İlk Kayıp - Kitap kapağı

İlk Kayıp

Kira Bacal

Birinci Bölüm

Küçümseme çoktan son bulmuştu.

İlk başlarda bu küçümseyen bakışları memnuniyetle karşılamıştı, çünkü bu bakışlar ona umutsuzca arzuladığı görünmezliği sağlamıştı. Daha sonraları, işinin sağladığı görünmezliği hala takdir etse de, etrafındaki küçük beyinlerin faaliyetlerini izlemekte gizli bir eğlence buldu.

Kendisinden habersizdiler. Üstelik boş zamanlarında onları gözlemleyebiliyor, geçmişini daha da özlemesine neden oluyordu.

O bir Dokunulmazdı. Elbette buna farklı bir isim veriyor olsalar da anlamı aynıydı. Daha dalgın olduğu anlarda, insanların yıldızlar arasında ilerlerken bile küçük bağnazlıklarını ve düşmanlıklarını da beraberlerinde taşıdıklarını fark etmek onu eğlendiriyordu.

Yine de çoğunlukla, statüsünün sağladığı izolasyonu takdir ediyordu.

Orijinal Dokunulmazlar’ın Dünya’daki varlığı çoktan sona ermişti. Hint alt kıtası Konsey’in tüzüğünü gönülden benimsemişti. Hayır, bu yeni kast doğuştan değil, daha ziyade mesleğe göre belirleniyordu.

Gezegensel Savunma Gücü gemileri ilk inşa edildiklerinde bile ihtiyaç duyacakları iç bakım süreci konusunda endişeler dile getirilmişti.

Görevler bir robot programlamak kadar karmaşıktı. Yine de ortalama bir insan bunları çabucak akıl almaz derecede sıkıcı bulacaktı. Bununla birlikte, geminin düzgün çalışması için kesinlikle gerekliydi ve bu nedenle kaçınılmazdı.

PDF mürettebatı önemsiz işlere katlanmaya alışkın olsa da, bu görev diğerlerinden çok daha kötüydü ve kısa sürede gemi yaşamının en hor görülen yönü haline geldi.

Mürettebatın morali düşmeye başladı ve çaresizce bir çözüm arayan Amirallik, çözümü hiç beklenmedik bir yerde buldu. Uzay Ajansı uzun zamandır bazı tatsız ya da tehlikeli testleri gerçekleştirmek için yükleniciler istihdam ediyordu ve Amirallik aynı prensibin bu durumda da uygulanabileceğini fark etti; düzenli mürettebat bakım görevinden alındı ve her gemiye özel “yükleniciler” yerleştirildi.

Normal mürettebat bu insanları takdir etmek bir yana, onlardan nefret ediyordu. Onlar yeni kömürcü kadınlar, şişe yıkayıcıları, gündelik işçilerdi; normal gemi toplumuna uygun değillerdi ve hor görülüyorlardı.

Ve böylece, yeni Dokunulmazlar doğdu.

Hayat karşısında yenik düşmüş ve PDF gemilerinin derinliklerinde sessizce dolaşmaya boyun eğmiş, sevimsiz bir gruptu.

Çoğu, normal toplum hayatına hiçbir zaman uyum sağlayamamıştı. Bu varoluşu daha rahat buluyorlardı. Hafif duygusal ya da zihinsel engelleri olanlar ve her ne sebeple olursa olsun hiçbir zaman “uyum sağlayamamış” olanlar da vardı.

Bu topluluğun arasında kimse sessiz bir figürün farkına varmamıştı. Normal mürettebatın çoğu ‘düşmüşlerden’ olabildiğince uzak duruyordu. Diğerleri de en yeni meslektaşlarında gözlemledikleri tuhaflıkları rapor edemeyecek kadar tembeldi.

Bildirmiş olsalar bile kimse dikkat etmezdi. Düşmüşler yapıları gereği tuhaf olurdu.

”Tophet!” ~Bölüm şefi parmağını yukarı kaldırdı. Tavan boyunca uzanan borulardan birinin temizlenmesi gerekiyordu. “Seni beceriksiz aptal! Bunu dün yapman gerekiyordu!”

“Sakin ol, Horvath,” dedi kadın teknisyen, sakin bir tavırla. “Dün onun yerine mikroişlemciyi temizlememi söylediniz. Çok fazla toz ve kum toplamıştı.”

İri yarı amir, yağlı siyah saçlarının altından ona ters ters baktı. “Kapa çeneni, Atkins. Kimse seninle konuşmuyor.”

Atkins onu duymazdan gelerek yorgun eliyle gözlerinin önündeki açık renk saçlarını düzeltti. “Ona bağırmana gerek yok. İşlerini hallettiğini biliyorsun. Duygularını incitme.”

“Duyguları mı?” Horvath homurdanarak boruya tırmanmakta olan sessiz kadına küçümseyerek baktı. “Duyguları olamayacak kadar kalın kafalı. Bir düşmüşe göre bile aptal.”

“Kes şunu.” Atkins endişeyle amirine baktı. “Sağır değil.”

“Nereden biliyorsun? Hiç konuştuğunu duydun mu? İşini çıt çıkarmadan bitirip mesai dışındaki zamanını gözlem salonunda oturup yıldızları seyrederek geçirir. Bir düşmüş olacak kadar bile beyni yok. Tam bir oksijen israfı.”

Atkins öfkelenmeye başlamıştı. “İşini gayet de iyi yapıyor. Senin anlayabileceğin bir şey olduğunu sanmıyorum.”

“Ağzından çıkanı kulağın duysun, yoksa seni itaatsizlikten içeri tıkarım,” diye uyardı. “Ayrıca senin gibi bir serseri bile böyle birisi için sicilini riske atmaz.”

Zayıf kadına parmak salladı. Görevini tamamlayan Tophet usulca aşağı iniyordu.

Atkins isyan edercesine çıkıştı. “O da bir insan Horvath, tıpkı senin ya da benim gibi. Belki bir kaza falan geçirmiştir. Bilirsin, beyin hasarı falan almıştır. Hepimizin sonu böyle olabilir.”

“Belki sen öyle olabilirsin ama ben değilim. Yine de, şimdi sen söyleyince fark ettim. Sanırım iyi olabileceği bir şey daha var,” diye ekledi düşünceli bir şekilde. “Fena görünmüyor.”

Atkins dehşet içinde başını kaldırdı. “Horvath! Yapamazsın!”

“Sence itiraz eder mi?” diye hırladı. “Neler olduğunu fark etmeyecek bile.”

Atkins, “Sessiz biri ama aklının başında olduğunu sanmıyorum,” diye karşı çıktı. “Onda bir şey var... Beni korkutuyor.”

Horvath alaycı bir ifadeyle sırıttı. “O kuş beyinli seni korkutuyor mu? Ne olabilir ki?” Gülerek esmer kadına döndü. Kadın şok içerisinde doğrudan ona bakıyordu.

Kadının duygusuz bakışları onu tedirgin etmiş olacak ki yüzü düştü. “Ben… Sen…” diye bir an bocaladıktan sonra Atkins’in bir adım öne çıkarak onu kurtardı.

Tophet hiç kıpırdamasa da ellerini ona uzatırken kalakaldı. Kadının gözlerindeki bir şey geri çekilmesine, korkudan ürpermesine neden olmuştu.

“Horvath, ona dokunursan bunu rapor ederim,” dedi Atkins, tereddütlü bir tavırla. “Yemin ederim yaparım.”

Zoraki olsa da gözlerini yabancı kadından ayırdı. “Pekâlâ,” diye mırıldandı, alnındaki teri silip kapıya doğru yönelirken. “İşinizin başına dönün.”

Horvath’ın aceleyle çıkması üzerine iki kadın küçük odada yalnız kaldı. Atkins diğer kadının yanına geldi. “Merak etme,” diye fısıldadı, sakin bir şekilde. “Sana zarar vermesine izin vermeyeceğim.”

Tophet bir an için ona baktı.

Atkins güler gibi olsa da karanlık gözlerde ne minnettarlık ne de korku görmeyince şaşırdı. Daha ziyade eğlence vardı. Tam bu sırada Tophet gözlerini kaçırdı.

Kovasını alarak arkasını dönüp diğer borulardan birini parlatmaya başladı.

Atkins şaşkınlıkla arkasından bakarken dudağını ısırdı. Bütün bunlar da neyin nesiydi? Tophet birkaç ay önce gemiye katıldığından beri hakkında hikayeler duyuyordu.

Çoğu Horvath gibi aptal olduğunu düşünse de birkaçı şüphelerini dile getirmişti. Atkins gibi onların da ellerinde somut bir şey yoktu. Sadece Tophet’in göründüğü kadar basit olmadığına dair derin bir inançları vardı.

Hiç konuşmamış ya da kimseyle iletişim kurmaya çalışmamıştı. Hiçbir spor etkinliğine ya da diğer eğlencelere katılmamış, boş zamanlarını gözlem salonunun pencerelerinden dışarı bakarak geçirmişti.

Atkins bir keresinde Tophet’in resimlerden hoşlanabileceğini düşünerek ona astronomi üzerine bir kitap önermiş olsa da aldığı tek yanıt boş bir bakış olmuştu. Görünüşe bakılırsa, Horvath’ın Tophet’in zihinsel durumuna ilişkin değerlendirmesi doğruydu. Yine de bir şekilde Atkins’in içini kemiren bir şeyler vardı.

Atkins’in düşünceleri kapıdan gelen neşeli bir sesle bölündü. Döndüğünde geminin yönetici subayının kendisine gülümsediğini gördü.

“Komutan Pilar!” diye haykırdı Atkins, şaşkınlık dolu bir ifadeyle. Kıdemli subayların geminin bu kadar aşağısına inmesi pek alışılagelmiş bir durum değildi.

“Merhaba Jenna,” dedi Pilar.

İkinci kaptan otuzlu yaşlarının ortasında, sarışın, iyi huylu ve son derece saygın, zarif bir kadındı. Yıllardır Kaptan Tyrose’a hizmet ediyordu. Öyle ki, gemide ona adıyla hitap eden tek kişiydi.

Gemideki dedikodulara göre ikisi birbirlerine deliler gibi aşıktı. Eğitimlerini birlikte tamamladıklarından beri gizli bir ilişki yaşıyorlardı. Atkins’in bu söylentinin doğru olup olmadığı konusunda hiçbir fikri olmasa da ikisinin yakın arkadaş olduğu yadsınamazdı.

“Burada ne yapıyorsun?” Soruyu kötü bir şekilde sorduğunu fark ederek kızarsa da Pilar pek aldırış etmedi.

“Yine o lanetli hava sızıntısı. Bir türlü düzgün bir şekilde kapatamıyoruz.”

Pilar’ın mürettebat arasındaki popülaritesi büyük ölçüde her işi bir ekip çalışması haline getirme alışkanlığından kaynaklanıyordu. Suçu başkasına atmak yerine, bir çözüm bulmak adına elini taşın altına koyardı.

“Hâlâ mı?” diye sordu Atkins, dehşet içinde. “Son sefer hallettiğimizi sanıyordum.”

Pilar gülümseyerek omuz silkti. “Ben de öyle düşünmüştüm ama sonra tankta uyarı ışığı yandı. Kaptan sızıntının bulunmasını istiyor, ki haksız sayılmaz. Borulara biraz basınçlı gaz gönderirsek sızıntıyı tespit etmenin daha kolay olabileceğini düşündüm. Diğer odada Horvath’la görüştüm. Bana dedi ki…”

Tophet dikkatini başka yöne çevirdi. Tipik küçük beyinler. En önemsiz işleri bile başarmak bir yıllarını alırdı. Basınçlı gaz ilk denenen şey olmalıydı. O

gemideyken… Hayır.

Hemen kafasını topladı. Geçmişi anımsamak çok acı vericiydi. En zararsız anılar bile geceleri ona kâbus olarak dönebiliyordu.

Geceleri çok sık uyanıyordu. Terden sırılsıklam olmuş bir halde doğrulur, pürdikkat ona bakan mürettebatla göz göze gelirdi. Sırada kaçınılmaz sorular vardı, psikolojik baskılar...

Gemiye transfer olalı sadece üç ay olmuştu. İşler tekrar yoluna girecek mi diye düşünmeden edemiyordu.

Tüm bu yeni insanlarla yüzleşmek, tüm meraklı bakışlar ve fısıltılı spekülasyonlarla yaşamak zorunda kalmak çok zordu, ta ki sonunda bir bulmaca olmaktan çıkıp gemide diğerleri gibi görmezden gelinecek tanıdık birisi haline gelene kadar.

Kadran değerlerini not edip rutin bakımları yaparak işine devam etti.

Pilar’ın gözlerini üzerinde hissedebiliyordu. Başını kaldırdığında komutanın kendisine gülümsediğini gördü.

“Merhaba. Sen yeni amir olmalısın, şu Zimm’in yerine gelen. Tanıştığımızı sanmıyorum.”

Kadın ifadesiz bir şekilde ona bir süre baktıktan sonra Atkins utanarak söze girdi. “Bu Tophet, komutan. Pek konuşmaz.”

Pilar kaşlarını kaldırdı. “Hiç mi?”

“Hayır. O, şey, bazı şeyleri kendine saklamayı seviyor.”

“Bizi anlayabiliyor musun, Tophet?” diye sordu Pilar nazikçe.

“Anlayabiliyor, efendim. Emirleri hep yerine getirdi. Hiç sorun yaşamadık. Çok vicdanlı ve…”

Tophet, Atkin’in beceriksizce övgüsü karşısında bir an güler gibi oldu.

Horvath’la yaşadığım o olaydan sonra herhalde güven tazelemeye ihtiyacım olduğunu düşünüyor, ~diyedüşündü kendi kendine. ~Eğer gerçeği bilseydi ne düşünürdü merak ediyorum. Benim değil de onun kendisini kurtardığını fark etseydi.~

Ardından derin bir nefes alıp kendisine çeki düzen verdi. Kendine gel, diye kendiniazarladı. ~Ne yapıyorsun? Atkins’i düşünmeyi bırak. Ne zamandan beri küçük beyinlere ilgi duyuyorsun?~

Pilar nazikçe, “Tophet’in mürettebata mükemmel bir katkı sağlayacağına eminim,” dedi. Ardından komutan sıra dışı bir şey yaparak Tophet’in omzuna dostça bir el koydu.

Tophet sıradan temaslardan kaçınmakta usta olsa da Pilar’ınki onu o kadar şaşırtmıştı ki geri çekilecek zamanı olmamıştı.

“Yardıma ihtiyacın olursa ya da konuşmak istersen…” Gülümsedi. “Kapım her zaman açık. Atkins iyi bilir.”

Tophet Pilar’a baktı. Her zamanki soğukkanlılığından sıyrılmıştı. Atkins gibi alçakgönüllü bir teknisyenin bir düşmüşün iyiliğiyle ilgilenmesi anlaşılabilirdi. Oysa üst düzey bir subayın bunu yapması bambaşka bir şeydi.

Bırakın içten bir yardım önermeyi, bir kurmay subayın bir amirle konuşması dahi duyulmamış bir şeydi.

Pilar belli ki Tophet’in şaşkın ifadesini fark etmişti.

“Ah, anlıyorum. Randevu almak için beni arayamazsın. Kapımda beklemek de pek mümkün değil. Subay güvertesi senin için yasak bölge, değil mi?”

Kaşlarını çattı, düşüncelere dalmış gibiydi. “Buldum!” diye haykırdı. “Kamarama girebilmen için sistemden sana yetki vereceğim. Böylece ben orada olmasam bile içeri girip beni bekleyebilirsin. Tamam mı?”

Pilar’ın teklifi Atkins’i bile şaşırtmıştı. “Çok cömertsiniz, efendim.”

“Bu ekibin her üyesi benim için önemlidir,” dedi Pilar, kendinden emin bir şekilde. “Her ~biri.”

Tophet nasıl cevap vereceğini bilemedi. Bu kadın tanıştığı diğer küçük beyinlere hiç benzemiyordu. Popüler olmayan davaları desteklemek için genel görüşünü ortaya koysa da bir şekilde bu onu daha da sevilen biri yapıyordu.

Tophet bir huşu duygusuyla bunun saygı duyulmaya değer bir küçük akıl olduğunu düşündü.

“Komutanım!” diye seslendi Atkins, konsolundaki tuşlara basarken. “Diğer bölümler de basınçlı gaz testi için hazır.”

“Pekâlâ,” dedi Pilar, başıyla onaylayıp. Son kez omzunu sıvazladıktan sonra Tophet’ye döndü. “Sızıntı hattındaki son istasyon biziz. Bu yüzden test parametrelerini izlememiz gerekecek. Hadi başlayalım.”

“Peki ya 420B?”

Atkins araya girerek sağdaki kapıyı gösterdi. “Borular aslında orada bitiyor.”

Pilar sabırla başını onaylarcasına salladı. “Doğru ama orada kontrol paneli yok.”

Atkins üzgün görünüyordu. “Tabii ya! Ne kadar aptalım. Orası harici bir alan.”

Tophet farkına varmadan Atkins’in hatası karşısında gözlerini devirdi. 420B doğrudan geminin dış yüzeyine bakıyordu. Onu uzayın uçsuz bucaksız boşluğundan sadece birkaç santimetrelik bir metal parçası koruyacaktı.

Teknik olarak geminin gövdesi içinde olmasına rağmen yardımcı bir hava kilidi olarak da hizmet veriyor, bu da orada hiçbir görev istasyonunun barındırılamayacağı anlamına geliyordu. Oraya girmesi çok tehlikeliydi.

Hava kilidi yanlışlıkla çevrilirse acil durum sistemi odayı kilitleyerek geminin geri kalanını korurdu. O sırada orada bulunan herhangi bir mürettebat varsa kurtulmaları mümkün olmazdı.

Kazara giren pek olmazdı, neredeyse yok denecek kadar azdı. Oraya birisini göndermek akıl karı değildi.

“Pilar’dan İletişim Merkezi’ne.” Komutan her yerde bulunan iletişim panellerinden birine dokundu. “Esau, aşağıdan başlamaya hazırız.”

Bir süre sonra kaptanın sesi duyuldu. “Devam edin.”

Pilar, Atkins’e başıyla işaret edip teknisyen paneline dokundu. “İşlem sırasına uyalım.”

“Normal değerlerde herhangi bir sapma var mı?” diye sordu Pilar, açık kanaldan. Diğer istasyonlardan gelen olumsuz yanıtlar içeride yankılandı.

Tophet sol duvarın içine yerleştirilmiş merdiveni hıza çıktıktan sonra borulardan birinin üzerine çıktı.

“Basıncı yüzde yirmi arttırın.”

Borunun üzerine çıkarak yağ bezlerini çıkarıp çalışmaya başladı.

“Komutanım...” Dahili hattan konuşan kişi endişeli gibiydi. “322’de bazı sapmalar tespit ettim.”

Pilar, Atkins’in omzunun üzerinden baktı. “Evet, ben de görüyorum. İzole edebilir misin?”

Tophet aniden çalışmayı bıraktı. Bir şeyler ters gidiyordu. Başını öne eğerek aykırı bir ses duymaya çalıştı.

O gümbürtüde bir şey vardı. Tam bu sırada Atkins’in panelindeki göstergeler çılgınca dönmeye başlayınca farkına vardı.

“Aman Tanrım!” diye haykırdı Atkins panik içinde. “Gövde yarığı var! Sızıntı havalandırma sistemi boyunca ilerlemiş olmalı. Basınçlı gaz iyice dağılmış! Borunun vakum gibi her şeyi çekiyor!”

Tophet borudan kayıp güverteye atlarken gözünü bile kırpmadı.

Ayağa kalkar kalkmaz panele doğru ilerledi. Orada, Atkins’in aksine, Pilar’ın bariz olanı ilan etmek için zaman kaybetmediğini, umutsuz bir hızla gemi çapında bir felaketi önlemeye çalıştığını görmekten memnun oldu.

Kanaldaki bağrışmalardan işlerin onlar için iyiye gitmediğini anlayabiliyordu.

Şimdiye kadar dış gövde boyunca sadece kılcal bir çatlak olsa da gitgide genişliyordu. Eğer yırtık daha da büyürse borunun içindeki atmosfer uzaya çekilecek, bu da bir hava kilidinin açılması gibi etki yaratacaktı.

Kanal geminin neredeyse tüm alt takımını kaplıyordu. Ortaya çıkan gerilme sonunda bir patlamaya neden olacak, geminin alt kısmı içe göçerek herkesin ölmesine neden olacaktı.

Pilar boru ucundaki gerilimi azaltmak için basınçlı gazın havasını boşaltmaya çalışıyordu.

Panele bakan Tophet bunun yeterli olmayacağını biliyordu. “Yarığı kapatın!” diye seslendi, elini acil durum butonuna bastırırken.

Atkins dönüp ona şaşkınlıkla baksa da Pilar neyse ki demek istediğini anlayıp protokolü başlattı.

Tophet, Atkins’i yakalayıp onu dışarı fırlattı. Tam bu sırada acil durum kapıları hızla kapandı. Atkins kapının diğer tarafında daha güvende olacaktı. Gövdeyle arasında bir bölme daha vardı, ki bir kriz anında işe yaramazlığını çoktan kanıtlamıştı.

Pilar gergin bir ifadeyle, “420’yi kaybettik,” diye rapor verdi. “Uç plakanın tamamı yerinden çıktı.”

Tophet kapının kendi tarafındaki göstergeleri inceleyerek, “Bölme başlıkları yerindeydi,” diye yanıtladı. “Hava geçirmez kapak görevini yapıyor.”

Pilar kafasını salladı. “Hâlâ bir sızıntı var gibi. Atmosfer basıncı durmadan düşüyor.”

“Sorun boruda.” Tophet onu dirseğiyle kenara itip konsolun başına geçti. “Contalar gevşemiş olmalı. Elle düzeltilmeleri gerekiyor.”

“Tamam,” dedi Pilar, hemen merdivene fırlayıp.

“Önce yakındakiyle ilgilenin,” dedi Tophet, göstergeleri incelerken. “Oradaki hava geçirmez kilit geminin geri kalanını gövde yarığından koruyacaktır. Sonra da o boru parçasının içindeki vakumu yavaşça boşaltabilirler.”

“Tamamdır!” dedi Pilar nefes nefese, son cıvatayı da sıkarken.

Tophet, “Bu odanın yakınlarındaki sızıntı durdu,” dedi. “Şimdi borunun iç kısmındaki basıncı dengeliyorum.”

“Elle mi?” Pilar bir an durakladı. “Nasıl?”

“Conta!” diye bağırdı Tophet. “Çabuk!”

Odalarındaki borudan gelen uğursuz iniltiler giderek kötüleşiyordu. Borunun

bu kısmı hâlâ vakuma maruz kalıyor, alışık olmadığı bu basıncı yüksek sesle protesto ediyordu.

Eğer Pilar odalarıyla 420B arasındaki contayı sağlamlaştırmazsa boru kısa süre içinde deforme olacak, kompartımandaki hava dışarı sızacaktı.

“Kapı kilitlenmiyor,” dedi Pilar, ikinci açma koluyla boğuşurken. “Eğilmiş olmalı.”

Tophet ona yardım etmeye başlasa da o sırada boru nihayet içindeki basınca teslim oldu.

Korkunç bir burkulma sesiyle borunun tamamı dönmeye başladı ve bir yelkenli gibi odanın bir ucundan diğerine savruldu.

Ağır metal ona doğru fırlarken Tophet’in tepki verecek zamanı yoktu.

“Nihayet,” diye fısıldadı. Karanlık üzerine çökerken tek hissettiği dinginlik ve huzurdu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok