Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Kışın Laneti

Kışın Laneti

Gölge

“Bekleyin... Durabilir miyiz?” diye sordum. Göğsüm sıkışmıştı. Nefes nefese kalmıştım. Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum ama gördüğüm o gölgelerde bir sıkıntı vardı. Ağaçlarla uyuşmuyorlardı.

“Neden?” diye sordu Nikolai.

Ona verecek bir cevabım yoktu. Soğuk içime yayılırken elimi göğsüme bastırdım. Sertçe ürpermiştim.

Gölge hızla bir ağaçtan diğerine geçti. Tam kafamda uydurduğuma emin olduğum anda iki kırmızı göz açıldı. Kilometrelerce uzaktan bana bakıyorlardı ama sanki tam karşımdalardı.

Nefesim kesilirken geriye doğru sıçradığımda kendimi yerde buldum. Korku beni ele geçirirken kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Gözümü kırpıştırarak görüntüyü kafamdan atmaya çalıştım. O gözleri unutmaya çalıştım…

“Gördüm... Orada bir şey vardı,” diye soludum.

Nikolai bana delirmişim gibi bakıyordu. Diğer alfalar da öyle. Belki de hayal görüyordum. Belki de suyun yansımasıydı, kanlı ay yüzünden o kırmızı gözleri görmüştüm.

“Dolunay var, bu gece her yerde kurtlar olacak,” dedi Derik gergin bir sesle.

Yavaşça başımı salladım ve koltuğa geri tırmanarak penceredeki perdeyi çektim.

Braxton temkinli bir şekilde, “Ne gördün?” diye sorduğunda başımı salladım.

“Hiçbir şey. Sadece bir gölgeydi.” Derin bir nefes alarak kendimi buna ikna etmeye çalıştım. Evet, sadece bir gölgeydi…

Kapılardan geçip şehre doğru ilerlerken kollarımı göğsümde kavuşturdum. Şehrin modern olmasını bekliyordum ama o kadar modern değildi. Yollar ve binalar taş, ahşap ve camdan yapılmıştı.

Malikâneye gelene kadar tüm sokaklar birbirine benziyordu. Malikâne çok büyüktü. Kurtların koşuşturup birbirlerini ısırdığı, çok sayıda kurdun seks partisi yaptığı geniş bir bahçesi vardı.

Arabalardan indirilip taş patikadan malikâneye doğru götürülürken gözlerimi önümde tutmaya çalışıyordum.

Seks yapan birkaç insan bir süreliğine durakladı. İçinde bulundukları beden karmaşasına geri dönmeden önce adaklara ilgiyle baktılar.

Bense dümdüz önüme bakıyordum. İçinde bulunduğum durum nihayet kafama dank etmişti.

Bu altı üstü seksti ama her şeyi değiştirmek üzereydi. Korku içime işlemeye başladı, kendimi toparlamaya çalışırken midemin etrafında kıvrıldı. Korkak küçük bir bakire olmak istemiyordum ama öyleydim.

Canımın yanacağını biliyordum. Nikolai’la oynadığım oyun yüzünden neden burada olduğumu unutmuştum, ancak gerçekler malikânenin fuayesine girdiğimiz an yüzüme çarpmıştı.

İçerisi büyük ve güzeldi, köyümdeki evime hiç benzemiyordu. Zemin koyu renk ahşapla döşenmişti. Her iyi yanda da tahmin bile etmek istemediğim bir yere çıkan merdivenler vardı. Merdivenlerin tepesi karanlıktı.

Yerleri mermer döşemeli fuayeyi çevreleyen kurt heykellerine baktım.

Annem haklıydı. Bu lüksü ömrüm boyunca bir daha göremezdim. Duvar lambaları camdan yapılmıştı, oturma odasına yönlendirildiğimizi görecek kadar ortalığı aydınlatıyordu.

Diğer köylerden gelenler çoktan buradaydı. Hızlı bir sayımdan sonra yaklaşık otuz kişi olduğumuzu gördüm.

Kurt adamlar gerçekten de on kızı arka arkaya becerebilir miydi? Düşüncesiyle ürperdim. Annem beni sona bırakacaklarını söylemişti. Umarım bu doğrudur. Umarım yorgunlukla ilgili teorim de gerçek olur.

Hepimiz beyazlar içindeydik. Otlaklar ipek gecelikler, Ormanlar uzun, dökümlü beyaz elbiseler ve Su grubu da yüksek belli, dökümlü eteklerin üzerine bluz giymişti. Saflığın göstergesi olarak üzerimizdeki her şey beyazdı.

Alfalar oturma odasının kapısında durup karşımızda barikat kurarken diğerlerine yanaştım. Barikat kurmak için uygun bir yerdi. Kimse kaçamazdı.

Ortam sıcaktı, içeride yanan bir şömine vardı. Etrafta çok sayıda pelüş oturma yerleri vardı, kanepeler, sandalyeler, minderler... Yerdeki halı bile evimizdeki oldukça eski koltuklardan daha rahat görünüyordu. Bir türlü o koltukları elden geçirecek vakit olmamıştı.

Dikiş konusunda berbattım. Ve biraz da tembeldim. Umarım bu akşamki şenliklerde bu bir sorun olmazdı.

Elimde olmadan sırıttım. Alfa benden bir şeyler koparmaya çalışırken yatakta ölü bir balık gibi yattığımı düşününce neredeyse kahkahalarla gülecektim.

Bir mucize eseri kendimi tuttum. Başımı kaldırdığımda Nikolai’la göz göze gelmiştim.

Üçlünün önünde dururken gözlerimi yere indirip tehditkâr sırıtışımı bir kenara bıraktım.

Nikolai, “Kurt Bölgesi’nin adakları,” diye kükrediğinde bütün kızlar büyük odada geriye doğru bir adım attı.

Ancak ben, beni korkutmasına izin vermeyerek yerimde durdum. Bedenimi kullanacaktı, zihnime ya da irademe sahip olamazdı.

Nikolai ondan korkmadığımı anında fark etmişti.

“Teker teker arkadaki kapıdan içeriye alınacaksınız. O kapıdan geçtikten sonra gördüğünüz ve yaptığınız her şey gizli kalacak. Kimseye bir şey söylemeyeceksiniz.”

Herkes dönüp kapıya baktı. Burada bulunma amacımızın bütün ağırlığı üzerimize çökerken rengimiz atmıştı. Üzerinde gümüş rengi bir kurt başı olan sağlam, koyu renkli ahşap kapı olması gerekenden daha dramatik görünüyordu.

“Bu odadan çıkmak yok. Malikânenin geri kalanı yasak bölge. Bu eşikten dışarıya adım atarsanız buna pişman olursunuz,” dediğinde birden ona kafa tutmak istedim. Ne yapacaklarını görmek için parmağımı kapıdan dışarıya uzatsam ne olurdu ki?

Ama sonra bunun aptalca bir fikir olduğunu fark ederek vazgeçtim. Sadece kendimi öldürtürdüm.

Braxton bir adım öne çıkarak Kai’nin yanında durdu. “Masanın üzerinde içkiler var. Alkollü pançı seçmenizi öneririz. Cesarete ihtiyacınız olacak.”

Çekici görünmeye çalışarak göz kırptı. Diğer adaklar da bunu görmüş olmalıydı çünkü hiçbiri gizli tehdit karşısında irkilmedi.

Bilinmeze doğru körlemesine yürümeye hazırdılar. Oysa ben daha fazla cevap istiyordum. Ama Nikolai’ın bana attığı bakışa bakılırsa kapıdan geçene kadar o cevapları alamayacaktım.

Sonrasında Derik öne çıktı.

Diğer iki alfanın yanında durdu. Üçü de muhteşem, kaslı ve dövmeli vahşi canavarlardı ama beni etkileyen şey gözlerindeki yakıcı karanlıktı.

Bilge, evcilleşmemiş bakışları gecenin annemin söylediği kadar kolay geçmeyeceğini düşünmeme neden oluyordu.

Ama belki bu o kadar da kötü bir şey olmayacaktı.

Kitapların olduğu rafları ve satranç masasını göstererek, “Sıkılırsanız kitap okuyup satranç oynayabilirsiniz,” dedi Derik. Ama söyledikleri umurumda değildi. Tek derdim şömineydi. Alevler beni kendime çekiyordu, ısı donan tenimi ısıtıyordu.

Alfalar kızlara doğru ilerlerken yutkundum. Kızların arasından geçerken onları kokluyorlardı.

Sabırsızlıkla beklemeye başladım. Tavandaki cam bölmelerden içeriye sızan kanlı ayı seyrederken kollarımı etrafıma dolamıştım. Beyaz giysilerimize kırmızı gölgeler düşüyordu. Bunun ne kadar yerinde olduğunu düşünerek sırıttım.

Oda sütunlarla kaplıydı. Sütunların etrafındaki sarmaşıklar ve su aşağıya doğru kıvrılan taştan bir yol oluşturuyordu.

Üç alfa. Mekânın her yerine işlemişti. Tarihin muhafaza edilme şekli çok güzeldi.

Üç aile güçlerini birleştirmiş, büyük savaştan bu yana Kurt Adam Bölgesi’ni yüzyıllarca ellerinde tutmuşlardı. Onlardan haz etmesem de bu konuda haklarını vermeliydim.

Etrafımı bir soğukluk sarınca nefesimi içime çektim. Tüylerimi diken diken eden şeye doğru döndüm ama hiçbir şey yoktu. Odanın köşesinde bir gariplik seziyordum, tıpkı dışarıda olduğu gibi.

Odayla asla uyuşmayan bir gölgenin duvarı öptüğünü görünce ürperdim. İçimi bir korku sardı. Sanki tekrar mideme ağır bir taş oturmuştu.

Hislerime odaklanarak ona doğru yürümeye başladım, beni uyuşturuyordu. O gözleri görmeyi bekliyordum. Beni izlediklerini biliyordum ama onları göremiyordum. Onları görmek istiyordum.

Köşeye ulaşamadan güçlü kollar belime dolandı ve beni geri çekerek kendime getirdi.

Nikolai beni tekrar şöminenin yanına bırakmıştı. Gözlerimi kocaman açıp ona baktım, vücudu arkamdaki ateş kadar içimi ısıtıyordu.

Gözleri benimle beni kaptığı köşenin arasında gidip gelirken yüzü düştü. Yavaşça geri çekildim, içime bir zayıflık çökmüştü. Geriye doğru tökezlediğimde Nikolai beni yakaladı.

Başım dönerken sakince nefes aldım.

“Lorelai?” diye sordu. Sesi hiç duymadığım kadar yumuşaktı.

Baş dönmem geçerken kendimi güçlü durmaya zorladım.

“İyiyim,” dedim köşeye bakarak. Lanet olası aklımı kaçırıyordum. Aptal kurt adamlar.

Derik ilk kızın yanında durarak, “Kai. Başlamalıyız,” dedi.

Nikolai bir an tereddüt ettikten sonra beni bıraktı. Grubundan rastgele bir kızı kapıp kapıya doğru çekti. Braxton da o arada kendine bir kız seçiyordu.

Nikolai bana bakıp alkol masasını işaret etti. “Panç iç. Yardımcı olur,” dedikten sonra diğerlerine baktı. “Burada bekleyin.”

Ardından kurtlar ortadan kayboldu.

Aynı köyden olan kızların çoğu bir araya toplanmıştı ama ben kış doğumluydum. Nerede durduğum kimsenin umurunda değildi.

Ben de alkolün olduğu masaya yöneldim. Plastik bardağıma pembemsi-turuncu renkte panç doldurdum. Renkli panç bardağımda dönüp köpürüyordu.

Bunun ne pançı olduğunu bilmiyordum ama sorgulayacak kadar da önemsemiyordum. Bunun yerine, içkimi kafama dikip kendime bir bardak daha doldurdum.

Acı tatlı tadı boğazımı yakıyordu. Şöminenin yanına gidip sıramı beklemek için en yakın pelüş sandalyeye çöktüm.

Çığlıklar başladığında içtiğim şeyin de yardımıyla sıcaklığın içinde rahatlamaya başlamıştım.

Continue to the next chapter of Kışın Laneti

Discover Galatea

Bulmakİşaretlere İnanAteşli ArayışVibratörler ve Telefon SeksiGece Çökünce 2. Kitap

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi