Jade.H.V
MİLLY
Saat geç olmuştu ve ben hâlâ uyuyamıyordum. Kendimi sakinleştirmek için yanımda mışıl mışıl uyuyan Natalie’yi izliyordum. Polis gelip cesedi ortadan kaldırmış, dedektifler işe koyulmuştu.
Henüz hiçbiriyle tanışmamıştım ama yarın tanışacağımdan hiç şüphem yoktu.
Kapı yavaşça açılıp içeriye ışık girdiğinde kapıya doğru baktım.
Muhtemelen babamdır.
“Uyanık mısın?” dediğini duyduğumda gözlerimi kapattım.
Bu babam değildi.
Ryder?
“Uyanık mısın dedim?” diye sordu.
Yatakta doğrularak, “Burada ne halt ediyorsun Ryder?” diye çıkıştım. Kollarımı tutmadan önce mavi gözleriyle karşılaştım.
“Hemen şimdi benimle gelmek istediğini söyle.”
Ne diyor bu?
“Pardon? Seninle hiçbir yere gelmiyorum,” dediğimde tekrar o hırıltıyı duydum. “Çık dışarı!”
“Bana ne yapacağımı söyleme!” diye bağırdı beni yataktan çekerken.
“Hey! Bırak.”
Ağzımı kapatarak beni susturmaya çalıştığında bileğini kavrayarak mücadele ettim.
“Milly?” Natalie doğrulup ayağa kalktı. “Hey! Milly!” diye bağırıp çığlık atmaya başladığında o da bir el tarafından susturuldu.
Ryder beni odamdan çıkarıp merdivenlere doğru iterken duvarları ve kapıyı tekmeliyordum. Elinden kurtulmayı umarak başımı sertçe salladım.
“Bir anlamı yok. Kimse seni duyamaz,” diye kulağıma fısıldadı ve beni omzuna atıp çıplak bacaklarımı tutarak merdivenlerden çıktı.
“Ryder! Seni sik kafalı! Ne halt ediyorsun sen?” diye bağırdım ama cevap vermedi. “Baba!” diye çığlık attım ama tavernanın etrafına bakıp tamamen boş olduğunu fark edince sustum.
Omzundan yuvarlanmayı denedim ama boşunaydı. Ryder beni daha da sıkı tuttu.
Dışarıya çıktığımızda soğuktan nefesim kesilmişti. Arkama baktığımda diğer adamın Natalie’yi de dışarıya sürüklediğini gördüm. Adam Ryder’dan daha küçüktü.
Garip bir şekilde Natalie’yi sanki geliniymiş gibi nazikçe kollarının arasına almış, onunla konuşuyor ve sessiz kalmasını sağlıyordu.
“Ryder, kes şu lanet şeyi yoksa başımız belaya girecek!”
“Bela benim göbek adım canım,” diye cevap verdi arsızca. Koşarken omzunda olduğum için karnım acımaya başlamıştı, yutkundum.
Her geçen saniye boş tavernadan biraz daha uzaklaşıyorduk.
Herkes nereye gitmişti? Ryder neden buradaydı? Ve ne halt ediyorlardı?
Bizi kaçırıyorlar mıydı?
“Ryder, bu kadar oyun yeter. Kızdırmak için en sevdiğin oyuncağın olduğumu biliyorum ama ileri gidiyorsun!” diye bağırdım öfkeyle. Ryder olduğu yerde durdu.
Beklenmedik bir şekilde beni yere bıraktığında ciyakladım. Tam karşısında dururken gözleri benimkilere dikildi.
“Ne yapmaya çalışıyorsun?”
“Seni buradan götürüyorum,” diye hırladı ve omuzlarımdan tutarak beni arkama çevirdi. Bir araba gördüğümde durdum, güzel, siyah bir SUV’du.
“Ona binmeyeceğim.”
“Evet, bineceksin,” dedi boğuk bir sesle. Ellerini ittim ama beni tekrar yakaladı.
“Ryder!” diye bağırdım debelenirken. Geniş, güçlü göğsünü ittim. “Bırak beni!”
“Milly!” Bir arabanın kapısı kapanmadan kısa bir süre önce Natalie’nin çığlığını duydum. Arkamı döndüğümde onu pencerenin arkasında ağlarken gördüm.
Bu gerçekti.
“Bu kadarı senin için bile çok fazla!” diye bağırdım Ryder’a tekrar vurarak ama hiç etkilenmiş görünmüyordu.
Beni kucağına aldığında tekrar çığlık attım ve kapıyı açmadan önce arabayı tekmeledim.
Milly’nin tam karşısına düşmüştüm. Kaçmaya çalışarak kapıya olabildiğince sert bir tekme attım ama kapı tekrar kapandı. Kolu çekmeyi denedim ama kilitliydi. Elbette kilitli olacaktı.
Ryder’ın direksiyona, arkadaşının da diğer tarafa geçmesini izledim.
“Kolay olacağını söylediğini sanıyordum?” dedi küçük adam hafifçe kıkırdayarak.
Sözlerini duymazdan geldim ve ellerimi Natalie’nin yüzünde gezdirerek nazikçe gözyaşlarını sildim.
“Bizden ne istiyorsunuz?” diye sordu Natalie, sesi çatlak ve kısıktı.
“Göreceksin.”
“Nasıl boktan insanlarsınız siz?” diye mırıldandım. “Birileri için mi çalışıyorsunuz? Babamızdan ve çeteden nefret eden insanlar için mi?”
Ryder kısaca, “Bu baban ve diğer motorcularla ilgili değil,” diye cevap verdiğinde ona vurmak için hamle yaptım ama arkadaşı bileğimi yakaladı.
Adam bileğimi sıkarken bağırdım. Ryder aniden adamın yakasına yapışınca adam bileğimi bıraktı.
“Benim olana dokunma lan!” diye öfkeyle homurdandı Ryder. Kaşlarımı çatarak elimi tekrar kucağıma götürdüm.
“Ben senin değilim.”
“Evet, öylesin,” diye karşılık verdi ve yolda daha da hızlandı. Natalie ile endişeli bir şekilde birbirimize baktık. Ardından Natalie başını omzuma yasladı.
“Peki, bizi nereye götürüyorsun?”
“Eve,” diye cevap verdiğinde elimi yumruk yaptım.
Ev dediği lanet yer neresiydi?
“Herkes neredeydi?” diye sordu Natalie.
“Dikkatlerini yolun yukarısına çektik. Hepsi oraya gitti,” diye cevap verdi küçük adam. “Size birini bıraktılar ama onun icabına baktık.”
“Ne demek icabına baktık?” diye sordum koltukta büzüşerek. Kız kardeşime daha sıkı sarıldım. Adamlar birbirlerine baktılar ama soruma cevap vermediler ve ben bu sessizliğin ne anlama geldiğini biliyordum.
Natalie sessizce ağlamaya başladığında gözlerimi kapalı tutarak onu rahatlatmak için dudaklarımı başına götürdüm.
“Hey, ağlama lütfen,” diye fısıldadı küçük adam. Natalie’nin elini tutmak için elini arkaya uzatmıştı. Natalie elini çektiğinde adamın yüzünü kaplayan üzgün ifade gözümden kaçmadı.
Onu tanımıyordu bile.
“Ona dokunma,” diye çıkıştım.
“Onunla ne istersem yaparım,” diye homurdandığında Natalie’nin elini sıktım.
Adam önüne döndü. Kapıya yaslanıp Forks’tan uzaklaşırken dışarıdaki dünyanın geçip gitmesini izledim.