Güney Ormanı Alfaları - Kitap kapağı

Güney Ormanı Alfaları

Laila Callaway

Dördüncü Bölüm

LEILANI

Perdeler kapalı olmasına rağmen odamı ışıkla dolduran güneşle uyandım. Yana yuvarlanıp telefonumdan saate bakınca sekizi dört geçtiğini gördüm. Doğrulup iyice gerindikten sonra yataktan kalktım.

Kapıya doğru iki adım attığımda görebildiğimi fark ettim.

Her şeyi görebiliyorum!

Görüşüm tamamen geri gelmişti. Artık her şey net ve berraktı.

Heyecanla odamın kapısını açıp koridorda koşarak annemle babamın odasına gittim. Kapıyı defalarca çaldıktan sonra annemin, “Gel,” diye bağırdığını duydum.

İçeri daldığımda annemin havluya sarınmış hâlde banyodan çıktığını gördüm.

Mutlulukla, “Anne! Görebiliyorum!” diye haykırdığımda annemin yüzünde bir gülümseme beliriverdi.

“Ah, canım, bu harika,” diye haykırarak beni kollarına çekti. Bir süre birbirimize sarıldıktan sonra gözlerime bakmak için geri çekildi.

“Tamamen iyileşmiş gibiler, müthiş. Neden aşağı inip bu güzel haberi babana da vermiyorsun?” diye teklif etti.

Merdivenlerden koşarak inip kapısını çalmadan ofisine daldım. Bir anlığına Alfaların da yanında olabileceğini düşünsem de aldırış etmedim.

Kardeşim babamın yanındaydı. Babam masasının başındayken Akamai duvara yaslanmıştı. Onlara gördüğümü söylediğimde ikisi de gelip bana sarıldı.

Damon’a iyi haberi mesajla verdikten sonra giyinmek için yukarı çıktım. Daha mutlu hissettiğim için günlük bir elbiseyle sandaletlerimi giydim.

Saçımı taradıktan sonra yalnızca birkaç gündür olsa da senelerdir yapmıyormuşum gibi hissettiğimden hafif bir makyaj da yaptım.

Kahvaltı için aşağı indiğimde Alfaların kahvaltılarını yapıp koşuya çıkmış olduklarını fark edince hayal kırıklığına uğradım. Nasıl göründüklerini görmek istiyordum.

Kahvaltımı yapıp dişlerimi fırçaladıktan sonra kütüphaneye döndüm. Nihayet kitaplarımı okuyabilecektim! Pencere oturağına oturup okumadığım birkaç bölümü kalmış bir kitabı daha bitirdim.

Bir saat sonra bitirdiğim romanı sehpaya bıraktığımda mutlulukla iç geçirdim. Akamai kütüphaneye gelip pencere oturağına oturdu.

“Saldırı planıyla ilgili güncelleme isteyebileceğini düşündüm,” dediğinde hevesle başımı salladım.

Sürüde olup bitenlerden haber olmak her ne kadar hoşuma gitse de Akamai Beta olduğu için çok fazla dâhil olmamaya çalışıyordum.

Akamai, “Yerlerinin dağda bir kulübede olduğunu tespit ettik. Bu gece yola çıkıp sabahın ilk ışıklarında, hiç beklemedikleri bir anda onlara saldıracağız,” dedi.

“Sağlam bir plana benziyor. Lütfen dikkatli olun,” dediğimde bana güldü.

Karanlık bir tonda, “Esas o avcılar dikkat etsin, biz etmeyeceğiz kardeşim,” diyerek kıkırdadı. “Bombalarını etkisiz hâle getireceğiz ve onları gafil avlayarak yataklarında öldüreceğiz.”

Ürkütücü sözleri karşısında ürperince, onların saldırı planına dâhil olmadığım için minnettar hissettim.

Elbette onlardan biri bölgemize gelse ya da aileme saldırsa onunla savaşırdım. Ama saldırıdan hoşlanmadığım gibi savunmayı saldırıya tercih ederdim.

Akamai babamın yanına dönünce ben de kalkıp bir sonraki kitabımı seçmek için kitap raflarına göz atmaya başladım.

En üst raftaki kitapların isimlerini okumak için omuz hizamdaki bir raftan güç alarak parmak uçlarımda yükseldim.

Gözlerin üzerimde olduğunu ve yalnız olmadığımı hissedince donup kaldım. İki farklı koku aldım. Biri sedir ağacıyla misk, diğeriyse bergamot ve orman kokusuydu.

Alfa Jarren, Alfa Dane’e, “Belli ki farecik görme yetisini geri kazanmış,” dedi.

Sesi kulağa memnun gibi gelse de arkama bakmaya cesaret edemediğim için kollarımdaki tüyler diken diken oldu. Kendimi köşeye sıkıştırılmış bir av gibi hissediyordum.

Alfa Dane, “Öyle görünüyor kardeşim. Yine de elbisesinin ne kadar kısa olduğunu görmeli ve bu kadar çok çiftleşmemiş kurdun yanında giymenin uygun olmadığını bilmeliydi,” diye karşılık verince sözleri karşısında kaşlarımı çattım.

Anlamadım?

Alfa Jarren, “Ben de aynen öyle düşünüyorum. Eşleri ne düşünür?” diye yorum yapınca kalbimin küt küt atmaya başladığını hissettim.

Alfa Dane, “Oyunumuzu hemen ele verdin kardeşim. Kalbinin atışını dinle, artık bizi biliyor,” diye kıkırdadığında keskin bir nefes aldım.

Eşlerim mi? Çoğul olarak mı? ~Mümkün değil.~

Onlara bakmak için yavaşça arkamı döndüm. Damon’ın tasviri onların hakkını tam olarak vermese de herhangi birinin bunu başarabileceğini sanmıyordum. Hayal ettiğim gibi değiller, katbekat daha iyilerdi.

İkisi de yaklaşık iki metre boylarındaydı ve Damon, Jarren’ın Dane’den bir tık daha uzun olduğu gözleminde kesinlikle haklıydı. Ama Dane biraz daha yapılıydı.

İkisinin de geniş omuzları, kalın kolları ve giydikleri dar tişörtlerle vurgulanan kaslı göğüsleri vardı.

Yüzleri; dolgun dudakları, belirgin elmacık kemikleri ve kare çene yapılarıyla birbirinin kopyası gibiydi. Jarren’ın kısa siyah saçları ve parlak sarı gözleri vardı.

Dane’in kısa kahverengi saçlarının nispeten uzun üst kısımları parlak gümüştü. Gözleri sarıdan turuncuya çalıyordu.

Son birkaç gündür sadece hayal edebildiğim görünüşlerini incelerken ikisi de sessizce bekliyordu. Onlar eşimdi.

Korku ve huzursuzluk bir yana, bu muhteşem adamların eşim olmasından dolayı yoğun bir kadınlık gururu duyuyordum.

İki eş.

En uçuk rüyalarımda bile Ay Tanrıçasının beni iki eşle kutsayacağını hayal edemezdim. Aynı anda öne doğru adım atıp aramızdaki mesafenin bir kısmını kapattıklarında sertçe yutkundum.

“Gördüklerinden memnun kaldın mı, farecik?” Alfa Jarren bana doğru bir adım daha atarken dolgun dudaklarında kışkırtıcı bir gülümseme belirdi.

Kışkırtmasıyla ilgilenemeyecek kadar şok olmuş hâlde olduğumdan sorusunu duymazdan geldim. İkisinin arasında gözlerimi gezdirerek, “Eşiniz olduğumu ne zamandır biliyorsunuz?” diye sordum.

Cevap vermeden önce birbirlerine baktılar. Alfa Dane, “Seni ilk gördüğümüz andan beri,” diye cevap verdiğinde kaşlarımı çattım.

“Ve bana söylemediniz çünkü…”

Alfa Dane, “Çünkü bizi kendi gözlerinle görmeni istedik, farecik,” diye cevapladı.

Alfa Jarren, “Ve artık bizi gördüğüne göre, o avcıların işini bitirdikten sonra seni bölgemize götürebiliriz,” diye ekledi. Ona şaşkınlıkla baktım.

Dişi bir kurdun eşi Alfa olduğunda, dişinin onun sürüsüne taşınması gerektiği için bu gayet mantıklı bir teklifti.

Onları kırmamaya çalışarak, “Bana biraz zaman verebilir misiniz? Bu benim için biraz sarsıcı. Daha bu sabah görme yetimi geri kazandım ve bunu gerçekten beklemiyordum,” dedim.

Yüz ifadeleri yumuşayınca kırılmadıklarını anladığım için rahatladım.

Alfa Dane, “Elbette farecik. Sana biraz alan tanıyacağız,” dedi. Ona gülümsediğimde içten bir gülümsemeyle bana karşılık verdi.

Alfa Jarren, “Bu gece yola çıkıp yarın döneceğiz. Döndüğümüzde hep birlikte konuşmaya ne dersin?” diye sorunca başımı onaylarcasına salladım.

“Güzel. Yarın görüşürüz küçük eşim.” Alfa Dane öne doğru eğilip alnıma nazik bir öpücük kondurdu.

Ufak dokunuşunun ve yakınlığının etkisiyle vücudumun alev aldığını hissettim.

Dane geriye adım attığı anda Alfa Jarren beni kollarına çekip yüzünü boynuma gömerek derin nefesler aldı.

Kısa bir sürede sıcaklığıyla kokusu beni sardıktan sonra geri çekilince birlikte kapıya doğru yürüdüler.

Arkalarından, “Dikkat edin!” diye seslendim.

Her şeyi planladıklarını bilsem de onlar için endişeleniyordum. İkisi de arkasını dönüp bana gülümsedi.

Alfa Jarren, “İyi olacağız Leilani,” diye cevap verince Alfa Dane kıkırdadı.

Kütüphaneden çıktıklarında uyuşmuş bir vaziyette pencere oturağıma dönüp az önce olanları düşünmeye başladım.

***

O gece uyumakta zorlandım. Evde sadece ben ve ailemin muhafızlarından biri olduğu için ev bomboş geliyordu. Kalan herkes savaşmaya gitmişti.

Her ne kadar hoşuma gitmeyen bir şey olsa da onlara yardım etmek istediğim için ben de gitmeyi teklif ettim. Yaralarım iyileşmesine rağmen ne ailem ne de eşlerim onlara katılmamı istedi.

Perdelere bakınca güneşin doğmaya başladığını gördüm. Henüz saldırıya geçmedilerse bile yakında saldıracaklardı.

Gerginlikten karnıma ağrılar girince endişeli düşünceleri zihnimden uzaklaştırıp tekrar uyumaya odaklanmaya çalıştım.

Uykuya daldığımı fark etmemiş olsam da güçlü güneş ışığı odaya dolunca uyanmamın vaktinin geldiğini anladım.

Saate bakınca saatin dokuzu biraz geçtiğini gördüm. Duş aldıktan sonra bir elbise seçip hafif bir makyaj yaparak güne hazırlandım.

Kahvaltımı tek başıma yaptıktan sonra kütüphanedeki pencere kenarına geçip herkesin dönmesini sabırsızlıkla beklemeye başladım.

***

Ağaç sınırının yakınındaki hareketlilik dikkatimi çekince gömüldüğüm kitaptan başımı kaldırdım.

Akamai iki savaşçıyla beraber çimenlik alana girmişti. Kıyafeti kanla kaplı olsa da yaralanmış gibi görünmüyordu.

Oturduğum yerden fırlayıp eve doğru koştum. Arka kapıdan fırlayıp kardeşimin yanına gittim.

Boynuna sarıldığım anda kıyafetlerindeki kurumuş kanın kokusunun ona ait olmadığını anlayınca içimden şükrettim.

Telaşla, “Sen iyi misin? Herkes iyi mi?” diye sorup arkasına bakındım.

Annemle babamın ağaçların arasından çıktığını ve yara bere içinde olmalarına rağmen hayatta olduklarını gördüğüm anda yüreğim hafifledi.

Annemle babamın yanına koşup ikisine de sarıldığım için, Akamai cevap vermiş olsa da onu duymamıştım.

“Alfalar nerede?” diye sormamla babamın yüz ifadesi yumuşayınca kalbim sıkıştı.

Annem, “İyiler ama yaralandılar tatlım,” diye cevap verince panikle omuzlarının üzerinden arkaya bakmaya çalıştım.

O anda Alfa Dane’i gördüm. Koluna girmiş iki savaşçı, bize doğru topallayarak yürümesine yardım ediyordu.

Sol dizinin etrafına geniş bir bandaj sarılmıştı. İçimi acıyla endişe sararken ona doğru koştum.

Beni görünce parlayan gözlerle gülümsedi. “Göründüğü kadar kötü değil,” dediğinde kaşlarımı çatarak kanlı bandaja baktım. “Aptal avcı beni dizimden vurdu.”

Diğer yerlerini de kısaca kontrol ettiğimde morluklar ve sıyrıklar dışında tek kötü yarasının dizindeki olduğunu anladım.

“Döndüğüne çok sevindim,” deyiverdiğimde bana sırıttı.

“Ben de,” diye cevap verdikten sonra savaşçılar onu kliniğe doğru götürmeye başladı.

Diğer eşimi bulmak için telaşla etrafıma bakındım. Onun kliniğe doğru bir sedyede getirildiğini görünce karnıma tekme yemiş gibi hissettim.

“Jarren!” diye bağırarak yanına doğru koştum.

Sedyeden başını kaldırıp zorla gülümsedi. “Selam farecik,” diye selam verdi.

Savaşçılar onu kliniğe taşırken sedyenin yanında yürümeye başladım. Endişeyle, “Ne oldu?” diye sordum.

Göğsüne, karnına ve uyluğuna bandajlar sarılmıştı.

Savaşçılardan biri onaylamayan bir tonda, “Bu salak vücudunu silah ateşine karşı kalkan olarak kullanmaya karar vermiş,” diye çıkıştıktan sonra dikkatle Jarren’a baktı. “Özür dilerim Alfa.”

“O anda iyi bir fikir gibi gelmişti,” diye homurdandıktan sonra onu hastane yatağına kaldırdıkları esnada acı içinde tısladı.

Doktor, “Kurşunları çıkarmak için onu ameliyata alacağız, ana arterlerden birine kurşun denk gelmediği için şanslı. İyileşeceksin Alfa,” diye açıkladı.

Elimi avucunun içine koyduğumda tenlerimiz ilk kez birbirine değdi. Jarren anında gözlerini aşağı indirip kenetlenmiş ellerimize baktı.

Dokunuşun etkisiyle vücuduma yayılan sıcaklığı onun da hissettiğini biliyordum.

“Leilani? Onu acilen ameliyata almamız gerekiyor.” Doktorun sesini duyunca endişeli gözlerle Jarren’a döndüğümde onun bana sırıttığını gördüm.

“İyi olacağım farecik,” diyerek bana güvence verdi.

“İyi olsan iyi edersin,” diye mırıldandım.

Cesaretimi yitirmeden önce öne doğru eğilip dudaklarına bir öpücük kondurdum. Geri çekildiğimde bana kaşlarını çattığını gördüm.

Acaba bunu yapmamı istememiş miydi?

Hemşireler onu odadan çıkarmaya koyulurken, “O nasıl bir öpücüktü?” diye sordu.

Koridorun köşesinde gözden kaybolurken, “Bir dahaki sefere beni doğru dürüst öp, küçük eşim!” diye seslendi. Şikâyetine gülmeden edemedim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok