
"Alex?" İsteksizce birbirimizden ayrıldık. Nefes alış verişlerimiz kesik kesikti. Sarmaş dolaş bir şekilde, bizi kimin böldüğünü görmek için ikimiz de kafamızı sesin geldiği yöne doğru çevirdik.
Ah. Aman Tanrım.
"Drew?" Loş ışıkta tanıdık yüzünü görünce gözlerim büyüdü. Saçları mükemmel bir şekilde şekillendirilmiş, saçlarının yanları yeni kesilmişti.
Kahretsin, iyi görünüyordu. Hayır, Alex. Seni aldattı, unuttun mu? Onu basmıştın, unuttun mu? Başka bir kızla birlikteydi, unuttun mu? Başka bir kızın İÇİNDEYDİ, unuttun mu?
Ona karşı koyamadığım için içimden kendimi azarladım. Burnu şişmiş, morarmıştı. Bu abilerimin yıllar süren eğitimi sayesinde ona indirdiğim yumruğun bir kanıtıydı.
Wes'in yanımda gerildiğini hissettim. O anda işlerin çirkinleşmek üzere olduğunu anlamıştım.
"Burada ne halt ediyorsun Drew?" Wes'in sesi alçak bir hırıltıya dönüştü. Korumacı bir tavırla önüme geçti.
"Asıl sen kız arkadaşımla burada ne halt ediyorsun Wes?"
Sanki az önce onu aldatmışım gibi konuşurken sözleri karşısında irkildim. Dün gece başka bir kızın ona binmesine izin verdiğinde bana kız arkadaşım deme hakkını kaybetmişti.
"Eski kız arkadaşım demek istedin herhâlde Drew. ESKİ. Seni terk ettim, unuttun mu?" Dün gece terk edildiğini kalın kafasına sokmasını umarak 'eski' kısmını vurguladım.
"Artık başka bir kızla birlikte olmak için benden köşe bucak kaçıp saklanmak zorunda değilsin," diye çıkıştım Wes'in arkasından. Drew bir adım daha yaklaştı ama Wes dik durarak koruyucu bir hareketle kolunu bana uzattı.
"Bebeğim, lütfen bunu yalnız konuşalım. Sana her şeyi açıklamama izin ver. Her şeyi düzeltebiliriz…"
Wes onun sözünü kesti. "Duymadın mı? Seninle konuşmak istemiyor. Bunu o aletin başka bir kızın içindeyken düşünecektin pislik."
Wes’in sözleri Drew'un sinirlerini bozmuştu.
Wes'e doğru hamle yaptığında alınları neredeyse birbirine değecekti. Göğüs kafesleri öfkeyle kabarıyordu. "Ne dedin lan sen bana?" diye hırladı Drew.
Köşede donup kalmıştım. Etrafımızda umursamazca dans eden insanlarla bizim içinde bulunduğumuz gerilim tam bir tezat oluşturuyordu. Andy'yle göz göze geldik, hâlâ az önceki adamla dans ediyordu.
Yüzümdeki paniği görünce dans partnerinden ayrılıp bana doğru koştu. Wes’le Drew gergin bir şekilde gözlerini birbirlerine dikmişti.
"Gözümün önünden siktir olup gitsen iyi olur Drew!" diye çıkıştı Wes sonunda dişlerini sıkarak.
"Neler oluyor… Ah, kahretsin!" Andy sonunda durumu fark edip hızla iki adamın arasına girdi.
"Andy, bu işe karışma," diye onu uyardı Wes. Gözleri bir an olsun Drew'unkilerden ayrılmıyordu.
Tanrım, midem bulanmaya başlamıştı.
Drew Wes'le göz temasını keserek bana baktı. Bu ani bağlantı karşısında nefesim kesilmişti. Wes ve Andy'nin etrafından manevra yapmaya çalıştı ama Wes onu engelledi.
"Ona yaklaşma, ona dokunma, ona bakma bile!" diye uyardı onu Wes.
Ama Drew'un gözleri hâlâ benimkilere kilitlenmişti. Bana, "Özür dilerim," diye mırıldandığında gözlerimin yaşardığını hissettim. Ardından arkasını dönerek oradan uzaklaştı.
Wes'le kavga etmek yerine çekip gitmesi beni hayrete düşürmüştü. Wes'in benim için savaşacağını biliyordum. Onunla tanıştığım ilk günden beri hep öyle yapmıştı.
Gözyaşlarımı tutmaya çalışarak başımı arkaya doğru eğdim.
Güçlü bir kol belime dolandı ve bir el başımı hafifçe aşağıya eğdi. Bu Wes’ti.
Yüzümü kavrayarak başparmağıyla yanağımı okşadı. "Ağlama tatlım. Seni eve götüreceğim. Bu gece senden çok şey istedim. Çok erkendi." Sözleri karşısında sadece başımı salladım, tek kelime bile edemedim.
Elimi tuttu. "Ben seni eve götürürken Andy'ye burada kalmasını söyledim. Arayıp seni kontrol edeceğini söyledi. İstersen seninle kalabilirim? Sorun değil."
Çok nazikti.
"Gerçekten mi? Şu anda yalnız kalmak istemiyorum," dediğimde hemen, "Elbette tatlım," diyerek beni kendine çekti ve başımın tepesini öptü.
Daireme geri dönerken Wes'in elleri kalçalarımda bana rehberlik ediyordu. Odama varır varmaz omzumu öptü.
Ona dönüp utangaç bir şekilde gülümsediğimde o da bana gülümsedi. Ardından Delilah Carter'ın bana gönderdiği, her gece içinde uyuduğum formaya uzandım.
Birden arkamdan Wes'in kıkırdadığını duydum. Arkamı döndüğümde üstsüzdü, karın kasları hatırladığımdan daha belirgindi. Yanımda uyuyacağını düşününce yüzüm kızardı. Kahretsin!
"Bunu sana Knox mu gönderdi?" dediğinde beni şaşkınlığımdan çekip çıkarmıştı. Elimdeki formaya baktıktan sonra tekrar ona döndüm.
"Hayır, bunu bana Delilah gönderdi." Cevabım onu yüksek sesle güldürmüştü. Elini karın kaslarına götürürken gözlerim elini takip ediyordu.
"Bu kadar komik olan ne?" diye sordum kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturarak. Ama kızgın görünme girişimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
"Hiçbir şey, boş ver." diye cevap verdi Wes gülerek. Onu daha fazla sıkıştıramayacak kadar yorgundum.
"Ben üstümü değiştireceğim," dedim banyoyu işaret ederek. Cevap olarak sadece başını salladı. Banyoya girdiğimde, ayaklarıma işkence eden topuklularımı tekmeleyerek çıkardım ve ağrıyan ayaklarımı ovdum.
Banyo dolaplarını karıştırırken elbisemle sütyenimi çıkardım ve üzerime bol formamı giydim. Vücudumu örten bol bir formaydı, popomun altına geliyordu.
Banyo kapısını açtım ve kremi tam hatırladığım yerde, masanın köşesinde buldum. Onu aldıktan sonra yatağa oturdum ve dizlerimi yukarıya kaldırdım. Sağımdan gelen iç çekişi duyduğumda kremi ayaklarıma sürmeye hazırdım.
Gülerek başını salladıktan sonra gözlerimle buluştu. Yatak başlığına yaslanmıştı. "Yatarken bunu mu giyiyorsun?"
"Evet, neden ki?" diye sorarken ellerime biraz krem sürmüş, ayaklarıma masaj yapıyordum. Yüksek sesle inlediğinde başımı ona doğru çevirdim. Bakışları tavana sabitlenmişti.
"Neden bana işkence etmekten hoşlanıyorsun? Aşağıdaki küçük arkadaşıma hiç yardımcı olmuyorsun," dediğinde kıpkırmızı olmuştum ama Wes bunu fark etmedi. Hâlâ tavana bakıyordu.
