Evelyn Miller
SAVANNAH
Kulüpte Tanner’la karşılaşalı bir ay olmuştu.
Onunla karşılaşacağım diye bir aydır aşırı paranoyak davranıyordum, özellikle de Rosie’yle karşılaşacak diye.
Bugün ona bakacak kimse olmayınca Rosie’yi kütüphaneye getirmiştim. Ayrıca Jax onu getirmem için sürekli başımın etini yiyordu.
“Daha gelmedi mi?” diye inledi Rosie bilmem kaçıncı kez.
“Hayır bebeğim. Bugün gelmeyebilir,” dedim ona nazikçe. Bir yandan da saate bakıyordum. Saat 15:42’ydi.
Jax genelde kütüphaneye 15:30 gibi gelirdi. “Beklerken boyama yapmak ister misin?” Atkuyruğunu döndürüp alnına dökülen bir bukleyi geri ittim.
“İsterim,” diye mırıldandı küçük masasına bakıp somurtmadan önce. Bir yanım Jax’ın gelmesini hiç istemiyordu, böylece sırrım açığa çıkmazdı. Ama bir yanım da Rosie için gelmesini istiyordu.
Tam yirmi dakika sonra Jax masamda belirdi. Alnından ter damlıyordu, nefes nefese kalmıştı. Yüzü kıpkırmızıydı. Buraya gelmek için koşmuş muydu?
“Burada mı?” diye sordu bana bir “merhaba” bile demeden.
“Jax!” Rosie arkamdan ciyak ciyak bağırıyordu. Minik sesini duyunca Jax’ın yüzü aydınlanmıştı. Masanın etrafından dolanarak Rosie’nin yanına gitti.
“Sana da merhaba,” diye mırıldanırken Jax’ın Rosie’yi kollarının arasına alıp ona sarılışını izliyordum.
“Seni özledim. Annem Erin teyze, Gigi ve Poppycorn’la kalmam gerektiğini söyledi!” diye haykırdı Rosie, Jax’ın boynuna sıkıca tutunarak.
“Ben de seni özledim,” derken Jax onu kalçasına oturttu.
“Anne, Jax’la resim çizmeye gidebilir miyim?”
“Lütfen? Lütfen? Lütfen?” diye yalvardı ben hemen cevap vermeyince.
“Onu rahatsız etmediğin sürece,” dedim iç çekerek.
Onlar uzaklaşırken kendime yaptığım kötülüğü düşünmeden edemiyordum. Neden bunu bu kadar uzun süre sır olarak saklamıştım ki?
Ailesine gidip hamile olduğumu söylemeliydim. Belki Rosie’yi istemezlerdi ama en azından şu anda endişeden ölmezdim.
“Endişeli görünüyorsun,” dedi Lydia ben dudağımı çiğnerken.
“Hayır, iyiyim,” dedim ama fazla hızlı cevap verince sesim tiz çıkmıştı.
“Seni rahatsız eden bir şey var gibi?” diye sordu Lydia nazikçe.
“Rosie’nin babası şehre döndü,” diye geveledim kendimi durduramadan. Bunu söyler söylemez sözlerimi geri almak istemiştim ama artık çok geçti.
“Ah. Biliyor mu?”
“Hayır. Ona söylemeye gittiğimde benden vebadan kaçar gibi kaçmıştı.” Utanarak başımı kucağıma eğdim.
“Şimdi de sen ondan kaçıyorsun sanırım?” dediğinde başımı sallayarak onayladım.
“Onu gördü. Sadece bir kez karşılaştılar ama sanırım anladı. Güney Carolina’ya geri taşınacaktım ama Erin bir avukat tutmam gerektiğini söyledi. Pete’e bile söylemedim. Kendisi bir hukukçu…” diye geveledim.
Erin ya da ailesi dışında biriyle bu konuyu konuşmak garip bir şekilde iyi hissettiriyordu.
“Tatlım, bu çocukla konuştun mu?” dedi Lydia sözümü keserek.
“Hayır.”
“Belki de oradan başlamalısın,” dedi kıkırdayarak. “Hayat bu kadar dramatik olmak zorunda değil,” diye eklerken iade edilen kitap yığınına bakıp yüzünü hafifçe buruşturdu.
“Onları ben hallederim,” derken hızla kalkıp el arabasını kaptım. “Hem kafamı toparlamama yardımcı olur,” dedim Lydia itiraz etmeye başladığında.
Kitapları raflardaki yerlerine yerleştirirken Tanner’la konuşursam neler olacağını düşünüyordum. Yine kaçar mıydı?
En azından denedim der, hiçbir şeyin değişmediğini söylerdim. Ama ya tam velayet isterse? O zaman kesinlikle bir avukata ihtiyacım olacaktı.
“Savannah.” Biri adımı fısıldayınca hızla arkamı döndüm. Tanner. İki adım önümde duruyordu.
“Tanner,” dedim nefes nefese. Bir adım geri attığımda arkamdaki rafa çarptım.
“Burada ne yapıyorsun?” diye sordu kaşlarını çatarak.
“Burada çalışıyorum. Sen neden buradasın?” diye sordum ayaklarıma bakarak.
“Jax’ı almaya geldim,” dediğinde kaşları daha da çatıldı.
“Jax şurada,” dedim Rosie’yle oturdukları yeri işaret ederek.
“Kızınla birlikte, değil mi? Adı neydi? Doğru ya, Rosie,” dedi, cevap vermeme fırsat vermeden.
“Evet,” diye fısıldadım.
“Üç yaşında, değil mi?”
“Evet.”
“Neredeyse dört yıl önce seks yapmıştık. Sonrasında birden Rosie adında bir kızının olması ve benim de Rosaline adında bir büyükannem olması ilginç. Sence de öyle değil mi?” derken, bir adım öne çıkıp bana yaklaştı.
Cevap vermek için ağzımı açtım ama ağzımdan tek bir kelime çıkmıyordu.
“Neden bana söylemedin?” diye sordu Tanner dişlerini sıkarak. Başımı kaldırıp yeşil gözlerine bakarken içimi birden öfke kaplamıştı.
“Öğrenir öğrenmez sana söylemeye çalıştım. Benden kaçtın,” diye çıkıştım.
“Asla senden kaçmadım. Ben yokmuşum gibi davrandın,” diye karşılık verdi anında.
“Öyle bir şey yapmadım! Seninle konuşmaya çalıştım! Sen de kaçtın!” Neredeyse bağırıyordum.
“Anne?” Rosie’nin endişe dolu sesi kütüphanede yankılandı.
“Geliyorum,” dedim, Tanner’la göz temasını kesmeden. Rosie’ye doğru yürümeden önce ona başımı salladım.
Hangi cüretle ondan kaçtığımı söylüyordu? Evet, seks yaptıktan sonraki ilk hafta ondan kaçmıştım ama sonra Erin beni onunla konuşmaya ikna etmişti. O zaman da Tanner benden kaçmıştı.
Beş hafta sonra hamile olduğumu öğrendiğimde, Mikey’yi bana yollayarak kesin bir dille siktirip gitmemi söylemişti.
“Ne oldu?” diye sordum Rosie’ye. Yüzündeki o lanet bukleyi ittiğimde oflayıp pufladı.
“Bağırıyordun,” derken dudağı titriyordu.
“Özür dilerim bebeğim. Annen biraz sinirlendi,” diyerek onu yatıştırmaya çalıştım. Rosie’nin yanında asla bağırmazdım. Annemle babamın yaptığı ama benim yapmayacağıma yemin ettiğim pek çok şeyden biri de buydu.
“Savannah. Lütfen konuşabilir miyiz?” diye araya girdi Tanner.
Jax ters ters abisine bakıp, “Kızın erkek arkadaşı var göt herif,” dediğinde Rosie’nin gözleri bu yeni küfürle parladı.
“Evet, erkek arkadaşı var göt herif,” diye ciyakladı Rosie. Kendisiyle gurur duyuyor gibi görünüyordu. Jax’ın kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken özür dilercesine bana baktı. Ardından gözleri Rosie’ye kaydı.
Rosie’yi azarlamak için ağzımı açmıştım ki Rosie sözümü kesti.
“Biliyorum anne. Biliyorum. Ayıp kelimeler söyleme,” dedi gözlerini devirerek. “Pislik ne demek?” diye sordu yardım için bana bakan Jax’a.
“Sen söyledin, ben değil,” diye sırıtırken omuz silktim.
“O şey… Ayıp bir kelime işte,” dediğinde gözlerimi devirdim.
“Göt deliği gibi mi?”
“Tamam, bu kadar küfür yeter. Git çantanı al lütfen,” dedim sert bir şekilde Rosie’ye bakarak.
“Güle güle Jax! Sonra görüşürüz,” derken masamın arkasına koşmadan önce hızlıca Jax’a sarıldı.
Rosie ayrıldığı anda havayı bir gerginlik kaplamıştı.
“Sana koşuya çıkacağımı söylemiştim. Peşimden gelmene gerek yoktu,” dedi Jax eşyalarını sırt çantasına atarken.
“Annemle babam gelip seni almamı söyledi,” diye cevap verdi Tanner yumuşak bir sesle.
“Sen de sürekli onları dinlersin ya.” Jax homurdanarak ayağa kalktı.
Tanner’a baktığımda gözlerini devirdiğini gördüm. Öfkeden patlayacakmış gibi görünüyordu. Ellerini sımsıkı yumruk yapmıştı.
Tam oradan uzaklaşmak üzereyken Tanner önümde durup yolumu kesti.
“Cidden dostum, onu rahat bırak,” diye tısladı Jax arkamdan. Başımın üzerinden kardeşine bakan Tanner’a baktım.
Bana bakmadan önce, “Kapa çeneni,” diye tersledi onu. “Konuşabilir miyiz? Lütfen?” diye sorarken öncekinden daha kibardı.
“Ciddiyim Tanner. Kızı rahat bırak!” diye homurdanan Jax yanıma geldi.
“Sen bu işe karışma. Bir bok bilmiyorsun,” derken Tanner’ın çenesi seğiriyordu. Rosie sırt çantasını takmış, elinde çantamla mutlu bir şekilde zıplayarak bize doğru geliyordu.
“İkiniz de çenenizi kapatabilirsiniz,” diye bağırdım. Artık bunalmıştım. İkisi de susup bir adım geri çekilince nihayet rahat bir nefes aldım.
“Yarın sabah dokuzda restoranda buluşalım,” dedim Tanner’a. Ardından Jax’a dönüp ona hüzünlü bir şekilde gülümsedim.
“Onunla görüşmek zorunda değilsin Savannah. Değişiklik olsun diye kendi işine bakabilir,” derken Jax’ın her zamanki şapşal, kaygısız hâlinden eser yoktu.
“Sorun değil.” Rosie’nin elini tutarak iç geçirdim. “Sonra görüşürüz,” dedim dönüp gitmeden önce. Dışarıya çıktığımızda, “Jax’la eğlendin mi?” diye sordum Rosie’ye. Cadde boyunca yürüyorduk.
Hava gittikçe ısınıyordu. Yakında yaz bütün ihtişamıyla kendini gösterecekti.
“Evet, bana kelebek çizmeyi öğretecek!” dedi heyecanla. El ele tutuşmuş, sallana sallana yürüyorduk.
“Hey, dondurma ister misin?” diye sordum ilerideki dondurmacıyı görünce.
“Evet isterim, lütfen anne!” diye ciyaklarken elimden kaçmaya çalıştı ama kaçamasın diye sıkıca elini tuttum.
İkimiz de birer top dondurma alıp dışarıda bir banka oturduktan sonra Rosie’ye geçenlerde babası hakkında söylediği şeyi sormaya karar verdim.
“Jax’ın kolunu incittiği zamanı hatırlıyor musun?” diye sorduğumda başını salladı. “Hani babanın insanları yumrukladığını söylemiştin?” diye devam ettim.
“Hı-hı,” derken parmaklarından damlayan dondurmayı yalıyordu.
“Neden öyle bir şey söyledin?”
“Çünkü babam insanları yumruklardı,” dedi omuzlarını silkerek.
“Öyle mi yapardı?” diye sorarken gülümsemeye çalıştım ama içimden bunu nereden biliyorsun diye bağırmak istiyordum.
“Evet. Erin teyze Gigi’ye öyle söyledi.”
“Bunu sana Erin teyzen mi söyledi?” diye sordum kaşlarımı çatarak.
“Hayır, Gigi’ye söylerken duydum. Ben uyumaya çalışıyordum,” dedi utana sıkıla.
“Başka bir şey söyledi mi?” diye sorarken kendi dondurmamdan bir ısırık aldım.
“Söylemedi. Ben uyumuştum.”