
“Dinliyorum.” Bana o müthiş yeşil gözleriyle bakarken sesi bu sefer sakindi.
Çok fazla göz kırptığımın farkındaydım, bunun da beni muhtemelen suçlu gösterdiğini biliyordum ama onun göz kamaştırıcı yakışıklı yüzüne her seferinde çok uzun süre bakmamaya çalışıyordum.
“Victoria.” Gözlerimin içine sert bir bakış atarken duraksadı. “Özgeçmişinle ilgili yalan söylediğini biliyorum.”
“Bu şirketleri referans olarak göstermişsin ama Pam’in seni bu sahte isimlerle nasıl yakalamadığını açıkçası bilmiyorum.”
Masasından bir dosya alıp özgeçmişim olduğunu varsaydığım şeye bakmak için açtı.
Evet, bu doğruydu. İnsan kaynaklarında çalışan Pam. İşe alım sürecini hızlandırması için onu baştan çıkarmıştım.
“Evet? Kendini nasıl savunacaksın?” Dosyayı önümdeki masaya geri koyup ona baktığımdan emin olmak için başını eğdi.
İç çekip bugünün burada çalıştığım ilk ve son günüm olabileceğini fark ettim. “Bay Belrose, lütfen beni mazur görün ama herkes özgeçmişinde yalan söyler.”
“Ne?” Yüzündeki şaşkın bakışa karşılık olarak neredeyse gülümseyecektim.
“Herkes etkilemek için yalan söyler. Herkes iyi bir izlenim bırakmak ister.” İçtenlikle konuşuyordum.
“Peki sahte referanslarla oluşturduğun bu ‘iyi izlenimle’ seni burada tutacağımı sana düşündüren nedir?”
Tek kaşı kalkık olsa da dudağının köşelerinin hafif kıvrılmış oluşu onu bu noktada ikna edebileceğimi gösteriyordu.
“Çünkü işimi yapıyorum. Bu sabahki kahve karmaşası dışında, ki o ilk günümün verdiği gerginlikten kaynaklanmıştı, istediğiniz her şeyi yerine getirdim.”
Hiçbir kaynak bulamamama rağmen kendimden emin bir şekilde cevap verdim. Bu kadar emin görünmek için aslında hiçbir temelim yoktu.
Beni incelerken yüzünde neşeli bir ifade olsa da sessizlik beni daha da gerginleştiriyordu.
“Dürüst olmak gerekirse, Bay Belrose,” deyip ayağa kalktım ama bu muhtemelen bir hataydı çünkü şimdi onunla yüz yüzeydim, “Sanırım burada kalma şansını hak ediyorum.”
Konuşmaya hazır bir şekilde ağzını açsa da kapı yüksek sesle çalındığı için durduğunda, arkamı dönüp Rob’un kapıda olduğunu gördüm.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı ama Bay Belrose’a dönerken şokumu gizlemeye çalıştım.
“İşine geri dön. Daha sonra konuşacağız.”
Mesajımı aldığından oldukça emin bir şekilde masama geri döndüğümde hâlâ iliklerime kadar titriyordum. Onun neden burada olduğunu tahmin edebiliyordum. Geçen cuma günü olan işte herhangi yazılı bir belge yoktu.
Yalnızca beni Rob’un elindeki çalışanlardan seçtiklerini biliyorlardı, bu yüzden elbette bazı cevaplar almak için o çağırılmıştı.
Bay Belrose'un ofisinin penceresinden inanılmaz bir yoğunlukla onlara bakarken hava endişeyle sarılıydı.
Telefonumun titremesiyle gerçekliğe geri dönüp kontrol ettiğimde, tanımadığım bir numaradan mesaj aldığımı gördüm.
Bir cevap yazmadan önce gözlerimi devirdim.
Sırıttığımı fark etmemiştim, ama sırıtışım Rob’un ofisten çıkıp doğruca bana yönelmesini izlerken yok oldu.
Dönüp başka yere gitmesini beklerken gözlerimi ona odaklasam da bana doğru yürümeye devam etti.
Bay Belrose kafasını kapıdan dışarı uzatarak, “Victoria, lütfen Bay Hampton’ın park yerini onayla,” dedi. Kahkaha patlatmadan önce onun kapıyı kapatmasını bekledim.
“Kapa çeneni, onlara sahte bir isim söyledim.” Park biletini bana uzatırken başını aşağıda tutup doğrudan dekolteme gözlerini dikti. Aldırış etmedim. Bu sutyen bana her zaman harika bir dekolte görünümü kazandırırdı.
“Kıçını kurtardığımı düşünürsek, benimle dalga geçmeyi bıraksan iyi olur.” Bileti elimden aldı.
“İçeride ne oldu?” Bay Belrose'un izleyip izlemediğini görmek için ofise bakarak sordum. İzlemiyordu.
Gerçekten yoğun çalıştığı sırada, yüzündeki odaklanmış bakışı tam olarak onun seks yaparken suratının aldığı ifadeye benziyordu.
“Sana her şeyi mesaj atacağım. Gitmem lazım.” Bunun üzerine Rob ofisten aceleyle çıktı.
On dakika içinde, patronumun üzerinde kişisel numarasıyla diğer bazı sosyal medya kullanıcı adlarının bulunduğu kartının fotoğrafı da dahil olmak üzere ondan bir sürü mesaj aldım.
Bay Belrose, görünüşe göre ona partideki gizemli kız hakkında bir sürü soru sorsa da Rob ona hiçbir bilgi vermemişti.
Rob'tan hiçbir şey öğrenemeyeceğini anladığında, Bay Belrose ona üzerinde kişisel iletişim bilgilerinin olduğu kartı vermişti.
Bu kartı o gizemli kıza vermesini söylemişti.
Onunla iletişime geçmek için çeşitli uygulamalardaki tüm kullanıcı adlarını kontrol ederken oturdum. Neyin peşinde olduğundan emin değildim. Yalnızca maskenin ardında kim olduğunu mu öğrenmek istiyordu? Yoksa tekrar seks yapmak mı istiyordu?
Ama yine de fikir çok cazip geldiği için kendimi Snapchat’i açarken buluverdim. Hesabımdan çıkış yapıp yenisine kaydolurken telefon numaramı sisteme girmedim.
Hesap ayarları kısmında bir telefon numarası girmem için bana adeta yalvaran kırmızı ünlem işaretine rağmen numaramı girmeyecektim.
Hemen başımı kaldırıp Bay Belrose’un telefonuna gülümseyerek baktığını gördüm. Cevap vermekte tereddüt etmese de ellerinin biraz titrediğini gördüğüme emindim.
Arkamı dönüp ona baktığımda hâlâ önündeki ekrandan gözlerini ayırmadığını fark ettiğimde gülümsememi bastırdım. O yakışıklı adam orada oturmuş cevabımı bekliyordu.