İşler Tersine Dönünce - Kitap kapağı

İşler Tersine Dönünce

Ivana Vanessa Jameson

Bölüm Dört

LUCY

Alnımda soğuk, nemli bir bez hissedince gözlerimi kırpıştırarak açtım. Etrafa bakınınca hizmetçilerin yatak odasında, yumuşak yataklardan birinin üzerinde yattığımı fark ettim.

Ormanda yakalanmam, likan kralının şatosuna hapsedilmem, hizmetçi olarak çalışmaya başlamam ve son olarak da kralla tanışmam… Tüm bunlar, gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Her şeyi hatırlıyordum. Hâlbuki hatırlamamayı ne çok isterdim!

Yan tarafımdan bir ses, “Kralla tanıştıktan sonra gül bahçesinde bayıldın. Şaşırdım doğrusu,” dedi. Bu soğuk sesin sahibini tanıyordum.

Başımı yavaşça çevirdim, boynum tutulmuş gibiydi. Emma'nın yüzüne baktım. Elinde küçük bir kâse suyla yanımdaki taburede oturuyordu.

Konuşmadan önce derin bir nefes aldım. Kısık bir sesle, “Ben bayılmadan önce ne dedi?” diye sordum. Ne duyduğumu biliyordum, ama teyide ihtiyacım vardı. Belki de yanlış duymuştum.

“Bence ne dediğini çok iyi biliyorsun, Lucy. Ayrıca bu konuda sessiz kalmanı istiyor. Şato zindanına hapsedilen çoğu insan gibi ölüm cezasına çarptırılmayacağın için çok şanslısın. Üstüne üstlük, bir likanın eşi olmak bizim için bile son derece nadir bir durumken, bir insan olarak likanın eşi olman… Bu, şanstan öte bir şey.”

Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Ben ise hayalet görmüş gibi göründüğüme emindim.

Yattığım yerde doğrulurken, “Bu nasıl mümkün olur? Neden ben?” diye yüksek sesle düşündüm. O şekilde yaşamamın imkânı yoktu. Emma'nın ellerini tutup yüzüne umutsuzca baktım.

“Öldür beni! Lütfen, hemen şimdi öldür. Bu şekilde yaşayamam. Başıma her gün kötü bir şeyler geliyordu, ama bu… Bundan daha kötüsü olamaz!”

Bana önce şaşkınlıkla, sonra da acıyarak baktı.

“Seni öldüremem Lucy, istesem de yapamam. Bir kralın eşini öldürmek, vatana ihanetten bile daha kötü bir suçken bir likanın eşini öldürmek… Bunun cezası ölümden bile beter olur. Sadece derimi canlı canlı yüzmekle kalmaz, sevdiğim herkes ve ailem de dâhil olmak üzere tüm köyümü yakarlar. Hayatımdaki herkesi öldürürler.”

Başımı sallayıp, “Yapmaz, benden hoşlanmıyor ki! Beni öldürürsen seni ödüllendirebilir bile. Lütfen!” diye yalvardım.

Emma, ellerini avuçlarımdan çekip, “Hayır! Türümüz hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, şu anda senden hoşlanmasa bile, kurdu sana gözlerini diktiği anda seninle bir bağ kurdu. Belki insan tarafı, bir insanla çiftleştiğini inkâr ediyordur. Ama seni öldürürsem, kurdu kesinlikle kafamı koparır!” dedi.

“Beni öldürdüğünü öğrenemez ki. Beni boğup kaç. Öteki hizmetçiler, beni bulup uyurken öldüğümü sanarlar. Yapmak zorundasın, lütfen! Hayatımın geri kalanını bir likanla geçiremem. Acı bana. Lütfen… Yalvarıyorum.”

İsteğimi değerlendirir gibi bir bakış atıp başını hayır anlamında salladı. Yatağa bıraktığım havluyu alıp ayağa kalktı.

“Senin türünden nefret etsem de ben katil değilim. Bu yüzden lütfen beni kışkırtma. Çünkü beni cehennem alevlerine atacağına inandığım bir tanrıçam var. Biraz daha dinlen. Saat onu geçeli çok oldu. Ben sana akşam yemeği getireyim.”

Bunun üzerine su kabını alıp çabucak dışarı çıktı.

Artık geleceğime dair kafamda o kadar fazla soru vardı ki, bulabildiğim tek çözüm ölümdü. Likanın eşi olduğumu fark ettiğinde yüzünde beliren öfke, tüylerimi diken diken etmişti.

Arkadaşlarımı öldüren o canavarla nasıl çiftleşebilirdim ki? Onun türü, ailemi yok etmişti. Bu cehennemden çıkmış yaratıklarla yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim.

Emma, elinde çorba ve pilavla geri döndü. Tabakları ve kaşığı uzatıp, “Sadece bunlar kalmış. Ye, güçlenmen lazım,” dedi.

Tabağı elinden alırken, “Kralla çiftleşmek benim için ne anlama geliyor?” diye sordum.

“Bilmiyorum, sadece bunu bir sır olarak saklamamı, senin de bu konuda ağzını açmamanı söyledi. Eğer herhangi bir şekilde duyulursa, başımı koparmakla tehdit etti, ama senin akıbetin konusunda hiçbir şey söylemedi. Yarın her zamanki gibi işine devam edeceksin,” dedi sertçe. Başımı sallamakla yetindim.

***

Dün gece bayılmamla sonuçlanan talihsiz olaydan sonra, normalden daha erken uyumama izin vermişlerdi. Bu yüzden herhangi biri gelip beni uyandırmadan kendiliğimden uyandım.

O gün mutfakta görevliydim. Öteki hizmetçilerle birlikte, kraliyet ailesine kahvaltı hazırlıyorduk.

Etraftaki Omegaların benden nefret etmesine, beni itip kakmasına, ters ters bakmasına alışmıştım. Diğer kurt adamlar, kendilerini onlardan daha üstün gördükleri için, onlar da kendilerini benden daha üstün görüyorlardı.

Benimle uğraşmak, içlerindeki ezikliği biraz da olsa hafifletiyor gibiydi. Ben ise perişan bir hâldeydim. Zaten canım hâlâ yanıyordu, üstelik sabahın köründe çalışmaya başlamıştım.

Her gün, birisi ya çelme takıp yüzüstü düşmeme sebep oluyor, ya sert bir şekilde itiyor ya da elime bilerek kaynar su vb. döküyordu.

Bu kez, beni bir sandalyenin üzerine çıkıp kahvaltı için cam tabak indirmeye çalışırken yakalamışlardı. Cam tabaklar, mutfaktaki dolapların üst kısmındaydı, ne yazık ki kısa boylu biri olduğum için sandalyeye çıkmam gerekmişti.

Bana karşı sebepsiz bir kin güden kötü niyetli bir Omega, üzerine çıktığım sandalyeye tekme atınca sert bir şekilde yere kapaklandım.

İşin kötüsü, uzanmaya çalıştığım cam tabaklar da üzerime devrildi. Gözlerimi can havliyle kapatıp kendimi korumaya çalıştım.

Ancak hiçbir şey olmamıştı.

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki. Bir an yerde, tabak yığınının üzerime yağmasını beklerken bir saniye sonra birinin güçlü kollarında olduğumu fark ettim. Beni alıp mutfak tezgâhının üstüne oturttu.

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Tabakların yere düşüp un ufak oluşunu dehşetle izledim. Olanlar yüzünden başımın fena hâlde derde gireceğini biliyordum. O cam tabakların, şatodaki diğer her şey gibi çok pahalı olduğu kesindi.

Derin, öfkeli bir ses, sert bir şekilde, “Niye o lanet tabakları almak için sandalyenin tepesine çıkarsın ki? Güvenli olmadığını bilmiyor musun? Aptal mısın sen?” diye çıkıştı. Korkudan yerimden sıçradım.

Hayatımı kurtaran adama bakmak için başımı kaldırıp kim olduğunu görünce tekrar bayılacak gibi hissettim. Karşımdaki likan kralıydı! Tanrım, neden ben?

Kekeleyerek, “Ben... Ben... Tabakları almam gerekiyordu. Kazara oldu…” diyebildim. Söylediklerim kim bilir ne kadar aptalca gelmişti. Ama hata bende değil, sandalyeye tekme atan kişideydi.

Yine de bunu krala söylememeye karar verdim. Halkından birini suçladığım için beni öldürmek isteyebilirdi.

Hâlâ çok yakınımda duruyordu. Söylediğim şeye alaycı bir şekilde güldü. Aramızda sadece birkaç santim vardı.

“Tabakları mı alman lazımdı? Tabak almak için hayatını riske mi attın? Ne kadar cahilce konuştuğunun farkında mısın? Hem seni mutfağa kim koydu? Buradaki işin bitmiştir,” deyip beni tezgâhtan indirdi. Yere bıraktı. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyordum.

Etraftakiler de durmuş, bizi izliyordı. Herkes en az benim kadar şaşkındı. Kralları, beni kolumdan tutup mutfaktan çıkarırken hepsi donup kalmıştı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok