Şişman Keily - Kitap kapağı

Şişman Keily

Manjari

6: Bölüm 6

James bana baktığında çenesinin biraz sarktığını fark ettim, bakışı her zamankinden daha vahşiydi.

Yanında oturan sevimli sarışın durmadan konuşuyordu, ancak James artık ne gülüyordu ne de eskisi gibi dikkatini veriyor gibiydi.

Koyu renkli gözleri beni baştan aşağı tararken tüylerim diken diken oldu, kendimi çıplak ve güvensiz hissettim.

Sanki bana işkence etmek için bilerek yapıyor gibiydi.

“Keily, hadi. Hadi sarhoş olalım.” Sadhvi önüme çıktı ve James'i görmemi engelledi. Elimi tutup beni sarhoş gençlerin arasında sürüklemeye başladı.

“Bunun benim için iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Ailem çıldıracak.”

“Bu fırsatı kaçırmayalım,” diyen Addison, somurtarak arkamızdan takip etti. Onun adına üzüldüm. Ehliyetim olsaydı, onların arabayı ben sürmeyi teklif ederdim.

“Ailene geceyi benim evimde geçireceğini söylerim. Sadece tadını çıkar.”

Akran baskısına kapılarak başını salladım. Oyunbozan olmak istemedim. Ayrıca birazcık alkol yüzünden ailemin beni reddedecek değil ya.

Sadhvi bizi mutfağa yönlendirirken, James'in olduğu yere bir bakış daha attım. Kötü fikir.

Kısılmış gözleri zaten beni takip ediyordu.

Şimdi kanepenin arkalığına yaslanıyordu, bacaklarını açmış ve bir eli hâlâ içkisini tutarken, diğerini de gelişigüzel bir şekilde yanına, koymuştu. Krallar gibiydi.

Yanındaki sarışın artık ona yapışık durmuyordu, ilgisi diğer tarafındaki başka bir adama kaymıştı. Ama James bundan rahatsız görünmüyordu.

Daha çok benimle ilgileniyordu, avını inceleyen bir yırtıcıya benziyordu. Başka yere baktım ve adımlarımı hızlandırdım, kendimi o av gibi hissediyordum.

“Vay canına.” Granit mutfak tezgâhında bu kadar çok etiketli şişe görünce kaşımı kaldırdım. “Babamın güvenini kırdığım için kendimi çok kötü hissediyorum.”

“Sakin ol. Babanın çılgın günler yaşadığına eminim.” Sadhvi iki bardağa birkaç şişeyi karıştırıp bana bir tane verdi.

“Teşekkürler.” Bir yudum alınca birazcık yüzümü buruşturdum. Çok acıydı.

İçki içmede iddialı olmasam da, bazen annemin dolabından bir iki yudum viski çalmıştım ve Sadhvi'nin içeceği acı ve güçlü kokusuyla onu geçmeyi başarmıştı.

“Keily!” Tanıdık bir ses bağırdı.

Yüzünde parlak bir sırıtışla mutfağa giren Lucas'ı görmek için geri döndüm.

Siyah-kırmızı ekose bir gömlek ve koyu kahverengi pamuklu bir pantolon giyiyordu. Oyun kurucumuz her zamanki gibi yakışıklı, ama aynı zamanda biraz sarhoş görünüyordu. Ona gülümsedim.

“Ne zaman ortaya çıkacağını merak ediyordum,” dedi, kendisi için bir içki koydu. “Umarım parti yapmada Remington’dakilerden daha iyiyizdir.”

“Çok daha iyi,” diye yalan söyledim ve içkimden bir yudum daha aldım. Eski yaşadığım yerde pek fazla partiye katılmadığımı bilmesine gerek yoktu.

“Peki ya biz, Lucas?” diye sordu Addison yüzünde sahte bir somurtmayla.

Elinde, içinde Pepsi olduğunu tahmin ettiğim bir bardak vardı; büyük bir şişe de farklı alkollerin arasında tezgâhtaydı.

“Sadece kuzenimi önemsiyor gibisin. Bizi beklemiyor muydun?” Bardağı dudaklarına götürdü ve kaşlarını dalga geçer gibi hareket ettirmek için bana hızlıca bir göz attı.

Ben de ona ufak bir bakış attım.

“İçkinin nerede olduğunu biliyorum, işte siz ikinizsiniz.” Lucas önce ona sonra kendine bir fincan daha hazırlayan Sadhvi'ye baktı. Çok hızlıdır.

“Daha doğru söylenemezdi.” Addison içkisini bir dikişte içmeden önce başını salladı.

“Ve sen, Keily, onlar gibi içmesen iyi olur,” dedi Lucas bana dönerek.

“Bu ikisi müdavim, ama sen öyle görünmüyorsun. Sarhoş güzel bir kızdan erkekleri uzaklaştırırsak zorunda kalırsak partinin tadını çıkaramayız.” Babamdan daha ciddi görünüyordu.

“Tamam.” İtaatkâr bir şekilde başımı salladım, aklım güzel ~kelimesine takılmıştı.

“Yürü be,” Addison'ın kırmızı bardağının arkasında dudaklarında bir sırıtışla hayal ederek fısıldadığını duydum.

“Tanrım, çok safsın.” Lucas'ın yüzünde alaycı bir sırıtış belirince benimle oynadığını anladım.

“Merak etme. İstediğin kadar eğlem. Kimsenin senden faydalanmayacağına eminim.”

“Evet, Addison içmiyor, ama bence iki sarhoşa göz kulak olmak onun için çok fazla olacak.”

Lucas'a karşı bir başkaldırı olarak içkimden büyük bir yudum aldım ve bana gözlerini deviren Addison'a baktım.

Lucas bağıra bağıra güldü, alkol onun üzerindeki etkisini gösteriyordu.

Bir şey mi kaçırdım?

“Demek istediğim bu değildi,” dedi kahkaha nöbetleri arasında, kafam karışık bir şekilde kaşlarımı çattım.

“Bu benim en sevdiğim şarkı,” diye bağırdı Sadhvi, Lucas'ın neyden bahsettiğini soramadan. arka planda Maroon 5 çalmaya başlamıştı.

“Addy, bununla dans etmeliyiz.” Görünüşe göre üçüncü bardağını dolduruyordu ve konuşmamıza pek dikkat etmiyordu.

Addison, Sadhvi tarafından aniden çekilmeden önce kulağıma hemen bir şeyler fısıldamayı başarabilmişti. “Kendinden bahsediyordu, aptal.”

Tamam. Sakın kaybetme. Muhtemelen kastı, bir arkadaş olaraktı.

Bardağı dudaklarıma götürdüm ve onun sözlerini atlatmak için kalan içkiyi tek bir dikişte bitirdim. Boş bardağımı tezgâhın üzerine koyarken Lucas beni eğlenerek izledi.

“Dans etmek ister misin?” diye sordu, bu da beni içten dışa çıldırttı. İkimizin bardağımızı da marka bir şişeyle doldurdu.

“Tabii ki.” Soğukkanlı görünmeye çalıştım.

İçkilerimizi aldık ve Addison ile Sadhvi'nin olduğu yere gittik.

Kızlar ritmik bir şekilde sallanarak, birbirlerinin belini tutarak dans ediyorlardı ve kendi aralarındaki şakalara gülüyorlardı, onları izleyen erkekleri tamamen görmezden geliyorlardı.

“Seni kurtardığım için bana teşekkür etmelisin. Er ya da geç seni ekeceklerdi.” Lucas elimi tuttu ve söylediklerini anlayamadan dünyam dönüverdi.

Beni fırıl fırıl döndürdü ve iki tam tur döndürene kadar da durmadı, içkimden birkaç damla tahta zemine döküldü.

Kıkırdadım, sabit durabilmek için elim omzuna koydum. “Arkadaşlarımla dalga mı geçiyorsun?”

“Evet,” dedi sırıtarak. “Ama onlar benim de arkadaşlarım, bu yüzden dalga geçme hakkım var.”

Sebepsiz yere kıkırdadım ve onu takip etti.

Alkol etkisini gösterdi sanmıştım. Her geçen dakika sinirlerim yatıştı ve Lucas'la dans etmek o kadar da korkutucu gelmemeye başladı. Kendisi eğlenceli bir sarhoştu.

Müziğin ritmine uygun sallandık, birbirimizi döndürdük, Lucas'ın hangi hayvana benzediği ve kediler ya da köpekler arasında hangisinin daha iyi olduğu -kesinlikle köpeklerdi- gibi saçmalıklar hakkında tartıştık ve Lola ile Matt'i köşede öpüşürken gördükten sonra deli gibi güldük.

Her saniye bardaklarımız boşaldı, çocuklar gibi kıkırdayarak yeniden doldurmak için mutfağa kadar yarıştık. Ailem beni böyle görselerdi gerçekten reddederlerdi.

Benim altıncı ve Lucas'ın bilmem kaçıncı bardağından sonra, biraz soluk almaya karar verdik ve merdivenlerin yanında durduk.

Saçlarımın yüzüme ve boynuma yapıştığını ve vücudumun her yerinin boncuk boncuk terlediğini hissedebiliyordum, ama pek de umursamıyordum.

Lucas'ın koltukaltları da terlemişti, yüzü pembemsi bir renk almıştı ve saçları dağınık ve ıslak bir karmaşaydı. Duvara yaslanmış, mükemmel sarhoşlara benziyorduk.

James'in biraz öfkeli olarak tanımlayabildiğim bir ifadeyle bize baktığını gördüğümde, anlamsızca önümüzde toplanmış insanlara bakıyordum.

James büyük salonun diğer tarafındaydı, futbol takımından arkadaşları tarafından kuşatılmıştı.

Bu arada ben Lucas'la dans ederken, lazer bakışlarını hissedip bir iki kez nerede olduğunu tespit etmiştim.

Ama sarhoş zihnim ve Lucas’ın her daim saçma dans hareketlerime dikkat etmesiyle, onu başarıyla görmezden gelmiştim.

“Hey,” dedi Lucas, beni James’e döndürerek. “Ondan intikam almak ister misin?”

“Ne?”

Lucas gözlerini devirince ben de somurttum. “James'den intikam almak ister misin?” İkimiz de birbirimize bakmadan önce bize bakan korkunç adama gizlice baktık.

Tabii ki ondan intikam almak istiyordum. O kötü biriydi.

Başımı salladım, başım gereğinden fazla sallandı. Tanrım, çok sarhoşum.

“O zaman öp beni.”

“Ne?”

“Öp beni ve bak o şerefsiz nasıl öfkeden kuduruyor.” Lucas'ın gözleri haylazlıkla parladı.

Lucas mantıklı konuşmuştu. İlk günden beri James arkadaştan öte bir şey olma fikrine hep karşıydı. Arkadaşlığımızdan bile hoşlanmadı.

Aklındaki saçma toplummsal hiyerarşiyi korumak için arkadaşını şişman bir kızdan korumak istedi. Lucas'ı öpmem kesinlikle onu sinirlendirecekti.

Lucas bir dâhiydi. Aynı zamanda yakışıklı ve okulumuzun kalbi olan bir dâhi. Ayrıca böyle muhteşem bir insanı öpmek de umurumda olmazdı; bunun gibi fırsatlar nadiren gelirdi.

Sırıttım. “Tamam, ama dil yok.”

Lucas elini kalbinin üzerine koyduğunda nefesi kesildi. Bu aşırı tepkinin alkol yüzüden olduğunu düşündüm. “Dil yok.”

“Ayıkken ve tonlarca çeşit çeşit alkol gibi kokmadan dilimi kullanmak isterim.”

“Gerçek bir kadın. Bunu aklımda tutarım.” Lucas başını sallayarak ciddi görünmeye çalıştı ve başarısız oldu. “Şimdi, hadi.”

Öne doğru eğildi ve ben de aynı şeyi yaparak dudaklarımı ıslattım. Burnuma onun zayıf mis kokusu ve deodorantıyla karışmış güçlü alkol kokusunu geldi, sonra ne olacağını tahmin ettim.

Burnumuz birbirine değdiğinde gözlerimi kapattım. Dudaklarımız buluştu ve...

Öne doğru tökezledim ve yüzüm ince havayla buluştu. Gözlerimi açtım ve James'in öfkeli yüzünü gördüm. Lucas'ı gömleğinin yakasından tutuyordu.

Görünüşe göre, biz öpüşemeden James onu benden uzaklaştırmıştı.

Bu hiç hoş değildi. O öpücüğü dört gözle bekliyordum.

James'e bunu söylemek üzereydim, ama gözlerim onun öfkeli gözleriyle buluştuğu anda her kelime kafamdan uçup gitti. Kâbuslarımdan çıkmış bir canavara ya da güzel bir rüyadaki bir meleğe benziyordu.

Öyle mi dersin? Belki ikisinin de bir karışımıdır, çünkü, anlarsınız ya, gerçekten, özellikle alnına düşen jöleli saç telleriyle yakışıklıydı, ama aynı zamanda korkutucuydu da. Yakışıklı bir korkunç.

Daha az içmeliydim.

“Hey!” Lucas bana doğru attığı ölümcül bakışı böldü. “Ne yaptığını sanıyorsun?!”

“Sen sarhoşsun. O sarhoş,” dedi James, açıkça Lucas'ın yüzünü yumruklamaktan kendini alıkoyuyordu. Ya da belki yüzümü. Nefret ettiği kişi bendim. “Sabah pişman olmanı istemiyorum.”

“Sen kimsin ya? Babam mı?” Lucas, James'in pençesinden kendini kurtarıp sinirlendi. “Neyse ne, Keily'i öptüğüme neden pişman olayım? Sevimli, güzel ve iyi kalpli.”

O kokteyllerde de daha yavaş gitmeliydim.

İkisi de bana bakınca yüzüm kızardı, Lucas kendini beğenmiş bir gülümsemeyle ve James kızgın bir kaş çatmayla bakmıştı. Lucas'ın planı benim aleyhime dönmüştü.

“Gidiyorum,” diye mırıldandım, James'in görüş alanından çıkmaya can atıyordum.

Bir adım öne çıktığımda, dirseğimin üstünden güçlü bir şekilde tutup geri çekti ve beni duvara çarptı.

“Peki, nereye gideceksin?!” James sonunda patladı, öfke dolu gözlerle beni olduğum yere çivilerken bir hırlamayla ağzı çarpılmıştı.

“Sürtüğü olacak başka birini mi arayacaksın? Birkaç bardak içkiyle, hemen gerçek rengini belli ediyorsun, sana biraz bile ilgi gösteren bir adam için bir fahişeye dönüşüyorsun.”

Yüzü çok yakındı ve gözbebeklerinin genişlediğini gördüm. “Bu kadar sürtük olduğunu kim bilebilirdi ki, Domuzcuk?”

Onun acımasız hakaretlerine karşı bir iniltiyi bastırarak korkarak sindim. Sürtük ve fahişe. Onun gibi insanların dedikleri, layık görmediği her kızı rezil edip küçüksemek içindi ve işe yaramıştıs.

“Onunla böyle konuşma!” diye ağzında geveledi Lucas, sarhoş zihni durumu anca anlayabilmişti.

“Kapa çeneni!” James onu itti ve Lucass bir inlemeyle geriye doğru sendeledi.

Bana arka çıkan kişiyi itip kaktığını görmek, sonunda sarhoş kafayla beni biraz cesaretlendirdi.

“Biliyor musun James?” dedim ve başı bana doğru döndü. “İstediğim erkekle takılırım. Ne düşündüğün umurumda değil.”

Çenemi ileriye doğru çıkardığım gibi bunun kötü bir hareket olduğunu fark ettim, çünkü yüzümüz neredeyse birbirine değiyordu.

Burun deliklerinin saf öfkeyle alevlendiğini görünce birazcık cesaretim kayboldu. Bir şekilde sözlerimle onu fena kızdırmıştım.

“Ayrıca, Lucas'a zarar verme,” diye ekledim cılız bir şekilde, mezarımı daha da kazarak.

“Çeneni kapat Domuzcuk, eğer kaybetmemi istemiyorsan,” dedi sakince, öldürmeye hazır görünen bir adam için çok sakince.

Gözleri yüzüme takılmıştı, gözleri benimkiyle buluşmadan önce dudaklarımda bir saniye kadar duraksadı.

“Seninle okulda ilgileneceğim, ama şimdilik Addison'ı bulup evine gideceksin. Anladın mı?” Bakışları eğer yapmazsam beni buradan kendisinin çıkaracağını söylüyordu.

Başını salladığımda gitmeme izin verdi.

“Dostum, asla gol atamazsın eğer böyle davranmaya devam edersen…” Lucas, James'in onu yakasından çekmesiyle gevezelikleri bitmemişti.

Lucas'a el sallamak için elimi kaldırdım, ama James'ten gelen bir bakış beni durdurdu. İkimize de yaramaz çocuklarmışız gibi davranıyordu.

Tekmelenmiş bir köpek yavrusu gibi hissederek Addison ve Sadhvi'yi aramaya başladım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok