
Onu gerçekten görmek istiyor muydum? Kurdum istiyordu. Görüş alanımızda olsun istiyordu. Sağımda sessizce yemeğini yemekte olan Richard'a baktım.
“Kızınız neden burada değil?” diye sordum, elimden gelen en tarafsız ses tonuyla.
Bana bakmadan önce kıkırdadı. Yine de biraz utanmıştı.
~
“Korkarım Kral’ım, onun duygularını incittiniz. Bu şekilde inatçıdır Penelope'm. Özür dilemezseniz, onu göremezsiniz.”
“Ben Kral’ım. Özür dilemem,” dedim kaşlarımı çatarak.
“O zaman onu göremezsiniz,” dedi kesin bir tavırla.
Kaşlarımı çattım. Lanet olsun. Özür dileyemezdim. Özellikle de bir insandan...
Jacob da kaşlarını çatıyordu. Şu anda benden hoşlanmadığını anlayabiliyordum. Ne var ki bunu bana asla doğrudan söyleyemezdi. Ne de olsa ben onun Kral’ıydım.
Penny’ye çok yakındı ve henüz birisiyle çiftleşmemişti. Bu durum hiç hoşuma gitmiyordu. Neden umursuyordum ki? Onun sadece bir insan olduğunu kendime hatırlattım.
Bulunduğum ortamı gözlemlemeye başladım. Dişi kurtlar kurtlarıma yaltaklanıyordu. Bunu görmekten nefret ederdim.
Kirpiklerini kırpıştırıyorlardı. İçlerinden birinin daha ileri gidip benim yanıma gelmesinden önce buradan çıkmam gerektiğini biliyordum.
Sürüleri ziyaret ettiğimizde genellikle böyle olurdu. Bir Kral, etrafındaki bütün dişileri kendisine çekerdi. Eğer kurtlar lycanların nasıl olduklarını bilseydi, zamanımı boşa harcamazlardı.
Yemeğimi bitirdikten sonra biraz temiz hava almak için yürüyüşe çıkacağımı söyledim.
Sürü evinin hemen arkasındaki göle yürüdüm. Çok güzel bir yerdi burası. Sessizdi. Burada yalnızdım. Yalnız kalmak nadiren sahip olduğum bir lüks olduğundan her seferinde yalnızlıktan zevk alırdım.
Göl ağaçlarla çevriliydi. Ay ışığının altında huzurlu görünüyordu.
Bu manzara beni biraz sakinleştirdi, zihnimi boşalttı. Duyularımın sadece suyun sesiyle dallarda dolaşan rüzgara odaklanmasına izin verdim. İyi hissediyordum.
Birkaç dakika sonra Jacob'ı elinde bir parça pastayla sürü evinden çıkarken gördüm. Belki de pastayı Penny’ye götürecekti. Bir şekilde bu durumdan rahatsız oldum.
~
Onları dinlemek için kulaklarımı diktim. Gülüyorlardı. Benimle alay ettiklerini duyabiliyordum. Kızmak yerine gülümsedim. Küçük budala…
~
Duvarda birçok resim vardı. Odasının ortasındaki şövalenin üzerinde duran resim dikkatimi çekti. Görür görmez ağzım açık kaldı. Resimdeki bendim. Daha net anlatmak gerekirse kurdumdu. Oldukça detaylı bir çalışmaydı.
Beni sadece bir kez görmüş olmasına rağmen her detayı yakalayabilmişti. Gerçekten yeteneği vardı.
Kurdum çok mutluydu. Gördüklerini beğendiğini anlayabiliyordum. Bu konuda mutlu olmamam gerektiğini bilmeme rağmen kendimi mutlu hissediyordum.
Şövalenin üzerinde olduğu için, resmin henüz bitmediğini düşündüm. Diğer resimlere bakmaya devam ederken Penny’nin iç çekişini duydum. Normal bir iç çekme değildi, hayır. Erotikti.
Ona bakmak için döndüğümde kızarmış olduğunu fark ettim. Derin bir rüyada olmalıydı. Daha fazla yaklaştığımda nefesi kesiliyordu.
“Ah... Evet... Hemen orada... Sirius...”
Az önce adımı mı söyledi?! Benimle ilgili seks rüyası görmeye nasıl cüret edebilmişti. İnlemeye devam ederken aletimin sertleşerek büyüdüğünü hissettim. Onu tatmin etmek istiyordum. Rüyada değil gerçek hayatta onu tatmin etmek istiyordum.
Tekrar inledi. Bir an için uyandığını hissettim. Gitme zamanı gelmişti.
Elimden gelen en kısa sürede oradan kaçarak odama yürümeye başladım. Şahit olduğum olayın etkisinden kurtulmam gerekiyordu. Kızmak kolay değildi. Güzeldi ve iyi bir kıza benziyordu.
Kurtlar onu seviyordu. Bir an için onun gerçekten iyi bir eş olabileceğini düşünmeye başlıyordum. Sonra birden bu düşüncelerin tehlikeli olduğunu fark eder etmez reddetmeye başladım.
~
“Kral’ım? Neredeydiniz?” diye sordu.
“Gölün yanında. Yürüyüşe ihtiyacım vardı. Burada çok fazla dişi kurt var,” diye cevap verdim gergin bir şekilde.
“Belki de bir eş seçmenizin zamanı geldi?”
“Asla. Lycanlar seçilmişleri alamaz, bunu biliyorsun,” dedim hırlayarak.
İçini çekerek bir adım geri çekildi. Artık öfkeme alışmıştı. Ne de olsa onu doğduğu günden beri tanıyordum.
“Konseyin ne dediğini biliyorsunuz. Bir eşe ihtiyacınız var çünkü krallığın bir varise ihtiyacı var.”
“Hâlâ gencim ve ölümsüzüm,” diye cevap verdim her zaman olduğu gibi. Bu konuşma eskimişti artık. Neredeyse ilk günden beri bana bu hatırlatılıyormuş gibi hissediyordum.
“Evet Kral’ım. Ayrıca, gerçek eşinizi bulmak istediğinizi biliyorum.”
“Bunu kim söyledi?!” diye sordum hırlayarak.
Barış işareti olarak ellerini havaya kaldırdı. Bu vampir durumunu açıklığa kavuşturup hemen eve gitmem gerekiyordu. İçinde bulunduğum durum beni deli ediyordu. O kızdan mümkün olduğunca çabuk uzaklaşmam gerekiyordu.
“Normalden daha fazla sinirlendiniz,” dedi Stephen, kaşlarını çatarak.
“İnsanlardan nefret ediyorum. Bunu sen de biliyorsun. Eve dönmek için sabırsızlanıyorum,” dedim.
“İnsan kız yüzünden mi?”
Hırladım. Neden Penny’den bahsetmek zorundaydı ki? Neden sabrımı bilerek zorluyorlardı? Cevap vermektense odama çekilmeyi daha doğru buldum.
“İyi geceler Stephen,” dedim sertçe.
“İyi geceler Kral’ım.”
Sürü evindeki yatak odamın kapısını açtım ve iç çekerek içeri girdim. Beta’mla yaptığımız konuşma bile beni söndürmemişti. Hâlâ çıkardığı ahlaksız iniltileri düşünüyordum.
Yatağa uzanarak, ellerinin etrafımda olduğunu hayal ettim. Küçük ve narin görünüyorlardı. Bir yandan da Artemis'in Avcılarının nasıl ölümcül olduğunu da herkesten daha iyi biliyordum.
Kendimi tatmin edebilmek için çok uğraştım. Doruğa ulaşırken aklımın bir yerinde onu gördüm.
~