
John’un, daha doğrusu Lucas’ın dudaklarındaki gülümseme benimle göz göze geldiği anda soluverdi. Casey mutlu bir ifadeyle onun koluna girmiş, cevap vermemi bekliyordu.
Lucas sesini toparlamak için boğazını temizleyip bana gerginlikle elini uzattı.
Gözlerini gözlerime dikerek, “Tanıştığımıza memnun oldum,” dedi.
İçimde kabaran öfkeyi bastırarak onunla tokalaşmak için elimi uzattım.
Lucas hafif bir telaşla başını hızla iki yana salladı.
Havadaki gerginliği belli ki fark etmeyen Casey neşeyle, “Ve Roxanne, bu da Seth,” dedi.
Yüzüme kocaman yapmacık bir gülümseme yerleştirerek, “Merhaba Seth,” dedim.
Joe, daha doğrusu Seth karanlık bir ifadeyle kıkırdadı. “Merhaba Roxanne, seninle tanışmak benim için bir zevk,” diye cevap verdi.
Ardından eğilerek kulağıma, “Tesadüfe bak sen. Yine bana kaldın,” diye fısıldadı. Geri çekilerek gülümsedi.
Harika geçtiğini düşündüğüm gecem bir dakikada mahvolmuştu. Casey benimle Seth’in arasına bakarak ellerini birbirine çarptı.
Casey aynı neşesiyle, “İçkilerimizi yenilemeye ne dersiniz? Hem biraz dans falan ederiz?” diye önerdi.
~ Lucas nihayet kendini toparlayarak, “Elbette bebeğim, iyi fikir. Gidip şu tarafa yerleşelim,” diye cevap verirken, köşedeki boş bir oturma bölümünü işaret etti.
“Süper olur, masadan çok daha rahat.” Casey kıkırdayarak Lucas’a uzanıp onu öptü.
“Gidelim mi?” Olayların böyle gelişmesinden açıkça memnun görünen Seth gülümseyerek kolunu bana uzattı.
Lucas ile Casey önden giderken, ben de huzursuzluğumu gizlemeye çalışarak gönülsüzce Seth’in koluna girdim. Birkaç adım arkalarından ilerliyorduk.
Seth, “Ee Roxanne,” diye fısıldadı. “Bu küçük durum hakkında ne yapacağız? Şimdi John’la ilgili ne düşünüyorsun?”
Sinir bozukluğuyla, “Bu çok yanlış,” diye fısıldadım.
Çapkınlıkla gülümseyerek, “Ama çok iyi hissettirdi, değil mi?” diye sordu.
“İğrençsin Joe… Pardon, Seth diyecektim. Iy!” diyerek sızlandım.
Seth kolunu kolumdan çekip omzuma sardı. Koltuklarına çoktan yerleşmiş Casey ile Lucas’ın duyamayacağı bir noktada aniden duraksadık.
Beni kendine doğru çevirerek, “Gevşe, Roxanne. Her şey yoluna girecek. Sadece hiç yaşanmamış gibi davran,” dedi.
“Senin için söylemesi kolay,” diye homurdanarak Lucas’ın ona söylediği bir şeye gülen Casey’ye göz ucuyla baktım.
“Pek sayılmaz, çünkü olanları unutmak istemiyorum. Çok güzeldi. Ama gecenin kalan kısmında arkadaşının iyiliği için uslu davranıp rol yapmaya ne dersin?” diye sordum.
Sakinleşmeye ve doğal davranmaya çalışarak derin bir nefes aldım.
“Demek ismin Seth, ha?” Kaşlarımı çattım.
“Evet, Joe değil.” Yüksek sesle kahkaha attı.
Rahatlığına inanamayarak, “Bunun komik hiçbir yanı yok. Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun?” diye sordum.
“Aslında biraz komik… Ama yine de kötü bir durum olduğunu inkâr edemeyeceğim. Lucas’ın seçebileceği onca kadın varken seni, yani kız arkadaşının en yakın arkadaşını seçti, Tanrı aşkına!”
“Üstüne üstlük, bizim bu gece aramızı yapacaklardı. Ama ne yazık ki sen Lucas’la daha çok ilgileniyorsun, ki Lucas’ın kapıldığı da ortada.”
“Demem o ki, bence bu adama bir şans vermelisin.” Seth başparmağıyla kendini işaret etti. Israrcı bir tonda, “Bence birlikte gerçekten eğlenebiliriz,” dedi.
Yere baktım.
Suçlu hissederek sessizce, “Casey’ye karşı çok kötü hissediyorum,” dedim.
Seth iki parmağını çenemin altına koyarak yüzümü kendine çevirdi.
Seth, “Hey, kendini boşuna hırpalama. Ne senin bir şeyden haberin vardı ne de bizim. Her şey gizlilik çerçevesindeydi. Seni bir daha göreceğimizi düşünmemiştik,” diye itiraf etti.
“Lucas’ın benden numaramı istemesi ve benim de ona numaramı vermem dışında. Eğer ben tamamen yabancı biri olsaydım, ikimizi de aynı anda idare edecekti.”
“Bunu ve dostumun yeni erkek arkadaşının onu aldatan bir pislik olduğunu bilerek hayatıma öylece nasıl devam edeceğim?” diye çıkıştım.
Seth, “Bir saniye dur, arkadaşını tanımıyorum ama sadece üç haftadır çıktıklarını biliyorum. Mesela bir ilişki içinde olup olmadıklarını konuşmuşlar mı, biliyor musun?” diye karşılık verdi.
“Şey, hayır. Lucas’la ilgili sadece bir buçuk hafta önce konuştuk, onda da bu parti için davetiyelerimizi ayarladığını söyledi,” diye cevap verdim.
“Eh, o zaman birbirlerini sadece bir buçuk haftadır tanıyorlardı, öyle mi? Haydi ama Roxanne, bu pek de ciddi bir şey değil.” Olaylara onun açısından bakmam için beni ikna etmeye çalışırken başını yana eğdi.
“Evet, haklı olabilirsin. Aralarındaki şeyin ne kadar süreceğini kim bilebilir? Belli ki Lucas ona duygusal olarak henüz bağlanmamış ve Casey de çabuk sıkılmaya meyilli.”
O anda kendimi bu durumun kabul edilebilir olabileceğine dair ikna ederken buldum. Derin bir nefes alarak Seth’e gülümsedim. Bu gecenin seyrini tersine çevirebilirdik.
“Gördün mü bak? İşte böyle bebeğim. Şimdi, oraya gitmeden önce, sana anlattığım komik fıkraya yüksek sesle gül.”
“İlk randevunda tanıştığın en seksi adam olduğumu düşün. Bu işe yarayacaktır.”
Seth şeytani bir ifadeyle sırıtınca kendimi tutamayıp gülümsedim.
O gerçekten de ilk randevumda tanıştığım en seksi adamdı, bu yüzden onu dinlemeye karar verdim. Konuyu uzatmamak için söylediği gibi yüksek sesle gülerek şakacı bir tavırla göğsüne vurdum.
“Aferin kızıma. Şimdi gidip arkadaşlarımıza katılalım, olur mu?”
Kolunu tekrar omzuma atınca onların yanına ilerledik.
Lucas ile Casey aynı kanepeye oturmuştu. Lucas kolunu Casey’nin arkasından kanepeye uzatmış, Casey de elini Lucas’ın üst baldırına koymuştu.
Seth’le onların karşısındaki kanepeye otururken, Lucas gözünü bizden ayırmıyordu. Seth, tıpkı Lucas gibi kolunu arkamdan dolaştırıp kanepenin arkasına uzattı.
Casey imalı bir gülümsemeyle, “İyi anlaşmışa benziyorsunuz,” dedi.
“Öyle oldu.” Seth ona genişçe sırıttı.
“Çok sevindim.” Casey kıkırdayarak bana göz kırptı.
“Ee Seth, Lucas’la ne zamandır tanışıyorsunuz?” Kimse konuşmadığı için Casey sohbet konusu açmaya karar verdi.
Seth, “Yaklaşık on senedir, üniversitede tanıştık,” diye cevap verdi. “Peki siz Roxanne’le ne zamandır arkadaşsınız?” diye ekledi.
“Roxie ile liseden beri dostuz,” diye yanıtladı.
Seth beni dürterek, “Roxie, ha?” diye takıldı.
Casey gözlerini devirerek, “İnsanların ona böyle hitap etmesinden nefret ediyor, o yüzden ona sadece ben böyle seslenebiliyorum,” dedi.
“Çünkü striptizci ismi gibi,” diye karşılık verdim. “Gerçek ismimi bile yeni yeni sevmeye başladım,” diye ekledim.
“Neden ki? Ben ismini sevdim.” Nihayet konuşan Lucas bana baktı.
“Değil mi ama? Ben de adını seviyorum.” Casey ona katılırken, Lucas’ın sorusuna aldırış etmedim.
Seth’in, “Bence seksi bir isim,” derken ensemi okşamaya başladığını hissettim.
“Seksi ismin sahibi kimmiş bakalım?”
Dördümüz de başımızı kaldırıp soruyu soran kişiye baktık. Bay Spence Manfredi’yi tanıdığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Seth ile Lucas hemen ayağa kalkıp onunla tokalaşmak için yanına gitti. Casey şaşkınlıkla bana bakıp adamlar kısık sesle konuşurken hızla yanıma oturdu.
“Kim o?” diye fısıldadı.
“Spence Manfredi,” diye cevap verdim.
Sessizce, “Ne? Gerçekten mi? Harika!” diye ciyakladı.
Bana soracak olursa durum harika olmaktan çok uzaktı. Beni tanıma ihtimali vardı ve bu olursa işler sarpa sarabilirdi.
Bu yüzden herhangi bir fiyasko yaşanmadan önce çocukların ona durumu izah etmekte olduğunu umuyordum.
Ayak üstü sohbetleri nihayet bitince, Casey diğer kanepeye geçerken Lucas ile Seth eski yerlerine döndü.
Bize katılmaya karar veren Spence, önce Casey’nin yanına gidip elini uzattı.
Spence, “Merhaba, ben…” diyerek lafa girse de Casey ayağa kalkıp hevesle onun sözünü keserek onunla sıkıca tokalaştı.
“Bay Spence Manfredi, sizi tanıyorum. Sizinle tanışmak benim için bir onur efendim.” Casey gülümseyerek reverans yaparken, Spence bu selamlama karşısında açıkça keyiflenerek bir kahkaha patlattı.
Kıkırdamaya devam ederken başını iki yana sallayarak, “Bana lütfen Spence de güzelim,” dedi.
Spence dönüp bana elini uzatırken, Casey kıkırdayarak Lucas’ın yanındaki yerine geçti.
“Roxanne, seni tekrar görmek ne kadar güzel,” dedikten sonra bana göz kırptı.
“Ben de seni tekrar gördüğüme sevindim, Spence,” diye karşılık verirken, Spence hafifçe eğilip elimi tutarak üzerine nazik bir öpücük kondurdu.
Ardından diğer tarafıma oturdu.
Spence çocuklara, “Lucas ve Seth, anlatın bakalım beladan uzak duruyor musunuz?” diye sordu.
Demek ki önceki “John” olayına o da dâhildi.
Parçaları birleştirince; Casey’nin bana erkek arkadaşının Spence için çalıştığını, davetiyeleri nasıl aldığını ve Lucas’ın, yani John’un hotel işinde olduğunu söylediğini hatırladım.
Seth içkisini almak için eğilerek, “Asla,” dedi.
Spence’in aniden elini havaya kaldırıp sallamasıyla garson kızın koşarak gelmesi bir oldu.
“İçkilerimizi tazele lütfen,” diye emretti.
Garson kız masadakilere bakarak, “Elbette efendim, sizin için ne getirebilirim?” diye sordu.
Spence, “Özel seçkiden bir şeyler olsun,” diye cevap verdi.
Garson kız bir anlığına afallayınca Spence sürpriz bir şekilde maskesini kaldırarak kıza yüzünü gösterdi.
Kız onu tanıyınca gözlerini kocaman açarken, Spence maskeyi tekrar yüzüne yerleştirdi.
Garson nefes nefese, “Tabii efendim, hemen efendim,” diyerek aceleyle uzaklaştı.
“Bu kurallara aykırı değil mi?” Spence’e sırıttım.
Esprili bir tonda, “Bunlar benim kurallarım, o yüzden onları çiğneyebilirim,” diye cevap vererek tüm odayı aydınlatabilecek parlaklıktaki gülümsemesini sundu.
Seth, “Ona ne istediğimizi söylemedik ki,” diye araya girdi.
“Ne getirirse getirsin iyi olacağından eminim, sorun yok. O seçkideki her şeyi bizzat ellerimle seçtim.”
“Yine de yanlış anlaşılmak istemem. Bu gece burada servis edilen her şey en yüksek kalitede ama benim özel seçtim iyisinin de iyisidir,” diye övündü.
Mevzubahis seçkiden bir kadeh şarap daha içebilmeyi umuyordum.
Önceki samimi tavırlarını hatırlayarak, “Seth, sen de mi Spence için çalışıyorsun?” diye sordum.
Seth, “Spence eskiden ablamla evliydi,” diye açıkladı.
“İkinci karım.” Spence içtenlikle güldü. “Ama sanırım Seth’le ondan daha iyi anlaşıyorduk,” diye ekledi.
“Ablamın karşı çıkışlarına rağmen, o kötü boşanmadan sonra bile arkadaş kalmaya devam ettik. Öyle işte.” Seth omuz silktikten sonra arkamdan uzanıp Spence’in omzuna vurdu.
“Sonra Spence’i Lucas’la tanıştırdım, birbirlerini böyle tanıdılar.”
“Ve şimdi Spence için mi çalışıyorsun?” Dikkatimi bir anlığına Lucas’a yönelttim. Artık onun gerçekte kim olduğunu bildiğime göre, bana muğlak cevaplar vermesine de gerek yoktu.
“Evet, öyle.” Lucas onaylarcasına başını salladı.
“Onun için tam olarak ne yapıyorsun?” diye üsteledim.
Onun yerine Spence, “Lucas benim sağ kolum sayılır. Her işime koşar. Ne yapmasını istersem sorgusuz sualsiz yapar,” diye cevap verdi.
Konu hâlâ muallak olsa da sanırım böyle kalması gerekiyordu. Konuyu kapatmam gerektiği hissine kapıldım.
Spence aniden ayağa kalkıp Casey’ye baktı.
“Casey, tatlım, dans etmek ister misin?” diye sordu.
Casey ona hayretle baktıktan sonra onun için sorun olup olmadığını anlamak istiyormuşçasına Lucas’a döndü. Lucas başıyla onayladı.
“Eğlenmene bak!” Lucas onu cesaretlendirince Casey ayağa fırladı.
Spence en yakın arkadaşımın elini tutup onu dans pistine yönlendirirken, Lucas ve Seth ile tekrar baş başa kaldık.
Casey ile Spence yeterince uzaklaştığı anda Lucas hızla yanıma oturduğu için, Spence’in bunu kasıtlı olarak yapıp yapmadığını sorguladım.
“Aman Tanrım, Roxanne!” diye homurdandı. “Yemin ederim bilmiyordum.”
Dişlerimi sıkarak, “Sen kahrolası bir pisliksin,” dedim. “Arkadaşımı aldattın.”
“Roxanne, onunla tanışalı taş çatlasın üç hafta oldu. Ona bir ilişki içinde olduğumuzu hiç söylemedim,” dedi.
Seth, “Gördün mü, sana söylemiştim,” diye araya girse de ona kapa çeneni dercesine bir bakış attım.
“Ama o ilişki içinde olduğunuzu düşünüyor gibi,” diye açıkladım.
“Öyleyse bu konuyu onunla konuşmam gerekecek,” diye karşılık verince birden panikledim.
“Ona yaşananları anlatmayacaksın,” diye fısıldadım.
“Daha neler! Ona sadece başkalarıyla da görüştüğümü söyleyeceğim. O da isterse aynısını yapmakta özgür olacak.”
“Öyle bile olsa, numaramı telefonundan silmelisin,” dedim.
“Ah, yapma böyle.” Bana doğru eğildi. Kulağıma, “Bunu gerçekten istediğini sanmıyorum,” dediğinde kulağımı gıdıklayan sıcak nefesinin etkisiyle ürperdim.
“Gerçekten ne istediğimi nereden bileceksin? Daha yeni tanıştık.” Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum.
~Seth, “Hey, Luke,” diyerek araya girdi. “Rox artık benim partnerim, unuttun mu?”
Lucas, “Siktir oradan,” diye hırladı.
“Yo.” Seth kıkırdadı.
“Bak ne diyeceğim,” diye araya girdim. “Seth haklı. O artık benim partnerim, sen de Casey’nin partnerisin. Bu şekilde devam edelim, olur mu?”
Elimi cüretkâr bir tavırla Seth’in dizine koyduğumda o da sırıttı.
Lucas sessizce, “Göreceğiz,” dedi. Kendisiyle benim aramda işaret ederek, “Bu, henüz bitmiş değil,” diye ekledi.
“Hayır, bitti. Zaten hiçbir zaman da başlamadı,” diyerek nokta koydum.
Lucas ayağa kalkıp diğer kanepeye geçerken, Casey ile Spence geri döndü. İkisi de yerlerine geçerken, garson kız elindeki tepkisiyle belirdi.
Tepsiyi masaya bırakıp Dom Perignon şişesini alarak beş şampanya kadehinin yanına yerleştirdi.
Spence, “Gayet iyi bir seçim hanımefendi,” diye iltifat etti. “Bu gece belli ki afili bir kutlama yapacağız.”
Spence’le dansının etkisinden hâlâ kurtulamamış Casey kesik nefeslerinin arasından, “Neyi kutlayacağız?” diye sordu.
Garson kız şişenin tıpasını ustalıkla açıp flüt kadehlere doldurmaya başladı. Hepimiz eğilip kadehlerimizi aldık.
Spence kadeh kaldırdı. Yüksek sesle, “Yeni dostlara,” diye anons etti.
Seth, “Yeni dostlara!” diyerek ona katılırken kadehlerimizi tokuşturduk.
Casey kadehi dudaklarına götürürken, “İlk defa Dom içiyorum,” dedi.
Bir yudum aldığı anda gözleri fal taşı gibi açıldı. “Enfes.” Dudaklarını yalayıp Lucas’a yaslandı.
Seth kulağıma yanaşıp, “Bunu göbek deliğinden içmek istiyor olabilirim,” diye fısıldadı.
“Bunu düşünüyorsun, değil mi?” diye fısıldadı.
“Neyi düşünüyorsun?” Belli ki son soruyu yakalamış Spence diğer tarafıma eğilerek sordu.
Seth, bu gayet normal bir şeymiş gibi, “Tam da Roxanne’e Dom Perignon’u onun göbek deliğinden içmek istediğimi söylüyordum,” dedi.
Spence karanlık bir ifadeyle kıkırdadı. Spence bana bakarak, “Tadının çok güzel olduğuna eminim,” diye mırıldandı.
~“I-ıh, bu sefer paylaşmayacağım.” Seth, Spence’e bakarak başını reddedercesine salladı.
Dostumun bu konuşmayı duymadığını umarak endişeyle Lucas ile Casey’ye baktım.
Şansıma hem Lucas’la sohbetine kendini kaptırmıştı hem de gürültülü müzik bizim fısıldaşmalarımızı bastırıyordu.
Öfkelenerek, “Kusura bakma ama bunu sorun etmeyecekmişim gibi benim adıma konuşamazsın. Yaptığımız şeyi yapmış olmamız, bunu kiminle yapacağımın fark etmediği anlamına gelmez,” dedim.
“Hey, beni yanlış anladın Roxanne, sana o gözle bakmıyorum. Sadece çok seksi olduğunu ve küçük kaçamaklardan çekinmeyen biri olduğunu düşünüyorum.”
“Bundan inanılmaz keyif aldım ve seni daha yakından tanımak istiyorum. Kaldı ki sürtüklük meselesine de inanmıyorum.”
Seth, “Ben ‘her koyun kendi bacağından asılır’ düsturuna inanıyorum, bu yüzden güvende olduğumuz ve kimseye zarar vermediğimiz sürece, neden bir şeyler yapamayalım? Ayrıca hakkımda her ne düşünüyorsan düşün, ben gerçekten kötü bir adam değilim,” diyerek bitirdi.
Onun bu itirafı karşısında afallayarak sustum. Söyledikleriyle hanesine birkaç artı yazdırmıştı ve yaptıklarımızdan sonra beni yargılamadığını bildiğim için onun yanında daha rahat hissetmeye başlamıştım.
“Senin kötü bir adam olduğunu düşünmemiştim,” dediğimde gülümsedi.
Spence, “Bana gelince,” diyerek araya girdi. “İlgimi cezbettin. Oldukça güzel bir kadınsın Roxanne, ayrıca bu adamlarla ne yaptığın umurumda değil.”
“Kendisiyle ve cinselliğiyle barışık kadınları takdir ederim,” diye belirtti.
“Onore oldum Spence, ama Seth ve Lucas’la yaptığımı ilk kez denediğimi söylemem gerekir.”
“Onlardan önce sadece üç erkekle birlikte oldum ve hepsi de sevgilimdi. Hiç önüne gelenle yatan tiplerden olmadım, bu yüzden bu benim için tamamen olağanüstü bir durumdu.”
Tüm bunları neden açıkladığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Hâlihazırda beni yargılamadıklarını bilmeme rağmen, hakkımda böyle bir izlenime kapılmalarını istemiyor olabilirdim.
Spence, “Öyle bile olsa, eğlendiğin sürece hiçbir şeyin önemi yoktur. Hayatını bu kadar komplike bir hâle getirmemelisin, Roxanne,” dedi.
“Kendi adıma, olayları akışına bırakmayı öğrendim. Akışın seni nereye sürükleyeceğini asla kestiremezsin.”