Çarpışma - Kitap kapağı

Çarpışma

Denicea Christina

Bölüm 5

Büyük bir uçağın yanına geldiğimizde ağzım açık bir şekilde bakmaktan kendimi alamadım.

Sürüm oldukça zengindi, hayal edebileceğimiz her şeye sahiptik.

Ama bu uçak çok büyüktü.

Arabamın kapısı açılıp dikkatimin uçaktan uzaklaşmasına sebep oldu.

“Leydim, gitmeliyiz,” bana hitap şekli karşısında kıkırdadım. Kulağa oldukça modası geçmiş geliyordu.

Arabadan indiğimde arkamızda içinde korumalarının olduğu arabayı anca fark ettim.

Kendisine bakarken bakışımı yakalayan korumalardan birine el salladım.

Roman yanımda hırladı. Sahiplenici pislik kurtlar.

Elimi tuttu ve uçağa doğru yürümeye başladı.

Uçağın çok büyük olduğunu söylemiş miydim?

Köşesinde kral boy yatak olan bir odaya girdik.

Odanın sonunda bir kanepe büyük bir televizyonun olduğu yöne bakıyordu.

Uçaklarda bunun mümkün olduğunu bilmiyordum.

Elimi Roman'ın elinden çekip kanepeye oturdum.

Kanepede bir emniyet kemeri olduğunu o an fark ettim. Bu muhtemelen kalkış içindi.

Roman yanıma oturdu ve emniyet kemerini bağladı.

Korumalardan biri, kül sarısı saçları ve muhteşem elmacık kemikleri olan uzun boylu biri, Roman'ın yanına bir soğutucu yerleştirdi.

Ona hızlı bir selam verip bana bir bakış atarak oradan ayrıldı.

“Bir içki ister misin?” dediğinde başımla onayladım, henüz konuşamıyordum. Ne olmuştu şimdi?

Sadece birkaç saat içinde hayatım değişmişti ve artık kelimenin tam anlamıyla bir İtalyan prensinin eşiydim.

Tanrım, bir Luna nasıl olunur biliyordum.

Annem savaşçı eğitimi almama tek bir şartla izin vermişti, Luna dersleri almaya da devam edersem.

Ama bir Luna Kraliçesi?

Nereden başlayacağımı bile bilmiyordum.

Roman bana şampanyaya benzeyen bir kadeh uzattı.

Şampanyanın kokusundan iyi bir şey olduğunu anlamıştım bile.

“Çok iyi bir ilk tanışma yaşamadığımızı biliyorum. Ancak bu ortaklıkta neyle karşı karşıya olduğumuzun farkında olmamız çok önemli,” az önce ortaklık mı demişti o?

“Affedersin? Ortaklık mı? Tanrıça'nın bu bağları kurarken bunu kastetmediğinden eminim. Bunun eşit olduğumuz bir ilişki olması gerekiyor.”

“Senin zayıflıklarını benim gücüm kapatacak, tıpkı benim zayıflıklarımı senin gücünün kapatacağı gibi. Gerçi senin güçlü yanlarına kesinlikle ihtiyacım yok.”

Roman gözlerini bana dikti.

Bunu düşünmek için doğru zaman olmadığını biliyordum ama çok seksiydi.

Yeşil gözleri o kadar güzeldi ki içinde kayboluyordum.

Dudaklarına bakarken tadının nasıl olduğunu merak etmekten kendimi alamadım.

Lanet olası bağ.

“Kraliçe olacaksın. Bunun için uygun olduğundan emin olmalıyız,” bunları söylemeden önce ne söylediği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama önemli de değildi.

Bu işin nereye varacağını çok iyi biliyordum. Bu sefer yüzüne yaklaşırken gözlerimi kıstım. Nefesini dudaklarımda hissedebiliyordum ama görmezden geliyordum.

“Ben bir savaşçıyım. Kendimi bildim bileli bunun için eğitim aldım. Bir kraliçe olabilirim ama diğerleri savaşırken kenarda oturan kraliçelerden biri olmayacağım.”

“Ve eğer fark etmediysen söyleyeyim, ben bir melezim. Seni yakıp kül etmeden önce bu tavrından vazgeçsen iyi edersin,” dedikten sonra daha geri çekilemeden elleri kollarımı sımsıkı kavradı.

Uzaklaşmaya çalıştım ama çok güçlüydü.

Gözleri parlarken kurt tarafı öfkesini bastırıyordu.

Ona hınzırca gülümsedim.

Suratını daha da büyük bir öfke kaplamadan önce bir dakikalığına kafası karışmıştı.

“Beni dinle Prenses. Ne. İstersem. Onu. Yapacaksın. Yoksa bunun sonu senin için hiç de hoş olmaz. “

Sözlerinin ardından gelen hırıltı tehdidini daha da sertleştiriyordu.

Gülmeye başlamadan önce onunla alay edercesine ben de hırladım. Tam da düşündüğüm gibi beni daha sıktı.

Gücümü toplayıp büyümü devreye soktum.

Bunun üzerine Roman'ın beni bırakması birkaç saniye sürdü.

İyileşmekte olan ellerine bakarken dişlerinin arasından acıyla tısladı.

“Ben senin hizmetkârlarından biri değilim. Dünyayı üzerime yıkmaya çalışsan da umrumda değil. Şunu unutma ki, sen bir mevki sahibi olabilirsin ama ben de kendimi savunacak güce sahibim. Bunu konuşarak halledebiliriz yoksa bu senin için çok tatsız olur!”

Eğer bakışlar birini öldürüyor olabilseydi... Ölmüş olurdum.

Sadece ölü değil, anında çürümüş olurdum.

Bir an için beni tekrar yakalayacağını düşündüm ama sadece odadan çıktı.

Bir süre orada oturup sessizliğin tadını çıkardım.

Az önce ne olmuştu öyle?

Bir süre düşüncelerimin içinde kayboldum.

Ta ki muhafız kurtlardan biri yanıma gelene kadar.

Sarı saçlı ve mavi gözlüydü.

Biraz ufak tefek, bir erkeğe göre çok ufak tefekti ama yüzünde dostça bir gülümseme vardı.

“Ben Dibs, betayım,” dediğinde ismine güldüm. “Bu bir lakap. Her zaman hak sahibiyimdir.”

Sözlerinde büyük bir gurur vardı.

İyi biri olduğunu düşündüm.

“Beni buraya Roman gönderdi. Onu kızdıracak ne söyledin?” demesi karşısında ona cevap vermedim.

Roman'a bayılmasam da bu, etrafta dolaşıp küçük kavgamızı herkesle anlatmam gerektiği anlamına gelmiyordu. “Oldukça ilginç birisin.”

“Lakabım boşuna asi değil, Dibs,” dediğimde o da benimle birlikte güldü. “Bana sürüden bahset, özellikle de savaşçılardan ve eğitimlerinden,” Dibs bana bilmiş bir şekilde gülümsedi.

“Bizim sürümüzde herkes bir çeşit savaşçıdır. Altı yaşından itibaren eğitiliyoruz. Oyun şeklinde tabii ki, çoğunlukla kendilerini nasıl savunacaklarını öğreniyorlar.”

“Yavrular on yaşına geldiğinde nasıl hasar vereceklerini öğreniyorlar. On üç yaşına geldiklerinde ebeveynleriyle birlikte resmi savaşçı olup olmayacaklarına karar veriyorlar.”

“Ancak savaşçı olmak istemeseler bile yine de eğitilirler. Sadece savaşçılar kadar ağır eğitimler almazlar.”

Ağzım açık şekilde ona baktım. Benim sürümde de savaşmayı öğreniyorlardı ama bu kadar yoğun değildi. Sadece bir saldırıdan kurtulacak kadar, çoğunlukla nasıl saklanacaklarını ya da savunacaklarını öğreniyorlardı. Sözleri karşısında şaşırdım.

“Eğer herkes savaşçıysa Roman neden benim savaşçı olmamdan rahatsız olmuş gibi görünüyor?” dedim. Dibs bana sempatik bir şekilde gülümsedi. O cevap veremeden Roman'ın sesi uçakta yankılanmaya başladı.

“DIŞARI,” dediğinde Dibs hemen ayağa kalkıp Roman'ın yanından geçerek geldiği yere doğru yürüdü. Suratım ifadesizdi. Kızgın değildim ama dostça da bakmıyordum. Yine de insanlar bazen tam bir kaltak suratına sahip olduğumu söylerdi.

“Otuz dakika içinde ineceğiz. Havaalanına indikten sonra iki saatlik bir yolumuz kalıyor. Belki arabada biraz kestirmek istersin,” dediğinde Roman'ı başımla onayladım.

Biraz kestir dediğine göre arkaya oturmamda bir sakınca olmadığını söylüyordu.

Ona yakın olmak istemiyordum.

Yanımdaki kumandayı alıp televizyonu açtım. Bir film bulduktan sonra izliyormuş gibi yaptım.

Roman yine yanımda yerini aldı ama neyse ki konuşmaya zahmet etmedi.

Sürüye katıldığımda ne olacaktı? Tanrım, Alfa kralıyla tanışmalıydım.

Roman’ın bana karşı tavrına bakılırsa muhtemelen ne o ne de Luna kraliçesi benden hoşlanacaktı.

Orada iyi kurtların da olduğunu umdum.

Kimse Lucy'nin yerini alamazdı ama orada onun gibi bir arkadaşa sahip olmak güzel olurdu.

Kurtlar aşırı sahiplenici olduğu için erkek bir arkadaşa sahip olmanın neredeyse imkansız olacağını biliyordum, ama belki olurdu.

Düşüncelere o kadar dalmıştım ki zaman hızla geçmişti.

Yakında inecektik.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok