Melez Kanı - Kitap kapağı

Melez Kanı

Laura B.L.

Dans

NALA

Gözlerimle her yeri tarıyordum. Güvenliği geçtikten sonra kaleye yaklaşırken bölgeyi çevreleyen derin, dairesel bir göl gördüm. Etrafı aydınlatıyor, her şeyi muhteşem gösteriyordu.

Kalenin dışı kırmızımsı kahverengi görünümüyle, Orta Çağ tarzındaydı. Kalenin girişi olarak kullanılan birden fazla köprü görünüyordu.

Biraz karanlık olmasına rağmen, ortasında büyük bir çeşme olan geniş bir bahçe fark ettim. Muhtemelen gün içinde daha güzel görünüyordu.

Sürücü, bizi uygun şekilde giyinmediğimiz için, yan girişlerden birinde bırakmıştı. Bu yüzden ana girişi kullanamadık. Korkunç, yaşlı bir adamla uğraşmak zorunda kaldıktan sonra kaleye girebildik.

Koridorlar aynı kırmızımsı taşlarla kaplıydı. Kalenin, uzun zaman önce yapılmış olmasına rağmen yakın zamanda modernize edildiğini fark ediyordum.

Tavandan çok sayıda kristal avize sarkıyordu. Koridor duvarları Rönesans Dönemi’ne ait güzel resimlerle dekore edilmişti.

Balo salonunda çalan güzel şarkıyı duyabiliyordum. Ses koridorlardan yankılanıyordu.

Annemi zihin bağımızdan arayarak geldiğimizi haber verdiğimde, bana balo salonunda bir köşede saklandığını söyledi.

”Orada ne yapıyorsun anne? Gizli bir odada olduğunu sanıyordum.”

Biraz sinirlenmiştim çünkü şimdi onun bulunduğu ana salondan geçmek zorunda kalmıştık.

”Nala, kral Alaric'in yeni kız arkadaşıyla dans edeceğini duyduğum için onun kim olduğunu görmeyi kaçırmak istemedim.”

”Şimdi onları dans ederken izliyorum. Söylemeliyim ki, eğer daha genç olsaydım, kendimi hemen boynuna atardım.”

”Yakışıklı, öyle mi?” diye sordum sırıtarak.

”Evet, çok erkeksi,” diyerek iç çekti.

”Keşke kızlarım da onun gibi bir eş bulsalardı. Bazı kadınlardan, önceleri tam bir kadın avcısı olduğunu duymuştum ama birkaç aydır sadece bu kızla birlikteymiş.”

”Kızlarının eş olarak bir kadın avcısı bulmasını gerçekten istiyor musun? Ayrıca, buraya balo için geldiğini sanıyordum, başkalarının hayatları hakkında dedikodu yapmak için değil. Balo salonunun dışındayız. Neredesin?”

Neyse ki büyük ahşap kapıyı açtığımda neredeyse hiç ses çıkmadı. Maeve ile birlikte konukların arkasından parmak uçlarımızda ilerliyorduk. Dikkatleri kendimize çekmemeye çalışıyorduk.

Herkes ortada dans eden çifte dalmış gibiydi.

Eğer bizi girişte karşılayan, acı suratlı, yaşlı adam, balo salonunda olduğumuzu öğrenseydi, muhtemelen ceza olarak bizi yavaşça öldürürdü.

Anneme ulaşmaya çalışırken, kafamı yukarı kaldırdığımda altın kabartmalı, koyu renkli resimlerle tavandan sarkan muhteşem avizeler gördüm.

Duvarlarda, büyük altın rengi perdelerle süslenmiş büyük pencereler vardı. Balo salonu her yeri süsleyen kır çiçekleri gibi taze kokuyordu. Her şey göz kamaştırıcıydı.

Dans eden çifti görmek istiyordum. Buradaki herkesin dikkatini üzerlerine çekmişlerdi. Bakmak için durdum. Alkolün etkisiyle iyice sersemlemiş gibi görünen iri bir adamın arkasındaydım.

Tanrım, bu adam ne kadar içti?

“Nala, devam et,” diye fısıldadı kız kardeşim. Çifti görmeyi tekrar denedikten sonra pes ettim. Kalabalığın arasından yürümeye devam ettim. Kral ile yeni kız arkadaşı olduğunu tahmin ettim.

Birkaç saniye sonra annemi bir köşede babamla saklanırken bulduk.

“Sonunda,” dedi. Balo salonundan ayrıldık, onu kalenin hizmetkârlarından birinin gösterdiği özel bir odaya kadar takip ettik.

“Şimdi gitmeliyiz,” dedim.

“Neden burada kalmıyorsunuz?” dedi babam içkisinden bir yudum alırken.

“Ne içiyorsun?” diye sordum.

“Bal likörü,” dedi gözlerini devirerek.

“Kalamayız. Şu halimize bak! Ayrıca, yaşlı bir adam çıkmamızı bekliyor. Neredeyse bizi içeri almıyordu.”

Vedalaştıktan sonra geri döndük. Tekrar balo salonunu geçmek zorunda kalmadan, bu sefer kalenin diğer koridorlarından gitmeyi tercih ettik.

***

KRAL ALARIC

“Aşkım, neden beni dansa davet etmiyorsun?” diye sordu.

Onu, elinden tutarak balo salonunun ortasına yönlendirdim. Aslında bu, tam da kaçınmak isteyeceğim türde bir hareketti. Bütün bu insanlar Salla'nın gelecekteki kraliçeleri olabileceğini düşünebilirdi.

Nezaketen, bu sefer onunla dans etmeyi kabul ettim, ama bir dahaki sefere herhangi bir dans başlamadan önce odadan ayrılacağıma dair kendi kendime zihinsel bir not aldım.

Alfa kral ile Alfa kraliçe açılışı yapmalıydı. Salla ise ikisi de değildi.

Müzik başladığında, dans etmeye başladık. Sol elimle Salla'nın sağ elini, diğeriyle de dar belini kavradım.

Salla'nın bu gece güzel göründüğünü inkâr edemezdim. Lezzetli göğüslerini vurgulayan altın rengi elbisesi vücuduna tam oturuyordu.

Sıkıldığımı göstermemeye çalışarak bize bakan yüzlerin hiçbirine özellikle dikkat etmeden misafirlere bakıyordum.

O anlardan birinde danışmanlarımdan birini gördüm. Ama dikkatimi çeken aslında o değil, arkasında saklanan kadındı.

Bir çift mavi gözü görünce kalbim neredeyse yerinden fırladı. Yüzüne iyice bakabilmek için dans ederek ilerlemeye çalıştım.

Meclis üyesinin önünde, kaşlarını çatarak etrafa baktığını fark ettim. Sadece gözlerini görebiliyordum. Yüzünü kaplayan gölge onu net bir şekilde görmeme izin vermiyordu.

Salla bir şey sorduğunda dikkatim dağıldı. Ona gülümseyerek ilgi göstermeye çalıştım. Tekrar baktığımda, yabancı kadının olması gereken yerde tek görebildiğim duvardı.

Meclis üyem de artık orada değildi. Gözlerimle her yeri aradım ancak sonuç hayal kırıklığıydı.

Bu gerçek miydi? Bana çok gerçek görünmüştü. Meclis üyesinin sırtından bakan o mavi gözler tamamen gerçek görünmüştü.

Onun gerçek olma ihtimalini tekrar tekrar düşündüm. Sadece birkaç dakika önce gördüğüm o gözler gerçek birine aitti. Düşüncelerim zihnimi tüketirken pes ettim.

Yine de merak ediyordum. Belki de o değildi. Belki de sadece mavi gözlü bir kadındı.

Şarkı bittiğinde Salla'yla kenara çekildik. “Neler oluyor?” diye sordu Beta’m Hado, bir şeyin beni rahatsız ettiğini hissederek.

“Hiçbir şey,” diye cevap verdim. O anda bir konuşma başlatmak için hiçbir arzu duymuyordum.

“Aşkım?” diyen Salla'nın sesini duydum.

Ondan ne kadar hoşlanıyor olsam da beni çağırmasından rahatsız oldum. Özellikle herkesin önünde Aşkım, ~demesinden... Son zamanlarda, benimle olan ilişkisine aşırı güvendiğini fark etmeye başladım.

Ondan hoşlanıyordum, evet, ama kraliçem ya da karım olacak kadar değil.

“Av ne zaman başlayacak?” diye sordu.

“İki gün içinde,” diye cevapladım.

“Her şey hazır mı?”

“Evet, evet. Etkinlik bu yıl kale arazisinin dışında gerçekleşecek. Her şey buna göre ayarlandı,” dedi Hado.

“Bu sefer kaç kişi oynuyor?” diye sordu Salla.

“Yaklaşık on dört kişi,” dedim.

O lanet oyundan nefret ediyordum. Nasıl oluyordu da kadınlar böyle bir şeye katılmayı sevebiliyordu? Her yıl, Ay Tanrıçası'na hiçbirinin eşim olmadığı için teşekkür ediyordum.

Mavi gözler tekrar aklıma geldi. Nedenini bilmesem de rüyalarımda gördüğüm bu gizemli kadın karşısında, kendimi zayıf hissediyordum. Sanki ona bakmak bile gücümü tüketiyordu.

Bu defa olan bir rüya değildi. Bu seferki farklıydı. Bu defa kendi bedenimdeyken, karşımda onu gördüğüm bir andı.

Yüzünü değil de sadece gözlerinin rengini hatırlamam nasıl mümkün olabilirdi?

Hayal kırıklığı içinde iç çektim. Bu saçmalığı düşünmemeliydim. Cadılar krallığındaki duruma konsantre olmalıydım.

Görünüşe göre Evanora bir şeyden korkmuştu.

Kimse ne olabileceğini bilmiyordu, ama yardımcıları onun paranoyak davranışını fark etmişti. Ne kadar güçlü olduğunu göz önünde bulundurursak, bu garipti.

Yanılmıyorsam, Elenor yüzünden iletişimi kesmiş olsalar bile Darious'un yakında ona gitmesi gerekecekti.

Darious, Evanora’nın güvendiği tek kişiydi. Böyle olursa, ben de onunla konuşmak zorunda kalırdım. Geçen seferki gibi krallığımı tehlikeye atamazdım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok