J. M. Felic
LUCIEN
Ben bir efsaneyim. Saygısızım. Saygıdeğer olacağım. Çok ileri gideceğim-m-m...
Bu gece olanlar sürekli kafamda dönüyordu.
Kadının okul müzesine bağışladığı antik aynada çok miktarda Zaxonya gümüşü vardı.
Yani benim dünyamda yaratılmıştı.
Birisi krallığımla uğraşıyordu, benim iznim olmadan krallığımın kaynaklarından faydalanıyordu.
Lanet sıçanlar.
Kafalarını keseceğim.
Dr. Danes, Dünya'ya açılan bir geçit olduğunu söylemişti. En azından artık nerede olduğunu biliyordum.
Şimdi sadece kimin yaptığını ve ondan nasıl kurtulacağımı bulmam gerekiyordu.
Ama gizemli kadını sakince sorgulamaya çalıştığımda, aynanın içinde dönen Zaxonya gümüşünü görür görmez kan beynime sıçramıştı.
Dünyalılar bunu göremiyordu ama damarlarımda akan Zaxonyalı asil kan nedeniyle ben görebiliyordum.
Sinirlerime hâkim olamadığım için, müze turumuza devam ederken, benden kaçmaya başladığında kadını suçlayamazdım.
Bakışlarımız birçok kez buluştu ama çoğu zaman onu diğer ziyaretçilerin ya da profesörün arkasında saklanırken buldum.
Kendini toparlamaya, sanki onu hemen öncesinde korkutmamışım gibi davranmaya çalışıyordu.
Sanki daha önce onun yanıp tutuşmasına ve ıslanmasına sebep olmamışım gibi...
"Ekselansları, hani sadece bir saat kalacaktınız?" diye sordu Dr. Danes.
"Sanırım daha uzun kalacağım. Bir şeyi araştırıyorum," diye cevapladım Nicolette'in cam bir kasanın arkasında görünen muhteşem sırtına bakarken.
Dr. Danes biraz güldü. Kurnazca yana dönerken bakışlarımın düştüğü yerin izini sürdü.
"İyi araştırıyorsunuz," dedi sırıtarak.
Söylenerek konuyu değiştirdim. "O Malta aynasını istiyorum. Bu gece bitmeden süitime teslim et."
Profesörün sırıtışı söndü. "Ayna mı? Bayan Holland'ın bağışladığı mı?
Başımla bile onaylamak için çaba sarf etmedim.
Lanet olsun, emrim yeterince açık değil mi?
"Ama Ekselansları, o artık okulun malı. Profesör Mallorie'ye ya da rektöre haber vermeden müzeden çıkaramam. Hem neden istiyorsunuz ki?"
"Zaxonya malı Profesör. Bayan Holland'ın değil. Okulun malı asla değil."
"Zaxonya mı? Ama Malta'dan geldi," dedi kaşları çatarak.
"Sana emrettiğim şeyi yap," dedim ölümcül bakışlarla. "Üniversite rektörüne ve meslektaşına söyle, o aynaya karşılık iyi bir meblağ ödeyeceğim."
Sonunda başını eğdi, pes etti.
Beni yalnız bıraktığında, salonda tekrar kadını aradım.
Ama görünürde yoktu.
Desime'm sıvışmaya çalışıyor.
Merdivenlere atladım.
O topuklularla fazla uzağa gitmiş olamaz.
Eğer onu yakalarsam, bana ihtiyacım olan bilgiyi vermeden bir daha kaçmasına izin vermezdim.
Onu hapsetme anlamına gelse bile.
Ya da onu inletme pahasına.
Hangisi önce gelirse.
Fuayeye vardığımda kaldırımdan uzaklaşan bir taksi gördüm.
Herhalde taksinin içinde.
İnleyen ben oldum.
Lanet olsun, çok hızlı.
Ama bu durum hoşuma gitti
Benim görünüşüme sahip bir adam, nadiren kovalamaca heyecanı yaşar.
Aceleyle valenin Maybach'ımı getirmesini istedim.
"Oyuncağıma çok iyi baktın," dedim adam önüme park ettiğinde. Cüzdanımdan bir tomar para çıkardım ve eline sıkıştırdım. Ağzı kulaklarına vardı.
"İhtiyacın olursa şoförün olabilirim patron," diye teklif etti.
Şoför koltuğuna geçmeden önce güldüm. "Önce üniversiteyi bitir."
İşte böylece bir kadının fermuarımı çözüşünden daha kısa sürede okulun önünden uzaklaştım.
Sarı taksi. Toyota, 2014 model. Plaka numarası APT 3242.
Taksinin bilgilerini sadece bir bakışta ezberlemiştim.
Aracı ararken son anda taksinin ara sokağa döndüğünü gördüm. Gaza bastım ve motorum kükredi.
Neyse ki trafik benden yanaydı. Sarı taksinin yolunu kestim ve lastikler, tampon sadece birkaç santim uzaktayken durdu.
Arabadan yıldırım gibi indim, taksiye koştum ve arka kapıyı açtım.
Arkadakini gördüğümde sinirlendim.
Bedenine yapışan eteği ve koca memeleriyle bir sarışın
Benim Desime'm değil.
Hiç kimse değil
Arabasını durdurduğum için sevinçten dudaklarını ısıran, tanımadığım sürpriz biri
"Umm," mırıldandı, saçlarını kulağının arkasına attıktan sonra dekoltesini göstermek için bana doğru eğildi, “Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Kapıyı işe yaramaz suratına kapattım.
Sıçayım!
Tamamen benzin ve zaman kaybı.
Desime'm nerede?
NICOLETTE
Okuldan çıkarken arka kapıyı kullandım.
Nedenini bilmiyordum ama içimden bir ses oradan çıkmam gerektiğini söyledi.
Eve vardığım anda kendimi banyoya attım.
Sıcak su dolu küvette, müzede olanları düşündüm...
Bay Ozric'in benden ne istediği hakkında endişelenmem gerektiğini biliyordum.
Ama sıcak su tenimi kaplarken gerçekten endişelendiğim tek şey, onu bir daha görememekti.
Elim karnımın üzerindeydi, biraz daha aşağı indirdim… biraz daha... Onun gözlerini, yüzünü, vücudunu hayal ettikçe elim, iki bacağımın arasına kaydı.
Ama tam onu en fazla çağıran yere dokunmak üzereyken elimi çektim.
Ne yapıyorsun Nikki?
Bu adam beladan başka bir şey değil!
Hayatını mahvedecek.
Bu gece seni tehlikeli bir şekilde aniden boğazlamaya çalıştı!
Kim bilir başka korkunç neler yapabilir?
Ne pahasına olursa olsun ondan uzak durmam gerek.
Banyodan çıktığımda, onun hakkında herhangi bir şey düşünmemeye karar vermiştim, özellikle de kirli düşünceler.
Kim olduğunu Google’da bile aratmadım.
Bir tarafım, Darien Ozric adında esrarengiz adam hakkında her şeyi çılgınca aramak istiyordu.
Nasıl bu kadar çok parası olduğunu, ne iş yaptığını ve medyanın onun hakkında ne söylediğini öğrenmek istedim. Ama mantıklı tarafım durmamı emretti.
Yatağıma uzandım, onu rüyamda görmemek için dua ediyordum. Aniden telefon çaldı.
Açtım. "Merhaba?”
Arayan kişi konuştuğunda ağzım kurudu.
"Ni... co... lette." Bay Ozric, o sanki üzerimdeymiş ben de onun altında bacaklarım genişçe açıkmış gibi adımı sayıklıyordu.
Lanet olsun.
Ben de onu taklit ederek, "Bay Oz... ric," diye adını sayıkladım.
Hain bilinçaltımdan gelen bir kıkırdamayı kontrol altına almak için yatakta hafifçe doğruldum.
Bu geceki partiden sonra bana ulaşmasını beklemiyordum.
Onunla seks yapmak için aramasını bekleyen bir sürü kadın olduğunu düşünmüştüm. Listede ben olduğumu düşünmemiştim.
"Numaramı nereden öğrendiniz?" diye sordum.
"Multi-milyardersen tatlım, her şey sana altın tepside teslim edilir. Numaran dâhil."
Hah! Gerçekten öyle!
"Görünüşe göre kaynaklarınız var. Ama bu kadar açık oynamamanızı öneririm Bay Ozric. Benim sapığım olduğunuzu düşünebilirim."
Telefonun diğer ucunda sessiz bir kıkırdama duydum. "Hayır Nicolette. Sapık doğru kelime değil.
"O zaman ne?" diye sordum.
Onun yanıtını ve sesini tekrar duymak için beklerken tüm kirli düşünceler zihnime hücum etmeye başladı.
Eğer ahlaksız bir kadın olsaydım, boş konuşmayı bırakır ve telefon seksimize o anda başlardım.
Telefondaki sesi aşırı orgazm ediciydi.
O anda aklımın bir köşesinde, kendime dokunmayı ciddi ciddi düşünüyordum.
Sonunda tekrar konuştu.
"Benimle buluşmayı kabul edersen, soruna cevap vereceğim,” dedi.
"Randevu mu?" boğuluyordum. "Ne için?"
"Beni arkeoloji hakkında eğitmeni istiyorum."
Dalga geçtim. Ne kadar sahte bir bahane.
"Hmmm, aynayla ilgili sorularına cevap vermemi istediğini söylüyorsun, değil mi?" diyerek konuyu açıklığa kavuşturdum.
"Hmmm, hızlısın. Hoşuma gitti."
Tabii ki...
Ne de olsa benimle ilgilenmiyor.
Sadece o aptal lanetli ayna.
"Bay Ozric, daha önce boynumla yaptığınız gösteriden sonra -ki bu arada hâlâ çok ağrıyor- artık sizinle bir işim olmayacağına karar verdim. Siz bir baş belasınız. Baş ağrısı. Tam bir baş belası!"
Yine beni ürperten uzun bir duraklama oldu.
O cevap veremeden telefonu kapatmayı düşündüm ama sonra uzunca bir nefes verdiğini duydum.
"Biliyor musun, sen bana böyle bir şey söyleme cüretini gösteren ilk kadınsın."
Gururla sırıttım.
"Ama merak etme Nicolette," diye devam etti. "Sikimi senin sıkı popondan uzak tutacağım. Baş belası derken bunu mu kastetmiştin?"
Aman Tanrım, neler duyuyorum!
Yanaklarım utançtan yanıyordu.
"Pardon?" dedim.
"En azından daha zamanı değil,” diye yanıtladı.
Ve telefonu kapattı, beni utançtan titreyerek bıraktı.
Kontrol edilemeyen bir arzuyla kalakaldım.