Kellene
CELINA
Duştan çıktıktan sonra uzun siyah saçlarımı kuruttum. Doğal bir dalgası olduğu için şekillendirme adına sadece birkaç tutamını maşaladım. Omzumdaki pençe izlerini kapatacak şekilde omuzlarıma bıraktım.
Ardından yüzüme odaklanıp yumuşak yanaklarımdaki izleri kapatmak için makyaj yaptım. Dudaklarıma koyu kırmızı bir ruj sürdükten sonra gözlerime geçtim.
Maske takacak olsam da gözlerimi belirginleştirmek için göz kalemi, gümüş rengi far ve rimel sürdüm. Geçen yılki baloda biri beni işaretlemeye kalkıştığı için önlem olarak boynuma bir gerdanlık taktım.
Buna kalkışanın cezası hızlı kesildi. Balo öncesi birini işaretlemek kati suretle yasaktı.
Saçımı ve makyajımı bitirdikten sonra dolabıma gidip annemin benim için seçtiği elbiseyi aldım. Straplez, kristal işlemeli koyu mavi bir elbiseydi.
Elbise yere süründüğü için onu kaldırmak adına yüksek topuklu ayakkabılarımı aldım. Elbisenin baldırımın üst kısmına kadar derin bir yırtmacı olduğu için bu elbisenin içinde bacaklarım göze çarpıyordu. Bu elbiseyle iç çamaşırı giymek imkânsızdı.
Son olarak yüzüme gümüş maskemi taktığımda ince cam gözlerimi gölgeledi.
“Cel, orada mısın?” diye seslendi Jenna odama girerken.
“İşim bitmek üzere,” diye cevap verdim kolumdaki uzun yara izine bakarak. Kurtboğanın hafif kokusunu hâlâ alabiliyordum. Lanet olası haydut lycanlar. Koku giderici spreye rağmen zehrin kokusu alınıyordu.
Gümüş eldivenlerimi taktım. Elbisemdeki kristal işlemeler eldivenlerimde de bulunuyordu. Eldivenler üst koluma kadar uzandığı için yara izin kapanmış oldu.
“Bakıyorum şarap bulmuşsun,” dedi Jenna odama girdiğinde. Koyu yeşil bir şişeyi almış, inceliyordu.
Başımı yana yatırdım. “Hayır, bulmadım. Onu nereden buldun?”
“Şurada, kapının yanında.” Dekoratif küçük masayı işaret etti.
“Hm. Bir hayranım göndermiş olmalı,” dedim o şişeyi geri koyarken.
Elbisesinin içinde göz alıcı görünüyordu. Dalgalı şekillendirdiği kızıl saçları boynundaki beyaz fuların üzerine dökülüyordu. Krem rengi elbisesinin yan taraflarında, her hareketiyle parlayan elmaslarla bezenmiş yırtmaçlar vardı.
Beyaz kurt maskesini takarken elbisemdeki yırtmaca sırıttı. “Görünüşe göre bu gece iç çamaşırı giymeyen tek kişi ben değilim.”
“Soğuk bir yere oturmamaya özen gösterelim,” dedim koluna girip odamdan çıkarken.
Genç muhafızım Lucas’a başımla selam verdikten sonra tekrar Jenna’ya döndüm. “Bu gece için bir filme karar verdin mi?”
Başını iki yana salladı. “Hayır ama canım kurabiye ve kraker çekiyor.”
Tam cevap verecekken önemli misafirlerin kaldığı koridordaki açık bir kapıdan gelen sesleri duydum.
“O zavallı kızın yakasından düşmeyeceksin, değil mi?”
Jenna’yla donup kaldık. Ardından gelen ses kesinlikle Ruben’a aitti.
“Bunu Alfa prensesi koruma görevini yerine getirmek olarak düşünmeyi tercih ederim.”
İlk adam bunun üzerine gülünce onun Prens Christopher olduğunu fark ettim. “Senin canına okuyacak,” diye uyardı.
Ruben’ın sırıttığı sesinden anlaşılıyordu. “Belki ama onun gücünü hissettin. Ona boyun eğmek istemediğini mi söylüyorsun?”
Christopher güldü. “Alelade bir dişi kurda mı? Şaka yapıyorsun herhâlde. Alfa prenses olsa bile onun zamanıma değer olduğunu mu sanıyorsun?”
“Bacaklarını görsen fikrini değiştirirsin.”
Bir hışımla içeri dalmak istesem de Jenna beni geri çekerek, “Cel, yapma!” diye tısladı.
Beni merdivenlerden aşağıya, balo salonunun yanındaki odaya götürdü. Yalnız kaldığımızda, yükselen öfkemi yatıştırmaya çalışarak volta atmaya başladım.
“Alelade mi?” diye hırladım aşağılanmış hissederek. “O herif kim olduğunu sanıyor?”
Jenna beni sakinleştirmek için elini koluma koyup dışarıdan geçen ayak seslerini duyunca sessiz olmamı söyledi. “O bir prens, Cel,” diye fısıldadı. “Götün teki olsa da bir prens. Ve elli yıllık kız arkadaşından yeni ayrıldı. Anlamaya çalış.”
“Ama bana alelade bir dişi kurt dedi,” diye çıkıştım.
Jenna kollarımı tutup, “Boş ver. Lütfen. Bunu yaparsan bu gece ilk filmi sen seçersin,” diye yalvardı.
Rahatlamak için derin bir nefes aldım. “Tamam.” Beni sakinleştirmeye çalışmakta haklıydı. Prense patlarsam tam olarak babamın kızı gibi görülürdüm.
Ama Jenna bana hâlâ endişeyle bakıyordu.
“Ne oldu? Tamam dedim ya,” dedim.
“Auran, Cel,” diye mırıldandı.
“Ah. Doğru.” Gücümü hızla tekrar kontrol altına aldım.
“Teşekkür ederim,” dedikten sonra tekrar koluma girip beni balo salonunun açık kapılarına yönlendirdi.
CHRISTOPHER
Ruben bizi ağaçlar ve ay ışığını andıran lambalarla donatılmış odaya götürdü. Odaya hafif bir pus veren bir yalancı sis de vardı. Bizi hemen fark eden kadın denizinin içinden geçtik.
Ruben gittikçe büyüyen kalabalığı işaret etti. “Bu Ay Işığı Balosu. Her zaman Sahiplik Töreni’nden bir gün önce düzenlenir.”
“Gözlerimiz ve boyunlarımız her zaman kapalı olur, bu sis de kokumuzu engeller. Böylece kadınlar, boyunları ısırılmadan önce olası eşlerini tanıyabilir. Ayrıca bu, yetişkinlere özel eğlencelere de olanak sağlar.”
Burada olmaktan hissettiğim hoşnutsuzluğu gözlerimi devirerek gösterdim. Çalışıyor olmayı tercih ederdim. “Harika,” dedim gönülsüzce.
“Şimdi, seninle konuşmayı bekleyen yaklaşık on kadın var. Hadi,” diyerek beni ileri itti.
Ona ters ters baksam da kızıl saçlı ve davetkâr bir kadının bana yaklaştığını fark ettim.
“Uzun boylu olduğun kadar yakışıklı mısın?” Saçlarını arkaya atıp boynundaki gümüş eşarbı hafifçe çekiştirdi.
“İlgilenmiyorum,” dedim ondan uzaklaşarak.
“Dur, ne?” diye sordu peşimden gelerek. “Kim olduğumu biliyor musun?”
“Pek sayılmaz, zaten tüm bu etkinliğin olayı bu.”
Kolumu kavradığında canavarım anında hırladı. “Ben Ay Gölü Sürüsü Alfa’sının kızıyım. Güneydeki en güçlü sürüdür.”
“Tanıştığımıza memnun oldum ama küstah insanlar ilgi alanıma girmiyor.” Hırladığını duyunca geri çekildim.
“O dişlerini geri çek, Sabrina,” diye emretti Alfa Kraliçe, çiftlerin oturduğu masaların birinden.
Sırıtarak yürümeye devam ettim.
Havadaki küçük değişimi hissetmemle ben ve canavarım da dâhil olmak üzere tüm çiftleşmemiş erkekler birden dikkat kesildi.
Bir kadın yanında başka bir kadınla içeri girdi. Onlardan biri koyu mavi, yere kadar uzanan, derin yırtmaçlı ve cüretkâr bir dekolteye sahip çarpıcı bir elbise giymişti. Elbisenin taş işlemelerinden ışık yansıyor, göz alıcı bir bütünlük oluşturuyordu.
Dalgalı siyah saçları beline kadar uzanıyordu. Uzun bacakları zihnime müstehcen düşünce tohumları ekerken kırmızı dudaklarındaki gülümseme tenimi karıncalandırdı.
Elmas gerdanlığı ve gümüş kurt maskesi onun henüz çiftleşmemiş olduğunu gösteriyordu. Bu kadının Sahiplik’te eşini bulmamasının imkânı yoktu.
Başını kaldırıp beni gördüğünde muzip bir ifadeyle gülümseyip tekrar arkadaşına döndü.
Arkadaşı da onun boylarında ve neredeyse onun kadar güzeldi.
Koyu kızıl saçları tıpkı arkadaşınınki gibi beline dökülüyordu. Üzerindeki krem rengi daracık elbisenin iki yandan derin yırtmacı vardı ve iç çamaşırı giymediği ilk bakışta anlaşılıyordu.
Boynunda beyaz bir fular ve yüzünde beyaz bir kurt maskesi vardı. Onu iştahla süzen erkeklere bakılırsa o da yarın balo salonundan yalnız ayrılmayacaktı.
İlk kadının kalabalığın arasında ilerlemesini izledim. Muhtemelen sadece birbirleriyle ilgilendikleri için salondaki hiçbir erkek yanlarına yaklaşamıyordu.
Daha uzun olanın hafif kahkahasını duyunca vücudum ısındı. Bana neler oluyor?
“Demek gözüne şimdiden birini kestirdin.” Ruben solumda konuşurken onun ilgisini hemen yakaladım. “Yazık ki o sadece alelade bir dişi kurt.”
“Ne demek istiyorsun?” diye sorsam da gözlerimi o kadından ayıramıyordum.
“O, Alfa Kral’ın kızı sevgili kardeşim,” dedi Ruben eğlenerek.
“O mu? Birkaç saat önce babasına boyun eğdiren Alfa prenses o mu?” diye sordum ona tekrar bakarak.
Şaşkınlığımdan açıkça keyif alan Ruben bir kahkaha patlattı. “Evet, o.”
“Neden aurasını gizliyor?” diye sordum. Arkadaşının ondan daha fazla güç yaydığını hissedebiliyordum. Etkileyiciydi.
“Bilmem, muhtemelen dikkat çekmemek için,” dedi. “Daha önce ondan hissettiğin gücün sebebi kurtboğandan iyileşmeye çalışmasıyla ilgiliydi. Yani, gerçekte ne kadar güçlü olduğunu henüz hissetmedin bile.”
Hafif bir gülümsemeyle sırtıma hafifçe vurdu. “Onun senin tipin olmadığına çoktan karar vermiş olman çok yazık oldu.”
Bir adam ona yaklaşırken içimden kısık bir hırıltı duydum. O sevinçle ciyakladıktan sonra adamın yanağından öpüp ona sarıldı.
“Kim bu herif?” diye sordum adam elini onun beline koyunca gözlerimi kısarak.
Ruben umursamazca omuz silkti. “Hiçbir fikrim yok. Bu etkinliğin amacı da zaten bu. Onu tanıdığına göre öncesinde tanıyor olmalı.”
“Babam neden onun yarın işaretlenmesini istemiyor?” diye sordum Alfa prenses gülerken ve elini beyaz saçlı bir misafirin omzuna koyarken. Grup fotoğrafı çektirmeye hazırlandıklarına göre birbirlerini önceden tanıyor olmalılardı.
Yine de bu ihtimal, kameranın flaşı patlarken içimde daha da huzursuzlanan canavarı sakinleştirmiyordu.
“Bir haydut olabileceğinden endişelendiği içindir,” diye akıl yürüttü Ruben. “Öldürdüğü eşinin bir haydut olduğunu öğrendiğinden beri gergin.”
Maskemim altında kaşlarımı çattım. “Bunu nereden öğrendi?”
“Sen gelmeden önce prensese anlattırdı. Prenses olsan da Lycan Kralı’na hayır diyemiyorsun,” diye açıkladı Ruben. Sonra doğrulup göğsünü kabartı. “Şimdi, müsaadenle.”
Ruben ona yaklaşırken bir kez daha hırlayınca kendime şaşırdım. Canavarım gözlerini prensese dikmiş, içimde huzursuzca volta atıyordu.
Bunun sebebi onunla ilgilenmesi mi yoksa onun aurasının gücü mü emin olamıyordum. Onu yatıştırmaya çalışsam da o bir meydan okumaya hevesliydi.
Gözlerimi prensesten ayırmasam da canavarımı sakinleştirmek için duvara yaslandım. Ruben masaya ulaştığında iki kadın çoktan gözden kaybolmuştu.
Ruben şaşkınlıkla etrafına bakınırken ben onun kalabalığın arasında kolayca süzüldüğünü, istediği kişiyle konuştuğunu ve başka kimse tarafından fark edilmediğini gördüm.
Ben odaklanmış onu izlerken prenses bunu hesaplı bir oyuna dönüştürdü. Acaba ahmak kardeşimi kaç kere atlatabilecekti?
Bir an arkadaşlarıyla sohbet ediyor, sonraki bir an odanın diğer tarafında dans ediyordu. Kardeşimi tam on iki kez atlattığında onun özgüveninin iyiden iyiye kırıldığını ve önceki kadar gururlu durmadığını fark ettim.
Hafifçe sırıttım. Daha önce kimse kardeşime böyle bir şey yapmamıştı.
Celina tekrar görüş alanıma girdiğinde gülümsemem yok oldu. Şimdi çiftlerin masasına gitmiş, annesiyle konuşuyordu. Yüzünü göremesem de duruşundaki bir şey endişeli olduğunu söylüyordu.
CELINA
“Anne, Jenna'yı gördün mü? Onu bir türlü bulamadım.”
Annem yüzüme bakmadan üstümü düzeltti. “Jenna’yı boş ver ve kendine bir eş bul, Celina,” dedi.
Sakinliğimi korumak için derin bir nefes aldım. “Zaten bir sürü erkekle konuştum anne,” dedim.
“Peki, seni işaretlemesine izin vereceğin birini buldun mu?”
Bir nefes daha aldım. “Hayır, ama…”
“O zaman yeterince erkekle konuşmamışsın demektir.”
“Anne…” diye itiraz etmeye kalkışsam da araya girdi.
“Senden daha iyisini bekliyorum, Celina. Bu senin son şansın. Buradaki tüm erkeklerle selamlaşmadan geri gelme. Hadi bakalım, yürü!”
Anneme içimden söylenerek öfkeyle arkamı döndüm. Tam o sırada Ruben’ın yine gözleriyle beni aradığını gördüm. Prens Christopher’ın da gözlerini benden ayırmadığını fark ettim.
Lütfen bu akşam bana sorun çıkarma.
Onların göz hapsinden kurtulmak için kalabalığa karıştım. Salonun etrafından dolanıp Christopher’ın arkasına geçtikten sonra sırtına hafifçe dokundum.
“Kıpırdama ve konuşma, tamam mı?” diye fısıldadığımda takım elbise ceketinden kaslarının gerildiğini fark ettim. Sessiz kaldığında devam ettim. “Arkadaşımı kaybettim, kardeşin peşimde ve kendi aptal kardeşime karşı bir bahsi kaybetmek istemiyorum.”
“Arkana saklanıp salonun öbür ucuna geçebileceğim kadar cüsselisin. Jenna’yı bulabilmem için tuvalete gidiyormuş gibi yapabilir misin?”
Tok sesindeki keyifli tınıları yakaladım. “Ne kadarına bahse girdin?”
Yüzüm kızarırken dürüst oldum. “On dolar. Kardeşini tanıdığı için bunu başarabileceğimi sanmıyor.”
“Kardeşimin göt olduğunu mu biliyor?”
Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. “Aynen öyle,” dedim Ruben’ın görüş açısını kapatması için onu hareket ettirirken. Güvende olduğumuzda benimle yürümesi için kolunu çekiştirdim.
“Bahis ne üzerine?” diye sordu kısık sesle. Bakışlarını üzerimde hissetmek tenimde tuhaf bir his uyandırdı.
“Bütün gece ondan uzak durup duramayacağım üzerine,” diye yanıtladım, Ruben’ın az önce kardeşini çektiğim yere yaklaştığını izlerken. “Şimdiye kadar diğer erkeklere nazaran çok daha ısrarcı çıktı.”
“Ben üç kişi saydım. Biri senin Betan olmalı,” dedi sesi birden daha kontrollü çıkarken.
“Yakın ama kardeşini saymazsak, doğru cevap beş oluyor. Sen de dâhil.”
“Seni izlediğimi nereden biliyorsun?”
“Arkada tek başına dikilen, somurtkan ve uzun boylu adamın mı? Bu niteliklerle saklanman zor. Bu emirleri babandan aldığını varsayıyorum ama kardeşin işi bir adım öteye götürüyor. Alelade bir dişi kurt için fazla çabalıyor.”
Gerildiğini hissedince kıkırdadım. “Bir dahaki sefere,” diye mırıldandım tehditkâr bir tonda. “Ev sahibinin kızıyla ilgili ileri geri konuşacaksan kapıyı kapatmanı öneririm.”
“Anlaşıldı,” dedikten sonra sustu. Tekrar konuştuğunda sesi daha yumuşaktı. “Ve… Özür dilerim. Mazeret değil ama son birkaç gün benim için zor geçti ve kardeşim çok sinir bozucu.”
Birden suçlu hissettim. Jenna onun ayrılıktan yeni çıktığından bahsetmişti. Görünüşe göre bu senenin baloları kırık kalpler durağı olacaktı.
Yüzümü buruşturarak başımı salladım. “Özrün kabul edildi,” diyerek es verdim. “Uzun süredir birlikte olduğun kız arkadaşınla yollarınızı ayırdığınızı duydum.”
Devamındaki içtenliğimi anlayabilmesi için gözlerinin içine baktım. “Nasıl hissettiğini bilemem ama umarım yakında toparlanırsın. Burası kırık bir kalbi onarmak için olabilecek en kötü yer, o yüzden en azından eğlenmeye çalış.”
Bana bakmaya devam edince onu rahatlatmak için ona dostça bir gülümseme sundum.
Sonunda o da gülümseyip bana şaka yollu bir cevap verdi. “Bunu deneyebilirim. Belki seni kardeşimden uzak tuttuğum sürece bu partiden nasıl keyif alacağım konusunda bana rehberlik edersin.”
Onunla anlaşabileceğimi anlayınca hem rahatlık hem de şaşkınlıkla kıkırdadım. “Hiç fena bir plan değil.”
Tam bunu söylediğimde zihnimdeki bir kıpırdanmayla gerildim. Jenna benimle zihin bağlantısı kurdu.
“Cel, yardıma ihtiyacım var! Banyondayım, lütfen çabuk gel!”