Sana Kandım - Kitap kapağı

Sana Kandım

Luci Fer

Bölüm Üç

Trinity

Stephen'ın masasına varınca neredeyse Stephen kadar çekici görünen, vücudu dövmelerle kaplı dört beyefendi tarafından selamlandık. Stephen bizi tanıştırmaya koyulurken kenara çekildi.

"Çocuklar, bu akşam bize katılmaları için bazı arkadaşlarımı davet ettim, uslu durun." Stephen hafifçe bana döndü, beni yanına çekti. Bizleri tanıştırmaya başlarken kolu hala belimin etrafındaydı.

"Trinity, Luke ve Matt. Yedi yıldan fazladır bizimle çalışan en iyi arkadaşım ve iş ortağım Clint, David ve Chad; ve yaklaşık on sekiz ay önce bize katılan Mike ile tanışın."

Hepsi bizi selamladı. El sıkışıp tanıştığımıza memnun olduğumuzu belirttik. Bize yer açmak için kenara kaydılar.

Stephen Clint'in yanına kaydı, elimi tuttu ve beni kendine doğru çekti. Luke ve Matt ise diğer tarafa oturdular.

En uçta oturan Mike, bar çalışanlarından birine işaret etti. O da hızlıca masamıza gelip siparişlerimizi aldı.

Hepimiz rahatladık ve herkes kendi arasında sohbet etmeye, birbirini tanımaya başladı. Matt açısından baktığımızda durum farklıydı çünkü yeni arkadaşlarımızdan bazılarını zaten tanıyordu.

Matt ve Luke, Matt'in geçen yıl Stephen'a yardım ettiği satış üzerine Clint ve Mike sohbete daldılar.

Dave ve Chad barın üst kısmındaki büyük ekranda oynayan hokey maçına dalmış gibiydiler. Oyuna verdikleri tepkileri izlemek eğlenceli gelmişti. Stephen'ın sol bacağımı yumuşakça kavrayan eliyle düşüncelerimden sıyrıldım. Dizimin azıcık üstündeki elinin başparmağı dizimin içindeki daireleri hafifçe takip ederek okşuyordu.

Ona bakmak için döndüm. Gözlerindeki bakıştan dokunuşunun etkisinin farkında olduğundan emin oldum.

Önümdeki yakışıklı adama bakarken yanaklarım yanmaya başladı ve nefesimin kesildiğini hissettim. "Matt'le çalıştığına göre, sen de satış işinde misin?"

"Hayır aslında, yatırımcı yönetimi departmanımızda çalışıyorum. Yakın zamanda İş Geliştirme Proje müdürü oldum. Konut portföylerini genişletmeleri için mülk yatırımcılarıyla çalışıyorum.”.

"Burada Luke devreye giriyor. Ev sahipleri için yeni kiralamalar, kiracılar ve pazarlama süreçlerini güvence altına almak amacıyla beraber çalışıyoruz."

"Ferahlatıcı." Kafam karıştı, bir an için Stephen'a baktım, ne demek istediğini sorguladım. Stephen vücudunu bana bakmak için çevirdi ve masanın geri kalanından biraz daha uzaklaşmak için daha da eğildi.

"Sadece nefes kesici derecede güzel değil, aynı zamanda son derece zekisin. Bunun ne kadar seksi ve nadir olduğunu biliyor musun diye merak ediyorum.” dedi.

Bunu söylerken Stephen'ın elinin uyluğuma, elbisemin etek ucuna doğru daha da yükselmeye başladığını hissettim. Parmakları cildimde minik daireler çizerken dokunduğu yerlerdeki tüyleri diken diken ediyordu.

Gözlerimiz birbirine sıkıca kilitlenince yanaklarımın ısındığını ve kelebeklerin midemin çukurunun derinliklerinde çırpınmaya başladığını hissettim.

Tam bir şey söylemek üzereyken garson içkilerle geldiğini duyurarak konuşmamızı böldü.

Stephen elini uyluğumdan çekerken boğazını temizlediğini duydum.

İçkilerimizi almaya uzandı ve bilinçli olarak tuttuğumun farkında olmadığım nefesimi verdiğimi hissettim. İçkisini benimkine uzatıp kadeh kaldırdı.

Gece ilerledikçe hem içkiler hem de sohbet aktı. Stephen ve Clint'in birbirlerini beş yaşından beri tanıdığını ve en yakın arkadaş olmanın yanı sıra aynı zamanda iş ortağı olduklarını öğrendim.

Chad ve Dave, gruba üniversitede katılmışlar ve dörtlü o zamandan beri ayrılmamış. Son gelen Mike’mış ama o da kolayca grubun dinamiğine uymuş. "Peki ne iş yapıyorsunuz?"

Masumca sordum ve grubun üzerine gergin bir hava çöktüğünü hissettim. Dave, Mike ve Chad'in rehberlik için Stephen ya da Clint'e baktıklarını fark ettim.

Garip…

Stephen'ın sesini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. "İthalat ve ihracatla uğraşıyoruz, bebeğim. Ağırlıklı olarak Avrupa’da ama Güney Amerika'ya da açılmayı düşünüyoruz."

"Peki neyin ithalatıyla uğraşıyorsunuz?" diye masumca sordum, hala Stephen'dan cevap bekliyordum. Göz ucuyla bakınca diğer adamların başka şeylerle meşgul olduklarını ve göz temasından kaçındıklarını gördüm.

Stephen elimi tutmak için uzanmadan önce bir saç tutamını yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırdı. Luke ve Matt'e döndü.

"Trinity'yi azıcık ödünç alabilir miyim? Daha özel bir yerde konuşmak için. Birazdan geri getireceğim, söz veriyorum."

"Sorun değil, biz buradayız. Ben bir tane daha içerim. Ya siz beyler?" Luke, Matt'e ve başlarıyla onaylayan grubun geri kalanına bakarak sordu. Mike eliyle garsonun dikkatini çekti.

Stephen ve ben izin isteyip yerimizden kalktık. Ellerimiz birbirine kenetlenmiş şekilde barın arkasına doğru yürümeye başladık. "Nereye gidiyoruz Stephen? Giriş ve çıkışlar öteki tarafta."

Stephen durmadan veya bana dönmeden yürümeye devam etti ve cevap verdi: "Ofisime bebeğim."

"Ne, nasıl? Ofisin mi?"

"Söylemedim mi? Capulet benim." Bunu söylerken bana arsızca bir gülümseme attı. Ofisin kapısına uzanıp kilidi ve kapıyı açtı. "Önden buyur bebeğim." dedi beni geçirirken.

Stephen'ın önünde, onun kulübündeki onun ofisine dikkatlice adım attım!

Önünden geçerken, elinin yavaşça aşağı indiğini ve kıçıma hafif bir tokat attığını hissettim. Ben bir şey söylemek için daha dönemeden, kapının kapandığını ve arkamızdan kilitlendiğini duydum.

Stephen'ın dokunuşundan dolayı hala sersemlemiş gibiydim ve biraz tahrik olmuştum.

Ona dönmeden önce düşüncelerimi toplamak için biraz bekledim ancak o anda arkamda durduğunun farkına vardım. Stephen'ın ellerini hafifçe omuzlarıma koyduğunu hissedince gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Vücudum dokunuşuyla gevşedi ve yavaşça arkamdaki vücuduna eğilmeye başladım. Ellerinin omuzlarımdan başlayıp kollarımın üstüne doğru okşamaya başladığını hissettim.

Parmak uçları üst kolumdan hafifçe aşağı inip kolumun alt kısmını okşamaya başladı, tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.

Parmaklarının dokunuşuyla hafif bir inilti çıktı dudaklarımdan. Duyabileceği kadar yüksek olduğuna emindim.

Eğilip keskin hatlı çenesinin boynuma hafifçe dokunduğunu hissetmeden önce parmakları ellerime uzanıp parmaklarıma kenetlendi. Kolonyasının kokusunu duyumsadım.

İstediği şeyi ona vermek için başımı hafifçe yana eğdim. Ilık nefesini boynumda hissedebiliyordum...

Stephen'ın 1.90’a yakın vücuduna kapılmış hissettim, ki bu beklenmedik bir şey değildi. Sıcak dudakları kulağımın milimetrelerce yakınına gelmeden önce hafif kirli sakalının boynumu gıdıkladığını hissettim. "Hey."

Heyecan ve beklentiyle titreyerek, başımı arkaya atıp kaslı göğsüne iyice yaslanırken cevap verdim:. "Hey."

“Sen gerçekten de gördüğüm en güzel kadınsın." Stephen'a daha da yaklaşırken fısıldayarak teşekkür ettim.

Hala ellerime kenetli olan ellerini kaydırarak belime sarılmasını sağladım. Sarılışının ve yakınlığının keyfini sürdüm. Orada birkaç dakika öylece durduk. İkimiz de tek kelime etmedik, nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Göğsünün yükselip alçaldığını sırtımda hissediyordum.

Odadaki tek ses, bu sessiz anın tadını hassas bir kucaklamayla çıkardığımız için ağır nefes alışverişlerimizdi.

Nihayet gözlerimi açtığımda, Stephen'ın dudaklarının kulağımı hafifçe okşadığını hissettim. Sadece boğazından hafif bir hırıltı olarak tanımlanabilecek bir ses geliyordu.

Parmakları, parmaklarımı son bir kez nazikçe sıkıp kalçalarıma doğru indi. Yavaşça ona dönmem için bana rehberlik ediyordu parmakları.

Şimdi yüz yüzeydik. Birbirimizin gözlerinin derinliklerine bakıyorduk. Elleri hala kalçalarımdaydı. Benim ellerimse göğsüne doğru ilerliyordu. Ceketinin yakasını dikkatlice tuttum.

Gözlerim parıldayarak Stephen'ın gözlerinden dudaklarına indi. Bilinçsizce alt dudağımı ısırdım, çünkü zihnim dudaklarının dokusunun kim bilir nasıl olduğuyla doluydu.

Stephen eliyle çeneme dokundu ve başımı yukarı kaldırdı. Böylece gözlerimiz tekrar buluştu. Beni düşüncelerimden sıyırdı "Öp beni Trinity." diyerek.

Sözleri karşısında gözlerim büyüdü. Dudaklarını terk eden kelimelerin bunlar olmasını kesinlikle beklemiyordum. Şaşkınlığımı fark eden Stephen, başparmağıyla yanağımı hafifçe okşadı.

"Bana karşı rahat hissetmeni istiyorum. Seni istiyorum. Gilhooley’s'de gözlerine baktığım andan beri seni istiyorum. Ama seni öpmeyeceğim. Seni öpmemi istediğini bilene dek seni öpmeyeceğim.”

"Eğer bunu hissediyorsan, öp beni, lütfen, senin de hissettiğini göster bana."

Zihnim allak bullaktı. Bu inanılmaz seksi ve kendine güvenen adam nasıl olur da bir an için bile olsa onu istemediğimi düşünebilirdi? Aklı başında hangi kadın yapardı ki bunu?

Ondan gelen ilk dokunuş, derinliklerime bir arzu şelalesi akıttı. Kollarımı yavaşça göğsüne ve omuzlarına doğru kaydırdım.

Tırnaklarımı yavaşça boynunun kenarına, ensesine doğru kaydırırken gözlerinin derinliklerine baktım. Yutkunduğunu gördüm, yutkunurken adem elması hareket etmişti.

Boynuna dikkatlice biraz baskı uyguladım, parmak uçlarımda hafif yükselirken yüzünü ufak vücuduma doğru çektim. İstekle titriyordum, mükemmel şekilli dudaklarını dudaklarımda hissetmek için çıldırıyordum.

Stephen'ın elleri sırtımda hareket edip beni kendine iyice yaklaştırdı.

Dudaklarımız o kadar yakındı ki, nefeslerimiz birleşirken odunsu viski kalıntısının kokusunu alabiliyordum. Dudaklarımız sonunda birleştiğinde başımı yavaşça yana eğdim.

Şimdiye kadar yaşadığım en hassas öpüşme olsa da, içinde arzu da hissediliyordu. Dudaklarımız uyumlu şekilde hareket etti, birbiri üzerinde kayan dudaklarımızla tatlarımız birbirine karıştı.

Stephen beni kendine iyice çekerken elleri beni daha da sıkı kavradı. Artık bu güçlü adamın tüm kaslarını ve kıvrımlarını hissedebiliyordum.

Ellerimden biri ensesindeki saçları hafifçe çekerken, diğer elimin tırnakları boynunun kenarından yakasına doğru indi.

Bu adamın yarattığı histe ve tadında kaybolurken dudaklarımdan hafif bir inilti çıktı.

Arzumun dudaklarımdan aktığını duymak, Stephen'ı cesaretlendirdi. Dişleri alt dudağım boyunca sürüklenirken öpüşmemizin kontrolünü ele aldı.

Elbisemin kumaşını parmaklarıyla toplarken elinin kıçımda daha da aşağı kaydığını hissettim. "Ahh Stephen."

İnleyerek adını söylediğimi duyan Stephen, açlıktan ölen bir adamın vahşiliğiyle dudaklarıma saldırmadan önce gözlerini açıp bana derin derin baktı.

Dilinin alt dudağıma değdiğini hissettim, daha fazlası için yalvardım ve hevesle bekledim. Dillerimiz birbirimizin tadıyla sarhoş olmuş şekilde buluştu.

Keşfederek, muhtaç ve alabildiğine arzulayarak, ham tutku alevli bir cehenneme dönüştü.

Birbirimizin tadıyla birkaç dakika sarhoş olduktan sonra Stephen'ın ellerinden birinin omurgamdan yukarı doğru kaydığını, saçlarımı hafifçe tutarak başımı dudaklarından uzaklaştırdığını hissettim.

Gözlerimiz bir kez daha buluşurken nefesimin kesildiğini hissettim. Gözlerimizle birbirimizi inceleyip arzularken ve her ikimiz de hızla nefes alıp verirken ortamdaki şehveti inkar etmenin imkanı yoktu.

Stephen derin bir nefes alıp gözlerini bir saniyeliğine kapattıktan sonra gözlerini açıp gözlerime baktı. "Vay canına."

Gerçekten vay canına…

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok