Brittany Carter
DAX
Dönüşmek, seks dışında yaşanabilecek en büyük rahatlama gibiydi. Tüm birikmiş baskının ve kızgınlığımın boşalmasıydı.
Ve bu duygular bende oldukça yoğundu.
Eşimin dudakları ölümüm olabilirdi. Ona söylenen hiçbir şeyi anlamadığını göz önünde bulundurmaya çalışsam da bu benim için işkenceden farksızdı.
Ben eşim için dua ederek sayısız gece geçirirken, onun ne eşlerden ne de kurt adamlardan haberi vardı. Braxton beni yakaladıktan sonra yemekhaneden dışarı fırlayıp etrafımızı saran ormana doğru koştum.
Louisiana’daki en büyük kampüse sahip Kurt Adam Üniversitesi çoğunlukla koşabileceğimiz ormanlardan oluşuyordu. Ben de koşmalıydım. Kurdum içimden fırlarken kıyafetlerim yırtıldığında ağaçlık alana bile varmamıştım.
Kurdum, ”Aptal ahmak. Onu sadece öpmeliydin,” ~dedi.
İşe yaramayacağını bilmeme rağmen, ”Bugün benimle oraya gelme. Nasıl tepki verdiğini gördün, onu öylece öpemezdim,” diyerek karşı çıktım.
”Neyse ne. Sen sadece bir korkaksın.”
”Bunu tekrar söylemek ister misin?” ~diye sordum. “~Ondan ve kurdundan uzak duracağım.”~
”Onsuz bir hafta bile dayanamazsın, seni piç kurusu.”
Keşke kendime zarar vermeden kurduma vurabilseydim diye düşündüm. Dışarıdan bulanıklık gibi görünen koyu kahverengi kürkümle, ağaçların arasında koşup dalların arasından çıkarken kütüklerin üzerinden atladım.
Ne kadar koştuğumdan emin olmasam da durduğumda güneşin batmaya başladığını gördüm. Lycanlar herkesi tedirgin ettiği için futbol maçı başlayana kadar dönmeliydim.
En nefret ettiğim oyundu. Onlar yüzünden futbol oynamaktan nefret ediyordum. Lycanlar ahlaksız ve sahtekârdı. Onlarla ilgili her şeyden iğreniyordum.
Biri Savannah’ya bir şey yapmaya kalkışırsa diye maçta olmam gerekiyordu. Erkeklerin dişi kurt araması alışılagelmiş bir durumdu ama biri ona dokunursa onu öldürürdüm.
Ormanda sakladığımız rastgele bir noktadan kıyafetlerimi alarak geri döndüm. Bir insanın yolu arazimize düşse ve her yerde kıyafetler bulsa ne düşünürdü diye hep merak ederdim.
Kayden’la stadyumun kapısında karşılaştım. Eşi Stephanie’yi yanında görünce bu konuda heyecanlıymış gibi görünmeye çalıştım. Aslında heyecanlı falan değildim. Düpedüz öfkeli ve kıskançtım.
Kayden, “Burada olduğun için o kadar mutlu görünme,” dedi.
“Mutlu değilim. Gerginliği buradan hissedebiliyorum,” deyip biletimi kapıdaki görevliye uzattım.
Tribünlere doğru yürürken sahanın öteki ucuna baktım. Karşı taraf lycanlarla doluydu. Kurt Adam Üniversitesi kalabalığının çoğu gergin omuzları ve endişeli yüzleriyle kıpırdamadan oturuyordu.
Tribünlerin en üstüne çıkıp köşede bir yere oturduk. Stephanie Kayden’ın yanına geçerken, ben de onun yan tarafına oturup Savannah’yı aradım.
Bayan Jamieson’ın ona her şeyi anlattığından emin olduğum için gelip gelmeyeceğinden emin değildim. Şu anda bir kaçış planı düşünüyor olmalıydı.
Kurdum bu düşünceyle acı içinde uludu. Gitmesine izin veremezdim. Yine de onun şahit olduklarından sonra Kurt Adam Üniversitesinin buna müsaade etmeyeceğini biliyordum.
Onun için bir planları var, değil mi?
Kurt Adam Üniversitesinden ya da civar bölgelerden çok fazla haydut kurt çıkmazdı. Ama ara sıra işler kötüye giderse bir kurt adam haydutluğa geçebilirdi.
Daha kurt adam olduğuna bile gerçekten inanmayan eşimin başına bunun geleceğini sanmıyordum.
Kayden omzunu omzuma yasladı. “Lycanlar bu yıl çok fena,” diye mırıldandı.
Gol attıklarını fark etmemiştim bile. Aklım tamamen başka yerdeydi.
Stephanie, Kayden’a, “Herhangi bir lycanla karşılaştın mı?” diye sordu.
Kayden başını onaylarcasına salladı. “Sadece burada. Stadyumun dışında hiç karşılaşmadım. Ailem büyürken onlardan uzak durmam konusunda çok katıydı.”
Öte yandan, lycanların kurt adamlardan çok daha fazla haydudu vardı. Acımasız lycanların bazıları otoriteyi kabullenmekte zorlanıyordu.
Disiplinden yoksunlardı.
İlk yarı bittiğinde hâlâ yirmi bire on dört öndelerdi ve kalabalığın içinde düşmanlığı kolaylıkla hissedebiliyordum. Kayden, Stephanie’ye içecek almak için kalktığı anda bir şey hissettim.
Kızgınlık. Sonra korku. ~Bu Savannah idi. Hızla ayağa kalkıp kalabalıkta gözlerimle onu arasam da burada değildi. Kayden’ı iterek yolumdan çekince merdivenleri ikişer ikişer inerek tribünden girişe yöneldim.
Yemek standına yaklaşırken onun kokusunu aldıkça panik beni ele geçirdi.
Kurdum uluyarak pençeleriyle dışarı çıkmak istiyordu ama kovulmak istemediğim sürece asla dönüşemezdim.
Tuvaletlere giden tel örgülerin yanında durmuş Savannah’ya bir adam asılırken, oda arkadaşı Jaka da onun yanında duruyordu. Parmaklarımı sıkıp açarken dişlerimi birbirine öyle sert geçirmiştim ki kırılacaklarını sandım.
Savannah adamın omzunun üzerinden bakarak benimle göz göze geldiğinde, yüzünde rahatlama ifadesi gördüğüme emindim. Adamı geriye çekince bir lycanla karşılaştım.
Adamdan öfke ve sinir bozukluğu yayılıyordu. Uzun boylu lycan, buz mavisi gözleriyle yanağından aşağı inen kocaman yara izini ortaya çıkararak, sarı saçlarını çok fazla jöleyle geriye doğru yatırmıştı.
“Uza,” diye tersledim. “Ona dokunmandan hoşlandığını sanmıyorum.”
Adamın kıkırdaması içime işledi. Parmaklarını Savannah’nın saçlarına uzatıp parmak uçlarıyla bir tutamını alarak, “Öyle mi? Sana bunu düşündüren ne?” diye sordu.
Savannah geri çekilmeye çalışsa da tel örgülere çarptı. Adamı durdurup elini tokatlayarak ondan uzaklaştırdım. “Ona bir daha dokunursan suratını dağıtırım.”
Bakışlarını Savannah’dan bana çevirince gülümsedi. “Bu senin eşin mi, bebek?” diye sordu. Öne doğru uzanıp boynundaki işaretimi aradı. “Sen işaretli değil…”
Kendimi dizginleyemedim. Öne doğru atılıp ayaklarını yerden kestim. Yumruğumu yüzüne defalarca indirirken etrafımda büyük bir kargaşa oluştu.
Etrafı görmüyordum. Hem kurdum kan istiyordu hem de bana ait olana dokunduğu için onu pişman etmek istiyordum.
Ayaklarını öne doğru savurup beni gafil avlayınca, tuvaletlerin tahta kapısına çarparak kapıyı parçaladım.
Ayağa kalkıp onun üzerine yürüdüğümde lycanın gözleri kıpkırmızı oldu. Ona ulaşamadan Braxton tişörtümün arkasından tutarak beni geriye çekerken, aynı anda başka biri lycanın önünde durdu.
Braxton ona bakmam için çekerek, “Sakin ol,” dedi. Fırtınalı gözlerine baktığımda bana, ”Sakın buna cüret etme,” ~diyen bir bakış attı.
Ondan uzaklaşıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Braxton diğer okuldan gelen profesöre, “Bir sorunumuz mu var?” diye sordu.
“Bilmiyorum. Var mı Luther?”
Lycan hocasının omzunun üzerinden bana bakıp başını yavaşça iki yana salladı. “Hayır, yok.”
Braxton beni kapıya doğru sürükleyip parmağını yüzüme doğrulttu. “Daxton Allaire,” diye tısladı. “Bu eş mevzusunda yeni olduğunu biliyorum ama seni beladan uzak tutacağıma dair babana yemin ettim.”
“Kıskançlığına yenik düşüp başını belaya sokma. Babanın görevini devralmak için iyi ve temiz bir sicille mezun olman gerekiyor. Hiçbir sürü baş belası birini Alfa olarak istemez. En azından iyi bir sürü.”
Kurdum, ”Ona defolup gitmesini söyle. Lycanın kanının aktığını görmek istiyorum,” ~diyetısladı.
İç çekip avucumu yüzümde gezdirerek sinirlerimi yatıştırmaya çalıştım. Sinirlerimi yatıştırmasını istediğim asıl şey çitin yanında durmuş, kocaman ela gözleriyle bana bakıyordu.
Braxton ona doğru baktı. “Yanına git. Ama daha fazla sorun çıkarma.”
Hışımla çekip gidince rahatladım. Ben yanlarına giderken Savannah beni izledi.
Jaka, “Vay canına,~” dedi. “Teşekkür ederim. Beni dinlemiyordu ve Savannah’ya karşı oldukça ısrarcıydı.”
Başımı onaylarcasına sallasam da gözümü Savannah’dan ayırmadım. Alt dudağını ısırınca dudaklarını izlemekten kendimi alamadım.
Savannah, “Başını belaya sokmak istememiştim,” diye fısıldadı. “Beni koruduğun için teşekkür ederim. Adamın suratını dağıtmak zorunda değildin ama belki bir dahaki sefere bunu yapmadan önce iki kere düşünür.”
Onunla tekrar karşılaşırsak tekrar birbirimize gireceğimizi biliyordum. Özellikle de Savannah işaretlenmediği için, lycanın beni kızdırmak adına her şeyi yapabileceğini acımasız ifadesinden anlayabiliyordum.
Savannah yanımda olma konusunda bile isteksiz davrandığından onu yakın zamanda işaretleyebileceğimi de sanmıyordum.
“Bir şey değil,” dedim.
Üçümüzün arasında bir sessizlik olunca içimden kendime küfrettim. Eşimi bu yolla etkilemek istemezdim. “Şey…”
Kayden arkamdan, “Vay canına dostum. Kavga çıkaranın sen olduğunu biliyordum,” dedi. “Bir lycanı dövmek de nereden çıktı? Ne yaptı da?”
“Savannah’ya dokundu,” diye mırıldandım.
Stephanie’yle beraber önümüzde durup Savannah’yı boydan boya süzdü. “Sen Savannah olmalısın, ben de Dax’in arkadaşıyım.”
Savannah başını sallasa da herhangi bir şey söylemedi. Onun huzursuz görünmesine kurdum çok kızgındı.
Stephanie, Savannah’ya elini uzattı. “Ben Stephanie. Sanırım bugün Luna 101’de adını söylediler ama sen yoktun. Sınıfı mı bulamadın?”
Savannah’nın yanakları hafifçe kızarınca kanım kaynadı. “Ben Bayan Jamieson’nın yanındaydım.”
Yanındaki Jaka kıkırdadı. “Onun karşısında dönüşünce Savannah bayıldı.”
Savannah ona ölümcül bir bakış attı.
Ona yaklaşarak, “Bayıldın mı?” diye sordum. “İyi misin? Yaralandın mı? Neden kimse beni aramadı?”
Dimdik durup kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu.
“Ben iyiyim. İki gün önce böyle bir şeyin var olduğunu düşünmediğimden haliyle biraz şok oldum; şimdiyse eşin ne olduğunu bilmediğim ve rastgele bir adamın beni talep etmesini istemediğim için herkes bana bakıyor.”
Kurdum, ”Ona bizim olduğunu söyle,”~ dedi. ~”~Teslim olursa ona çok iyi hissettireceğimizi söyle.”~
“Ve o gece yüzünden, hakkımda fısıldaşmalar duymadan bir sınıfa bile giremiyorum. O alfa partisine adımımı atmamalıydım.”
Çenemi öyle sıktım ki kemiklerimin çatırdadığını hissettim. “Hadi oradan,” diye tersledim. “Partiye gelip gelmemenin önemi yok. Eş olduğumuz için seni ne olursa olsun bulurdum.”
Kayden’ın kolumu çekiştirmesine aldırmadan ona bir adım daha yaklaştım. “Ve o küçük erkek arkadaşın gelirse, onu bu lycandan daha beter ederim.”
Bana tokat atmaya kalkışsa da o ince bileğini havada kaptım. Tenimde oluşan kıvılcımlar kolumda yoğunlaştı.
Ela gözleri ateş saçarken, kalbim göğüs kafesimi zorlayarak atıyordu. Onu öyle öpmek istiyordum ki ruhum sızlıyordu. Kayden’ın Stephanie’yi öptüğünün kokusunu alabiliyordum. Kokuları birbirlerinin üzerine sinmişti ve ben de bunu istiyordum.
Kalp atışları hızlandığı ve bakışlarını dudaklarımdan çekmediği için Savannah’nın da bir şeyler hissettiğini biliyordum.
“Öyle mi?” dedi. “Şimdi beni buldun ve ben bu konuda bir şey yapabileceğini sanmıyorum.”
Kurdum, ”Kahretsin, yapış dudaklarına,~” diye yalvardı.
Onu öpmek istiyordum ama o bu naza çekme oyununu oynamak istiyorsa ona ayak uyduracaktım. Öne doğru bir adım atıp çitlerden uzaklaşarak korkusuz bakışlarını üzerime dikti.
Göğüslerimiz birbirimize yalnızca birkaç santim uzaklıktayken, “Bütün okulun önünde bu konuda bir şey yapacağımı mı sanıyorsun?” diye sordum.
Başımı eğip bakışlarımı göğsünde gezdirerek, “Yoksa yapmayacağımı mı biliyorsun?” diye fısıldadım. “Bunu neden biz yalnızken yapmıyorsun Savannah?”
Çenesini iyice sıkarken burun deliklerinin öfkeden genişlediğini gördüm.
“Çünkü seni yalnız yakaladığımda, ki yakalayacağım, ~buna engel olamayacağını biliyorsun. Beni istiyorsun.”
“Dudaklarına yapışmamı istiyorsun ve bu olacak. Bu yaşandığında, bir daha o ezik erkek arkadaşın aklına bile gelmeyecek.”
Ondan uzaklaşırken, ağır nefeslerinin öfkesiyle hiçbir ilgisi olmadığından ve her şeyin benim onu istediğim yoğunlukta beni istemesiyle ilgili olduğundan emin olarak oradan ayrıldım.