
Babamla konuştuktan sonra, kitabı çantama koyup son dersime girdim.
Hiçbir soruda takılmadığım için testi erken teslim ettikten sonra dördü çeyrek geçe sınıftan çıktım.
Annemin hâlâ öfkesini atamadığı için evde deli gibi temizlik yaptığını bildiğimden, eve dönmem pek akıllıca olmayacaktı.
Ben de kampüste bir ağacın altında güzel bir yer bulup kitabın sekizinci bölümünü okumaya başladım.
Gözlerimi kırpıştırdım. Bazı hikâyeler duymuş ve bazı fotoğraflar görmüş olabilirdim ama hayatım boyunca bir şeytanla tanışmamıştım ve bu kitap bir şeytanla çiftleşmekten bahsediyordu. Buna hazır olduğumu sanmıyordum.
Kan içmeye de hazır değildim. Yine de öpüşmek kulağa fena gelmiyordu. Bölümün en sonunda, bağlılık ritüeli duaları ve gerekli eşyalar listelenmişti. Oldukça basit görünüyordu.
Bölümdeki sembollere bakarken kendi kendime usulca mırıldandım. “Acaba benim şeytanım nasıl görünüyor?”
Bir kıkırdama duymamla üzerime gölge düştüğünü gördüm. “Beni şimdiden sahiplenmiş gibisin, küçük cadı.”
Başımı hafifçe kaldırdığımda ağzım hafifçe aralandı. Karşımda günahın ta kendisi bir adam duruyordu.
Gözleri ateş gibi kehribar rengindeydi, teni solgun olsa da ucube vampir solgunluğunda değildi ve kapkara saçlarının bukleleri omuzlarında bitiyordu.
Boyunun ne kadar uzun olduğunu tahmin edemesem de gördüğüm açıdan orta boylu gibiydi.
Siyah kot pantolon, motorcu botları, kıpkırmızı v yakalı tişört ve önü açık deri ceket giymişti.
Bu ateşli adam yanıma çömelip elini bana doğru uzattı.
“Ben Leo, seninle tanışmayı iple çekiyordum, Sarah.” Kadife sesinde belli belirsiz İrlanda aksanı seçiliyordu. Sadece adımı telaffuz etmesiyle külotumun ıslandığını hissedebiliyordum.
“Ah…” Ona bakarken beynimin infilak ettiğini söylemem abartılı olmazdı. O anda edepsizce sırıttığına yemin edebilirdim. Gözlerimi kırpıştırarak kendimi toparlayıp uzattığı elini tuttum.
“Se…” Onu selamlamam aramızda oluşan öyle güçlü bir enerji dalgasıyla kesildi ki, bedenimi tepeden tırnağa ele geçiren orgazmın etkisiyle iki büklüm oldum.
Elini sıkıca tutmaya devam ederken nefes nefese ağaca yaslansam da o anda hiç umurumda değildi.
“Mm, bu bile epey keyifliydi. Sana bağlanmaktan zevk alacağım.” Kocaman gözleriyle beni baştan aşağı süzerken tam anlamıyla çıplak hissediyordum. “Kararını verdin mi, Sarah?”
Ne sorduğu hakkında hiçbir fikrim olmadığını yüz ifademden anlamış olmalıydı.
Ben hâlâ elini tutarken, dizlerinin üzerine çöküp bana doğru yaklaşarak boştaki elini yanağıma götürdü.
Enerjisinin her zerresi tenimi fethederken vücudum onun dokunuşuyla ısındı.
“Hangi bağlanma yöntemini kullanacağına karar verdin mi, benim güzel Sarah’m?”
Adımı her söylediğinde içim ürperiyordu. Bana yaklaştığı için artık kokusunu da alabiliyordum. Sedir tütün kokusunu aldığımda bu notaların bana seksi geldiğini fark ettim.
“Ben…”
Başparmağını dudaklarımın üzerinde gezdirdi. Anı iliklerime kadar hissederken gözlerimi kırpıştırdım. Parmağını dudaklarıma hafifçe bastırdığında dudaklarımı araladım.
O da parmağını ileri ittiğinde onu görebilmek için gözlerimi açtım. Başparmağını üst dişlerime bastırdığında dilimi kaldırıp başparmağını yaladım.
İçimde bir şeyler ona, onun enerjisine ve büyüsüne karşı konulmaz derecede tepki verirken, tadının nasıl olduğunu öğrenmek için can atıyordum.
Tahmin ettiğim gibi tadı beni hayal kırıklığına uğratmadı. Parmağının derisi pürüzlü olsa da tadı, sedir ve tütün kokusuyla karışmış bal gibiydi.
O anda, vücudunun her noktasının tadının böyle olup olmadığını öğrenmeyi çok istedim.
“Sarah? Kararını verdin mi?” Sesi eğleniyor gibi tınlasa da içinde hararet barındırıyordu.
Dudaklarımı başparmağının etrafına kapatıp dilimi etrafında döndürerek onu emdim.
Leo derinden kısık bir sesle homurdanıp elimi bırakarak boynuma doladıktan sonra başımı arkaya yatırarak eğildi.
“Söyle, Sarah.”
Çene çizgime bir öpücük kondurdu.
“Bana nasıl bağlanacağımızı söyle.”
Kulağıma doğru ilerleyen bir sonraki öpücüğünün etkisiyle ürperdim.
“Bana nasıl başlamamızı istediğini söyle.”
Kulağımın hemen yan tarafını öperken, daha yumuşak ama daha sabırsızca konuşuyordu. Parmağını daha sert emdiğimde boğazımı daha sıkı sardı.
“Bana nasıl ait olmak istediğini söyle.”
Nefesim nispeten kesildiği için titredim. Leo ağzımdan başparmağını çıkardığında parmağı tükürüğümle parlıyordu.
“Öpüşerek.”
Tekrar bana yaklaşıp dudaklarımdan bir nefes uzaklıkta dururken kıkırdadı. “Tek istediğin öpüşmek mi benim tatlı Sarah’m?”
Sorusunu sorarken gözlerinin içine baktım. Sadece gözlerinin içine bakarken bile içten içe mahvolduğumu inkâr edemezdim. Ama şimdi koyuverirsem, beni sonsuza dek yönetme gücünü ona vermiş olurdum.
“Şimdilik.”
Boğazımı sıkmasına rağmen öne eğilerek kışkırtıcı dudaklarına yapıştım.
Bir anlığına boğazımı daha sıkı sardıktan sonra elini gevşetince nihayet rahatlıkla nefes alabildim. Leo beni James’in hiç öpmediği kadar yoğun bir tutkuyla öperek karşılık verdi.
Saniyeler içinde öpüşmenin hararetiyle boğulurken dilini ağzıma soktuğunu hissedince, ben de dilimi ağzının içine götürerek ona karşılık verdim.
Sonra ellerimin varlığını hatırladım. Sol elimi kapkara buklelerine götürdüğümde saçlarının göründüğünden daha yumuşak olduğunu fark ettim. Sağ elimi de tişörtünün v yakasının üzerinden köprücük kemiğine doğru uzattım.
Leo ise karşılık olarak sağ elini boynumdan aşağı kaydırıp köprücük kemiğime götürerek omzumu hafifçe sardı.
Dudaklarımdan usulca ayrıldı. “Bana adını söyle, Sarah. Gerçek adını.”
Ben düşünmek için kendime gelmeye çalışırken çenemi öpmeye başladı. “Deva.” Benim için anlam ifade eden basit bir isim seçmiştim.
Usulca inledi. “Deva’m. Leondris, benim adım da Leondris. Adımı söyle, Deva.” Boğazımı hafifçe dişledi.
Tenimi ısırırken usulca inledim. “Leondris.” Adını söylememle aramızdaki güç alevlenince tekrar dudaklarıma yapıştı.
Daha fazlasını bedenime alamayana kadar Leondris gücünü boğazımdan aşağı akıtırken, ben de ona doğru kıvranarak elimden akan gücümü göğsüne aktarıyordum.
“Bağlılık.” Dudaklarını çekince ritüel duası zihnimde beliriverdi.
Belli ki duayı yüksek sesle söylememe gerek yoktu çünkü kısa bir an içinde birbirimizin göğsündeki ellerimiz güçle alevlenirken işaretin yanarak tenime işlediğini hissettim.
Tam haykırırken Leo tekrar dudaklarıma yapışınca sesimi bastırdı.
Kendimi Leo’nun kollarında, başım göğsündeki işaretin hemen yanına gelecek şekilde yan yatarak bulduğum için öncesinde bayıldığımı tahmin ettim. Doğrulmak için kıpırdandığımda başını eğerek bana sırıttı.
“Günaydın, seni uyuyan güzel.”
Göğsündeki yıldız işaretini incelerken karnına hafifçe yumruk attım. “Kötüsün.”
Kıkırdayarak yanağıma bir öpücük kondurmak için eğildi. “Şeytanım.”
“Ve şimdi sen, benim küçük cadım, bana aitsin ve ben de önümüzdeki üç yıl boyunca sana aitim. İstemediğin sürece asla yalnız kalmayacaksın.”
“Eğer bağlılığımızı bir üst kademeye taşımaya karar verirsen, bunu seve seve yaparım. Bir öpüşmeyle bile bu kadar etkilendiysek, daha fazlasından çıkaracağın sesleri duymak için sabırsızlanıyorum.”
Yüzüm kızarınca o beni daha da utandırma şansını değerlendirerek kısık sesle kulağıma fısıldadı.
“Arzunun ve kotunun altındaki vajinanın sırılsıklam kıvrımlarının kokusunu buradan alabiliyorum.”
Altımda kıpırdandığında pantolonunun içinde taş gibi sertleşmiş penisini hissettim. “Senden daha fazlasını istiyorum benim güzel Sarah’m, ama sen benden daha fazlasını isteyene kadar bekleyeceğim.”
Sesindeki sırıtışı duyunca ürperdim.
“Uyanık kalabildiğin sürece, ne zaman daha fazlasını istersen, sana hayal bile edemeyeceğin zevkler tattırırım.”
Yüzümün en az onun tişörtü kadar kızardığını biliyordum. Kalp atışlarım yine göğüs kafesimi zorlayarak atmaya başlamıştı. “Şu anda değil, yine de teşekkür ederim.” Tanrı aşkına, neden bir ezik gibi konuşuyordum?
Altımdaki Leo’nun kıkırdadığını hissettim. “Peki, Sarah’m, o hâlde ne yapalım?”
Boğazımı temizledim.
“Şey… Benim bir randevum var.” Başımı çevirip ona baktım. Ne beklediğimden emin değildim ama tek yaptığı iç çekmek olunca hayal kırıklığına uğradığımı anladım.
“Tüh. Bu gece seninle biraz daha vakit geçirmek istiyordum.” Tüy gibiymişim gibi beni kucağından indirip ayağa kalkarak kıyafetlerinin tozunu aldı.
“Beni istediğin zaman işaretine dokunarak çağır. Hemen gelirim. Şimdilik iyi akşamlar, benim küçük cadım.”
Leo bana göz kırptıktan hemen sonra ortalıktan kayboldu.
Karşımdaki boşluğa doğru gözlerimi kırpıştırdıktan sonra saatime baktım. “Kahretsin!” Saat altı buçuk olmuştu. Çimlerin üzerinden kalkıp arabama doğru koşmaya başladım. Randevuma geç kalacaktım.