Tyr Binicileri - Kitap kapağı

Tyr Binicileri

Adelina Jaden

Karşılıklı Hoşbeş

BJORN

"Sen."

Kadın gözlerini kısıyor. Yere iyice çömeliyor, muhtemelen beni görünce gözü korktu.

"Burada ne işin var?"

"Ben de sana aynı şeyi sorabilirim." Odaya adımımı atıyorum. "Pasado'yu neden kurtardın?"

"Neden onu öldürmeye çalıştın?" diye karşılık verip tekrar doğruluyor

"Önce sen." Beretta'mla işaret ediyorum. "Sorularımı görmezden gelecek durumda değilsin küçük hanım."

"Bilemiyorum koca adam." Gözlerini deviriyor.

Bu hatun epey taşaklı!

"Bence boyundan büyük bir işe kalkışmışsın ve... ve Bunun farkında bile değilsin," diye devam ediyor.

"Diyor silahsız kız," diye cevap veriyorum.

Ben olanları anlayamadan avucuna aldığı hançeri fırlatıyor; hançer, başımdan bir inç yukarıda olan kapı çerçevesine saplanıyor.

Elimdeki silahı iyice sıkıca kavrıyorum. "Hassiktir!"

"Bu bir uyarıydı," diyerek bana doğru bir adım atıyor. "Bir dahaki sefere iki gözünün arasına isabet eder."

Kim bu kadın?

Ayrıca...

Neden onu hâlâ vurmadım?

"Tyr'ın Binicileri neden Javier Pasado'nun ölmesini istiyor?" diye soruyor.

"Tyr'ın Binicileri ile birlikte olduğumu nereden biliyorsun?"

Bizden nasıl haberi var? Motorcu ceketimi giymiyorum ki.

"Dövmenden." Seksi, dolgun dudaklarıyla sırıtıyor.

Bir an için tatlarının nasıl olduğunu merak ediyorum.

"Sağır mısın? Bana cevap ver."

Sadece ona bakıyorum, şaşkına dönmüş durumdayım, bakışlarına karşılık vermek için elimden geleni yapıyorum.

At kuyruğu yapılmış abanoz rengi saçlarının vurguladığı mükemmel çene çizgisine odaklanmamaya çalışıyorum. Ya da narin cildine. Gerçi narin,~ muhtemelen bu kadını tanımlamak için kullanacağım son kelime.

Kıvrımları sanki... Sanki...

Siktir Bjorn!

Kendine gel.

DERHÂL!

Düşüncelerimi dolduran zihinsel sisi temizlemeye ve elimdeki göreve odaklanmaya çalışıyorum.

O görev neydi?

Doğru ya.

Onu öldürmek.

Silah aniden elimde ağırlaşıyor.

Tetik parmağım geriliyor.

Titriyor.

Sanki aklımı okuyormuş gibi takla atarak öne doğru dalıyor ve ayağa sıçrıyor.

Gördüğüm en hızlı döner tekmeyle elimdeki silaha vuruyor, silah elimden uçuyor.

Zeminde kayıp yatağın altına fırlıyor.

Lanet olsun!

Sol yumruğundan zar zor kurtuluyor, dönüp ona yandan omuz geçiriyorum. Tüm ağırlığımla üzerine yükleniyorum, geriye doğru uçarak doğrudan arkasındaki cam sehpaya yığılmasına neden oluyorum.

Masa onun altında parçalanıyor, sonra kıçının üzerine oturuyor, kırık cam yığınının üstüne oturup öksürüyor.

Neredeyse… Kötü hissediyorum.

Ama bu düşünceyi çözecek vaktim yok çünkü aniden tekrar ayağa kalkıyor.

Bacakları yüzüme doğru uçuyor, boynuma dolanıyor ve beni boğuyor.

Hayatımda hiç böyle biriyle dövüşmedim.

Bu çok...

Seksi.

Kapa çeneni beyin!

Beni bacaklarıyla yere çekiyor, boynuma doladığı bacaklarını sıkılaştırıyor ve birden yüzümün, kadın bölgelerine yakın olduğunu fark ediyorum.

Aslında taytının dikişinden gelen hafif bir sıcaklık hissedebiliyorum.

Sırtüstü yatıyorum, o sakince üzerime eğilirken başım kasıklarında nefes nefese kalıyorum. Gözleri benimkini delip geçiyor, bu dövüşü kazanamayabileceğimi fark ediyorum.

Bu bir ilk olur.

"Benim için işleri ne kadar mahvettiğinin farkında mısın?" Yine kalçalarını sıkıyor, soluk borumu daraltıyor. Yüzümün morardığını hissedebiliyorum.

Saçından bir şey çıkarıyor: keskin, sivri uçlu, uzun, gümüş bir saç iğnesi.

Başka bir bıçak olduğunu fark ediyorum.

Belalı!

Hayır, BELA demek bu, seni pislik!

Beni o şeyle öldürecek!

Bu hatunun nesi var?

Kollarım, onun sıkı kıçını üzerimden kaldıracak herhangi bir şey bulmak için çırpınıyor.

Şimdi lekeler görmeye başlıyorum.

Ciğerlerim yanıyor.

O ise sadece benimle oynuyor.

AVA

"Artık ona asla ulaşamayacağım. Tabii..." Derin düşüncelere dalarken sesim gitgide alçalıyor.

Siktir!

Bu Viking özentisi yerden bir cam parçasını almayı başarmış. Camı körü körüne bana doğru savuruyor, omzumu kesiyor.

Bir saniyeliğine boynundaki hakimiyetimi kaybediyorum, o da o anı belimi tutmak için kullanıyor. Vücudumu halıya kafa üstü fırlatıyor ve ben de kırık cama doğru takla atıyorum.

Toka elimden kayıyor, halının üzerinde sekiyor.

Kahretsin, bu adam güçlü.

Ayrıca aşırı seksi.

Teni benimkine her değdiğinde ilk karşılaşmamızda hissettiğim elektriği hissediyorum. İçimde bir şeyler kıpır kıpır.

Karnım kasılıyor, şu anda beni öldürmeye çalışmasalardı ellerinin nasıl hissettireceğini merak ediyorum.

Lanet olsun kadın.

Odaklan!

Sırtım ona dönük bir şekilde, çömelmiş bir pozisyonda ayaklarımın üzerine iniyorum.

Tam bana doğru atıldığını hissettiğimde geriye doğru havada bir takla atıyorum, havadayken omuzlarına tutunuyor ve onu yere çarpıyorum.

"Siktir," diyor kekeleyerek, öksürüp tekrar sırtüstü yatıyor.

Karnımın üzerindeyim, onunla kafa kafayayım, göğsünün üstüne sıçrayıp bu işi bitirmek üzereyim. O anda yanımızda duran tahta çekmeceleri tekmeliyor, eski televizyon öne doğru devrilip göğsümün üstüne yıkılıyor.

Etrafımda parçalanıyor.

Tanrım, canım yanıyor!

İkimiz de bir anlığına orada uzanıp nefes almaya çalışıyoruz, bir sonraki hamlelerimizi planlıyoruz.

"İyi misin koca adam?" Hırıltılı bir nefes alıyorum, boynumu çevirdiğimde onun hâlâ yerde uzandığını görüyorum.

"Olanlar düşünüldüğünde evet," diye cevap veriyor neredeyse arsızca. "Ya sen?"

"Hiç bu kadar iyi olmamıştım." Yavaşça mahvolmuş televizyonu vücudumun üzerinden itiyorum ve onunla yüzleşmek için arkamı dönerek ayağa kalkıyorum.

Şu anda ayakta; uzun, koyu renk saçlarını topuz yapıyor.

Ter alnından aşağı yuvarlanıp sakalına süzülüyor.

Hayatımda hiç bu kadar tahrik olmamıştım.

Ona bir kez daha hücum ediyorum, attığım ilk yumruğu yakalıyor, kocaman eliyle attığı yumruk kafamın üstünü sıyırıyor.

Tam kaburgalarına hızlı bir kroşe indirirken omuzlarını düşürüp tekrar üzerime atılıyor ve beni geriye itiyor.

Bir kez daha geri uçarken kollarımı ona sarıp onu da yanımda çekiyorum.

Ama bu sefer başka bir şey düşüşümü yumuşatıyor.

Bu... Yumuşak bir şey mi~?

Tanrım.

Yatak.

Vücutlarımız birbirine yapışmış hâlde yatağın ortasında, tam üstümde yatıyor. O nefes nefese kalırken göğsünün her inip kalkışını hissedebiliyorum.

Kalbinin hızlı atışını.

Burun burunayız, birbirimizin gözlerine bakıyoruz.

İşte o zaman fark ediyorum ki...

İkimiz de bir şey yapmıyoruz.

Dudakları tehlikeli bir şekilde benimkine yakın ve ben içinde küçük altın hareler olduğunu fark ettiğim o güzel yeşil gözleri izlerken ki, o da aynı şeyi düşünüyor gibi görünüyor.

Vücudumun her santimi onunkini arzuluyor.

Şey dâhil...

Aman Tanrım.

O...

Gözlerim kasıklarıma, kasıklarına ya da birbirlerine yapıştıkları yere uçuyor.

Çünkü bariz bir şekilde sertleşmiş.

Yoksa şöyle mi demeliyim... Erekte olmuş.

Ereksiyonu var!

Üstelik...

Devasa.

Tamamen nefesim kesiliyor. Arzu neredeyse beni ele geçiriyor.

Hayır! Ben buna kapılmayacak kadar iyiyim!

Aynı aydınlanmayı yaşarken gözleri büyüyor, ağırlık merkezimi değiştirerek onu sırtüstü çeviriyorum, böylece onu sıkıştırıyorum.

Daha da sertleştiğini hissedebiliyorum.

İkinci kez düşünmeden yataktan atlıyor ve körü körüne altını arıyorum, ta ki aradığım şeyi bulana kadar.

Evet!

Silahı.

"Şah mat." Namluyu ona doğrultup şeytani bir şekilde sırıtıyorum.

"Sen..."

"Yüzüstü uzan," diye sözünü kesiyorum, silahla işaret ediyorum. "Eller arkaya."

Bir sonraki hamlesini düşünmesini, bir seçeneği olmadığını fark etmesini ve kendisine verileni yapmasını izliyorum.

Silahı ona doğru tutmaya devam ederek çantamın yanına gidiyor ve Pasado için ayırdığım kelepçeleri çıkarıyorum.

Sırtına tırmanıyorum, keskiyle yontulmuş gibi duran ve şimdi terli olan vücuduna çıkıyorum, aceleyle bileklerini kelepçeliyorum. "Sen de kimsin?" diye hırlıyor, kelepçelere karşı mücadele ediyor.

"Tyr'ın Binicileri neden Pasado'nun ölmesini istiyor, söyle."

Ona bakmak için etrafta dolaşıyorum. Bir iki dakika sessizce ofluyor, sonra silaha bir bakış atıyor.

"Bize karşı baskınlar yönetiyor. Bizim mallarımızı çalıyor," diye itiraf ediyor sonunda.

"Emri başkanınız mı verdi?"

"Kralım,~" diye tükürüyor. "Neden umursuyorsun ki?"

"Bak, olay şu.." Onun önünde volta atıyorum, dudağımı ısırıyorum; beynimdeki çarklar hızla dönüyor. "Ona ihtiyacım var. Canlı olarak."

"Neden?"

"Başına ödül kondu. Büyük bir ödüle. Zaten oldukça zor bir işti, tek başıma yapmak neredeyse imkânsızdı; sonra geldin ve her şeyi mahvettin. Şimdi onu asla yalnız yakalayamayacağım."

"Ne yani, sen bir çeşit polis misin?" diye soruyor belirgin bir korkuyla.

Buna gülmeden edemiyorum. "Polis gibi mi görünüyorum?"

Hiçbir şey söylemiyor. Muhtemelen hâlâ gururu incinmiş durumda.

"Ben bir ödül avcısıyım," diyorum. Bu inanılmaz çekici motorcuya bakarken -kaderin sadece benimle dalga geçmek için yoluma çıkardığı bir adam gibi- bir plan yapmaya başlıyorum.

"Kulüp eviniz ne kadar uzakta?"

İnanamaz bir şekilde bana bakmak için boynunu eğiyor. "Ne?"

"Beni duydun."

"Bir saat, belki."

"Beni oraya götür," diyorum, kollarımı kavuşturarak.

"Benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Hiç de bile." Sırıtmadan edemiyorum.

B planı zamanı.

Ne yapacağımı gayet iyi biliyorum.

"Kralınla biraz konuşma zamanı geldi."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok