Mutemoonfairy
Dakikalar sonra, Mars’ın boynumu okşayarak taze yarayı temizlemesiyle uyandım. Havadaki bakır kokusunu alınca irkildim.
“İyisin, eşim. Hadi, gidip sana sıcak bir banyo yaptıralım.”
Beni kaldırmak için uzandığında irkildiğimi görünce koyu yeşil gözlerinde acı bir ifade belirdi. Titrememi bastırmaya çalışsam da korkmaktan kendimi alamadım.
Gerçekten de benim yerime karar vermişti ve önceden uyarmış olmasına rağmen bunu yapmaya hakkı olduğundan emin değildim.
İncindiğimi hissettim. Sanırım gerçekten bir ortaklık kurduğumuza inanmaya başlamıştım. Belki de sonunda onun dengi olduğuma inanmıştım.
Mars beni göğsüne bastırarak banyoya soktuktan sonra, sırtımı usulca ovalarken kulağıma geleceğimizle ilgili tatlı sözler mırıldansa da tek düşünebildiğim bana nasıl ihanet ettiğiydi.
O da tıpkı diğerleri gibiydi, nasıl hissettiğim umurunda bile değildi. Gözlerimden yaşlar süzülürken sonunda, sadece onun tarafından duyulsa da bir sesim olduğunu hatırladım.
”Beni seviyormuşsun gibi dokunmayı bırak. Bana yaptıklarından sonra bunu yapmaya hakkın yok. Sana güvenmiştim ama sen de türünün geri kalanı gibisin, değil mi?”
”Duygularım umurunda değil. Kendisinin malı olduğumu düşünen bir vahşi tarafından bez bebek gibi oradan oraya savrulurken nasıl hissettiğim umurunda bile değil!”
~Onu itip küvetten çıkmaya çalışırken neredeyse yere kapaklanacak şekilde kaydım. Mars beni tam zamanında yakalayıp sıcak göğsüne çekti. Şimdi, karmakarışık duygular içindeydim.
”Bırak beni!” ~“Fawn, ~dur~! Ne yapılması gerektiğini biliyordun. Luna olarak sorumluluklarının ne olduğunu da... Burada durup kurban rolü oynamana izin vermeyeceğim.” “Asıl kurbanlar ~bizim~ ~insanlarımızve ~biz~ ~onlarabunu borçluyuz! Burada sorunu olan tek kişi senmişsin gibi görünüyor çünkü insan bir eşim olması benim için sorun değil.” “Kahretsin, ne olacağın umurumda değildi, sadece ne olursa olsun seni seveceğimi söyledim ama bir çocuk gibi davranmanı beklemiyordum.”
Afalladım. Gerçekten sorunum neydi benim? Mars haklıydı. Her şeyden önce acı çeken insanlara karşı bir görevim vardı ve düşünmesi ne kadar acı verici olsa da bencillik ettiğimi kabul etmek zorundaydım.
O duvarların dışındaki dünyayı düşünmemiştim bile. Mars beni kucağına alıp odamıza taşıdı. Kurulayıp giydirdikten sonra yatağın üzerindeki bir kutuyu işaret etti.
“Çiftleşme töreni önümüzdeki cumartesi günü. Senin için bir elbise aldırdım.”
Elbiseye bakmadım bile. Doğruca Mars’a yönelip yüzüne sert bir tokat attım.
Şaşkınlıktan geriye doğru tökezledi ve yavaşça tekrar yaklaşırken alçak sesle homurdandı. Açıkçası, ben de şok olmuştum. Bunun nereden çıktığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama aniden kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.
Boynuma milyonlarca küçük iğne batıyormuş gibi hissettim, ensem yanmaya başladı ama acıyı görmezden geldim.
”Bir daha asla benim yerime karar verme. Ruh eşi olduğumuzu söylüyorsun, o ~zaman ben senin eşinim, eşitinim.”
~Marsbeni tekrar yatağa itip göğsüme sıkıca yaslanarak üstüme uzanırken gözlerinde gururlu bir ifade vardı.
“Her zaman. Ama bana bir daha asla vurmayacaksın, küçük kuzu, yoksa sonuçları ağır olur.”
Tam esprili bir karşılık verecektim ki boynumdaki acı şiddetlendi. ”Ah, boynumdaki bu garip his de ne?” ~Mars,“İşaret yüzünden. Etkisini göstermeye başladı bile çünkü birbirimize bağlıyız, küçüğüm ve eşine asla vurmamalısın,” deyip işaretimi öperek acımı yavaşça dindirdi.
”Hak etmiş olsa bile mi?”
~Mars sırıttı. “Eşimin sesi ne kadar güzel olsa da sanırım işaret diliyle konuştuğunda başımı çevirebildiğim zamanları daha çok seviyordum.”
Kaba sözlerine kırılarak koluna bir tokat attığımda boynum yine sızladı. Hemen boynumu tutup acımı dindirmeye çalıştım.
”Ah... Peki, bu da neyin nesi? Kafamın içindeki sesim yani. Biraz ürkütücü. Kurt adamlar da zihin okuyabiliyor mu?”
~“Buna zihin bağlantısı, yani telepati deniyor. Sadece bizim duyabildiğimiz bir telefon görüşmesi gibi. İstersem sürünün geri kalanıyla da bu şekilde iletişim kurabilirim ancak aramızdaki bağ nedeniyle sadece benimle bağlantı kurabilirsin.”
“Eğer bir kurt adam olsaydın çiftleşme töreninden sonra sürüyle de bağlantı kurabilirdin.” “Yani sana tekrar ihtiyacım olduğunda bu şekilde konuşabilir miyiz?”
Hafifçe gülümseyerek başını salladıktan sonra, beni kucağına alıp kalçalarımı yavaşça okşayarak içimi gıcıkladı.
”Çiftleşme töreninde ne olacak?”
~Törenden çok korkuyordum. Törenin tüm sürünün bizi izleyeceği anlamına gelmediğini umuyordum. Bu düşünceyi aklımdan çıkarmak için hızlı hızlı kafa salladım.
“Merak etme, gerçek bir çiftleşme içermiyor, aşkım.”
Tuttuğumu bile bilmediğim derin bir nefes verip rahatladım.
“Bu, bir tür balo ya da insanların yaptığı düğün gibi bir şey. Tüm sürülerin önünde luna ilan edilip halkımızla tanışacaksın.”
O kadar çok insanın önüne çıkma düşüncesi beni tedirgin ediyordu.
“Korkma, eşim, onlar da seni benim gibi sevecek.”
Utanıp başımı çevirdim. Mars’ın boynuma erişmesine izin verdiğimi fark edince nefesim kesildi. İşaretini ısırıp emerek tüylerimi diken diken etti.
”Mars, bekle...”
~Sıcak nefesini boynuma değdiğinde nefes alıp verişim hızlandı, vücudum üzerindeki kontrolüm kayboldu. Sıcak dudaklarının her tarafımda gezinmesinin nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başladım.
”Bekle, hayır! Hayır, Mars!” ~diye haykırdım ama beni çoktan yatağa yatırıp eteğimi yere fırlatmış, uzun parmaklarıyla iç çamaşırımı sıyırıyordu. ~”Hım… Mars, ha… Hayır…”~ ~Mars vajinamın girişini yalamaya başladığında ürperdim. “Hayır mı? Ama vücudun bunu çok istiyor gibi görünüyor, küçük eşim.”
Klitorisimi emmeye başladığında hafifçe titredim. Parmağını içeri kaydırıp sıçramama neden olana kadar inlemelerimi tutmaya çalıştım. “Şş, biraz gevşe, bebeğim.”
Söylediği şeyi yapmaya çalıştım ve parmaklarının yavaşça girip çıktığı birkaç saniyeden sonra acının yerini garip bir baskı hissi aldı.
Parmaklarını daha hızlı hareket ettirmeye başladığında artık inlemelerimi tutamıyordum. Sadece Mars’tan gelen şehvetli hırıltıları duyuyordum. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim ve yakın zamanda durmayı planlamıyordum.
Mars parmaklarını çektiğinde çok yoğun bir hissin sınırındaydım. Huzursuzca iç çektim. Mars hâlinden memnun görünüyordu.
Aşağı baktığımda pantolonundaki büyük kabarıklığı görüp kızardım. Ayağa kalkıp yerden eteğimi alarak çabucak üstüme geçirdim.
“Utanılacak bir şey yok, aşkım. Ruh eşinden etkilenmen çok doğal. Nasıl olsa yakında kızışmaya başlayacaksın. O zaman ellerini benden çekemeyeceksin.”
Arkamdan yaklaşıp boynumu öptü, kollarını belime dolayıp karnımı nazikçe okşadı.
“O zaman ilk yavrumuz için denemelere başlayabiliriz.”
”Kızışmak dediğin şey her neyse beni ya da hissettiklerimi kontrol edemeyecek bu yüzden unut gitsin.”
~Mars sadece güldü. Dönüp baktığımda göz kırpıp beni kucağına aldı. “Hadi, yemeğe gidelim, aşkım. Yemek hazır olmalı.”
Masada her zamanki yerimize oturduğumuzda önümüzde duran muhteşem sofraya baktım. Ev yapımı fırında peynirli makarna, tereyağlı ekşi mayalı ekmek, fırında patates kızartması ve daha o kadar çok şey vardı ki ağlayabilirdim.
Dana yanımdan geçerken dikkatini çekmek için önlüğünü hafifçe çekiştirip işaret dilini kullandım.
“Lütfen şefe söyleyin, yaptığı şeylerle rüyalarımı gerçekleştirdi! Teşekkür ederim!”
Dana rahatsız bir şekilde gülerken kaygıyla bir bana bir Mars’a baktı. Ben de Dana’nın işaret dilini bilmediğini unutarak Mars’a baktım.
Mars yürekten bir kahkaha atarak beni gülümsetti. Böyle kaba davranmadığı zamanlarda çok yakışıklı görünüyordu.
“Lunanız yemekten memnun, görevlerinize devam edin, Dana. Fawn, neden yemekten sonra şefe kendin söylemiyorsun?”
Başımı kaldırıp utangaç bir şekilde kafa sallamadan önce bir an sessizce düşündüm.
“Beni kandıramazsın, Fawn. İçine kapanık biri olmadığını biliyorum.”
Göz devirerek kocaman bir çatal dolusu peynirli makarnayı ağzıma attım. Geri kalanı sorunsuz geçen yemek bittiğinde Mars elimden tutup mutfağa götürdü.
İçeride yüzünde hafif kırışıklıklar bulunan, kutu boyayla boyadığı mor saçlarını düzgünce kestirip ensesinde toplamış, ufak tefek, yuvarlak hatlı bir kadın vardı.
Üniforması diğerlerininki ile aynı olsa da çok daha uzun yıllar gördüğü belliydi. Göz göze geldiğimizde onun da bir kurt adam olduğunu şıp diye anladım.
Bana sıcak bir şekilde gülümsedi. Bize doğru yürümeye başladığında yoğun bir anne enerjisi yaydığını hissettim.
“Fawn, bu, Alma Finch. Nesillerdir ailemle birlikte. Büyürken dadılığımı da yaptığından benim için bir anne gibidir. Alma, bu, benim eşim ve senin yeni lunan Fawn.”
Mars elimi bırakıp beni hafifçe ona doğru itti. Alma kocaman sarılarak,
“Sonunda tanıştığımıza çok sevindim, tatlım! Eşin sana iyi davranıyor mu, canım?” diye sordu.
Başımı sallayarak geri çekildim.
“Ah, ne güzel! Ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa bana gel, canım, duydun mu?”
Cevap olarak tekrar başımı salladım. Mars beni yanına çekerken gülümseyerek, “Yeni tanıştığı insanların yanında biraz gergin oluyor ama senin yemeklerine bayılıyor,” dedi.
Alma’nın gözleri parladı. “Aa, öyle mi? Ne güzel! Bu kadar tatlı olduğu için istediği kadar yiyebilir! Eminim seni şimdiden parmağında oynatıyordur, değil mi?”
Alma gülerken Mars bana baktı. “Evet, öyle.”
Utançtan başımı diğer tarafa çevirdim.
“Artık gitmeliyiz. Ofisime uğrayıp biraz çalışmak istiyorum.”
“Tamam, çok çalışmasına izin verme ve tekrar yemek almak istersen çekinme. Hemen hazırlarım! Tanıştığımıza çok memnun oldum, Luna.” Alma bu sözlerin ardından başıyla selam verirken ben de gülümseyerek başımı salladım. Sonra, Mars ile el ele ofisine yürüdük.
Ofis temizdi ve ortasında evraklarla dolu büyük bir masa vardı. Erkeksi bir havası olan, güzel dekore edilmiş bir odaydı.
“Burada Lycanlar ve geleneklerimizle ilgili birkaç kitap okuyabilirsin diye düşündüm. Belki böylece törende kendine daha fazla güvenirsin.” Başımı sallayıp kitaplara yöneldim. ”İyi fikir.” ~Saatler geçmesine rağmen Mars hâlâ çalışıyordu. Bense önümdeki kalın kitabın ancak yarısına gelebilmiştim.
Oturduğum yumuşacık, konforlu sandalyede uyumamak için kendimi zor tutuyordum ve eğer ben yorulduysam Mars daha çok yorulmuş demekti. Ayağa kalkıp yanına giderek kolunu çekiştirdim.
Başını kaldırıp yorgun yeşil gözleriyle yüzüme baktı. “Evet, küçük eşim?”
”Bugünlük duralım ve uyuyalım.”
~Önerimden memnun görünüyordu. Onu odamıza götürüp dolaba ittim ve yatağa itmeden önce eşofmanlarını giydirdim.
Gerçekçi olalım, onu itmek mümkün değildi. Ben sadece işaret ediyordum, o da o tarafa gidiyordu.
Üstünü örtüp bir dürüm gibi sıkıca sardığımda güldü. Tam yan tarafıma döndüğümde beni göğsüne çekti.
“Nereye gittiğini sanıyorsun, ha?”
Kollarıma sıkıca sarılıp rahat bir iç çekerek alnımdan öptü. “İyi geceler, aşkım.”
Battaniyenin altında göğsüne sokulup gözlerimi kapattım. ”İyi geceler, Mars.” ~Böylece, sabah tekrar kütüphaneye gitmeyi aklıma yazarak uykuya daldım.