
Talia, öğleden sonra geç kalktı ve yataktan kalkarken tökezledi. Duş aldı ve giyindi. Sonra, büyük bahçede bir yürüyüş yapmaya karar verdi.
Dışarı çıktı ve çitle çevrelenmiş bir bank gördü, burası gizli bir bahçe gibiydi.
Uyumak için güzel bir yere benziyordu. Bu yüzden usulca gidip bankta kıvrıldı, güneşi yüzünde hissederken tekrar uyuyakaldı.
Birinin saçını çekmesiyle uyandı bu, acı içinde dişlerini sıkmasına sebep oldu. Yukarı baktığında, saçını çekenin Sophie olduğunu gördü.
“Buna nasıl cüret edersin?” Sophie suratına bir tokat yapıştırdı. Talia, Axel'i, Sophie'nin arkasında, yüzünde büyük bir gülümsemeyle dururken gördüğünde hiçbir şey söylemeden ya da herhangi bir tepki vermeden öylece oturdu.
“Saçları taranmamış, pijama giymiş bir tür fareye benziyor. İğrenç! Koklayabilmene bile şaşırdım doğrusu.”
Talia kalktı ve uzaklaştı, odasına geri döndü. Öğleden sonra ikiydi ve battaniyesinin altına kıvrıldı. Tekrar uykuya daldı.
Her ne kadar Sophie'nin, o sabah ona nasıl davrandığına çok kızmış olsa da.
Talia akşam yedide uyandı ve onlara, kendisinin de iyi olabileceğini göstermeye oldukça kararlıydı.
Konakta bir parti vardı. Bu iyi bir fırsattı.
Kalktı, hızlı bir duş aldı ve kendine çeki düzen vermeye başladı. Bu gece aile partisi olduğu için yeni kız falan gelmeyecekti. Ama Sophie orada olacaktı.
Diğer tüm hizmetçilerin ve mafya üyelerinin çoktan orada olduğundan emindi.
Saçlarını maşaladıktan ve makyajını bitirdikten sonra gözleri kıvılcım saçıyor gibi görünüyordu. Düz beyaz bir tişört ve bir çift beyaz spor ayakkabı giydi. Bu gece dans edecekti.
Görünüşünden memnun kaldığında kendisine baktı, hiç de fena gözükmüyordu. Hatta iyi gözüküyor bile denebilirdi. Kendine güveni geldi.
Yürüdü, kapıyı gördü ve o an geri dönmeyi düşünüyordu ki bileğinde bir el hissetti. Talia başını kaldırdı, bu, ikinci yönetici London'dı.
Aslında, çikolata rengi gözleri ve saçlarıyla yakışıklıydı ve siyah bir takım elbisenin içinde iyi görünüyordu. “Nereye gidiyorsun?” diye sordu, onu düşünceli halinden ayırırken.
“Hiçbir yere,” diye kekeledi Talia. Ona baktığını hissedebiliyordu, gerçekten ilgi çekiyormuş gibi bakıyordu. “Çok hoş görünüyorsun, Talia,” dedi usulca London.
“Teşekkür ederim,” dedi Talia ve kızardı. London gülümsedi ve kolunu ona doğru uzattı.
Talia koluna girdi ve ona gülümsedi. “Merak etme, benimlesin. Gidelim mi Külkedisi?” Biraz güldü. London'ı da, Helena gibi hemencecik sevmişti.
Talia, insanların çok meşgul olacağını umarak derin bir nefes aldı. Temennisi, hizmetçilerin erkeklerle flört ederken kimsenin, onların içeri girdiğini fark etmemesiydi.
Adamlardan biri konuşma yapacakmış gibi görünüyordu.
Ama onun, yönetimde ikinci adam olmasının, bunda etkisi olabilirdi.
Herkes hala ona bakıyordu.
İyi tanıdığı kimse orada yoktu ve Helena da orada değildi. Tek seçenek London ile gitmekti. Axel'in karşısına oturdular ve Sophie'nin bakışlarının onu, aşağıdan yukarıya doğru süzdüğünü hissedebiliyordu.
Axel'in ifadesi şaşkına dönmüş gibiydi ve sonra bu ifade yerini, soğukkanlılığa bıraktı. Ardından bir daha etkilenmedi.
Talia sadece onun dudaklarının hareket ettiğini gördü ve soru sorduğunu fark ettiğinde daha da kızardı.
“Pardon,” diye mırıldandı Talia.
“İçki ister misin, diye sordum,” diye yineledi London.
“Evet, lütfen,” diye yanıtladı, kıkırdarken. Ayağa kalkarken, onu takip etmek istedi, ama oturması ve beklemesi için London bir işaret yaptı.
Sophie'nin telefonu çaldı ve cevaplamak için kalktı. Hemen sonra, Axel, onun yanındaydı ve saçlarına dokunuyordu. “Çok güzel görünüyorsun, Talia,” dedi sesini alçaltarak.
Ve bununla birlikte koltuğuna geri döndü.
London geri döndüğünde Sophie de onunla beraberdi.
London'la Talia, bütün gece konuştular ve Talia ara sıra Axel'in bakışlarına denk geliyordu.
Hatta bir ara dans ettiler, Talia uzun zamandır ilk kez eğleniyordu.
Saat geç olduğunda, London, Talia’yı dışarı çıkardı, varış noktası olarak odalarına gittiler.
“Harika zaman geçirdim, Talia. Umarım seni buralarda tekrar görürüm, lütfen kendini yabancı gibi hissetme,” dedi ve yanağına bir öpücük kondurdu.
Sonra Axel'i, London onu kucaklarken omzunun üzerinden gördü. Axel, koridorun sonunda, elinde telefonuyla öylece dikiliyordu.
Talia odasına girip pijamasını giydi ve makyajını çıkarttı. Artık yatmaya hazırdı. Yatağına girip uykuya dalmaya çalıştığı sırada, kapısının gıcırdadığını duydu.
“Git uyu London,” diye mırıldandı. Kapı kapanırken, yatağın üzerinde bir gölge fark etti. Birinin eli, Talia'nın beline dolanıyordu ve dudaklarının boynuna yaptığı baskıyı hissettiğinde artık, bu kişinin London olmadığını anlamıştı.
“Sana London gibi mi görünüyorum?”
Bu kişinin Axel olduğunu anladığında gözleri tamamen açıldı.