
Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes endişelenmeye başlamıştı. Hepimiz baskına başlamak için sabırsızlanıyorduk. Oysa ben başka bir şey için sabırsızlanıyordum.
O kadını aklımdan bir türlü çıkaramamıştım. Hiçbir şey söylemeden ya da yapmadan, bana daha önce hiç hissetmediğim şeyleri hissettirmişti.
Başkaları eşleriyle ilk tanıştıklarında nasıl hissettiklerini anlatmaya çalıştıklarında ne demek istediklerini hiç anlamamıştım. Oysa şimdi gayet iyi anlıyordum. Tarif edilemez bir şeydi.
Gözlerine baktığımda nefesim kesilmişti.
“Alfa, herkes huzursuzlanmaya başladı. Saatlerdir düşman bölgesindeyiz. Herkes bulunacağımızdan endişeleniyor,” dedi betam.
Bağlayıp bayılttığımız genç çocuğa bir göz attım. Bu bölgedeki tek izci oydu.
Somurttum. Alfaları aptalın tekiydi. Adamlarını doğru düzgün eğitmeden sahaya atmıştı.
Sürüme tekrar baktım. Toplamda on yedi kişiydik. Üçü çocuklara göz kulak olmak için geride kalmıştı. Sayımız az olsa da sadece birimiz bu sürüdeki üç kurdu alt edebilecek güçteydi.
Bu konuda endişeli değildim. Önceliğimiz bu sivilleri güvence altına almak, sonra da asker ya da başka türlü herhangi bir direnişi bastırmaktı. Son olarak da piç alfayı ve akrabalarını bulmamız gerekiyordu. İşte o zaman intikamımı alacaktım.
Ay’a doğru uluyarak işaret verdim. Sürüm yanımdan koşarak geçip doğruca sürü evine yöneldi. Arkalarından atılıp önlerine geçerek sürüye liderlik ettim.
Sürü evi göründüğünde kan dökülmeye başladı. Öylece etrafıma bakıp direniş gösterenlerin öldürülmesini, kaçmaya çalışanların ise kovalanmasını izledim.
Boyun eğmeyenler ve sahte alfayı koruyanlar yok olacaktı. Oysa boyun eğenler bize katılacaktı. Bu sürüyü eski ihtişamına kavuşturacaktım.
Betam yanıma geldi, “Savaşa katılmayacak mısın Alfa?”
Sürümün plana uygun ilerleyişini izledim. Her şey kontrolleri altındaydı. “Hayır, her şeyi halledebileceğinize inanıyorum. Başka işlerim var.” Sırtımı dönerek ormandaki kulübenin olduğu yöne doğru yürüdüm.
Bir kadını ziyaret etmem gerekiyordu.
Kulübeye ulaştığımda içeride hiçbir ışığın yanmadığını gördüm. Etraf tamamen sessizdi.
İnsan formuma geri dönüp küçük eve doğru yürüdüm. İçeriden onun kokusunu alabiliyordum. Bir zambağı andıran kokusu yoğun olsa da duman ve kan kokusuyla karışıp duruyordu.
Bu kokular sürü evinden geliyor olmalıydı. Bu, beni rahatsız etse de bu konuda yapabileceğim pek bir şey yoktu. Kurt adamların koku alma duyusu çok güçlü olurdu.
Kulübeye adımımı attığımda etrafıma bakınıp yapının ne kadar eski olduğunu ve kullanılmadığını fark ettim. Otların kokusu küçük kulübeyi dolduruyor, neredeyse diğer tüm kokuları bastırıyordu.
Kızın yattığı yere doğru baktım. Birkaç battaniye ve yastıkla küçük bir yatak hazırlamıştı.
Onu battaniyenin altında kıvrılmış görünce hafifçe gülümsedim. Sırtı bana dönük olsa da sessizlikte düzensiz kalp atışlarını duyabiliyordum. Burada olduğumu bilmesine rağmen kılını bile kıpırdatmıyordu.
Acaba kim olduğumu anlamış mıydı? Fark etmediyse bile, beni kandırmaya çalışması hoşuma gitmişti.
Kapıyı arkamdan kapatıp ona doğru ilerledim. Yeterince yaklaştığımda ne kadar küçük olduğunu fark ettim. Yanına uzanırken nefesini tuttuğunu fark ettim.
Tamamen uyanıktı.
Sırıtarak kokusunu içime çekmek için eğildim. Çok çekici olsa da hâlâ kan kokusu alabiliyordum.
Omzundan tutup bana bakması için çevirip fal taşı gibi açılmış gözlerine baktım.
Şok olmuş yüzüne bakarak gülümsedim. Çok tatlıydı. Hayatım boyunca onu beklemiştim. Onunla ve geçmişiyle ilgili her şeyi bilmek istiyordum.
Onu tamamıyla tanımak, sevdiğim bu kadını bir kraliçe gibi yaşatmak istiyordum. Sonuçta bu sürünün gelecekteki Luna’sıydı.
Görebildiğim kadarıyla; uzun ipeksi siyah saçları, açık soluk bir teni, yumuşak pembe dudakları ve... Yanağındaki bir çürük müydü?
İstemsizce hırlarken kaçmaya çalıştığını fark ettim. Kaçamadan onu omuzlarından yakalayıp doğruca duvara bastırdım.
“Bu da neydi!” diye homurdansam da debelenmeye devam etti.
Anlamamıştım. Benden hoşlanmadıysa bunu bir hırıltı ya da basit bir sızlanmayla belli edebilirdi. Ben de geri çekilirdim. Bu dişi kurdun neden böyle yaptığını bir türlü anlayamıyordum.
O çırpınmaya devam ederken istemsizce sesimi yükseltip, “Kes şunu!” diye bağırdım.
Anında sakinleşti. Tehlikeli olmadığımı gösterme fırsatı bulmuştum. Onu kucaklayıp küçük bedenini yavaşça kendime bastırdım.
Küçük bir ses çıkarınca bunu onun da eş bağını hissettiğine dair bir işaret olduğunu anladım.
Kokusunu tekrar içime çekip ona daha sıkı sarıldım. Nedense bu onu tetiklemiş gibi görünüyordu. Bir anda atılıp boynumu ısırdı.
Hırlayarak ondan uzaklaşıp elimi ısırdığı yerin üzerine koydum. Kanımı akıtmaya başarsa da ısırığı çok zayıftı. Bende daha ağır bir yara açacağını sanmıştım.
İşte o zaman anladım. Bu bir çeşit oyun olmalıydı. Bir tür kovalamaca!
Bir an kalbimin hızla attığını hissettim. Kedi ve fare gibi onu kovalamamı istiyordu. Tabii, bu durumda o bir cadaloz ben de büyük, kötü bir kurt oluyordum.
Şekil değiştirdim. Tamamen dönüştükten sonra aya doğru uluyarak onu kovalamacanın başladığına dair uyardım.
Küçük gövdesiyle çok hızlı koşamamış olacak ki ona çabucak yetiştim. O da bunun farkındaydı.
Endişeden çok şaşkınlıkla ona seslendi. “Ethan!”
Ethan, “Kaç! Kaç buradan!” diye seslendi. Kız bir an tereddütte kaldı. Bu sırada göz göze geldik. Onunla zihin bağı kurarak kovalamacaya başka bir zaman devam edeceğimize dair söz verdim.
“Git buradan!” diye tekrardı. Ethan denen bu adam yere doğru çömeldi. Her an dengesini kaybedecek gibi duruyordu.
Eşim ise sürü evine doğru kaçtı. Şüphesiz sürüm onu bulup korumaya alacaktı. Bu yüzden çok fazla endişelenmeme gerek yoktu.
Ethan bana hırlayınca sırıtarak başımı eğdim. Bana karşı hiç şansı yoktu. Üzerime atlayıp pençelerini savursa da her darbeyi kolaylıkla savuşturdum.
Dördüncüden sonra ayağımı bacağının altına sokup onu yere düşürdüm.
Bunun üzerine hırlayıp beni şaşırtarak yüzüme tekme atmaya çalıştı. Yeteri kadar hızlı davranmasaydım isabet edebilirdi.
“Sürünüzde nasıl dövüşüleceğini bilen biri olması beni etkiledi,” dedim, kollarımı kavuşturup.
“Seni kendini beğenmiş piç kurusu!”
Tekrar saldırdı. Hamlelerini hızla savuştursam da bacağıma bir yumruk isabet ettirmeyi başardı.
Neyse ki çok sert vurmamıştı. Çocuğun hakkını yememek lazım. Hızlı olsa da beceri ve koordinasyon eksikliği vardı.
“Bir gün iyi bir savaşçı olacaksın. Belki Luna’mın kişisel muhafızı bile olabilirsin.”
Ne yazık ki, benim için çalışma fikrinden hoşlanmamış gibi görünüyordu.
Ethan yaralı bacağıma saldırmaya çalışırken sağlam bacağımla ona bir tekme attım. Aldığı darbenin etkisiyle bir ağaca doğru savruldu.
“Uygun eğitimden yoksunsun. Merak etme, bunu düzeltmeyi planlıyorum.” Ayağa kalkarken inledi. Bu sırada savaşçılarımdan ikisi arkamdan çıkageldi. “Efendim, her yeri güven altına aldık. Sürü evine geri dönmeniz gerekiyor.” Bunun üzerine başımla onayladım.
“Onu alın. Kimse çocuğa bir şey yapmasın. Bu sürünün sadık bir savaşçısı olacak. Kimsenin onun potansiyelini mahvetmesini istemiyorum.”