Ayağa kalkacakken, "Madem rahatsız oluyorsun, o zaman eşofman giyeyim," dedim ama Wes kolunu gövdemin etrafına dolayarak beni tekrar yatağa doğru çekti.
"Sakın buna cüret etme Al!" dedi. Gülümsemesi sesinden belli oluyordu. Cevabı karşısında kıkırdadım.
Wes yüzünü boynuma yaslarken ben de sırtüstü uzanıp tavana baktım. "Ne düşünüyorsun?" diye fısıldadı.
Birkaç dakika durup derin bir iç çektikten sonra, "Üzerimi değiştirmeyi düşünüyorum," dedim.
"Üzerinde değiştirecek bir şey mi var?" diye sordu tenime karşı sırıtarak.
Bir kahkaha patlattığımda o da bana katıldı, ancak kendi şakasından çok benim tepkime güldüğünü hissediyordum.
"Evet, Wes, var!" Alaycı bir tavırla omzuna vurdum. Başını kaldırıp bana baktığında birkaç saniye göz göze geldik.
"Pişman mısın?" diye sorduğunda ne demek istediğini çok iyi biliyordum.
Cevap vermeden önce derin bir nefes aldım. "Hayır, pişman değilim. Peki, ya sen?"
"Seninle birlikte olmak hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biriydi Alex. Ama bu ikimizin arasında kalmalı. Kyle beni gerçekten öldürür," dedi ciddiyetle. Başımı sallayarak onayladım.
"Çok yoruldum. Uyusak olur mu? Dinlenmek gerçekten işime yarayabilir."
Yatağın başucundaki lambayı söndürmek için bana doğru uzandı. Yüzü benimkinin üzerinde geziniyordu. "Kaşınıyorsun," diye sırıttığımda o da bana sırıttı, ancak telefonum çaldığında ikimiz de komodinin üzerinde duran telefona baktık.
Wes derin bir iç çektiğinde gözlerimi telefonumdan ayırıp ona baktım. Yüzü hâlâ benimkine çok yakındı.
Gözleri dudaklarıma ulaşana kadar yüzümde gezindi. Elini lambanın düğmesinden çekip yüzümün yan tarafına götürdü. "İyi geceler öpücüğü alabilir miyim?" Derin, boğuk sesi dudaklarımda bir karıncalanmaya yol açıyordu.
Hayır demeliydim. Bu iyi bir fikir değildi. Ama yine de başımı salladım. İznimle birlikte dudakları hafifçe dudaklarıma değdi.
"Bu gece burada seninle olduğum için mutluyum Alex. Bunu özledim," dedi usulca, dudaklarını dudaklarıma bastırarak. Samimi, masum bir öpücüktü. Dudaklarıma minik öpücükler kondururken daha fazlasını istememe neden oluyordu.
Diliyle alt dudağımı okşuyor, izin istiyordu. İçeriye girmesine izin vermek için ağzımı açtım. Dillerimiz buluştuğundaysa öpüşmemiz daha tutkulu hâle geldi.
Ne olduğunu anlamadan, tıpkı partideki gibi yoğun bir şekilde öpüşmeye başlamıştık. Eli üzerimdeki formanın eteklerine ulaşana kadar yan tarafımda gezindi. Sanki daha ileri gidip gitmeme konusunda kararsızmış gibi parmaklarının arasındaki formayı ovuşturuyordu.
Boştaki elimi ensesine götürüp parmaklarımı kısa siyah saçlarında gezdirdim. Parmakları külotuma ulaşana kadar bacağımın dış kısmında gezinmiş, ardından başparmağını külotumun içine sokmuştu.
Ancak birden külotumu indirmekten vazgeçti ve elini bacağımdan arkaya doğru kaydırarak hafifçe popomu sıktı.
"Kahretsin," diye inledi ve işlerin daha ileri gitmesini engellemek için geri çekildi. "Uyumalıyız Alex," dedi nefes nefese. Işığı kapatmak için bir kez daha bana doğru uzandı.
Beni tekrar öptükten sonra da ışığı kapattı. Rahat edene kadar yatakta kıpırdanıp durduk.
Sırtımı göğsüne yasladığımda nefesini ensemde hissedebiliyordum. Ağır kolunu belime dolamıştı. Yanımda olduğunu bilmek rahatlatıcıydı.
"Bu bana bunu ne kadar özlediğimi hatırlatıyor Alex," diye fısıldadı saçlarıma doğru.
"Ben de özledim Wes."
"İyi geceler güzelim. Sabah görüşürüz," dedikten sonra başımın arkasını öptü.
Gözlerimin kapanmasına izin verdim ve Wes'in huzur dolu kollarında o gece bir bebek gibi uyudum.
Sabah olduğunda komodinin üzerindeki telefonumun ısrarlı bir şekilde çalmasıyla uyanmıştım. Wes kolunu bana doladı ve sanki telefonu duymazdan gelmemi istercesine inledi.
Ama telefonuma uzandım ve gözümü kısarak kimin aradığına baktım. Annemdi. Harika. Ne için arıyor olabilirdi ki?
"Merhaba anne," dediğimde anne dediğimi duyan Wes gerilmişti. Ona baktığımda tek gözünün açık olduğunu ve yüzünde gergin bir ifade olduğunu gördüm.
"Merhaba tatlım! Bebeğim bu sabah nasılmış bakalım?"
"İyiyim anne. Ne var ne yok? Neden beni bu kadar erken saatte aradın?" dedim esnememi bastırarak.
"Tatlım, saat on oldu. Çok geç bir saat! Aslında çarşamba akşamı uçağın kaçta ineceğini merak ediyordum. Böylece sizi havaalanından alması için Eric'i gönderebilirim."
Ne? Kahretsin! Elimi alnıma vurdum ve yüksek sesle inlerken bir küfür mırıldandım.
"Bunu duydum küçük hanım! Sana hiç yakışmıyor!"
Drew’la Şükran Günü için Georgia'ya uçak bileti ayırttığımızı tamamen unutmuştum. Kahretsin, kahretsin, kahretsin!
"Şey, anne... Hmm…"
"Ne oldu Alex? Neden geveliyorsun çocuğum?" Annemin Savannah, Georgia'da yetişmesinin bir kalıntısı olan güneyli aksanı, endişeli ya da kızgın olduğunda daha belirgin hâle gelirdi. Şu anda kızgın değildi.
"Şey, anne... Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum."
"Çıkar ağzındaki baklayı çocuğum!" Pekâlâ, artık kızgındı.
"Drew'dan ayrıldım. Lütfen çocuklara söyleme!" dediğimde Wes'in kolu bir kez daha etrafımda sıkılaştı. Ona baktım. Bana bakıyor, her kelimemi dikkatle dinliyordu.
"Ne oldu? Neden onunla ilişkini bitirdin Alex? Onlara söylemeyeceğim ama bana ne olduğunu açıklasan iyi edersin yoksa onlara söylerim!"
"O... Şey... Beni aldattı anne," dedim sessizce. Kendi sözlerime verdiğim tepkiyi gizlemek için elimle yüzümü kapattım.
"Ne yaptı dedin? Bunu nasıl öğrendin hayatım?" Sesi empati doluydu. Ses tonundan yanımda olmayı, beni teselli etmeyi dilediğini anlayabiliyordum.
Gözyaşlarımı uzak tutmak için derin bir nefes aldım. "Onu başka bir kızla yakaladım."
Sözcükler ağzımdan çıkar çıkmaz Wes dirseğinin üzerinde doğrulup kolunu bana doladı ve o anda yüzümdeki elimi öptü.
"Tatlım, buna tekrar şahit olduğun için üzgünüm, önce baban, şimdi de erkek arkadaşın. Sana sımsıkı sarılamadığım ve omzumda ağlamana izin veremediğim için üzgünüm. Georgia'ya geldiğinde, kız kıza bir gece geçirebilir, abur cubur yiyebilir ve istediğin kız filmlerini izleyebiliriz!"
Beni neşelendirme çabası karşısında güldüm. Annem aşırı anaç bir kadındı. Aileden birinin canı yandığında ona hep şefkat ve sevgi gösterirdi.
"Sağ ol anne ama Wes bütün süre boyunca benimle ilgilendi."
Annem güldü. "Üniversiteye gittiğinde seninle ilgileneceği konusunda ona güvenebileceğimi biliyordum. Annesine oğlunun harika bir iş çıkardığını söyleyeceğim."
Wes bunu duyunca sessizce kıkırdadı.
Annem, "Yanında mı? Telefonu ona ver tatlım. Sen az önce uyanmamış mıydın? Her neyse, boş ver," diye kıkırdadığında yakalandığımı anlamıştım. Ama öpüşmekten başka bir şey yapmamıştık ki. "Al, annem seninle konuşmak istiyor," diyerek telefonu Wes’e uzattım. Telefonu alırken başını sallayarak gülüyordu.
"Hey, Annie! Nasılsın?"
"Onunla ben ilgileniyorum, evet. Çocuklar onu korumak için burada olmadıklarına göre, sanırım bunu ben yapmak zorundayım." Wes güldüğünde sırıttım. Annemi dinlerken gözleri bana kilitlemişti.
"Gece onunla kaldım."
"Hayır, hiçbir şey olmadı," dediğinde yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Tanrım, anne, bu çok utanç verici!
"Evet, tıpkı Savannah'daki zamanlarımız gibi."
"Knox mı? Knox ne zaman onunla kaldı?" Bu ifade karşısında gözlerim fal taşı gibi açıldı. Kahretsin, Savannah'dayken ve New York'tayken onun da beni rahatlatmak için odama gizlice girdiğini unutmuşum. Ama ona sorsanız Knox bunu inkâr ederdi. O odama girdiğinde uyuyormuş gibi yapardım. Beni yargılamayın, Knox aptalın teki olabilirdi ama kim bir erkeğin arkadaşlığından hoşlanmaz ki?
"Evet, evet, bunu ona söyleyeceğim. O şanslı ama ben de şanslıyım Annie." Anneme söyledikleri karşısında bir kez daha kızardım ve bakışlarımı güneşin parıldadığı pencereye çevirdim.
Dışarıda çok güzel bir gün vardı. Öğleden sonra düşüncelerimden arınmak için koşuya çıkabilirdim.
"Teşekkürler Annie. Savannah'ya gelmeyi çok isterdim ama ne yazık ki gelemem. Şükran Günü için New York'a dönmek zorundayım. Ama Alex oraya geldiğinde iyi olduğundan emin olur musun? Ve oraya vardığında beni aramasını ona söyler misin? İkimiz de bunu unutacağını biliyoruz." Yan tarafımı dürtüp bana sırıtırken dikkatimi tekrar ona çevirdim.
"Pekâlâ, Annie! Seninle konuşmak güzeldi. Telefonu Alex'e veriyorum. Hoşça kal," dedikten sonra telefonu ondan geri aldım.
“Tatlım, umarım siz ikiniz dün gece uslu durmuşsunuzdur!" dediğinde gözlerimi devirdim. "Evet anne, her şey normaldi. Sadece eskiden olduğu gibi birlikte yattık," dediğimde güldü.
"Pekâlâ, hayatım. Eğer müsaitse Andy'yi Şükran Günü'nde bize katılması için davet etmeye ne dersin? Onunla yüz yüze tanışmayı çok isterim," diye önerdi annem.
Beni telefondan göremediğini unutarak başımı salladım. "Tabii anne. Rezervasyon yaptırdığım günlerde müsait olup olmadığını kontrol edeceğim," diye cevap verdim.
"Harika, tatlım. Ziyafet için hazırlanmaya başlasam iyi olacak! Müsait olduğunda uçuş bilgilerini bana mesaj at. Andy'ye onunla tanışmayı çok istediğimi söyle. Ayrıca Wes'e seninle ilgilendiği için teşekkür et. Hoşça kal!"
"Tamam anne. Hoşça kal! Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum Alex," diye cevap verdi ben aramayı sonlandırmadan önce. Telefonumu komodinin üzerine geri koydum ve bana sırıtan Wes'e döndüm.
"Ne var?" diye sordum biraz sinirlenerek.
"Sanırım annen beni seviyor," derken sırıtışı genişledi.
Bu yorumuna yüksek sesle gülerken gözlerimi devirip yorganı çeneme kadar çektim. "Ne? Ben sevilesi biriyim, değil mi?" diye sordu.
Sırf onu kızdırmak için bir süre sessiz kaldım.
Gözlerimi açtığımda bana sırıttığını gördüm. Beni gıdıklamaya başladığında kahkahalara boğulmuştum, zar zor nefes alabiliyordum.
"Wes! Dur!" dedim kahkaha krizleri arasında soluk soluğa.
"Bana sevilesi biri olduğumu söyleyene kadar olmaz."
"Wes, lütfen! Nefes alamıyorum…"
Yalvarmalarımı duymazdan gelerek, "Sen söyleyene kadar durmayacağım Alex!" diye beni gıdıklamaya devam etti. Yatağın etrafında kıvranırken acımasız parmaklarından kaçmaya çalışıyordum.
"Tamam! Tamam!" dedim sonunda pes ederek. Hâlâ gülüyordum. "Sevilesi birisin Wes!"
Tam öpüşmek üzereyken telefonum çaldığında Wes yüksek sesle inledi. Telefonuma uzandım ama yerdeki kot pantolonunun cebinde vızıldayan telefon onunkiydi.
Telefonu alıp kimin aradığına baktıktan sonra iç geçirdi ve ardından telefona cevap verdi. "Hey adamım! N'aber?"
"Evet, geçen geceki maçını izledim. O son pas harikaydı dostum. O spiral neredeyse mükemmeldi. Kimse onu durduramazdı. Ateş topu gibiydi. Sağlam bir maç çıkardın kardeşim!"
"Kesinlikle, maçına gelmeyi çok isterim. Bir dahaki sefere şehre geldiğinde beni ara."
"Evet, şu an onunla birlikteyim. Bekle, ahbap," dedikten sonra bana döndü. "Knox bir sonraki maçlarından birini izlemeye gelir misin diye soruyor."
"Asla! Maçtan hemen sonra sürtükleri tavlayabilmek için tanrıymış gibi davranan o adamın etrafında olmak istemiyorum! Hayır, teşekkür ederim!"
Wes telefona doğru güldü. "Kibar bir şekilde hayır diyor Knox."
"Sadece takılıyoruz."
"Evet, dün gece onda kaldım."
"Evet, onun yatağında. Knox, sakin ol, hiçbir şey olmadı."
Wes parmaklarını saçlarında gezdirerek derin bir iç çekti. "Evet, biliyorum, sadece birine ihtiyacı vardı. Sakin ol dostum!"
"Andy... Meşguldü. Cidden Knox, sakinleşmen gerek. Öyle bir şey değildi."
"Sana iyi şanslar dostum! Sonra konuşuruz. Kendine iyi bak. Hoşça kal," dedikten sonra aramayı sonlandırdı ve telefonu yatağın üzerine fırlattı.
"Ne istiyormuş?" diye sordum sinirlenerek.
"Göreceksin," diye kıkırdadığı sırada telefonum çaldı.
Gözlerimi Wes’ten ayırmadan komodinden telefonumu aldım ve telefonu açtım. "Alo?"
"Bebeğim! Ah, o seksi sesini nasıl da özlemişim!"
"Hey, bebeğim. Terbiyeli olmaya ne oldu?"
"Kahretsin, adımı söylemeni özlemişim bebeğim! Wes'le konuşuyordum, bu arada ona selamımı söyle. Maçlarımdan birine bilet isteyip istemediğini sormak için seni kendim arayayım dedim. Üç hafta sonra Kaliforniya'da bir maçım var."
"Bebeğimi özledim. Lafı açılmışken, Şükran Günü için Savannah'ya gidecek misin?"
"Çok sinir bozucusun. Bana bebeğim demeyi kes! Ve evet, Şükran Günü için Savannah'da olacağım. Sanırım antrenmanın falan olduğu için sen orada olmayacaksın?" Haklı olduğumu umarak parmaklarımı çaprazladım.
Hattın diğer ucundan kahkahalar yükseldiğinde kendi kendine kıkırdayan Wes'e baktım.
"İkimiz de beni çok özlediğini biliyoruz! Şanslısın bebeğim, bu yıl Savannah'da olacağım. Yani yemekte yanıma oturabilirsin."
Kendini beğenmiş sırıtışını telefondan görebiliyordum. "Iy, lütfen. İkimiz de seni asla özlemeyeceğimi biliyoruz Knox! Ama neden bu yıl orada olmak zorundasın? Olduğun yerde kalıp tek gecelik ilişkilerinden birini sana Şükran Günü yemeği pişirmesi için ikna edemez misin? Bence bu herkes için daha iyi olur, sence de öyle değil mi?" dediğimde kahkahası daha da yükseldi.
"Sorun değil, beni özlediğini itiraf edebilirsin bebeğim! Yalancılardan nasıl nefret ettiğimi bilirsin. Annelerimiz Şükran Günü için leziz yemekler pişirirken neden burada kalayım ki? Hı?"
"Çünkü sen pezevengin tekisin. Daldan dala atlar, kızları sikip atarsın. Buna ne dersen de! Bu işi yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmazsın! Onları sana yemek yapmaları için manipüle edebilirsin, bu konuda iyisin." Bunun onu kızdıracağını bildiğim için sırıttım.
"En azından ben abilerimin arkadaşlarının peşinden koşmuyorum Alex. Gözün yükseklerde anlıyorum! Erkek arkadaşın yok mu senin?"
Seni aşağılık pislik! "Seni pislik! Her şeyi nasıl mahvedeceğini çok iyi biliyorsun! Biletlerini gerilmiş götüne sokabilirsin çünkü hepimiz biliyoruz ki takım arkadaşların ve futbol izleyen herkes seni orada beceriyor! Söyle bakalım Knox, kayganlaştırıcı mı kullanıyorlar yoksa vazelin de iş görüyor mu? Olur da dergilerden seni neyin tatmin ettiğini sordukları bir telefon alırsam, bir sonraki fotoğraf çekiminde grup seks partine katılmak için onlara yanlarında ne getireceklerini söylerim!"
Bu sözlerle telefonu kapattım. Wes'ten bir kahkaha tufanı kopmuştu. Telefonumu kucağıma atar atmaz telefon tekrar çalmaya başladı, ekranda Knox'un adı yanıp sönüyordu.
"Alex! Bu muhteşemdi!" Wes kahkaha nöbetleri arasında soluk soluğa kalmıştı. Gözlerindeki yaşları silerek eğildi ve başımın üstünü öptü. "Sana Knox’un ne dediğini sormayacağım ama sen bambaşka birisin Alex." Kıkırdayarak başını salladıktan sonra yatağa geri yerleşti.
"Hatırlat da seni asla kızdırmayayım tatlım. Sinirlendiğinde çok seksi olsan da söylediklerin beni korkutuyor."
Telefonum hâlâ Knox'un aramaları yüzünden titreşiyordu. Yakında mesaj göndermeye başlayacaktı ama ona gereken cevabı vermiştim.
Kucağımdaki telefonum titremeye devam ederken tekrar yatağa uzandım ve tavana baktım. O aptal Knox her zaman ısrarcı olmuştur. İkimiz de tekrar gözlerimizi kapattık ve birbirimize sarıldık.
Wes çenesini başıma yasladığında ben de yüzümü onun göğsüne gömdüm. Tanrım, çok güzel kokuyordu! Kollarını etrafıma sarıp beni kendine çekerken, dün geceden kalan parfümünün belli belirsiz kokusu duyularımı doldurdu. Beni kucaklıyordu.
Bu şekilde uykuya daldık ve öğleden sonraya kadar uyanmadık.