K.L. Harr
LIANA
Boy aynama bakıp iç geçirdim.
Elbise karnımı biraz olsun gizlemeyi başarıyordu. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, sürümdeki en iri dişi kurt olmaktan kurtulamıyordum. Obez falan değildim, sadece biraz iriydim. Alfanın kızı olmasaydım muhtemelen sürüde hiç kimse benimle konuşmazdı.
Bu özelliğimi babamdan almışım. Ne var ki erkeklerde fazla kilo onların korkutucu görünmelerini sağlıyordu. İri de olsa güçlü oldukları düşünülür, görüntüsünün ardında derin, katmanlı kasları olduğu varsayılırdı.
“Hazır mısın?” ~Babamın sesi zihnimde yankılandı~.~
Belimin altına dek uzanan kuzguni saç perdesini düzeltip yeşil gözlerimin üzerinde koyu bir çıkıntı oluşturan kirpiklerime rimel sürdüm. En büyük iki varlığım, yani koca kıçımla göğüslerim sayesinde karşı konulmaz olduğumu biliyordum. Onlara kim hayır diyebilirdi?
İroni yapıyordum elbette, saçlarımla kirpiklerimden başka bakılacak yanım yoktu.
“Evet hazırım,” ~dedikten sonra bir umutla, bilmem kaçıncı kez, ~“Gelmek zorunda mıyım?”~ ~diye sordum.
“Evet, Liana, biliyorsun ki ölüm döşeğinde olmadıkça tüm dişilerin katılması bekleniyor. Tüm sürülerle aileleri burada.”
“Ölüm döşeği ile ilgili mazeretten daha önce haberim olsaydı...”
“Kes şunu! Şimdi acele et. Geç kalacağız.”
Babamın verdiği emir karşısında gözlerimi devirdim. Dediğini yapmaktan başka çarem yoktu. Tehlikeli derecede yüksek topuklu ayakkabılarımla merdivenleri dikkatle indim. Babamın dediğini yapmak en kolayıydı. Mücadele edecek gücüm yoktu.
Babam yanında Zeke ile alt basamakta yerini aldı. Kendi kendime bir kız öğrenci gibi gülümsedim. Zeke son zamanlarda oldukça sık gelmeye başlamıştı. Son dolunayda takıldığımızdan beri ben neredeysem o da oradaydı. Eşim olmadığını biliyordum ama fazladan ilgi görmenin güzel bir duygu olduğunu inkâr edemezdim. Ne de olsa çok fazla ilgi gördüğüm söylenemezdi.
“Çok güzel görünüyorsun,” dedi babam. Zeke'in gözlerinin dolgun, şişkin göğüslerimde gezindiğini hissettiğimden gülümsemek için kendimi zorladım. “Hazır mısın?”
Cevap vermek yerine yanlarından geçip limuzine ilerlemeye başladım.
***
Saraya yaklaştıkça midem bulanıyordu. Çok fazla insan vardı, kalabalıktan nefret ederdim.
Reşit olalı çok olmamıştı. O gün bugündür çiftleşmeye uygun olduğum için babam gerekeni yapmaya kararlıydı. En güçlü kurt ile çiftleşmemi istiyordu. Elbette bunu daha kibar kelimelerle söylemeye çalışıyordu ama esasen anlatmak istediği buydu. Babam nazik, şefkatli görünebilirdi ama her zaman istediğini alırdı. Ne de olsa gerektiğinde acımasız olamayan biri bölgedeki en güçlü alfalardan biri de olamazdı.
Babamın benim için istediği türden bir erkekle tanışmam adına bu balolar biçilmiş kaftandı. Bu gece kim bilir kaç kurtla tanışacağımı düşünüp korkmaya başladım.
Limuzinden inmeme yardım etmek için elini uzatan babam, "Gidelim hayatım,” dedi. Derin bir nefes alıp ardı sıra saraya girdim.
Kralın gelişini beklerken sürü olarak birlikte odanın bir tarafına yerleştirildik. Kral kendi balosuna nasıl geç kalırdı?
“Onunla daha önce tanıştın mı?” Arkadaşım Ariel yaklaşırken ona gülümsedim.
“Kimden bahsediyorsun?” Gözlerimi devirip konuşsam da hâlâ gülümsüyordum.
“Kraldan tabii ki! Duyduğuma göre muhteşem biriymiş. Ama bir o kadar da ulaşılmazmış.”
“Tabii ki tanışmadım. Buraya ilk defa geliyorum.” Babam ara sıra kralın betasıyla saraydaki toplantılara katılıyordu ama ben hiç davet edilmemiştim.
“Acaba onun kalbini fethedebilir miyim?” diye sorup kirpiklerini kırpıştırdı. Kıkırdamadan edemedim. Gerçi şansı olan biri varsa o da Ariel'di. Erkeklerin bayıldığı o ince, atletik vücuda sahip dişilerdendi. Gergin bir karnı, uzun, ince kollarıyla bacakları vardı. Kıvırcık ve dolgun kumral saçları çok güzeldi. Yüzü de hoştu, yumuşak bakışları kahverengi gözlerini ön plana çıkarıyordu. O çok güzeldi, inkâr edemezdim.
Arkamdan bir kol belime dolandığında kaskatı kesildim. Tatlı kokusunu aldığımda tekrar gevşedim. Zeke beni kucağına çekti.
“Bunu yapabilecek biri varsa o da sensin Ariel,” derken Zeke'in varlığını görmezden gelmeye çalışıyordum. Derken kapılar açıldı. Salon birden sessizliğe gömülürken arkadaşım omzumu hafifçe itip saçlarını düzeltti.
“Tanrıça...” Hayatımda gördüğüm en iri yaratık içeri girerken tüm salona âdeta hükmediyordu. Ariel yanımda mırıldanmaya başladı.
Bugüne kadar gördüğüm en büyük kurtlar bile onun yanında cüce kalırdı.
Siyah, dalgalı saçları mükemmeldi. Vücudu öyle genişti ki etkileyici kasları özel dikim takım elbisesinin altından bile göze çarpıyordu. Cüssesine göre şaşırtıcı derecede zarifti, tahtına ulaşana kadar masaların etrafında âdeta süzüldü.
“Vay canına!” Ariel'in ağzı sulanmıştı. Dekoltesiyle oynayıp göğüslerini daha görünür yapmaya uğraşırken ona bakıp gülümsedim. Ardından başımı sallayıp dikkatimi tekrar krala verdim.
Sesi kalabalığın üzerinde derin bir titreşimle yankılanıyordu. Yoksa bana mı öyle geliyordu? Sanki sesi doğrudan içime işliyor, iliklerime kadar ürpermeme neden oluyordu.
Ariel, “İyi misin?” diye sorduğunda başımı salladım. Zeke vücudumda beliren tepkiyi hissetmiş olmalı ki beni daha sıkı kavradı. Ardından tuhaf bir ifadeyle yüzüme baktı. Hava son derece sıcaktı ama tüylerim diken diken olmuştu.
***
Akşam yemeği başladı. Yemekler muhteşemdi. Etrafta bu kadar çok göz olduğundan yediklerim konusunda normalden daha dikkatli davranmaya çalışıyordum. Babam benim kadar dikkat etmiyor, karnını tıka basa doyuruyordu.
Ariel krala bakmaktan yemeğini yiyemiyordu. Kral zaman zaman olduğumuz tarafa bakıyor, buna karşılık herhangi biriyle göz teması kurduğunda yüz ifadesi hiç değişmiyordu. Doğrusu bu biraz tuhaftı ama belki de statüsü düşünüldüğünde beklenen davranış buydu.
Babam beni birkaç potansiyel taliple tanıştırmıştı bile. Evet, bazıları son derece çekiciydi ama babamın çabalarını hoş görmelerine rağmen, bana karşı ilgisiz olduklarını görebiliyordum. Ustaca gizlemeye çalışsalar da ilgisizliklerini daima fark ederdim. Birinin beni istemesinin tek nedeni alfa olmaktı. Gerçekten acınası bir durumdu.
“Bizim sıramız.”
Babama bakıp kaşlarımı çattım.
“Neden bahsediyorsun?”
“Kralı görmeye gidiyoruz. Tanışmanız gerekiyor, protokol böyle.”
“Hayır, istemiyorum! Katiyen olmaz,” deyip karşı koymaya başladım. Aslında endişelenmiştim. Bir kaçış yolu bulmak ümidiyle kalabalığa baktım. Kaşlarını çattı ama kimse beni durduramadan hızla ayağa kalkıp tuvalete koşmayı başardım.
Güvenle içeri girip soğuk fayansa yaslandığımda rahat bir nefes aldım. Oraya çıkıp kendimi utandırmamın imkânı yoktu. Buna izin veremezdim.
Aynaya bakıp yüzümü buruşturdum. Ardından başımı çevirdim.
Kapının açıldığını duyduğumda kaskatı kesilmiştim ama gelenin Ariel olduğunu görünce rahatladım.
“Aman Tanrım!” diye bağırdı. “Gitmemiz gerek!”
“Neden?” Onun histerik tavrı karşısında kaşlarımı çatıp iç geçirdim.
“Kral için sıra oluşturuluyor!” Konuşurken gözleri ışıldıyordu. Benimse midem bulanmaya başladı.
“Hayır,” deyip karşı çıkmaya başlamıştım ki Ariel sözümü kesti.
“Liana, başka seçeneğimiz yok. Hadi!” diye bağırıp dışarı fırlarken gözlerim dolmuştu.
Aynada elbisemi kontrol etmek istesem de kendime tekrar bakmaya tahammülüm yoktu. Şu anda kaçsam kimse farkına varmazdı. Ne var ki Ariel'in haklı olduğunu biliyordum. Bundan kurtulmanın yolu yoktu. Orada olmadığımı babam fark ederdi. Böyle bir sorumluluktan kaçarsam sürümüzün adını kötüye çıkarırdım, bunu hoş görmezdi.
Bu sıranın ne anlama geldiğini merak ediyordum. Kral neden balodaki tüm bekâr dişi kurtları denetleme ihtiyacı duyuyor olabilirdi?
Düşününce aklıma tek bir olasılık geliyordu: Kral geceyi geçirmek için bir yatak arkadaşı seçmek istiyor olmalıydı. Dişi kurtlara olan sonsuz iştahı hakkındaki söylentileri duymuştum. Onları kullandıktan sonra bir kenara fırlatıyordu.
Tanrıça’ya şükür, seçilme tehlikem yoktu.
İç çekip kapı koluna uzanmıştım ki kapı hızla içeri itildi, Zeke içeri girip kapıya yaslandı. Uzanıp bileğimi yakaladığında soluk soluğa kalmıştım. Beni sert bedenine çekip bastırdı. Bir elini saçlarımda gezdirirken yüzümü kendine çevirdi. Hızla dudaklarıma saldırdı.
Bir an için sızlanıp geri çekildim. Ama Zeke pek de kötü öpüşen biri sayılmazdı. Kurdumsa daha fazlası için deli oluyordu.
“Tadın çok güzel,” diye mırıldanmaya başladığında bedenimin ihtiyaçları gün yüzüne çıkıyor kendimi bir an için kaybetmeme neden oluyordu. Neyse ki bir şekilde gerçek ana dönmeyi başarıp ondan uzaklaştım.
“Zeke dur,” dedim soluk soluğa. İnlese de geri çekildi. Hızla aynanın karşısına geçip makyajımı kontrol etmeye başladım.
“Hâlâ çok güzel görünüyorsun,” diye fısıldadı. Beni görmediğini bildiğim için aynadaki yansımama bakıp sırıttım. En azından bir erkek beni takdir ediyordu.
“Gitmem gerek,” dediğimde ellerini ceplerine sokup başını iki yana salladı.
“Kralın sırası,” dedi tiksintiyle. İç geçirip yanına gittim, elimi göğsüne bastırdım.
“Endişelenecek bir şey yok. Hiçbir kral ~beni istemez.”
Kaşlarını çatıp ellerini kaldırdı, yanaklarımı okşamaya başladı. Ardından dudaklarıma yumuşak bir öpücük kondurdu. “Herhangi bir adam sana sahip olduğu için şanslı olurdu~. Hatta bir kral~ ~bile,”~ diye fısıldadı. Sesinde belli belirsiz bir acı vardı~.~ Ardından iç geçirip beni serbest bıraktı.
Titriyordum, sözleri endişemi yatıştırmaya yardımcı olmamıştı.
Derin nefes almalı, her şeyin yoluna gireceğine inanmalıydım. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım.