Michelle Torlot
VINCENT
Gülümseyerek ofisime geri döndüm. Bunu pek yapmasam da o tatlı küçük kız beni gülümsetmeyi başarmıştı. Öylesine toy, masum ve mükemmeldi ki.
Ama o kansız şerefsizin ona dokunduğunu düşününce yüzümdeki gülümseme yok oldu.
Onun ne yaptığını kameralardan görmemiş olsaydım, Tanrı bilir ona neler yapacaktı. Onun hayatına son vermekten büyük bir keyif aldım. Ölümünün yavaşça olmasını tercih ederdim ama diğerleri onun bu yaptığının katiyen kabul edilemez olduğunu görmeliydi.
Onun sadece bir rehine, küçük bir koz olması gerekiyordu. Ama sonra onun kim olduğunu öğrenince her şey anlam kazanmaya başladı.
Ofisin kapısını açıp içeri girerek kapıyı ardımdan kilitledim.
Bilgisayarın başına geçip hızlıca mail gönderdikten sonra kapalı kamera kayıt sistemini açtım.
Birkaç tuşa bastıktan sonra onun banyomdaki gizli kamera görüntülerine eriştim.
Ekranı izlemeye başladım. Soyunmaya başlamıştı. Onu merdivenlerden yukarı taşırken bile vücudunun ne kadar mükemmel olduğunu anlamıştım.
Şimdi bunu doğrudan görebiliyordum. Baldırındaki kırmızı iz dışında mükemmeldi.
Benim zavallı kediciğim. Jakuziye adım attıktan sonra oturunca yüzünü buruşturmasını izledim.
Sonra telefonum çaldı. Sırıtmaktan kendimi alamadım. Arayanın kim olduğunu adım gibi biliyordum.
Telefonu açtım.
“O nerede seni piç kurusu? Ona ne yaptın? Eğer onun saçının tek teline bile dokunduysan, seni yemin ederim…”
“Daniel kardeşim, bu ne hoş bir sürpriz,” diyerek sırıttım. “Fotoğraf eline ulaştı mı?”
Rosie'nin ağzında tıkaç olan fotoğrafa baktım. Biri Daniel’a gönderilmişti, diğeri de babasına gösterilecekti.
“Eğer onun saçının tek teline bile dokunursan, seni yemin ederim öldürürüm Vincent. O benim.”
Kıkırdadım. “Sevgili kardeşim, bence oyuncaklarına daha iyi göz kulak olmalısın. Bilgisayarınla takip yazılımına sızmak oldukça kolay oldu.”
Telefonun diğer tarafında iç çektiğini duydum.
“Vincent, onu geri istiyorum,” diye homurdandı.
Gözlerimi devirdim. “İstediğine eminim ama bunu aptal arkadaşına tuzak kurmadan önce düşünecektin. Ne zannediyordun Daniel? Bir taşla iki kuş vuracağını mı? Onun babasıyla kendi kardeşinden kurtulacağını mı?”
“Beni alt etmenin sahiden bu denli kolay olacağını mı düşündün?”
“Sen aileden ayrılırken kararını vermiştin Daniel. Babamı seni öldürmemesi için ikna etmeseydim şu anda ölüydün. Beni buna pişman etme,” diye hırladım.
Daniel, “Onu gerçekten istemiyorsun Vincent. O senin için bir hiç. Bunu yalnızca benden öç almak için yapıyorsun,” diye tısladı.
Gülümsedim. Bundan keyif aldığımın muhtemelen farkındaydı.
“İşte bu noktada yanılıyorsun, Daniel. Onun çok güzel bir kız olduğunu söylemem gerek. Şu anda çıplak bir şekilde banyomdaki jakuzide yatıyor.”
Göz ucuyla ekrana baktım. Gözlerini kapatmış jakuzide uzanıyordu.
“Onu kendime saklayıp kendi gattina’m yapmaya karar verdim.”
Daniel, “Seni it,” diye hırladı. “Bu yapacağım son şey olsa bile onu geri alacağıma yemin ederim.”
Kıkırdadım. “Sana bol şans kardeşim.”
Görüşmeyi sonlandırmak için düğmeye basıp telefonu masanın üzerine fırlattım.
Sonra kamera görüntülerine döndüm. Biraz panikledim. Benim küçük şapşal kediciğim küvette uyuyakalmıştı.
“Sakın boğulma, gattina. Daha seninle işim bitmedi.” Sırıttım.
Ekranı kapatıp ayağa kalkarak kediciğimi almak için banyoya geri döndüm.
Banyonun kapısını açmaya çalıştığımda kapı açılmayınca gözlerimi devirdim. Herhalde kilitleyecekti.
Pantolonumun cebinden bir sürü anahtar çıkarıp ana anahtarı bulunca banyonun kapısını açtım.
Onu derin uykuya dalmış şekilde küvette uzanırken görünce gülümsememe engel olamadım.
Yanına gidip parmaklarımı suya daldırdım. Su hâlâ epey sıcaktı. En azından üşütmeyecekti. Yine de ona fırça çekecektim. Küvette uyuyakaldığı için kolayca boğulabilirdi.
Askıdan bir havlu alıp onu jakuziden yavaşça çıkardım. Sızlandı. Sesi kulaklarımda müzik gibi tınlıyordu. Onu hızlıca havluya sardım.
Onu yatak odasına taşırken uyanmadı. Resmen küçücüktü. Boyu bir elliyi geçmiyordu ve kuş kadar hafifti.
Yatağa oturup onu kucağıma alarak nazikçe kurulamaya başladım.
Havlunun tenine değmesi onu uyandırmış olmalıydı. Gözlerini açıp anında ciyakladıktan sonra benden uzaklaşmaya çalıştı.
Nihayet durana kadar ona sıkıca sarıldıktan sonra pes edercesine inledi.
“Şşt gattina, küvette uyuyakaldın. İsteyeceğim son şey senin boğulman.”
Biraz sakinleşirken o kocaman mavi gözleriyle bana baktı. Çok korkmuş görünüyordu.
“Seni korkutuyor muyum, gattina?” Gözlerinin içine bakarak sordum.
Gözlerini kaçırıp alt dudağını ısırarak onaylarcasına başını salladı.
Başparmağımı dudağının üzerinde gezdirdim. “Bunu yapmamalısın gattina, tabii seni daha da korkutmamı istemiyorsan,” diyerek sırıttım.
Yüzü birden kızardı. Belki de zannettiğim kadar masum değildi. Kaldı ki, onunla işim bittiğinde pek de masum olmayacaktı.
Onu kucağımdan kaydırıp yatağa bırakırken, “Şimdi,” diyerek lafa girdim. “Seni giydirelim, olur mu?”
Ayağa kalkıp banyodan kıyafetleri aldım.
Yatak odasına döndüğümde kollarını göğsünün üzerinde kavuşturmuş, havluyu üzerinde sıkıca tutuyordu.
Kıs kıs güldüm. “Sanki seni hiç çıplak görmedim, değil mi gattina?”
Yüzü kıpkırmızı olurken alt dudağını ısırmaya yeltendi ama hemen vazgeçti.
Dudağını ısırırken bana bakması beni haddinden fazla tahrik ettiği için bu isabetli bir karar olmuştu. Yoksa Daniel’ın ondan bu kadar etkilenmesinin nedeni bu muydu?
“Bunun anlamı ne? Gattina’nın?” diye fısıldayıp bana baktıktan sonra bakışlarını hızla kaçırdı.
Yatağa onun yanına oturdum. Parmağımı kibarca çenesinin altına yerleştirip bana bakması için çenesini havaya kaldırdım.
“Bu sadece bir evcil hayvan ismi.” Daniel aklıma gelince sırıttım. Ona her zaman yavru kedi diye hitap ettiğini biliyordum, şimdiyse sıra bendeydi ama o benim de ona Daniel gibi seslendiğimi bilmiyordu.
“Hoşuna gitti mi?” diye sorup sırıttım. “Yoksa… Kediciği mi tercih edersin?”
Nefesi kesilirken ağzı hafifçe açık kaldı. Minik beyninde dönen tilkileri görebiliyordum. Etraflıca düşündükten sonra bir sonuca varması fazla uzun sürmeyecekti.
Yataktan gömleği aldım. “Şimdi bunu giy.”
Bir eliyle gömleği alıp diğer eliyle havluyu göğsüne iyice bastırarak bana baktı.
Gözlerimi kıstım. Ona ters ters bakarak, “Kendimi tekrar etmekten hoşlanmam,” diye çıkıştım.
“Arkanı dönebilir misin?” diye fısıldadı. “Lütfen.”
Epey nazik bir şekilde sormuş olsa da taviz verecek havamda değildim.
“Hayır... Sadece giy şunu,” diye homurdandım.
Yüzü öyle kızardı ki, muhtemelen daha fazla kızaramazdı. O artık benimdi. Vücudunu çıplak görmeme alışması gerekiyordu.
Benden hafifçe uzaklaşıp gömleği giyerken havluyu beline bıraktı. Üzerinde çok büyük olsa da hoşuma gitmişti.
“Buraya gel, gattina,” diye emrettim.
Domates gibi kızarmış yüzüyle bana döndü. Ona doğru eğilip gömleğin düğmelerini ilikleyerek üstteki iki düğmeyi açık bıraktım.
“Tamamdır, şimdi yüzüstü uzan,” dedim.
Beline bıraktığı havluya iki eliyle sıkıca tutundu. Yüzünde dehşet dolu bir ifadeyle bana baktı.
“Hadi, gattina. Sana söyleneni artık yapmaya başlamalısın. Bir süre burada olacağın için sınırlarımı zorlama!” diye hırladım.
Gözlerinin dolduğunu görebiliyor olsam da bana güvenmeyi öğrenmeliydi.
Havluyu bırakıp yatağa yüzüstü uzandı. Gömlek şimdilik poposunu kapatıyordu.
Yataktan kalkıp banyoya dönerken, “Orada kal ve kıpırdama,” diye emrettim.
Banyodaki dolaptan biraz aloe vera jeli alıp odaya geri döndüm.
Hâlâ yüzüstü yatıyordu. Gözünde hiç yaş görmediğim için rahatladım.
“Aferin kızıma, şimdi rahatla,” diyerek onu yatıştırdım.
Gömleği alt kısmından kaldırdığım anda gerildiğini hissettim. Baldırının üstündeki kırmızı ize baktım. O şerefsiz ona gerçekten sert vurmuştu.
Elime biraz jel sıkıp yavaşça baldırına sürmeye başladım.
Önce nefesini tutsa da sonradan rahatlamaya başladığını fark ettim.
“Bu acısını biraz alır,” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.
Muhtemelen haddinden fazla duraksayarak yumuşak teninin hissinin tadını çıkarırken, jeli baldırına sürmeye devam ettim.
“Biraz daha iyi misin, gattina?” diye fısıldadım.
Başını salladı. “Evet, teşekkür ederim...”
Cümlesinin sonunda tedirginlik hissedince içimden kıkırdadım. Benim hakkımda adım dahil hiçbir şey bilmiyordu, sadece kendi hayal gücünde yarattıklarına hakimdi.
“Bana Vincent diyebilirsin, gattina,” dedim.
Yatağın üzerindeki baksırını alıp önüne attım. “Şimdi bunu giy.”
Ben bir şey görmeyeyim diye onu giymek için çabaladığını fark edince makyaj masasına doğru yürüdüm. Arkamı döndüğümde yatağın yanında durmuş, gömleğin eteklerine tutunuyordu. Düpedüz korkmuş görünüyordu.
Yatağa oturarak bacaklarımı iki yana açtım. Arada oluşan boşluğa vurdum. “Buraya otur,” diye emrettim.
Yine tereddüt etti. Bu durum artık sinir bozucu olmaya başlamıştı.
“Ya hemen buraya oturursun ya da bu saç fırçasını kıçında kullanırım!” diye bağırdım.
Hızlıca dediğimi yaptı. Bir elimi omzuna koydum. Çikolata kahvesi uzun saçlarını taramaya başladığımda titrediğini açıkça hissedebiliyordum.
“Normalde saçlarını nasıl yapıyorsun, gattina?” Sırtının ortasına kadar değen yumuşak buklelerini taramayı bitirdiğimde sordum.
“Böyle,” diye fısıldadı.
Gülümseyerek saçlarını bir omzunun üzerinden sarkacak şekilde yana alarak boynunun diğer tarafını açıkta bıraktım.
“Güzel,” diye fısıldadım. “Benim de böyle hoşuma gitti.”
Boynunun kenarını hafifçe öptüm. Dudaklarının arasından nefesinin kesildiğini duyunca titrediğini hissettim. Ama farklı olarak, bu seferki ürpertisinde korku yoktu.
Önceki gibi kaçmayarak bana doğru eğilirken sırtını hafifçe büktüğünü hissettim.