Lisa Rhead
WALKER
Verandada oturmuş, gözlerimi kısarak dizüstü bilgisayarın ekranından dans pistinde dans ettiğimiz kızı izliyordum.
Onu dikkatle inceledim.
İkimizle birden dans etmesinin ne kadar ateşli olduğunu düşünmeden edemedim.
Hayden bana bir fincan kahve uzatarak, “Kim olduğuna dair bir fikrin var mı?” diye sordu.
“Hayır. Ne onu ne de onu kaçıran pisliği tanıyorum.”
Hayden, adamın onu dans pistinde yakaladığı fotoğrafı yakınlaştırdı ama adamı tanıyamadık.
Onu başka bir adam tarafından götürülürken görünce çok kötü hissettim ve Hayden’dan cipimi getirmesini istedim.
Bir noktada kumlara kustuğunu görüp onu yakalama şansım olduğunu düşünmüştüm ama yaklaştığımızda ortadan kaybolmuştu.
Sahili iki kez turlamamıza rağmen izine rastlayamamıştık.
Kahvemi yudumlarken kızın dans ettiği kamera kaydını tekrar başa sardım.
Hayden, “Onun için bir tetikçi ayarlayalım mı?” diye sordu.
Sertçe, “Onu öldürmek istemiyorum,” dedim.
“Bilgi almak için demek istedim. Onu izlemesi için?”
“Kimse ona dokunmadığı sürece olur.”
Başka birinin ona dokunması düşüncesi beni rahatsız ediyordu.
Acaba nereden gelmişti?
Hikâyesi neydi?
Kot pantolonumun içinde büyüyen penisimi ortaladıktan sonra, kızın dans ettiği ekrana tekrar bakarak kahvemi yudumladım.
“Öldürmek istemediğimiz birinin peşine düşmeyeli uzun zaman olmuştu,” diye güldü Hayden.
“Canını yakmak gibi bir niyetim yok. Yatak odası dışında…” dedim.
Hayden gülümsedi.
“Ben de,” dedi.
Gülümseyerek videoyu tekrar başa sardım.
Hayden, “Bugün bazı teslimatlar yolladım ve yarın ödeme için Tony’ye uğramamız gerekiyor,” dedi.
Gözlerimi ekrandaki afetten ayırmadan başımı salladım.
Acaba inleyenlerden miydi yoksa çığlık atanlardan mı?
Hayden, “Yerel gazeteye temizlikçi için ilan verdim,” dedi.
Başımı sallayarak kahvemi yudumladım.
Gülümseyerek, “Vay canına! Ona fena tutuldun galiba?” diye takıldı.
“Bir şey istediğimde genellikle onu elde ettiğimi biliyorsun,” diye cevapladım.
“Ama seni bu hâle getiren kişi ellerinin arasından kayıp gitti.”
“Hayır, gitmedi!” diye bağırdım.
“Belki hâlihazırda bir ilişkisi vardır ya da erkeklerden hoşlanmıyordur, olamaz mı?” diye sordu Hayden.
“Onlar halledilir,” diye homurdandım.
“Bir hatun yüzünden kendini kaybetme.”
Ona tek kaşımı kaldırdım.
“Sorun değil. Peşine düşüp onu tamamen kendime ayıracağım.”
Hayden dudaklarını birbirine bastırdı.
Bu fikir hoşuna gitmemişti.
“Tamam, tamam. Kız çok seksi ve onu birlikte bulacağız.”
Başını sallayarak ayağa kalktı.
“Sahilde koşmaya gidiyorum, geliyor musun?”
Başımı iki yana sallayıp kahvemi diktim.
Hayden veranda merdivenlerinden koşarak inip sahile ilerlemeye başladı.
Ayağa kalkıp korkuluğa yaslanarak denize baktım.
Saçlarımı sıvazlayarak iç çektim.
Neredesin, küçük deniz kızı?
Denize düşüp benden uzaklaştın mı?
Orada bir yerde ise onu bulmak için elimden geleni yapacaktım.
Cep telefonumu çıkarıp müzik uygulamamı açarak gizemli kızla dans ettiğim şarkıyı buldum.
Ne ilginçtir ki adı Bad Boy’du.
Acaba kötü bir çocuktan hoşlanır mıydı?
Ya da belki iki kötü çocuktan?
Oynat tuşuna basarken kendi kendime gülümsedim.
Hoşlanacaktı.
Dizüstü bilgisayarımı alıp yatak odama yöneldim, elimle biraz stres atacaktım.
Yaklaşık bir saat sonra, Hayden ile ikimiz için öğle yemeği hazırladım ve çamaşır odasına gidip çamaşırlarımı yıkadım.
Buraya bir temizlikçi getirmek için sabırsızlanıyordum böylece artık bu saçmalıkla uğraşmak zorunda kalmayacaktım.
Mutfağa döndüğümde Hayden’ı yaptığım tavuk salatasını yerken buldum.
“Koşu iyi miydi?”
Başını sallayıp bir bardak su içti.
Yanına oturup salataya yumuldum.
Hayden, “Öğleden sonra ağırlık kaldırmak ister misin?” diye sordu.
“Olur.”
“Güzel. İşim bitince üstümü değiştirip cipi ön tarafa getireyim.”
Yemeğini bitirdikten sonra kirli tabaklarını bana bıraktığını ve siyah bir şortla beyaz bir tişört giydiğini fark ettim.
Koşu ayakkabılarımı giyip silahımı arka cebime soktuktan sonra telefonumla kulaklıklarımı aldım.
Evin alarmını kurup anahtarları aldıktan sonra dışarıda bekleyen cipe gittim.
Hayden sürücü koltuğuna geçip camları açmıştı. Hemen telefonumu arabadaki Bluetooth hoparlöre bağladım.
Bad Boy şarkısını açtım.
Hayden şarkıyı tanıyınca gülümseyerek gaza bastı.
İki koruma evimizin dış kapısını açtıktan sonra, mülkümüzden çıkıp kasabaya doğru yola çıktık.
Kolumu cama dayayıp güneş gözlüğümü takıp kasabanın spor salonuna giden yolları izledim.
Hayden arabayı otoparka çektikten sonra inip spor salonunun girişine yürüdük.
Hayden arabayı kilitleyip yanıma geldi.
Arkamda onunla salondan içeri girdiğimde spor salonunun sahibi Karen tarafından karşılandık.
Altmışına merdiven dayamış bir kadın olan Karen, seksenli yılların parlak eşofman takımlarının ve kalıp gibi makyajlarının hâlâ moda olduğunu sanıyordu.
“Hoş geldiniz, Raffieller!” diye seslenerek yanımıza geldi.
Sarıldığında yüzümü buruşturdum, gül kokulu parfümü yüzünden öğürdüm.
“Şimdi almak isterseniz aylığım hazır.”
Hayden, “Ödemeden aybaşı dönemi gibi bahsediyor,” diye mırıldandı.
Karen’ın uzattığı kalın kahverengi zarfı alıp Hayden’a uzattım.
Çabucak içine baktıktan sonra Karen’a sırıtarak kafa salladı.
Karen, “Bugün spor yapmak için kalacak mısınız?” diye sordu.
Başımı sallayarak güneş gözlüklerimi çıkardım.
Karen elini sallayarak, “Şu an tamamen sizin,” dedi.
Göz devirerek ağırlık bölümüne ilerledim.
Ben göğüs kası çalışırken Hayden başımda durdu ve koşu makinelerine geçmeden önce de ben onun başında durdum.
Egzersiz yaparak formda kalmayı seviyordum.
Fit olmanın işime katkısı oluyordu, ayrıca cinsel gücümü artırıyordu.
Terimi silip koşu hızımı artırdım.
Bunun üzerine Hayden da hızını arttırdı.
İkimiz yarışırken güldüm ve sonunda Hayden durmak zorunda kaldığında sırıttım.
Nefes nefese, “Hiç adil değil. Senin bacakların daha uzun,” dedi.
Birkaç dakika daha koşmamı izledikten sonra yavaşlayıp yüzünü silerek koşu bandından indi.
Bana attığı havluyla yüzümü sildim.
Buzdolabından iki şişe soğuk su alıp birini bana getirdi.
Şişeyi neredeyse tek dikişte bitirdim.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak nefesimi düzenlemeye çalıştım.
Yeşil gözlü, siyah saçlı kızın yüzü gözümün önüne gelince içimden inledim.
Onu takıntı yapmaya başlamıştım.
Onu bir an önce yatağa atmalıydım.
Penisim şortumun içinde seğirdi. Beni izleyen Hayden’a soran gözlerle baktım.
“Hâlâ onu mu düşünüyorsun?” diye sordu.
Başımı salladım.
Gülümseyerek, “Ben de,” dedi.
“Onu götüren adamı bulmamız lazım.”
“Ya da şu kısa saçlı kadını?”
Çok mantıklıydı.
Kız, bizden önce o kısa saçlı kadınla dans ediyordu.
Bu kasabada kısa, siyah saçlı pek kadın yoktu ve işim sağ olsun, onu er ya da geç tekrar görecektim.
“Gözünü dört aç ve üyelerimizden bilgi al,” dedim.
Deniz kızım beni bir kez atlatmış olabilirdi ama onu bir daha gördüğümde elimde bir ağla hazır bekliyor olacaktım.
“Onu bulduğunda ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu Hayden.
“Onu bizim yapmayı,” diye cevapladım.
“Onu evde, bizim için aynı şarkıda tekrar dans ettirmek istiyorum böylece gözlerindeki o ateşi tekrar görebileceğim,” dedi.
Kızın o yeşil gözlerinde gerçekten ateş vardı.
Gürül gürül yanan bir ateş...
Hareketleri âdeta beni becer diye bağırıyordu ve yakınındaki her erkek bunu görmüştü.
Ama sadece bu iki erkek onu becerme ayrıcalığına sahip olacaktı ve bunu denemeye kalkan her kim olursa olsun ben beynini uçurmadan önce silahımın namlusunu görecekti.