Daphne Anders
CERION
Gözlerimi ondan alamıyordum. Başı öne eğik, çekingen bir hâlde kapının ortasında dururken sanki benim için odada bir tek o vardı. Sarı saçları yüzünü kapatıyordu. Resmen gök mavisi gözlerine tekrar bakmak için can atıyordum.
Kral Harold kızına karşı sabırsız görünüyordu. Hoşnutsuz bir ifadeyle dudaklarını büzmüş, ona bakıyordu.
Kral Harold, Kira’yı öne itti.
Çok uzağa gitmeyeceğini düşünmüştüm ama belli ki yaşlı adam onu sert itmişti. Öne doğru tökezleyip dizlerinin üzerine yere kapaklandı.
Diğer üç prenses kıkır kıkır güldü. Bu manzaradan keyif almış gibiydiler.
Onlara öfke dolu bir bakış fırlattığımda hemen gülmeyi kesip yere baktılar.
Ejderham içimde kıpırdanarak âdeta beni Kira’nın yardımına koşmaya teşvik ediyordu.
Hemen ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm. Neden ona bu kadar yardım etmek istediğimden emin değildim ama içimden öyle geliyordu. Yapmam gereken bir şeydi. Hatta ejderham öyle olmasını istiyordu. Elimi uzattığımda tereddüt ederek tuttu ve ayağa kalktı. Gözlerimiz buluştu ama o hemen bakışlarını kaçırıp başını eğdi.
Üstü başı biraz dağılmış, sarı saçları omuzlarına ve sırtına savrulmuştu. Mavi gözleri ağlamaktan şişmişti ama bana baktığında gözlerinde bitmek bilmeyen bir masumiyet ve iyilik gördüm.
Kira’nın babası Kral Harold’a döndüğümde öfkeyle gözünü Prenses Kira’nın sırtına diktiğini gördüm.
Diğer üç kral seçim töreninde kızlarıyla birlikte olmaktan çok mutlu gibiydi ama Harold sadece kızgın görünüyordu.
“Hadi, günün tadını çıkaralım!” dedim, biraz fazla neşeli bir sesle. Tek tek diğer prenseslerin yüzüne baktım ama gözlerim sürekli Prenses Kira’ya kayıyordu. O ise hâlâ yere bakıyor, bana bakmayı reddediyordu.
Theodora, Helen ve Anya, babaları diğer soyluların arasına karışırken doğruca bana doğru geldiler. Göz ucuyla, Kral Harold’ın Prenses Kira’nın kolundan tutup kendine doğru çektiğini gördüm.
Çok korkmuş görünüyordu, bakışları yere sabitlenmişti. Mahşerin Ejderhası olarak ün salmış olabilirdim ama kalemde bir kraliçe adayının zarar görmesine göz yumacak değildim.
Dikkatimi üç hevesli prensesten tekrar Prenses Kira’ya yönelttim. Ona o kadar yakın duruyordum ki teninden yayılan tatlı lavanta kokusunu alabiliyordum.
Kral Harold beni fark edince hemen kızın kolunu bıraktı. “Kralım!” dedi, sahte bir gülümseme takınarak.
“Kral Harold,” diye karşılık verdim, piç herifin neşeli suratını inceleyerek. Bu işte bir terslik var, diye düşündüm kendi kendime.
“Kızım, Prenses Kira,” dedi, onu bana doğru çevirerek. Başı hâlâ eğikti ve çok gergin olduğunu hissedebiliyordum.
“Tanıştığımıza memnun oldum prenses,” dedim, gözlerine bakabilmek için eğilerek.
Bana çok kısa bir bakış attıktan sonra tekrar babasına döndü. Harika, benden de korkuyor.
İnsanlar arasında kötü bir nam salmıştım ama bir prensesin kraliçe olmaya çalışırken bunu görmezden geleceğini ve beni etkilemeye çalışacağını düşünmüştüm. Ama Prenses Kira diğer prensesler gibi değildi.
On dokuz yaşında olduğu için hayat, erkekler ve muhtemelen başka birçok şey hakkında pek tecrübesi yoktu. Tekrar babasına döndüğümde adam yine delici bakışlarını kızına çevirmişti.
“Kral Harold, krallığınızın durumu nasıl gidiyor?” diye sordum, sakin bir ses tonuyla konuşmaya çalışarak.
Sorduğum soru karşısında biraz afalladı ama yine de cevap verdi, “İyi gidiyor kralım. Sizin krallığınızla bir ittifak kurarsak Valon hiç şüphesiz kalkınacaktır.”
Valon Krallığı en zayıf krallıklardan biri olarak görülüyordu. Kızını bir eşya gibi satmaya çalıştığı için Kral Harold’ı suçlamıyordum. Tüm krallar para, güç ve itibar kazanmak için aynısını yapıyordu ama bu adamda beni rahatsız eden bir şey vardı.
“Bu en büyük kızınız mı?” diye sordum, tekrar Kira’ya bakarak. Kira, ağırlığını diğer ayağına verip tekrar bana çok kısa bir bakış attı.
“Evet, öyle. İki kızımdan en güzeli o,” dedi gururla.
“Evet, gerçekten çok güzel,” dedim, mavi gözleriyle tekrar buluşacağım anı bekleyerek. Hadi, bana bak, diye geçirdim içimden.
Şok olmuş bir hâlde bana baktıktan sonra tekrar başını eğdi.
Aklından ne geçiyor acaba?~ diye merak ettim.
“Yakında bir varis istiyor musunuz?” diye sordu Kral Harold, sinsi gözleriyle bana bakarak.
“Evet,” dedim, yüzünü dikkatle inceleyerek.
“Kira mükemmel bir seçim olur. Daha on dokuz yaşında, çok genç. Harika bir anne olur. Sağlığı gayet yerinde ve küçük kız kardeşine çok iyi bakar. Doğuştan anaç bir kız,” dedi, kızını değerli bir at satıyormuş gibi överek.
Sarı saçlarına baktım, tekrar yerinde kıpırdanıp başını kaldırdı. Bu defa uzun süre bakıştık, ta ki Kira’nın gözlerinin dolduğunu görene kadar.
Zavallı kız benden, özellikle de eşim olma fikrinden çok korkuyordu. Bu işkenceye bir son verip onu eve göndermeliyim, diye düşündüm.
Diğer üç prenses arasından seçim yapacaktım. Ama vücudum âdeta aklımdan geçenlere karşı çıkıyordu. Kısa ve sessiz etkileşimimiz yüzünden kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.
Nedense bu kızdan vazgeçesim gelmiyordu. İçimden kendime sövdüm.
Kadınlara acımasız davranan biri değilim, sadece hiçbirine bağlanmazdım. O daha yeni yetişkin olmuştu ve ben ondan on altı yaş büyüktüm ama onu istiyordum.
***
Ben Prenses Kira’dan uzaklaşır uzaklaşmaz diğer prensesler etrafımı sardı. Dikkatimi çekmek ve beni etkilemek için can atıyorlardı. Çok geçmeden içkiler dağıtıldı. Misafirlerimin keyfi yerindeydi.
Kral Harold bile gülümseyerek Prenses Kira’yla normal bir şekilde sohbet ediyor gibiydi. En azından kız biraz rahat nefes alıyor, diye düşündüm.
Benimle ilk konuşan Prenses Theodora oldu. Yanıma gelip uzun, ince parmaklarını kaslı pazılarıma doladı. Kıpkızıl saçlarıyla oynarken seksi dudaklarını yüzüme yaklaştırdı.
Baştan çıkarıcı bir gülümsemeyle, “Kralım, ne kadar güçlüsünüz!” dedi.
Hadi bakalım, başlıyoruz, diye geçirdim içimden, gözlerimi devirmemeye çalışarak.
Beklediğimden daha tutkulu çıktı ama bu tutku yalnızca bir amaca hizmet ediyor. Gerçi dürüst olmak gerekirse seçeceğim kraliçe benim için de sadece bir araç olacak. O yüzden onu yargılamak bana düşmez.
Prenses Theodora daha beni ağına düşüremeden Prenses Helen diğer tarafıma yapışmıştı. Gözlerini kısarak Theodora’ya bakıyordu ama iki kadın da geri adım atmıyordu.
Ben onların ödülüydüm ve bu oyunu kazanmaya kararlıydılar. Ne güzel, resmen şimdi de ben seks objesi oldum, diye düşündüm, kendimle alay ederek.
Prenses Helen, Theodora’dan daha dolgundu. Çekik kahverengi gözleri ve uzun, parlak kahverengi saçları vardı. Uzun bir gün olacak, diye düşündüm, iç çekerek.
Helen’in gözleri bana bakarken hesaplıydı. Köşedeki müzisyenler enstrümanlarını çalmaya başlarken, “Kralım, bu dansı bana lütfeder misiniz?” diye sordu, ipek gibi yumuşak bir sesle.
Ne yaptığını çok iyi biliyordum. Sonuçta ilk hamleyi o yapmıştı.
Theodora öfkeden kuduruyordu, yüzü de kızıl saçları gibi kıpkırmızı olmuştu. Neredeyse kulaklarından buhar çıktığını görebiliyordum.
“Elbette,” diye cevap verdim, Helen’in elini tutarak. Müziğin ritmine uyarak harmoni içinde bir o yana bir bu yana salınmaya başladık.
Bir an için zihnim boşaldı, ta ki gözlerim Prenses Kira’nın yuvarlak mavi gözleriyle buluşana kadar. Duvarın yanındaki bir sandalyede oturuyor, açık mavi elbisesi içeri giren güneş ışığının altında parlıyordu. Neden sürekli ona bakıp duruyorum?~
Kira’ya baktığımda hemen başını eğip ince ve narin elleriyle elbisesini düzeltmeye koyuldu.
Şarkı bittiğinde Theodora’nın bana doğru geldiğini gördüm. Beni baştan çıkarmak için yanıp tutuştuğu gözlerinden belli oluyordu.
Ama ben çoktan kararımı vermiştim. Kira’yı benimle dans etmeye ikna edecektim.
Topuklarımın üzerinde dönerek Theodora’dan uzaklaşmaya başladım. Arkamda öfkeyle iç çekip ayaklarını bir çocuk gibi yere vurduğunu duydum.
Ben ona doğru yürürken Kira’nın nefesini tuttuğunu fark ettim. Tekrar elbisesini düzelttiğinde süt beyazı tenini bir anlığına da olsa görme fırsatı yakaladım.
Ben başında dikilirken o bacaklarına ve elbisesinin desenine bakıyordu.
“Prenses Kira, bana bu dansı lütfeder misiniz?” dedim, elimi uzatarak.
Kira önce tereddüt etti, masmavi gözleri kısa bir an için benimkilerle buluştu. Başka bir yerde birileriyle konuşan babasına baktı.
Bir ömür gibi gelen bir bekleyişten sonra elini avucuma koydu. Elini sıkıca kavradım, bembeyaz teni benimkiyle tezat oluşturuyordu.
Dokunuşumla irkilerek gözlerini hemen mermer zemine çevirdi. Parmağımın ucuyla çenesini kaldırıp elimi sırtına götürdüm.
“O kadar da kötü biri değilim, öyle değil mi?” diye sordum gülümseyerek. Sıcaklığının içime aktığını hissediyordum. Bu sözlerimle ürperdi. Biz dans pistinde hareket ederken vücudu titriyordu.
Elini daha sıkı tutup onu kendime çektim ama aniden benden uzaklaştı. Narin yüzünde şimdi buz gibi bir ifade vardı.
Şarkının ortasında olmamıza rağmen beni bırakıp uzaklaşma cüretini göstermişti. Bana hiç bakmadan sandalyesine geri döndü.
Salona ölüm sessizliği çöktü, herkes bize bakıyordu. Babasının uzakta öfkeden köpürdüğünü ve hiddetle Kira’ya doğru yürüdüğünü gördüm.
İleri adım atarak adamın önünü kestim. Beni herkesin içinde rencide etmesine rağmen onu korumam gerektiğini hissediyordum.
Kral Harold’ın gözleri bana bakarken öfkeyle doluydu. Kral olsam da yoluna çıkmamdan hoşlanmamıştı.
Ama benim sinirimi görse öyle bir hoşlanırdı ki. Kral Harold’ın aklı nihayet başına geldi ve bunun başlatmak istemeyeceği bir kavga olduğunu anladı.
“Kralım, kızımın davranışı için özür dilerim,” dedi, biraz daha sakin bir tavırla. Umursamaz görünmeye çalışarak elimi salladım.
“Özür dileyecek bir şey yok. Utangaç olsa da cesur bir karakteri var. Sadece küçük bir hataydı,” diye cevap verdim.
Ben babasıyla konuşurken Kira’nın bana baktığını hissettim. Bir an için beni inceledikten sonra bakışlarını kaçırdı.
Gün ortasına doğru şenlikler de yavaş yavaş sonlandı. Günün geri kalanında neler olacağını merak etmekten kendimi alamıyordum.
Onun yüzünü aklımdan silmem gerekiyordu.