
“Partide iyi eğlenceler,” dedi annem kapıda babamın kravatını düzeltirken. “Geç kalmayın,” diye ekledi.
“Alkol yok,” dedi babam. “Ayrıca erkeklerle yakınlaşmak yok ve…”
“Bir şey olursa seni arayacağım, biliyorum.” Şakacı bir tavırla gözlerimi devirdim. “Endişelenecek bir şey yok. Hem Addison da yanımda olacak, bana göz kulak olur. Size de yemekte iyi eğlenceler.”
“İş yemekleri asla eğlenceli olmaz tatlım,” dedi annem. Babam memnuniyetle kravatını okşadı. “Hatta hiç çekilmez.”
“En azından bedava yemek yiyoruz,” diye mırıldandı babam.
Tam kapıdan çıkarlarken Sadhvi ile Addison’ın garaj yoluna girdiğini gördüm.
Sadhvi kısa kot şortunun içine soktuğu dekolteli kırmızı bir üst giymişti. Minyon vücuduna çok yakışmıştı.
Addison ise kaslı ve şekilli vücudunu saran askılı, dar ve kısa bir lacivert elbise giymişti. Bu gece belli ki birçok erkeğin gözü onda olacaktı.
Omzunda da bir sırt çantası vardı.
“Merhaba kızlar!” diye seslendi babam.
“Merhaba enişte!” Addison önce babama sonra da anneme sarıldı. Sadhvi onlara gülümseyerek el salladı.
“İkiniz de çok güzel olmuşsunuz,” dedi annem.
“Ama her nasılsa Keily hâlâ pijamalarıyla!” dedi Addison şaşkınlıkla. “Neden hâlâ hazırlanmadın?”
“İngilizce ödevimi yapıyordum,” diye mırıldandım.
Annem, Sadhvi ve Addison başlarını salladı ama babam sadece kıkırdadı.
“Ona hazırlanmasında yardım edin, olur mu kızlar?” dedi annem neşeyle.
“Seve seve,” dedi Addison.
“Ve yaramazlık yapmayın,” dedi babam.
“Baş üstüne!” dedi Addison ciddiyetle.
Sonra annemle babam bize veda edip arabaya binerek annemin iş yemeğine doğru yola koyuldu.
Arabaları köşeyi döner dönmez Addison ile Sadhvi bana muziplikle baktı. Beni içeri itip arkamızdan kapıyı kapattılar.
Addison sırt çantasını öne alıp açarak içinden bir şişe viski çıkardı.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. “Bu ne için?”
İki güzel kız sadece sırıttı. “Partiye içmeden gidilmez. Isınmamız lazım!”
“Bunu kaçırdığıma inanamıyorum,” dedi Addison benim saçlarımı tararken. Aynadan Sadhvi’yle bana suçlayıcı bir bakış attı. “Beni yüzüstü bıraktınız!”
“Senin işinin çıkması bizim suçumuz değil,” dedi Sadhvi pişkin pişkin. Yanaklarıma allık sürüyordu. “Hem Keily’nin bu kadar popüler olacağını kim bilebilirdi? Lucas ile James az kalsın birbirine giriyordu.”
“Ben biliyordum tabii ki,” dedi Addison.
“Benim için kavga etmiyorlardı,” diye itiraz ettim.
Yüzüm kıpkırmızı olurken ikisi de aynadan bana baktı.
“Bal gibi de senin için ediyorlardı. Ve şimdi ikisi de partide olacak ve ikisi de seni arayacak.” Addison kaşlarını imayla oynattıktan sonra üçümüze de birer kadeh daha koydu.
“Evet, bana daha fazla işkence etmek için beni arayacak olabilirler,” dedim.
“James'e bir tane şamar geçirsene,” diye önerdi Sadhvi.
“Burnuna sağlam bir yumruk,” diye onayladı Addison.
“Sanki işe yarayacak.” Muhtemelen vuruşumu hissetmeyecekti bile.
Addison ile Sadhvi geri çekilip çıkardıkları işe aynadan hayranlıkla baktı. Ben de aynadaki yansımama dikkatle bakarken gülümsemeden edemedim.
Hafif makyajımda pembe rujum öne çıkıyordu ve siyah dalgalı saçlarım omuzlarıma dökülüyordu.
Üzerimdeki siyah elbise dizlerimin altına kadar uzanıyordu. Uzun kolları vardı ve göğüs altımdan sonra dökümlü bir eteğe dönüşüyordu.
İyi görünüyor, kamufle etmesi gereken her yeri kapatıyordu. Annemin geçen yıl indirimden aldığı gümüş rengi yüksek topuklularla çok güzel olmuştu.
Bu kadar uğraştıktan sonra parti için heyecanlanmıştım. James’i orada görme ihtimali bile keyfimi kaçırmadı. Diğer gençlerle dolu koca bir evde ondan kaçmak nispeten kolay olacaktı.
Üçümüz birbirimize sırıtıp neşeyle ciyaklayarak kadehlerimizi kaldırdık. Alkol artık su gibi akmaya başlamıştı. Vücudum ısınmış, zihnimde hoş bir vızıltı oluşmuştu.
“Bakalım James şimdi de seninle dalga geçebilecek mi,” dedi Addison. “Çok güzel oldun, Keily.”
“Teşekkür ederim.” Yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti. “Ama James mutlaka bir yolunu bulur. Her zaman olduğu gibi. Muhtemelen her yerimi kapattığımı ve genç kız kılığına girmiş bir balina olduğumu falan söyler.”
“Tam bir pislik,” dedi Sadhvi. “Harbiden onun derdi ne acaba?”
“Bilmiyorum!” dedim bıkkınlıkla. Bir bardak daha doldurup fondip yaptım. “Yağlarımı gizlemek istiyorsam ne olmuş yani? Ona ne?”
“Kıvrımlarınla gurur duymalısın, Keily,” dedi Addison. “Güzelsin ve birçok erkek kıvrımlı kadınlardan hoşlanır.”
Gözlerimi devirdim. “Evet, tabii.”
“Hayır, ciddiyim! Sahip olduklarınla gurur duy kızım. Belki James seni seksi, kendinden emin ve seninle konuşmaya can atan bir sürü erkekle görürse şok olur.” Addison kalp krizi geçiriyormuş gibi yapınca kıkırdadım.
“Evet...” Yansımamdan gözlerimde beliren parıltıyı yakaladım. “Evet, belki.”
Fikri bulmak için dolabını karıştırdıktan sonra Addison ile Sadhvi’nin görmesi için çıkardım.
Gözleri fal taşı gibi açıldı. Sonra ikisi de pişmiş kelle gibi sırıttı. “Yok artık,” dediler aynı anda.
Elimde bir süre önce sırf meraktan aldığım minik ve seksi bir iç çamaşırı takımı vardı. Eve getirdiğimde bile denemeye utanmıştım.
Ama şimdi tam zamanıydı.
“Kendini kaybedecek,” dedi Sadhvi. “Salyası bile akabilir.”
Addison sırıttı. “Kamerayı hazırda bekleteceğim.”
Uber lüks görünümlü bir mahalleye girdi. Sokak boyunca sıralanan malikânelere bakarken tek kaşımı kaldırdım.
“Şu James'in evi.” Addison solumdaki büyük bir evi işaret etti.
Kocaman demir kapısının arkasında devasa bir bahçe ve aydınlatılmış ön verandaya açılan geniş araba yolunun ortasındaki kusursuz beyaz bir heykel gözüme çarptı.
James Haynes'in son derece varlıklı olduğu belliydi.
“Biliyorum, değil mi? Benim de ilk tepkim aşağı yukarı böyleydi,” dedi Addison.
Ağzımın açık olduğunu fark edince kapattım. “Anne babası ne iş yapıyor?” diye sordum evi geride bırakırken.
Başımı salladım. James’in kral gibi davranmasına şaşmamalıydı, bazı açılardan sahiden öyleydi.
Bir dakika sonra Keith'in evinin önünde durduk. Evi James'in evi kadar büyük olmasa da bu semte uygun bir yerdi.
Uber yoldaki diğer arabaların yanında durdu. Şimdiden oldukça kalabalık görünüyordu.
“Keith de zengin ama en azından bu konuda daha mütevazı,” dedi Sadhvi. Arabadan indiğinde biz de peşinden indik. Biz daha açık kapıdan içeri adım atmadan müzik çalmaya başladı.
Parti çoktan başlamıştı.
Okulumuzdan tanıdık yüzlerin güldüğünü, içtiğini ve dans ettiğini gördüm. Havada alkol, farklı parfümler ve ter kokusunun eşsiz bir karışımı vardı. Keith’in evi çok büyüktü ama içerisi bu kadar kalabalıkken göze pek de büyük görünmüyordu.
“Hadi kızım, git ve ona gününü göster!” diye bağırdı Addison kulağıma müziğin üzerinden. Sadhvi onu bir yere sürüklerken bana sırıttı.
“Dur!” dedim, alkolün etkisiyle biraz tedirgin hissederek. “Hani kameranla hazır bekleyecektin?”
Ama o çoktan kalabalığın içinde kaybolmuştu.
“Harika...”
Birisi elinde bir tepsi jöle shot ile yanımdan geçti. Bir tanesini kapıp mideye indirdim.
Hayatımda ilk defa bir ev partisine gelmiştim. Hoparlörlerden yükselen müzikle zemin titrerken insanlar dans ediyor, içiyor ve öpüşüyordu ama gözlerim hemen James’i buldu.
Yakışıklı, uzun boylu ve etrafı kızlarla çevrili James’i gözden kaçırmak mümkün değildi.
Bu uzun boylu, yakışıklı ve zalim serseri benimle her fırsatta dalga geçmeyi seven ve bana kilomla ilgili kötü lakaplar takan çocuktan başkası değildi.
Vücudumu gizlemek için giydiğim kıyafetlerle alay eder, rahibe gibi giyindiğimi söylerdi.
Paltom doğrudan tenime temas ediyordu. Kıvrımlarımı gizleyen bol tişörtlerimden ya da bacaklarımdaki selülitleri kapatmak için giydiğim uzun eteklerden giymemiştim. Sadece dantel ve ipek karışımı takımımı giymiştim.
Paltomun ilk düğmesini açarken kimse bana bakmıyordu. Onun dışında kimse. En üst düğmemi açıp göğüs dekoltemi gösterdiğimde gözleri fal taşı gibi açıldı.
Dikkatini çekmeye çabalayan kızları görmezden gelerek bana doğru yürüdü.
Gerginliğimin yerini cesaretim aldığı için ikinci düğmeyi de açtım.
Ama üçüncüyü çözemeden ellerimi sertçe yakaladı.
Başımı kaldırıp onunla bir kez daha göz göze geldiğimde nefret ettiğim o yakışıklı yüzündeki ve güçlü çenesindeki öfkeyi gördüm.
“Sana yanıldığını gösteriyorum.”