Kirli Yalanlar - Kitap kapağı

Kirli Yalanlar

Mandie Steyl

Bölüm 4

SKYE

“Tamam, dökül bakalım... Drakula da neyin nesi?” Gülmekten zor nefes alıyordum. Elbette, yüz ifadesi korkunçtu ve her an birini ısıracakmış gibi görünüyordu ama gerçek lakabı bu muydu?

“Draque buraların gizemli playboyu sayılır ama eğlenceli her şeyi emer. Bu yüzden ona Drakula diyoruz,” dedi ekstra yüksek bir sesle. Ardından hınzır bir sırıtışla arkama baktı.

“Bunu duydum,” diye homurdandı arkamdan seksi bir ses. Draque’e bakmak için arkamı döndüm ve bir elimi kalçama koydum.

Ona gözlerimi devirdim. Güzel dudaklarında hafif bir gülümseme vardı... Dudakları çok yumuşak görünüyordu. O dudaklarla beni öpse nasıl hissederdim acaba?

Ukala bir ses tonuyla, “Bir fotoğraf çek, tatlım. Daha uzun süre dayanır,” dediğinde beni edepsiz düşüncelerimden kopardı. Az önce beni öptüğünü düşündüğüme inanamıyordum, hem de… Neyse.

Boğazımı temizledim. Yüzündeki sırıtış karşısında kıpkırmızı kesilmiştim. Bunu yanına bırakamazdım. Gözlerimi devirerek güldüm.

“Tipim değilsin,” dedim baştan aşağı onu işaret ederek. Çetesi tekrar kıkırdarken onlara göz kırptı.

Gözlerinden ateş püskürüyordu. Kaşları tekrar çatıldı ve bana bakarken çenesi tekrar kasıldı.

“Draque, bebeğim! İşte buradasın!”

Arkasını dönüp bizden uzaklaşırken kaşları daha da çatılmıştı. Arkadaşları ve iki aptal barbie onu takip ederken Mona ile tekrar gülmeye başladık.

“Hiçbir kız biricik Drakula’ya hayır diyemez,” dedi Mona alaycı bir erkek sesiyle. Sınıfa giderken ikimiz de kahkahalara boğulmuştuk.

O gün onunla hiç dersim yoktu. Bu kötü bir şeydi ama derslerime odaklanmama yardımcı olmuştu. Ne olduğunu anlayamadan öğle yemeği zili çaldı. Açlıktan ölüyordum.

“Skye!” Kafeteryaya doğru yürürken Evan bana seslendiğinde durup onu bekledim. Bana doğru yürürken dişlek bir şekilde sırıtıyordu.

“Merhaba Evan, nasılsın?” diye sordum bana yaklaştığında. Gülümsemesi daha da büyüdü ve beni sıkıca kucaklamak için kendine çekti. Acımı gizlemek için dudağımı ısırdım ama vücudum yine kaskatı kesilmişti.

Evan bir adım geri çekilip boynunu ovuştururken beni sıktığı için özür diledi. Kıpkırmızı olmuştu.

“Özür dilenecek bir şey yok, sadece bunu beklemiyordum,” dedim gülümseyerek. O da bana kocaman bir sırıtışla karşılık verdi ama arkamdaki bir şey yüzünden gözleri kocaman olmuştu.

Evan iri yarı bir çocuktu. Draque kadar kaslı değildi ama yine de iriydi. Boyu 1.80’in üzerindeydi. Omuzları ve göğsü oldukça genişti.

Sarı saçları ve bebek mavisi gözleriyle istediği her kızı elde edebilecek ortalama, popüler bir sporcu gibi görünüyordu.

Arkamı döndüğümde Draque’in kaşlarını çatmış, ters ters Evan’a baktığını gördüm. Bu adamın kaşlarını çatmak ve sırıtmaktan başka bir yüz ifadesi var mı?

“Hadi tatlım,” dedim, kolumu Evan’ın koluna geçirip onu kafeteryaya sürüklerken. Yemeğimizi beklerken Evan biraz rahatlamış, bana kendinden bahsetmeye başlamıştı.

İki ağabeyi ve sürekli kavga eden ebeveynleri vardı. Futbolu seviyordu. Vücuduna bakılırsa gerçek bir sporcu olduğunu biliyordum. Gereğinden fazla dar olan tişörtü her şeyi gözler önüne seriyordu.

Yine de okuldan sonra futbola devam etmek istemiyordu. Aile işini devralmak istiyordu ama ailenin en küçüğü olduğundan kendini kanıtlamak için daha çok çalışması gerekiyordu.

Yemeğimizi aldıktan sonra diğerlerinin yanına gittik. Elsie ve Nathan birbirlerine kaçamak bakışlar atıyor, utangaç bir şekilde gülümsüyorlardı.

“Cumartesi günkü partiye gelecek misin?” diye sordu Liza.

Mona bana bakarak başını aşağı yukarı salladı. Diğerleri de, “Evet kızım! Gel!” gibi şeyler söylüyorlardı. “Çok eğlenceli olacak!”

Evet demek zorundaydım.

“Harika, bizde kalabilirsin,” dedi Nathan gülümseyerek.

Şaşkınlıkla gülümseyen Liza’ya, Nathan’a ve tekrar Mona’ya baktım. Daha iyi bir cevap bekliyordum.

“Parti Beldivierre malikânesinde,” dedi Elsie yan taraftan. Bunun ne olduğu hakkında hâlâ hiçbir fikrim yoktu.

Hayatımı yaşamaya başlamanın zamanı gelmişti. İlk resmi partim! Ben kimdim ki bir malikâneye gitme fırsatını geri çevirecektim?

“Bütün çeteyi topladık. Şimdi tek yapmamız gereken şey alışverişe çıkmak!” diye haykırdı Mona ellerini çırparak.

Şakalaşıp eğlenerek öğle yemeğimize devam ettik. Cumartesi günü erkenden alışverişe çıkma planı yapmıştık. Sonrasında partiye gitmeden önce herkes Nathan’ın evinde hazırlanacaktı.

Zil çaldığında herkes günün son üç dersi için yola çıktı. İlk iki ders hızlı geçmişti ama son ders için zil çaldığında, hayatımda ilk kez spor salonuna gitmek istemiyordum.

Ayaklarımı sürüyerek soyunma odasına gittim. Uzun yoga taytımı, sporcu sütyenimi giydim ve üzerime bol bir tişört geçirdim. Ayaklarımda da koşu ayakkabılarım vardı.

“Fitness zamanı hanımlar!” diye bağırdı öğretmen kapıdan. Herkes inliyordu ama ben sadece güldüm.

Beden eğitimi dersini seviyordum. Tüm stresimi atmamın ve bu arada iyi notlar almamın en iyi yoluydu.

Herkesi futbol sahasına kadar takip ettikten sonra parkuru kontrol ettim. Parkurun etrafında iki tur atacaktık. Sonra şınav, mekik, ağırlık topu fırlatma, zıplayarak tekme, çömelme ve halat. Sonra tekrar iki tur.

Yanımda kahkahalar duymadan önce kaçmaya hazırdım. Üç Dalton sırıtarak bana bakıyordu. Gözlerimi devirip sahaya döndüm.

“Ölmeye hazır mısın?” diye alay etti içlerinden biri. Onlara bakarak gülümsedim.

“Göreceğiz,” dedikten sonra sahaya inen merdivenleri koşarak indim. Beni takip ederken gülüyorlardı.

Sahaya çıkmaya hazır on iki erkeğe karşı sadece dört kızdık. Diğerleri daha biz başlamadan korkup kaçmıştı bile. Düdük çaldığında başladık.

İki turdan sonra bacağım beni öldürüyordu. Diğer yaralarım o kadar kötü değildi ama terlemem sırtımdaki yaralara iyi gelmiyordu. Şınavı bitirmiştim ama mekik çekmek beni bir hayli zorlamıştı.

Sırtım çok fazla geriliyordu ve yaraların tekrar açıldığını hissedebiliyordum. Sırtımdan aşağıya bir şeyin damladığını hissettim. Umarım sadece terdir.

Ağırlık topu fırlatmaya geçtiğimde neredeyse ölüyordum. Ciğerlerim yanıyordu ve kollarım resmen ölmüştü.

Birkaç kez zıplayarak tekme atmayı denedim ama tek bacakla zorlanıyordum. Öğretmen sadece bugünlük bu kısmı atlamamı kabul etmişti. Çömelme ve halat hareketlerini rekor sürede bitirdim.

Halat kısmı bittiğinde midemin bulandığını hissetmeye başlamıştım. Kemiklerim ağrıyordu. Vücudum bu sabahkinden daha fazla ağrıyordu ve sırtım, yaralarımın üzerindeki terden dolayı yanıyordu.

Bay Flörtözün yanımda durduğunu fark ettiğimde ikinci turu bitirmek için kendimi zorladım ama yorgunluktan ölüyordum.

“Skye, pek iyi görünmüyorsun,” dedi Bay Flörtöz. Gözlerindeki endişeyi görebiliyordum ama bunu görmezden gelip kendimi daha fazla zorlamayı seçtim. Çocuk bir an bile hızını kesmiyordu. Vücudunda tere dair hiçbir iz yoktu.

“Benim için endişelenme!” dedim nefes nefese. Mide bulantısını unutmak için gözlerimi kapattım ama bu sadece durumu daha da kötüleştirmişti.

Başım dönmeye başlarken güçlü kolların vücuduma dolandığını hissettim. Oturmama yardım etmişti. Başımı kaldırdığımda endişeli gözlerin yanı sıra öfkeli gözlerle karşılaştım.

Güç bela odaklanarak, “Teşekkür ederim,” dedim nefes nefese. Vücudumdaki acı dayanılmazdı. Sadece yatağımı istiyordum. Bir süre oturup beni izlemelerini seyrettim. Kimseden çıt çıkmıyordu.

Bay Flörtözün yardımıyla ayağa kalktım ve soyunma odasından eşyalarımı alıp eve gitmeden önce Draque ile Üç Dalton’a teşekkür ettim. Babam evde değildi, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.

Eşyalarımı aldıktan sonra ana çıkışa yöneldim ama Draque ve Üç Dalton dışarıda beni bekliyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok