Kalp Hırsızı - Kitap kapağı

Kalp Hırsızı

Ashley Constantine

Bölüm 2

Boğuk bir sesle, "Wes?" demeyi başardım, sesim gözyaşlarım yüzünden kalınlaşmıştı.

"Alex? Neler oluyor? Ağlıyor musun? Neden ağlıyorsun? Drew sana bir şey mi yaptı? Sana dokundu mu? Onu öldüreceğim! Ne…" derken Wes'in sesi telaşlıydı. Cümleleri birbirine giriyor, benim için duyduğu endişe telefondan hissediliyordu.

"Wes... O... Andrew beni aldattı," dedim hıçkıra hıçkıra. Asansörden çıkıyordum, gözyaşlarımla ıslanmış yüzümü görmesinler diye başımı öne eğmiştim.

Kulağımda titreyen telefonum başka bir aramanın sinyalini veriyordu. Kimin aradığını görmek için telefonu kulağımdan çektim. Ekranda Andy’nin adını görmeyi bekliyordum. Ama arayan o değildi. Ekranda Drew'un adını görünce olduğum yerde kalakaldım.

"Alex? Alex? Orada mısın? Neredesin? Seni almaya geliyorum... ALEX!" Wes'in endişe dolu sesi beni şaşkınlığımdan çekip çıkardı. Telefonu tekrar kulağıma götürdüm.

"Wes? Onun apartmanındayım, içerideyim. Az önce…" Sözlerim yeni bir gözyaşı dalgasıyla kesildi. Sıcak damlalar yanaklarımdan ve boynumdan aşağı kontrolsüzce süzülüyordu. Her ne kadar gözyaşlarımı silmeye çalışsam da akmaya devam ediyorlardı.

"Oradan çık tatlım. Daha önce seninle konuştuğum yere geri dön. Ağlama güzelim, her şey yoluna girecek," diye mırıldandı. Sesi ham duygularım için âdeta yatıştırıcı bir merhemdi.

Ona ihtiyacım vardı ama beni bu hâlde görmesini istemiyordum. Berbat bir hâldeydim, yıkılmıştım.

"Alex, bana cevap vermeni istiyorum tatlım. Ben sana ulaşana kadar telefonda kal, tamam mı?"

Biri beni görse tehlikede olduğumu ya da delirdiğimi düşünebilirdi. Ama hayır, az önce aldatılmıştım ve bunu kendi gözlerimle görmüştüm. Durum o kadar dramatik değildi, biliyorum ama canım çok yanmıştı.

"ALEX!" Uzaktan belli belirsiz bir bağırış duydum. Loş ışıklı sokakta bunun kim olduğunu görmek zordu ama Wes'in sesini tanımıştım. Yaklaştıkça ayak sesleri daha da yükseldi. Çok geçmeden kollarına sarıldım, vücudum onun sağlam gövdesiyle çarpıştı.

Beni kendine çekti. Bir eliyle saçlarımı okşarken diğer eliyle de sıkıca bana sarıldı. "Şş, ben yanındayım," diye fısıldadı saçlarıma doğru. Ona sarıldım, gözyaşlarım tişörtünü ıslatıyordu. Birinin beni bu hâlde görmesi umurumda değildi.

"Onu... Onu... Beni aldatırken yakaladım Wes," diye hıçkırırken göğsüne yaslandım. Wes bana sarılmış, sessizce beni teselli ediyordu ki, uzaktan gelen "Alex!" çığlığı o anı bozdu.

Başımı kaldırıp Wes'e baktım, gözlerim korkudan kocaman olmuştu. Bana seslenen kişinin Drew olduğunu biliyordum.

"Wes, gidebilir miyiz? Gerçekten onunla yüzleşmek istemiyorum! Lütfen!" diye yalvardım. Wes'in kolları gevşedi ve yanımdan geçerek Drew'un sesinin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı.

Kolundan tutup onu geri çektim. "Abinin yerine o herifin ağzını burnunu kırmam lazım! Bunu hak ediyor, hiçbir kıza bunu yapamaz, özellikle de sana Alex!" Yalvaran gözlerle ona baktığımı görünce yüz ifadesi yumuşadı.

"Wes, şiddete gerek yok, lütfen. Sadece eve gitmek istiyorum!"

Bakışları tekrar Drew'un sesinin geldiği yöne doğru kayarken, "Alex, onu savunmaya devam edemezsin. Bir şeyler yapılması gerekiyor," diye cevap verdi.

Söyle ona, Alex!

"Ona vurdum Wes!" dedim hızla. Wes bana döndü, gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu.

"Ne yaptın?" diye güldü inanamayarak. "Bu benim işim Al, senin değil," diye kıkırdadığında yüzümden akan yaşlara rağmen dudaklarımda küçük bir gülümseme belirdi.

"Şey, ona tokat attım…" diye başladığımda, bakışlarım yakındaki bir sokak lambasına kaydı.

"Tatlım, bu yine de sayılmaz…"

Sözünü kestim. "Sonra ona yumruk attım. Tam burnuna. Burnu kanadı. Şu anda elim çok acıyor," diye itiraf ettim. Bu sözlerim karşısında gözleri daha da açılmıştı.

Yüksek sesle bir kahkaha attıktan sonra tekrar bana sarıldı. "Seninle gurur duyuyorum tatlım. Onlara söylediğinde abilerin de seninle gurur duyacak…"

"Gurur mu? Ben bundan gurur duymuyorum Wes! Bu zamana kadar şiddetin asla çözüm olmadığını söyledim durdum. Bunu şimdiye kadar öğrenmiş olmalıydın."

Tekrar kıkırdadı, yanağıma çarpan kahkahasının titreşimi rahatlatıcıydı. Yüzümü ellerinin arasına alarak gözlerimin içine baktı.

"Her şey yoluna girecek tatlım. Abilerin seni korumak için burada olmayabilir ama ben buradayım. Şimdi seni eve götürelim ve eline biraz buz koyalım. Şişmiş gibi görünüyor."

Beni yanına çekip kolunu koruyucu bir şekilde omuzlarıma doladı ve başımın üstünü öptü. Wes beni daireme doğru götürürken ben de kolumu beline doladım.

Cebimdeki telefonum çalmaya başladığında arayanın Drew olmadığını umarak telefonu çantamdan çıkardım. Arayanın Andy olduğunu görünce rahat bir nefes aldım.

"Hey! Asansördeyim. İki dakika içinde orada olurum. Wes yanımda," dedim hemen. Sesimi sabit tutarken yeni bir gözyaşı dalgasını önlemeye çalışıyordum.

"Wes mi? Wes neden seninle?" diyen Andy'nin sesi telefonda yankılandı. "Sadece kapıyı aç Andy!" derken sözlerimi bir esnemeyle noktaladım.

Az önceki kaos patlak vermeden önce zaten yorgundum. Şimdiyse tamamen bitkin düşmüştüm. Tek istediğim yatağa yığılmaktı. Asansörün kapıları açıldığında Andy'nin kapıda beklediğini gördüm.

Beni görür görmez koşarak yanıma geldi. "Al! İyi misin? Ne oldu sana? Ağladın mı!" Bakışları Wes'e kaydı, sesi suçlayıcıydı. "Ne yaptın sen Wes?"

Andy gözlerini kısmış, Wes’e bakarken Wes ellerini teslimiyetle havaya kaldırdı. "Dur, dur! Ben bir şey yapmadım! Andy, sakin ol! Onun aptal erkek arkadaşıydı!" dedi çabucak.

"Eski erkek arkadaşı," diye düzelttiğimde Andy sorgularcasına bana baktı.

Dairemizin kapısını iterek açtım ve Andy’yle Wes'i arkamda bıraktım. Çantamı yere atarak odama doğru ilerledikten sonra yüzüstü yatağa uzandım.

Tanrı'ya şükür yarın cumartesiydi. Birinin yanıma oturduğunu hissettim. Yatak içe doğru gömülürken Andy rahatlatıcı bir şekilde sırtımı ovmaya başladı.

"Bana hemen anlatmak zorunda değilsin Al. Senin için burada olacağım. İstersen bu gece seninle uyuyabilirim bebeğim?"

Wes'in kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Ben de katılabilir miyim?" dediğinde ikimiz de ters ters ona baktık ve aynı anda, "Hayır," dedik.

Ağzının içinden, "Denemeye değerdi," diye mırıldandı ama ikimiz de onu duymuştuk.

Yavaşça sırtüstü yuvarlanarak tavana baktım ve yüzümdeki saçları geriye ittim.

İkisinin de gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Zaman zaman birbirlerine bakıyorlar, konuyu nasıl açacaklarını bulmaya çalışıyorlardı.

Derin bir nefes alarak neler olduğunu anlatmaya başladım. "O pisliği beni aldatırken yakaladım. Sarışın bir sürtük sanki trambolindeymiş gibi üzerinde zıplıyordu."

Andy derin bir nefes alırken Wes'in iç çektiğini duydum. O sahneyi kafamda tekrar canlandırırken kalbim sızlıyordu. Yakalandığını anladığında Andrew’un yüzünde beliren ifade gözümün önünden gitmiyordu.

"Dalga mı geçiyorsun? Pislik herif! Onu bizzat hadım edeceğim. Ah! Ne dangalak ama. Belli ki beyni yerine sikiyle düşünüyor. Peki görünce ne yaptın? Eline geçen her şeyi ona fırlattın mı? Televizyonunu parçaladın mı? Dizüstü bilgisayarını pencereden attın mı?" Andy saçmalamaya devam ediyordu.

"Yüzüne tokat attım. Sonra da burnuna yumruk attım," dedim tavana bakarken. Sözlerim yankılanarak bana geri dönüyordu.

Andy homurdandı. "Bunu yapabileceğini düşünmemiştim."

"Ben de öyle," diye ekledi Wes.

Hâlâ tavana bakarken bir sonraki hamlemi düşünmeye başladım. Onu affetmediğim sürece, ki asla öyle bir şey olmayacaktı, artık benim için Drew diye biri yoktu.

Biyolojik babam annemi aldatmıştı. Ben sekiz yaşımdayken annemle onu suçüstü yakalamıştık. O zamanlar ne olduğunu anlamamıştım ama annem ondan boşandığında rahatlamıştım. O adam ailemizi paramparça etmişti. Sonrasında üvey babam Eric ailemizi tekrar bir araya getirmişti.

"Alex, tatlım! Her şey daha güzel olacak, sana söz veriyorum. Otuzuna geldiğinde hâlâ bekârsan benimle evlenebilirsin," diye takıldı Wes. Olaydan beri ilk kez gülümsememe neden olmuştu.

Elimi kalbimin üzerine koyarak, "Kahramanım," dedim alaycı bir tavırla.

Hepimiz onun teklifine kıkırdarken Andy söze girdi. "Peki ya ben? Ya ben de otuzuma kadar evlenmezsem?"

Wes sırıttı. "Her zaman, her yerde yatağımda iki kadın olmasına asla hayır demem! Sanırım ikinizle de evlenebilirim," dedi kaşlarını imalı bir şekilde oynatarak.

"Ya da Andy’yle ben evleniriz. Eş cinsel haklarını falan düşünerek seni denklemin dışında bırakabiliriz," diye alay ettim göğsünü dürterek.

"Bunun neresi eğlenceli?" diye sordu ellerini sahte bir teslimiyetle kaldırarak.

Hepimiz tekrar güldük. Bu ikisini işte bu yüzden seviyordum. Kendimi kötü hissettiğimde moralimi nasıl düzelteceklerini her zaman biliyorlardı.

Bir süre yatağımda uzandıktan sonra, "The DUFF", "Mean Girls" ve "John Tucker Ölmeli" gibi kız filmlerini izlemek için oturma odasına geçtik. Wes pizza sipariş etmiş, şaşırtıcı bir şekilde filmleri bizimle birlikte izlemişti. Gerçi arada bir onu surat yaparken yakalamıştım.

Filmlerdeki kızlarla ilgili tipik erkek yorumları yapıyordu. "Onunla yatardım", "Acaba bir sporcuyla çıkar mı? Yani, kim bir sporcuyla çıkmak istemez ki?" ve "Kahretsin! On üzerinden sekiz, kesinlikle! Dokuz sınırında!" derken Andy’yle ben de filmlerdeki erkeklere bakıp iç geçiriyorduk.

Wes özellikle "The DUFF" filmini sevmişti çünkü filmdeki seksi çocuk onun adını taşıyordu.

Bana sürekli, "Ben kesinlikle daha seksiyim, değil mi?" diye sorup duruyordu. "Yani, o Abercrombie, ben Calvin Klein. Arada çok büyük bir fark var... Ne demek istediğimi anlıyorsun," derken 'büyük' kelimesini vurguladı.

Andy kıkırdayıp başını sallarken ben ona gözlerimi devirmekle yetindim. Andy popomu yastık olarak kullanırken ben başımı Wes'in göğsüne yaslamıştım. Huzur içinde ağzımı tıka basa pizzayla doldurarak bütün filmleri izlemiştik.

"Evet, hanımlar! Benim için bir zevkti. Tam olarak aklımdaki üçlü değildi ama bu da olur! Ben kalksam iyi olacak. Yoksa yarın sabah antrenörümden azar yiyeceğim," dedi Wes bize göz kırparak.

"Burada kalmamı istemediğine emin misin Alex? Benim için hiç sorun değil. Tıpkı Savannah'da birlikte kaldığımız zamanlardaki gibi," diye eklerken kaşlarını kaldırmış sessizce bir cevap bekliyordu.

"Gerek yok Wes. Ben iyiyim. Bu gece Andy'yle kalacağım ama teşekkürler! Belki başka bir zaman?"

"Tekrar söylüyorum, siz iki hanımla aynı yatağı paylaşmayı hiç sorun etmiyorum," dedi kaşlarını imalı bir şekilde oynatarak.

Andy’yle koro hâlinde, "İyi geceler Wes!" derken onu kapıdan dışarıya ittik.

"Peki! İyi geceler hanımlar! Çarşafların arasında işler kızışmaya başlarsa beni arayın," diye dalga geçti ve iyi geceler öpücüğü beklentisiyle dudaklarını büzdü. Andy’yle birbirimize baktıktan sonra kapıyı Wes’in yüzüne kapatıp kıkırdamaya başladık.

Wes, "İyi geceler sevgili hanımlar," diye seslendi bizi ayıran kapının ardından. Sonrasında koridorda gözden kayboldu.

"Savannah'da siz ikinizin arasında ne oldu?" diye sorarken Andy de kaşlarını Wes gibi oynatmıştı. Ona gözlerimi devirdim.

"Eskiden aynı yatakta yatardık ama öyle bir şey olmadı. O yüzden aklını başına topla! Eskiden uyumakta güçlük çekerdim, ben uyuyana kadar bana sarılırdı. Bazen benim yatağımda benimle uyurdu, bazen de kalkıp kendi odasına giderdi. Önemli bir şey değildi," diye açıkladım umursamazca.

"Yine de Wes çok flörtöz!" dedi Andy televizyonun sesini kısarak.

"Evet, ama o bütün kızlara karşı böyle, sana karşı bile!" diye güldüğümde Andy başını sallayarak onayladı.

"Evet, bu gece bana karşı da oldukça flörtözdü," diye kıkırdarken başını salladı. Andy flört etmeyi severdi.

Esneyip gerinirken Andy'yi de esnetmiştim. "Sanırım yatma vakti geldi!" derken başını salladı ve üstünü değiştirmek için odasına gitti. Benimle birlikte benim yatağımda uyuyacaktı.

Dikkatim dağılmasın diye Wes'in telefonumu sessize aldığını hatırlayarak telefonuma uzandım. Ana ekranı kaydırdığımda Andy’yle Drew'dan gelen çok sayıda mesaj ve cevapsız aramayla karşılaştım. Mesajlar çoğunlukla Drew’dandı. Telefonumu titreşim modundan çıkararak mesajlara göz gezdirdim.

DrewBebeğim, lütfen konuş benimle!
DrewSeni çok seviyorum!
DrewBu büyük bir hataydı! Seni çok seviyorum!
DrewSeni özledim, lütfen geri dön! Bizden vazgeçme. Lütfen bana bir şans daha ver. Senin için, bizim için savaşmaya hazırım! Bebeğim lütfen bana cevap ver! Seni çok seviyorum. Vazgeçmeyeceğim.
DrewPeki! Bana cevap verme!
DrewBebeğim, özür dilerim, her şeyi berbat ettiğimi biliyorum ama lütfen seni her şeyden çok sevdiğimi bil! Beni affet!
DrewVazgeçmeyeceğim!

Andy odama geçtiğinde mesajları okumayı bıraktım ve doğruca odama yöneldim. Beni orada bulamayınca şaşkınlıkla arkasını dönmüştü.

Utangaç bir şekilde gülümserken, "Ondan gelen mesajları mı okuyordun?" diye sordu. Başımı salladıktan sonra derin bir nefes aldım ve odama girip üstümü değiştirmek için yanından geçtim.

Andy daha önce de beni çıplak görmüştü. Hem onda da aynısı vardı, yani yeni bir şey değildi.

Battaniyenin altına girdikten sonra GQ dergisinin bu ayki sayısına dalmış olan Andy'ye baktım.

Abimin en iyi arkadaşı Knox Carter derginin kapağında yer alıyordu. Bir futbol topu stratejik bir şekilde aletini örterken, karın kaslarından ter damlıyordu... Mmm.

Kapakta çok seksi görünmesine rağmen, karakteri ona vereceğim puanı mahvediyordu. Ailelerimiz oldukça yakındı, aslında çok yakındı.

Onun annesi ve benim annem çok iyi arkadaşlardı. Savannah, Georgia'da büyümüşlerdi ama biz New York'un Yukarı Batı Yakası'na taşınana kadar birbirlerini tanımıyorlardı.

Benim abilerimle Knox’un abileri de çok iyi arkadaşlardı. Ailesi çok ama çok zengindi.

Annesi onunla o kadar gurur duyuyordu ki, ne zaman bir derginin kapağında yer alsa, dergiyi bütün yakın arkadaşlarına ve ailesine gönderirdi. Bu zamana kadar Knox’un çıktığı her dergiden bana üç nüsha göndermişti.

Ayrıca bana arkasında Knox’un adının ve takım numarasının olduğu formalardan birini de göndermişti. Formayı yatarken giyiyordum. Aşırı derecede rahattı ve sıcak tutuyordu. Hatta şu anda bile üzerimde o forma vardı.

Knox’u tanıdığımı kimse bilmiyordu, Andy bile. Bunun bu şekilde kalmasını planlıyordum. Kızlar onu tanıdığımı öğrenince, ona ulaşmak için benimle arkadaş olmaya çalışıyorlardı. Bunu anlamak o kadar da zor olmuyordu.

"O kadar seksi ki! Bana ne isterse yapmasına memnuniyetle izin veririm. Ah, ona bakarken bile ıslandım... Siktir!" diye inledi Andy. Ardından dönüp bana baktı.

Bu, bugün yüzüncü kez gözlerimi devirmemeye çalışımdı, bu yüzden sadece, "Evet, anlıyorum," demekle yetindim.

"Al," diyerek dergiyi bana uzattı. Başımı salladım ve dergiyi yanındaki komodinin üzerine koymasını işaret ettim.

Yatağa yerleşmek için aşağıya doğru kayarken sanki çok garip bir şey söylemişim gibi bana bakıyordu.

"Sende kalabilir, bende bunlardan iki tane daha var," dedim ama anında ne söylediğimin farkına vararak hemen yan döndüm. Umarım anlamamıştır. Neyse ki fark etmedi.

Telefonuma gelen bir mesajla telefonumun titrediğini duyduğumda yüksek sesle iç çektim. Muhtemelen yine Drew'du. Tereddütle telefonumu kontrol ettim ama ekranda Wes'in adını görünce çok şaşırdım.

Wesİyi geceler tatlım! İyi uykular, yarın gece partide görüşeceğimizi umuyorum. Ha bir de, siz ikiniz yatağınızda uslu dursanız iyi olur ;) xx

Yüksek sesle gülerken tekrar gözlerimi devirdim. Bunu yapmayı bırakmalıydım! Hızla mesajına cevap yazmaya başladım.

"Partiye mi gidiyoruz?" diye sordu Andy omzumun üzerinden mesajı okurken.

"Gitmek ister misin?" dedim hafifçe ona dönerek.

"Tabii ki isterim! İkimiz için de muhteşem olur! Bizden yaşça büyük, sevimli, üniversiteli çocuklarla sohbet ederiz!" Çenesini omzuma dayarken yan tarafımı dürttü.

"Tamam, ona bize detayları mesaj atmasını söyleyeceğim." Sanırım erkeklerle sohbet etmek için biraz erkendi. Ama Andy'nin hatırı için gidecektim.

Alexİyi geceler Wes! Andy partilemeye hazır. Detayları bize mesaj at ve bizi çok fazla düşünmemeye çalış ;) Sevgiler Andy ve Alex xx
WesHarika, elbise giymeyi unutma! Çok şakacısın ;) xx

Andy'ye doğru döndüğümde onun yerine Knox'un muhteşem fiziği ve dergi kapağındaki çekici sırıtışıyla karşılaştım. İnkâr edilemeyecek kadar yakışıklıydı ama asıl sorun Knox’un da bunun farkında olmasıydı.

Andy onunla ilgili hayaller kurmaya devam ederken bir şeyin farkına vardım. Artık bekârdım, ne istersem yapabilirdim. Hasiktir... Artık ne istersem yapabilirdim.

"Saçlarımın uçlarını sarıya boyatmayı düşünüyorum. Ombre olabilir, şu aralar moda," dedim birden.

Andy dergiyi kucağına indirip şaşkın bir şekilde bana baktı. "Gerçekten mi? Bu senin için büyük bir değişiklik. Konfor Alanından Çıkmayan Küçük Hanım birdenbire saçını boyamak mı istiyor?" derken soru sorarcasına tek kaşını kaldırdı.

İçimde her zaman sarışın olma arzusu vardı ama Drew sarı rengin bana yakışmayacağı konusunda ısrar ettiği için bu işe hiç girişmemiştim.

"Tamamen sarışın olmayı planlamıyorum, sadece uçlarını. Yarın sabah kuaföre gideyim diyorum, böylece partide yeni saçımla hava atabilirim. Sence sabah erkenden beni araya sıkıştırabilirler mi?"

Andy omuz silkti. "Erken saatlerde bize bir randevu ayarlayabilirler mi diye yarın kuaförü ararım ama fazla umutlanma! Ayrıca nasıl bir model istediğine dair birkaç fotoğraf hazırla, böylece gözyaşları içinde kalmazsın! Ben bunu zor yoldan öğrendim," derken son kısmı mırıldandı ve Knox'un makalesini okumaya devam etmek için dergiyi tekrar eline aldı.

Makalede yazılanları umursamadan arkama döndüm. "Yani, seksi, yetenekli ve zeki... Bu adam lanet olası bir Mesih mi?"

Andy’nin sözlerine kıkırdadım. Keşke bilseydi! Andy'nin Knox hakkındaki bitmek bilmeyen gevezeliklerine bir süre katlandıktan sonra gözlerim kapanmaya başladı ve ne olduğunu anlamadan uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok