Risk Al - Kitap kapağı

Risk Al

Mars Mejia

Bölüm Beş

KARA

“Uyan!” Kafamın arkasına sert bir şey çarptı ve hafif bir ses çıkardı. Homurdandım ve kafama vuran kişinin kim olduğuna bakamadan yüzümü yastığımın altına sakladım. Tek yapmak istediğim, güneş doğana kadar uyuyabilmekti.

“Kara,” diye bir seslenişi duymamla, tenime değen soğuk hava yüzünden irkilmem bir oldu. Layla üzerimdeki örtüyü tamamen çekmişti. Ona gelmiş geçmiş en kötü bakışımı attım.

“Ne var?” dedim, gülümseyişine sert bir şekilde karşılık vermiştim.

“Saat 11 oldu. İşe koyulmadan önce Jess'le saat ikide alışveriş merkezinde buluşmalıyız,” dedi Layla, banyoya girerken pijamalarını çıkarıyordu.

“Misafir odasındaki duşu kullanabilirsin,” diye seslendikten sonra beni büyük odasında tek başıma bıraktı.

Yataktan sürünerek çıktım. Koridora doğru yürümeye başladım ve kendimi, tanıdık, duvarları açık mavi renk olan odada buldum. Misafir odasının banyosuna yöneldim. İçeri girip, aynada kendime baktım.

Makyajımı biraz dağılmış görünce kaşlarım çatıldı. Bu denli kendimden geçmiş olduğumu farz edersek, dün gece oldukça yorulmuş olmalıydım. İçinde uyuyakaldığım elbisemi üzerimden çıkardım ve duşa girdim.

Sıcak su tenime çarptığında derin bir nefes verdim. Sıcak suyun kaslarımı gevşettiğini hissediyordum. Üzerimden süzülen su zerrelerinin tadını çıkarmak için bir süre hiçbir şey yapmadan durdum.

Aklıma bir anda Jason geldi ve tüm gece baştan sona, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi tekrar geçmeye başladı. Sarah ile çıktığını bilmeliydim...

Jason'la olanlardan sonra, sabahın üçüne kadar sürecek partinin geri kalanı için oradan kaçmıştım.

Saat iki gibi yorulmuştum ve onu beklemek için Layla'nın odasına koştuğumu hayal meyal hatırlıyordum, sonrasında da uyuyakalmış olmalıydım.

Askıdan krem rengi havlumu alarak duştan çıktım, soğuk hava tüm vücudumu anında ürpertmişti.

Saçımı ayrı bir havluya sardım, üzerime temiz kıyafetlerimi geçirip hızlıca kapıdan çıktım. Kapıdan çıkmam birine çarpmam bir oldu.

“Ah,” diye sızlandım, bir çeneyle çarpışmış olan alnımı ovuştururken. Kısık bir kahkaha duydum ve kafamı yukarı kaldırdım, “Liam?” Çenem inanamayarak aralanmıştı.

Liam, Layla’dan 2 yaş büyük olan ağabeyiydi. Kardeşim Charlie ile birlikte üniversiteye gitmek için geçtiğimiz baharın başlarında buradan ayrılmıştı.

Ama ikisi de yaz için geri dönmemişti. Liam üniversite ikinci sınıftaydı ve yaz aylarını staj için San Francisco'da geçiriyordu. Charlie ise, üstten ders almaya karar verdiği için yaz okuluna kalmıştı.

“Kara!” Liam beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Ona kollarımı kocaman bir şekilde açıp sımsıkı sarıldım.

Öz ağabeyimden bir farkı yoktu. Liam, kardeşimden bir yaş büyüktü ama o ikisi de beraber büyümüşlerdi. Layla ve ailemin bu kadar yakın olmasının bir başka nedeni de buydu.

“Ne zaman döndün?” diyerek sordum kucaklaşmayı bıraktığımızda. Yarın öğlen beni araması gereken ağabeyim Charlie de o an aklımdan geçmişti.

Kardeşim okulda çok sıkı çalışırdı ve telefonunu da o kadar sık kullanmazdı. Bu yüzden her hafta sonu beni arayıp bir saat kadar konuşmak için düzenli olarak sözleşirdik.

“Bu sabah, sekiz civarında,” dedi Liam duraksayarak, ardından durup beni inceledi, “Vay canına, seni son gördüğümden beri gerçekten büyümüşsün. Sonunda gerçek bir kadına dönüşmüşsün,” diyerek alay etti ve ıslak saçlarımı elleriyle karıştırdı.

“Çık dışarı Liam,” diye mırıldandım ve kapıyı yüzüne kapatmadan önce onu odadan dışarı ittim. Hazırlanmaya devam ederken kapının diğer tarafından Liam’ın kahkahası duyuluyordu.

“Layla! Kara!” Yemek katının karşısına doğru baktığımızda, Jess'in kollarının tıpkı bir araba sileceği gibi havada çılgınca sallandığını gördük. Yabani gibi gözüken bu hareketi beni güldürmüştü.

Sırf Layla, Grey's Anatomy izlemek istediği için buluşma saatimiz beklenenden geç olmuştu ve sonra ağladığı için de dağılan makyajını yeniden yapmasını beklemek zorunda kaldık. Bu da, artı bir yarım saat daha gecikme demekti.

“Liam?” Jess, yavaşça arkamızdan yürüyen yabancıyı tanımaya çalışarak mırıldandı. Biraz duraksadıktan sonra tekrar bir “Liam!” çıkışını duyduk. Bu sefer onun gerçekten eski aşkı Liam olduğunu anlayınca mutlulukla gülümsemişti.

“Selam Jess.” Liam karşısında yalpalayan kıza bakıp içtenlikle gülümsedi. Layla'nın ağabeyine aşık olarak büyüyen tek kız ben değildim.

Aslında Jess ve ben bu durumdaki birçok kızdan sadece ikisiydik. Bu durum Layla'yı deliye çeviriyordu. Bize sürekli en iyi arkadaşları olduğumuzu hatırlatıp durmak zorunda kalıyordu.

“Vay canına, sonunda sen de gerçek bir kadın olmuşsun Jess,” Liam, Jess ve benim yanıma otururken bizimle dalga geçiyordu.

Şakacı bir şekilde kaburgalarına dirsek attım. Liam bizi her zaman küçük kız kardeşleri olarak görürdü, bir zamanlar yaşadığımız küçük aşklar hakkında bizimle dalga geçmek onun için eğlenceli bir aktiviteydi.

Bir zamanlar hissettiğimiz o aşk… Görünüşe göre Jess için pek de geride kalmışa benzemiyordu, çünkü masaya oturduğu andan beri ağzının suyu akıyordu.

Hasret giderme seansına başladık ve kısa süre sonra hepimiz eski günlerdeki gibi gülüyorduk. Jess ve Layla, Jason’la olan bitenleri de sohbetimize dahil etme gereksinimi duymuşlardı. Liam da içinde bulunduğum durumu, en iyi arkadaşlarımın bulduğu kadar ilginç bulmuşa benziyordu.

“Şuna bakın,” dedi Jess ve hepimiz neye baktığını görmek için döndük, Jess tükürür gibi konuştu, “İti an çomağı hazırla.” Sarah'nın yanında yürüyen tanıdık, sarı saçlı çocuğu gördüm.

Hepimiz onun yönüne bakıyorduk, dikkatini çekmiş gibiydik, çünkü o da bize bakmak için dönmüştü. Göz temasından kaçınmak için başımı başka bir yöne çevirdim.

“Kara,” diye seslendi Jason. İkimizi de aynı anda, aynı yerde denk getiren kadere lanet ediyordum. Yavaşça yüzümü ona doğru döndüm.

“Jason,” dedim memnuniyetsiz bir şekilde. Her zamanki “Jackson” şakamı yapmamış olmamdan memnun gibi gözüküyordu çünkü bana kendini beğenmiş bir gülümseme atmıştı. Siktir. Anlaşılan sırf onu rahatsız etmek için bu şakayı devam ettirmem gerekecekti.

Layla ve Jess arkamdan kıkırdadılar. Bir paket patlamış mısır çıkarırlarsa hiç şaşırmazdım doğrusu. Bir el, Jason’ın yüzünün önünde sallandığında bakışlarımız bölündü.

“Alo? Hey!” Sarah kızgın bir şekilde Jason’la birbirimize olan bakışımızı engellemeye çalışıyordu.

Jason, kızın kahverengi delici gözleriyle bana nefret dolu bakışlar attığını fark etmişti. Ardından Sarah, Jason’ın kolunu çekiştirmeye ve söylenmeye başladı. Jason'ın gözleri Sarah’ın tüm dırdırlarına rağmen benimkilere geri döndü. Gözleri bana kenetlenmiş haldeydi, ona hiç aldırmıyor gibi gözüküyordu.

“Sen sadece konuşmak için buradaydın öyle değil mi, Sarah?” Jason ona uyarıcı bir tonda mırıldandı ve kızın elini, kendi kolundan çekti. Bu hareket Sarah’ı daha da öfkelendirmişe benziyordu.

Sarah için üzülmüştüm, bu kötü bir durumdu. Ama sonra bana kaba davrandığı onca zaman aklıma geldikçe, ona duyduğum acıma hissi buhar olup uçmuştu.

“Aslında alışveriş yapmaya gelmiştim. Siz kızların alışveriş yaptığı mağaza hangisi? Fly and 16?” Jason, elini çenesine koyarak bizden bir fikir edinmeye çalışıyordu.

“Forever 21, ama…” Sarah, sözünü tamamlayamadan Jason tarafından bölündü.

“Tamam Sarah, sanırsam konuşmamız bitti değil mi?” Jason mesajı anlaması için ona sert bir bakış attı.

Sarah'ın, bıyık altından “Hayır,” diye mırıldandığına yemin edebilirdim ama yine de oldukça sinirli görünen Jason'ı geride bırakarak öfkeyle uzaklaştı.

Aralarında olup biteni merak etmeye başlamıştım.

Jason, yapacak başka bir şeyi kalmadığından bize doğru yürüdü ve solumdaki koltuğa oturdu. Burnumu, odunsu parfümünün kokusu doldurmuştu.

“Siz hanımlar nasılsınız?” Jason, Jess ve Layla'ya baktı. Sahte cazibesine gene kapılmıştım.

“Harikayız!”

“İnanılmazız!”

Jess ve Layla aynı anda cevap vermişlerdi.

“Jason bu mu?” diye sessizce kulağıma fısıldadı Liam.

Layla ve Jess'in onu, Jason ve benim kavgam konusunda bilgilendirdiği detayını tamamen aklımdan çıkarmıştım. Ne diyeceğimi bilemeden başımla onayladım. Jason sadece sınıf arkadaşımdı, hepsi bu. Daha fazlası değildi ve olamazdı da.

Sadece sınıf arkadaşım… Kahretsin, zihnimdeki kirli düşünceleri çabucak savuşturmaya çalıştım.

“Siz ne kadar da çok birbirinize benziyorsunuz,” dedi Jason, Liam’la Layla’ya aynı anda bakarak. Liam oturuşunu dikleştirdi ve kendini toparladı.

“Çünkü maalesef o benim kardeşim,” dedi Layla orta parmağını Liam'a göstererek.

“Ben Liam.” Layla'nın abisi kız kardeşini görmezden gelerek kendini kibarca tekrar tanıttı.

Jason, “Jason,” diye cevap vermeden önce kibar bir şekilde gülümsedi.

“Artık herkes de birbiriyle tanıştığına göre, ben sonra geri gelirim. Açlıktan ölüyorum da...” Kendimi ortamdan olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaştırmaya çalıştım. Ayrıca aç olmamla alakalı kısım yalan değildi, guruldayan midemi tatmin etmek için yiyecek bir şeyler bulmaya gitmeliydim.

Jason’ın beni takip etmeye başladığını fark etmemle, masaya son bir bakış atmam bir oldu. İki arkadaşım da oturmuş, sinsi sinsi bizi izliyorlardı. Çok tahmin edilesi bir senaryoydu.

Jess pişkin pişkin gülerken, gözlerimi ondan kaçırmayı tercih ettim.

Jason ve ben sessizce yan yana yürüdük, ara sıra eğlenceli bir ifadeyle bana bakıyordu. Zaten yemek alanındaydık, bu yüzden o kadar da uzun yürümemize gerek yoktu.

Onu görmezden gelmeye devam ettim ve seçtiğim yemek standının kasasına doğru yürüdüm. Kasiyer bana mülayim bir ifadeyle baktı, vardiyasından çıkmaya hazırlandığına yemin edebilirdim.

“Cips ve guacomole, lütfen,” diyerek sipariş verdim. Kasiyer, ürünleri raflardan alıp elime tıkıştırırken oldukça aceleci davranıyordu. Cipsleri bir elimde tutarken midemin sesli gurultusunu duyabiliyordum.

“Üç yetmiş beş.” Pembe saçlı kasiyer mırıldandı ve parayı çıkarmak için cüzdanımı açtım. Parayı cüzdanımdan çıkarmaya çalışıyorken kasanın açılma sesini duydum, Jason’ın benim yerime ödeme yaptığını fark edince bakışlarımı devirdim.

“Kendim ödeyebilirdim,” dedim ardından tortilla cipsinin torbasını büyük bir iştahla açtım, “Ama yine de teşekkür ederim,” diye ekledim. Beni kızdırmasına rağmen, hala ona karşı son derecede terbiyeli davranmaya çalışıyordum.

Jason hafifçe gülümsedi ve arkadaş grubumuzun olduğu yere doğru geri yürümeye başladık. Neden hala burada bizimle takıldığını merak etmeye başlamıştım, resmen kendini bir yerlere zorla davet ettiriyordu.

Yanyana yürürken Jason, tek kelime etmemişti. Her şey gitgide daha da garip bir hal alıyordu.

“Bir ara takılmalıyız,” dedi Jason, sonunda garip sessizlik bozulmuştu. Hazır Jess ve Layla'dan uzaktayken aniden durdum. Bulunduğumuz yerden bizi duymaları imkansızdı, yani burası Jason’la yüzleşmek için mükemmel bir konumdu. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?” şaşkın bakışlarını görmezden gelerek önünü kestim.

“Benimle takılmak istemez misin?”

“Geçen haftayı beni rahatsız ederek geçirdikten sonra mı?” diyerek çıkıştım, cevabım onu hazırlıksız yakalamıştı.

“Ne var yani?” dedi Jason. Durum gitgide daha sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı.

Gözlerim onun gözlerine kilitlendi, ona ne kadar ciddi olduğumu göstermeye çalışıyordum. Jason ise gerçekten şaşırmış görünüyordu ve dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı.

Bir dakikalık sessizlikten sonra, sonunda düşünme yeteneğini geri kazanmış gibi gözükebilmişti, “Yani, şimdi… Sence de aramızda bir elektriklenme yok mu?” diye sordu. Cümlesini bitirmemle neredeyse yediğim tortilla boğazımda kalıyordu.

Öksürüğüm biraz azaldığında konuşmama soğukkanlılıkla devam etmeye çalıştım. Aklıma Sarah gelmişti.

Durumlarının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama belli ki hala birbirleriyle görüşüyorlardı, peki o halde neden başka bir kıza bu şekilde asılıyordu? Yüzümde artan sıcaklık beni bunaltmaya başlamıştı.

Elbette, onunla takılmak güzel olabilirdi. Ama halihazırda bir kız arkadaşı varken bu söz konusu bile olamazdı.

“Hiç bir kez olsun herhangi bir kızla arkadaş olmayı denedin mi?” dedim, gözlerim mavi gözlerine odaklandı, devam etmemi beklerken yüzünün ifadesi bomboştu.

Susup ondan cevap beklerken, sonunda yüzüme tokat gibi çarpan bir şey söyledi.

“Benimle ilgilendiğini sanıyordum. Koridorda yaşadığımıza ne diyeceksin? Ya da Layla'yla dans muhabbetinde olanlara?” dedi, işte şimdi ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Dudaklarım, aralanıp geri kapandılar.

Layla’yla birlikte dans ederken yaşanılan anlar gözümde canlandı, şu anda yüzümün utançtan kıpkırmızı olduğuna emindim. Ellerinin üzerimde bıraktığı hissi sevdiğimi hatırladım, zevkliydi ve çok ateşliydi.

Yüzümü anlamlandırmaya çalışırken Jason sözlerine devam etti,

“Sen bilirsin, Kara. Her şeyi en iyi sen biliyormuşsun gibi davranıyorsun. Beni daha tanımadan herkesle beraber olan bir adammışım gibi görüyorsun. Belki de at gözlüklerini çıkarmanın zamanı gelmiştir ha? Ne dersin?”

Jason, bana son bir bakış atıp yanımdan uzaklaştı. Beni yemek alanının tam ortasında tek başıma bırakıp gitmesi, çok kötü hissetmeme sebep olmuştu.

Ne yapacağımı bilemedim. Olaylar tahmin ettiğimden çok farklı şekilde gelişmişti ve içimde bir suçluluk hissi oluşmuştu.

Derinlerde bir yerde ona karşı bir şeyler hissettiğime inanıyordum. Jason beni tahrik edebilen tek erkekti.

“Yolculuğunuz nasıldı?” diyerek sırıttı, Jess. Heyecanlı bir hikaye beklediğine oldukça emindim.

“Bir, sanırım iştahım kaçtı ve iki, onunla bir daha asla ama asla konuşmayı düşünmüyorum,” dedim. Sözlerimi bitirmemle kızların yüzleri düşmüştü ve Layla, ona verecek ilginç detaylarım olmadığı için biraz somurtmuştu.

“Neden? Ne oldu?” diye sordu Jess.

Meraklı meraklı sorular sormalarına gözlerimi devirsem de, neler konuştuğumuzu anlatmayı denemek için tortilla cipsini çantamdan çıkardım.

“O Jason Kade! Ah, seni aptal kız!” Kendi kendime söyleniyordum, “Kendimi böyle bir duruma düşürdüğüme inanamıyorum,” dedim ve elimde yuvarladığım cipsi küçük sos kabına batırıp ağzıma attım.

Tamam, belki de iştahım hala yerindeydi.

“Şimdi işe gitmem gerekiyor kızlar. Satışlar gerçekten berbat gidiyor, bana lütfen şans dileyin,” dedi Jess söylenmelerimi bitirmemi bekledikten sonra ayaklanmıştı. Neyse ki konuyu değiştirerek yanımızdan ayrılmıştı. Vedalaştık ve huzur içinde tortillamı yemeye devam ettim.

Küçük, şirin evime giden yokuştan yavaşça çıkarken ağzımdan bir homurdanma çıktı. Parlak kırmızı boyası sayesinde tatlı evimiz hemen göze çarpıyordu.

Evimi ne kadar sevsem de, Charlie üniversiteye gittiğinden beri eve girmeyi hiç istemiyordum.

Annemle yapayalnız kalmıştık. Onu, onun için canımı verecek kadar çok seviyordum ama o, artık aynı kadın değildi sanki.

Bazen, eve geldiğimde onu zil zurna sarhoş bulmak ve yardım etmek zorunda kalmak angarya işi gibi geliyordu. Babamın bizi terk etmesinden sonra yaşananlarla başa çıkabilmek için kendini tamamen alkole vermişti.

Ağır ağır eve girip, zifiri karanlık olan oturma odasına geçtim. Birkaç adım ilerleyip lambayı açtığımda, annemi deri koltukta sızmış halde buldum.

“Nerelerdeydin?” Odadan çıkıp kapıyı yavaşça kapatmaya çalışırken annem homurdanarak uyanmıştı.

Yorgun bir şekilde ayağa kalktı ve onu görünce yüzümü buruşturdum. Kısa siyah saçları dağılmıştı ve üzerinde hâlâ iş kıyafetleri vardı.

İşsiz olduğu halde bu formaları giyiyordu, çünkü bize bir işinin olduğu yalanını söylemeye devam ediyordu. Gerçeği Charlie de ben de biliyorduk ama bize söylemeye utanıyor gibiydi. Birkaç hafta önce teyzemle olan telefon konuşmasına istemeden kulak misafiri olduğumda öğrenmiştim.

Anneme yardım etmeyi çok isterdim ama bu durumun onu daha da üzeceğini ve bunun, onun açısından işleri daha da kötü hale getireceğini biliyordum.

Henüz çalışmamamın tek sebebi annemin önce okuluma odaklanmamı istemesiydi. Böylece ben de Charlie gibi üniversite bursu almama yardımcı olacak iyi notlar alabilecektim.

“Layla ve Jess'le alışveriş merkezine gittim.” Günün erken saatlerinde ona mesaj atmış olduğum halde detaylı bir şekilde tekrar anlatmam gerekiyordu. Bana doğru yürürken, ayakta durmaya çalışmasını dikkatle izledim. Annemi bu şekilde görmek canımı acıtıyordu.

“Anne, uyumalısın,” dedim, geriye doğru yalpalarken, elimi omzuna koyup ona destek olmaya çalıştım.

Onu kendi yatağına götürmeye çalışmak yerine kanepeye uzanmasına yardım etmek daha iyi bir gibi gelmişti. Öyle de yaptım, ardından sıcak bir battaniye ile üstünü örttüm.

Annem uzanır uzanmaz geri uyuyakalmıştı. Odama gittim ve dört yaşındayken babamın beni omuzlarında tuttuğu çerçeveli resmi gördüm, bir anda nefesim daralmıştı.

Keşke bu evde bizle başbaşa bıraktığı yası, gelip kendisi de görebilseydi.

“Tanrım, Kara. Ölü gibi görünüyorsun,” dedi Jess nefesini tutarak. Ertesi sabah, okul dolabında karşılaştığımızda bana ilk söylediği cümle bu olmuştu.

Kahvaltı etmediğim içim midem açlık zillerini çalmaya başlamıştı bile. Halsiz bir şekilde uzanıp, sırt çantamdan çilekli Pop-Tart'ı çıkardım. Ders kitabım yüzünden ezilmişti ama ne yazık ki bunu umursayamayacak kadar aç hissediyordum.

“Teşekkürler,” diye cevap verdim Jess’e alaycı bir şekilde. Meyveli kekimi son kırıntısına kadar mideme indirmiştim. Arkadaşım yanlış bir şey söylediğinin farkına varıp kendini düzeltmek için bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu ama bu sabah kendimi o kadar huysuz hissediyordum ki sözünü kesmek zorunda kalacaktım.

“Şimdi İngilizce dersine gidiyorum,” dedim, etrafından dolanıp kendi sınıfıma doğru yönelirken. Dün gece uykumu iyi alamadığım için kendimi sersem gibi hissediyordum, ama neyse ki midemdeki kek biraz da olsa iyi hissetmeme yardımcı oluyordu.

Sınıfa girmemle, şeytanın yeryüzündeki silüetinin hemen yan sıramda oturduğunu fark etmem bir olmuştu.

Tüm gün burada mı oturacak, diye düşünmeden edemiyordum.

Jason… Ben sırama doğru geçerken sadece kendi önüne bakıyordu, beni görmezden geldiği çok aşikardı. Utanmadan bir de bana soğuk mu davranıyordu yani?

Vücudu tahtaya dönüktü ve ellerini masasının üzerinde birleştirmişti. Ciddi olunca daha da çekici göründüğünü o an fark etmiştim.

Sanırım Jason’ı sürekli aptal şakalar yaparken gördüğümden, ciddi hali daha da çekici gelmişti.

“Bana bakmayı keser misin?” dedi Jason, beni gözünün ucuyla izliyordu.

Bir bahane uydurmaya çalışırken dudaklarım aralandı, ama hiçbir şey diyemeyip sessiz kaldım. Utancımdan kafamı tahtaya çevirdim.

Jason kıkırdadı ve tahtaya bakan vücudunu bir anda bana doğru çevirdi.

Dizlerinin yan tarafı, popoma sürtünmüştü.

“Seni suçlayamam, ben de kendimin ne kadar çekici olduğunu biliyorum,” dedi Jason, bariz bir şekilde sırıttığını görebiliyordum. Hem kafamı karıştırıyor hem de ilgimi çekiyordu. Geçen gün bana kızgın değil miydi bu? Şimdi de gelmiş benimle flört mü ediyordu?

Dudağımı ısırdım. Neyse ki zilin çalmasıyla dersin başlayacağını hatırlamam beni biraz olsun rahatlatmıştı.

“Jason,” dedi, bir anda masamızın önünde beliren öğretmenimiz Bay Quinn. “Lütfen önüne döner misin?”

Bu, her gün yaşadığımız klasik bir durumdu. Bay Quinn, Jason'dan asla haz etmiyordu ve onu azarlamak için mutlaka bir sebebi olurdu.

Jason ellerini kaldırdı ve önüne döndü.

Sessizce yan yana oturduk ama Jason'ın kolu zaman zaman benimkine sürtünürken öğretmenin söylediği şeylere odaklanmak son derece zordu. Ondan yayılan ısı, beni ona karşı daha da yükseltiyordu.

Tek odaklanabildiğim, Jason'ın boş bir sınıfa beni çekerek, vücudumu gevşetmesini ne kadar çok istiyor olduğumdu. Bay Quinn'in verdiği dersi dinlemekte zorlanıyordum.

Dersin ilk yarısı dayanılmaz derecede yavaş geçmişti. Öğretmen sonunda serbest zaman için bizi bıraktığında, Jason bana doğru döndü.

Kendimi masamın üzerinde duran çalışma sayfasına bakmaya zorlayarak onu görmezden gelmeye çalıştım.

“Masum masum uzaklara daldın sanırım, öyle mi?” Jason'ın sesi kulaklarıma dolduruyordu. Çenemi kapalı tutmak için dişlerimi sıktım. Benimle uğraşmaya çalıştığını anlayabiliyordum.

“Yoksa sen bir iyilik meleği misin? Her iki durumda da, şaşırtıcı olmazdı gerçi... Herkesten daha iyi olduğunu düşünüyorsun sonuçta. Ya da ben öyle duydum,” diye fısıldamaya devam etti Jason. Kalemimi sinirle masamın üzerine attım.

“Duyduklarım derken ne demek istiyorsun?” diyerek karşılık verdim. İstediği de muhtemelen tam olarak buydu, ama umurumda değildi. Pes etmiştim ve Jason'la yüzleşecektim.

Kendini savunurcasına ellerini kaldırdı, “Ah, lütfen bana kızma, sadece duyduklarıma göre konuşuyorum. Tıpkı senin gibi,” dedi dalga geçer bir tonlamayla. Gözlerim ona doğru gitgide daha da çok açıldı. Ne kadar da aptaldı!

Sıkıntıdan dişlerimi sıktım, “Neyi kanıtlamaya çalışıyorsun?” diye sordum. Bir dakika önce benimle flört ediyordu, şimdi ise bir pislik gibi davranıyordu.

“Sana, bana davrandığın gibi davranıyorum. O kadar da hoş değilmiş, öyle değil mi?” dedi Jason, mavi gözleri benimkilere kilitlenirken gözlerinde bir cevap bulmaya çabalıyordum. İfadesiz gözüküyordu, yüzü de oldukça sakindi.

“Jason,” diye araya girdi Bay Quinn ve havadaki gerilim çabucak dağıldı. “Çalışma kağıdına başlamalı ve Kara'nın dikkatini dağıtmayı bırakmalısın.” Öğretmen Jason'a baktı.

Dudaklarım onu savunmak için aralanmıştı ama Jason, benim yerime karşılık vermek için çoktan doğrulmuştu, “Sadece bir soru üzerine Kara'ya yardım ediyordum, Mike. Hemen suçlayıcı davranmaya gerek yok.”

Bay Quinn'e baktım, yüzü domatese dönmüştü.

“Okuldan sonra ceza Kade,” diye tersledi ve masasına sinirli bir şekilde geri döndü Bay Quinn. Kıkırdamamı engellemeye çalışırken elimle ağzımı kapatmak zorunda kaldım.

Pek işe yaramadı, çünkü Jason bakışlarını bana çevirmişti ve sırıtıyordu.

“Bunun komik olduğunu düşünüyorsan, bir de seni benimle birlikte cezaya bıraktırışımı izle...” dedi Jason.

“Ben bir iyilik meleğiyim, unuttun mu?” diyerek onu küçümsedim, “ Bunu yaparken sana iyi şanslar,” dedim ukala bir şekilde.

Ruh halim bir anda değişmişti ve yanımdaki pisliği görmezden gelerek işimi yapmaya odaklandım.

Dersin geri kalanı çabucak geçmişti. Bitiminde, kızların soyunma odasına kadar bir zombi gibi yürüdüm.

Mülayim görünümlü spor kıyafetimi değiştirdim ve yarı yorgun öğrencilerle dolu spor salonuna doğru yola koyuldum.

Neyse ki Jess benim sınıfımdaydı, kötü kısım ise Jason ve Adam’ın da bu sınıfta olmalarıydı.

“Toplanın, sınıf,” diye seslendi Bay Dott ve sesi gri duvarlı spor salonunda yankılandı.

“Isınmalar için herkesin yirmi zıplama, yirmi mekik ve on beş şınav çekmesini istiyorum. Üç set yapıyoruz. Haydi!”

Hantal öğretmen düdüğünü çaldı, bu da herkesin düdükten çıkan iğrenç sesten dolayı irkilmesine sebep oldu.

Hareketlerim, ikinci şınav turuna kadar diğer öğrencilerle uyum içindeydi. Üçüncü şınav turundaysa kollarım, vücudumu zar zor tutabiliyordu. Beşer tane yapmaya çalıştığım mekikten sonra ise bayılacak gibi hissetmeye başlamıştım.

Kendimi çok güçsüz hissediyordum, ama beş saatten az bir uykuyla hayatıma devam ettiğim düşünülürse, güçsüzlüğümün sorun olmadığına kendi kendimi avutmuştum.

Kollarımızı sallarken bir aşağı bir yukarı zıplamaya başladığımızda, ''Terlemek istemiyorum,” dedi Jess. Sekizdeydim, birden bedenimin üstünde bir ağırlık hissedip parlak ahşap zeminin üzerine yığıldım.

“Lan?” Üzerime düşen siyah saçlı çocuğa bağırdım.

Vücudunu üzerimden itmeye çalışırken homurdandım. Elim terli tişörtüne gitti ve anında ıslak temastan iğrenerek geriye çekildim. Kalçamın üzerine düştüğüm için popom zonkluyordu.

“Üzgünüm, takıldım,” diye mırıldandı utangaç çocuk ve üzerimden kalktı. Ani darbenin ardından kendimi toparlamak için bir dakika sırt üstü yattım. Birinin üzerime doğru yaklaştığını farkettiğimde korkuyla tekrar sıçradım.

Jason sanki şınav pozisyonundaymış gibi elleri başımın iki tarafına koymuş kendini tutuyordu ve bacakları benimkilerinin arasındaydı. Resmen üzerimde şınav çekiyordu.

Sarı saçları, koyu mavi gözleriyle bana bakarken öne doğru düşüyorlardı.

“Şınav zamanı,” dedi Jason sırıtarak ve göğsünü benimkine dayamaya başladı.

Jason bilerek ağzını benimkine yaklaştırdı ve dudakları yanağımı sıyırıp bir yanma hissi bırakırken başımı ters yöne doğru panikle çevirdim.

Nefesim boğazıma takıldı ve şu anda kendimi utançtan kurtarmak için aklıma gelen ilk şeyi yaptım.

“Seni pislik!” Dizimi kaldırıp kasığına sert bir darbeyle vurdum. Jason, çok da değerli olmayan toplarını acı içinde tutarken inleyerek yere düşmüştü.

“Senin! Sorunun! Ne!?” Jason acı dolu hıçkırıkların arasında inliyordu ve spor salonunun zemininde bir top gibi kıvrılmış vaziyetteydi.

Yanakları kıpkırmızıydı ve yüzü acı çeken bir ifadeye dönüşmüştü. Salon sessizleşti ve herkes yerde yatan Jason’a şaşkınlık içerisinde bakmaya başladı.

“Bayan Acosta, bu hareketinizle haddinizi fazlasıyla aştınız. Öğleden sonra cezaya kalacaksınız!” diye bağırdı Bay Dott, spor salonunun karşısından. Bir anda kalbimin panikle attığını hissettim.

Cezam açıklandıktan sonra bütün sınıf beni yuhalamaya başlamıştı.

“Seni bu şekilde yenmeyi beklemiyordum,” dedi Jason tekrar ayağa kalkarken ve homurdandı, “Ama bu da iş gördü, değil mi?” dedi, bana doğru bir adım daha attığında aramızda sadece birkaç santim bırakmıştı.

Olayın şokundan hâlâ çıkamamıştım. Beni oyuna getirmişti!

“En iyi kısmı ise neydi biliyor musun?” dedi Jason bana sırıtarak, “Hiçbir şey yapmama bile gerek kalmadı. Bunu tek başına sen kendin yaptın.”

Şeytani gülümsemesinden sonra göt herifin uzaklaşmasını olduğum yerde öylece durararak izledim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok