakın canını sıkma.
“Bakalım burada neler var.” Masasına oturup önündeki dosyayı açtı.
Dur bir dakika! O benim dosyam mı? Eyvah, şimdi yandım.
Lanet olsun, bu iyi bir başlangıç değildi. Merak beni yiyip bitirirken dosyada ne yazdığını görmeye çalışıyordum.
“Dosyanı okudum, içindekileri ilginç bulduğumu söylemeliyim.”
Böyle bir şey olacağını biliyordum. Her şey gerçek olamayacak güzel ilerliyordu. Ama sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı ve dosyamı gözümün önünde ortadan ikiye ayırdı.
“Burada, Saint-Rock Lisesi’nde herkese yeni bir sayfa açarız. Geçmişte ne yaptığın geride kaldı. Şimdi kim olduğunu bize göstermek sana kalmış. Anlaştık mı?”
Ciddi mi bu?
“Evet efendim, anlaştık,” dedim başımı sallayarak.
“Bir sorun var mı?”
“Hayır efendim, sorum yok. Teşekkür ederim.”
Altı ay önce olanlar yüzünden mi bana ikinci bir şans vermişti yoksa? Tam ona sormak üzereyken telefonu eline aldı.
“Bayan Salazar, lütfen Bayan Lennox’a buraya gelmesini söyler misiniz... Teşekkürler, Bayan Salazar.”
Bu az önce gördüğüm kızdı. Bay Rheims’in ofisine girdiğinde fark ettim. Açık kahverengi kıvırcık saçları yürürken dalgalanıyordu. Parlak mavi gözleriyle bana bakarken sanırım kim olduğumu merak ediyordu.
“Bayan Parker, bu Bayan Viola Lennox,” dedi müdür. “Bayan Lennox, bu da yeni öğrencimiz Bayan Hanna Parker. Ona okulu gezdirmenizi istiyorum.”
“Memnuniyetle Bay Rheims,” dedi kız bana gülümseyerek.
Viola ile müdürün ofisinden çıkıp okul turuna çıkmaya hazırlanırken sekreter arkamızdan seslendi.
“Bayan Parker, ders programınızı unutmayın,” dedi bana bir dosya uzatarak.
“Bayan Lennox size ders kitaplarınızı nereden alacağınızı gösterecek.”
“Hadi tura başlayalım,” dedi Viola oradan çıkarken.
Onun hakkında ne düşüneceğimden henüz emin değildim.