Holly Prange
SCARLET
Gürültünün geldiği yöne koşmaya başladım. Bir süre sonra durup hızla geri döndüm. Şehrin terk edilmiş köşelerinden birinde sakladığım sırt çantamı kaptığım hızla dönüşüp çantamdaki kot pantolonla tişörtü giydim.
Köşeyi döner dönmez gördüğüm manzara karşısında donakaldım. Bir grup adam konuşup gülüşüyorlar, keskin bıçaklarının üzerindeki taze kanı temizliyorlardı. Kaşlarımı çattım. Kan kokusuyla karışan ter ve çöp kokusu midemi bulandırmıştı.
Adamlardan birini tanıdım, Ray Jones adında bir kurttu. Çetesiyle beraber durmadan kavga çıkardıklarını biliyordum.
Öfkeyle yanlarına gidip, “Ne halt ettin sen? Bu çığlıklar da neyin nesiydi?” diye bağırıp çağırmaya başladım.
Ray yüzünde şeytani bir sırıtma ifadesiyle, “Scarlet, bebeğim. Sonunda aramıza katılmak istediğine mi karar verdin?” diye sordu. Bir kolunu omzuma atıp itiraz etmeme fırsat bırakmadan beni yakınına çekti. Sorularıma cevap verme zahmetine dahi girmemişti.
Adamlardan birkaçı kıkırdamaya başladı. Pis herifler, içine düştüğüm durumdan alenen zevk alıyorlardı.
“Kesinlikle hayır,” diye tiksintiyle cevap verdikten sonra kolunu itip çığlıkların geldiği yöne ilerlemeye başladım. Çok ilerleyememiştim, Ray yolumu kesmek üzere hızla yanıma geldi.
Kurdum zihnimde, “Bu adamdan nefret ediyorum,” diye homurdanıyordu.
Dehşetle ürperip, “Ben de,” diye ona karşılık verdim. Bela'da yaşayan insanların çoğu birbirlerini kollarken Ray ile haydut çetesi sadece kendilerini düşünürdü. İstisnasız her zaman başlarını belaya sokarlardı.
Ray gibilerin oluşturdukları tehditler olmadan da Bela'da hayatta kalmak yeterince zordu.
“Hadi, bebeğim. Böyle yapma. Kısa sürede adımı haykırmanı sağlayacağım,” derken bir kez daha rahatsız edici bir şekilde yakınıma sokulup kalçalarımı kavradı.
“İğrenç. Geri çekil, Ray. İlgilenmiyorum,” diye haykırıp var gücümle onu ittim.
Bir anda elinde tuttuğu kanlı hançeri boğazıma dayadı. Kabzası hâlâ silmek için kullandığı beze sarılıydı.
“Neden geri çekilmemi sağlamıyorsun?” diye alçak sesle homurdanmaya başladı.
Duyduğum öfkeyle tiksintiden yüzümü buruşturdum. Bu pislik bana bıçak çekmeye nasıl cüret ederdi? Neyse ki hızlı refleksleri olan güçlü bir savaşçıydım. Saniyeler içinde bıçağı aldığımda elinde yalnızca kirli bir paçavra kalmıştı.
Onu çığlıkların geldiği yöne ittim. Uzaklaşmak üzereyken bir kez daha, kabaca kalçalarımı tuttu. Ani bir hareketle arkamı dönüp suçlu elini kavradım, sertçe büktüm. Bir an için acıyla irkilse de çok geçmeden soğukkanlılığını yeniden kazandı.
Kurdumun gücünün parlamasına izin verirken, “Geri çekilmeni söyledim seni aptal,” deyip hırladım.
Bunun üzerine ellerini teslimiyetle havaya kaldırıp uzaklaşmaya başladı.
Gitmek üzere arkamı döndüğümde çığlıklarla hırıltıların yaklaşmakta olduğunu fark edip duraksadım. Siyahlar giymiş adamlar tarafından kovalanan birkaç sürüsüz kurt can havliyle koşuyorlardı.
Ray'in arkamdan, “Kahretsin,” dediğini duyduğumda hızla ona döndüm.
“Bu senin hatan mı?”
Bana cevap verme zahmetine bile girmeden adamlarıyla birlikte oradan kurtulmanın yollarını aramaya başladı.
Sokağı hızla aşıp köşeyi döner dönmez kurt ile insan formlarında bir grubun birbirlerine saldırdıklarını görüp kaşlarımı çattım. Şiddet ile korku geceye hâkim olmaya başlarken saldırıya uğrayanların çaresizliklerini görebiliyordum.
Ray'in kanlı hançeri hâlâ elimdeydi. Düşünmeden, hızla yanlarına koşmaya başladım. O esnada siyahlı adamlardan biri sürüsüz kurtlardan birini acımasızca öldürdü. Hiç beklemeden sıradaki kurbanına yöneldiğini görebiliyordum.
Yüreğim sızlıyordu. Muhtemelen bu sürüsüz kurtlar yanlış zamanda yanlış yerde olmak gafletinde bulunmuşlardı. Ancak her ne olduysa, ölmeyi hak ettiklerini düşünemiyordum. Koruma içgüdüm devreye giriyordu.
Saldırmak üzere sıçradığım an, güçlü vanilya ile narenciye karışımı bir koku duyumsadığımda aniden duraksadım.
Kurdum zihnimde, “Eşim!” diye bağırmaya başladı.
Kafam karışıyordu ama bunun ne anlama geldiğini düşünecek zamanım yoktu. Ne olduğunu anlayamadan, hedefim olan adam bana döndü.
Aramızda birkaç santimetre mesafe kalmıştı ki birden karnımda yoğun bir acı hissettim. Başımı eğip baktığımda tek görebildiğim siyah bir kabzayla etrafının hızla kırmızıya bulandığı oldu. Adam elini hançerden çektiğinde başımı güçlükle kaldırıp gözlerine baktım.
Muhteşem, safir rengi gözlerinde sayısız duygunun pırıltısını gördüğümü sandım. Şaşkınlık, üzüntü, korku, öfke… Bunların ne anlama geldiğini düşünme fırsatı bulamadan sendeleyip düştüğümü hatırlıyordum.
Sonra her yer karardı.