Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras - Kitap kapağı

Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras

Annie Whipple

1. Bölüm

ON BİR YIL SONRA

Sabah güneşi uyandığım anda gözlerimi kör etti. Homurdanarak yüzümü bir yastıkla kapattım.

Arkamda kıpırdanan Ace beni göğsüne daha da çekip yüzünü enseme gömdü. Tanıdık kıvılcımlar anında bedenimi sardı.

Çoğu sabaha, Ace’in tişörtlerinden birini giymiş, onun kollarına sokulmuş ve göğsüme sıcak bir his oturmuş hâlde uyanırdım.

Zaten başka türlüsünü istemezdim. Beni kollarına alıp güvenli bir kozaya sararak dünyanın geri kalanından koruyormuş gibiydi.

“Ace,” dedim dikkatini çekmek için onu hafifçe dürterek. “Saat kaç?”

Cevap vermeyip beni kollarıyla daha sıkı sararak bacağını bacaklarımın arasına soktu. Birbirimize ahtapot gibi dolanmış vaziyetteydik.

Tekrar homurdanıp saate bakmak için başımı kaldırdım.

“Tanrı aşkına!” diye bağırdım. “Gitmen gerek, Ace! Saat yedi buçuk olmak üzere!”

Ace ben tek kelime etmemişim gibi hiç istifini bozmadı. Kollarından kurtulmaya çalışarak kıpırdandım. Bana mısın demedi.

Ace sonunda kulağıma, “Dur,” diye hırlayınca sıcak nefesini ensemde hissettim. Ellerini karnımla göğüs kafesimin üzerinde gezdirerek beni sıkıca kendisine bastırdı.

“Şaka yapmıyorum, Ace! Bizimkiler her an gelebilir!”

Ace her gece benimle uyurdu. Hatta tanıştığımızdan beri birkaç istisna dışında ayrı kalmadığımızdan oldukça emindim.

Elbette bizimkiler bunu bilmiyordu ve bunu onlarla paylaşmaya hiç niyetim yoktu. Babam en yakın arkadaşımın her gece benimle uyuduğunu öğrenirse kalp krizi geçirirdi.

Normalde Ace çoktan odamın penceresinden kaçıp hazırlanmak üzere evine gider, sonra beni okula götürmek için tekrar geri gelirdi ama bu sabah gidesi yok gibiydi.

Nedenini bilmiyordum. Zaten Ace’le ilgili birçok şeyi anlamıyordum.

Bizimkilerin bizi böyle yakalama ihtimalinden korkarak panikle onun kolunu tutup üzerimden çekmeye çalıştım.

Tabii ki yine kılını kıpırdatmadı. Onun çelikten yaratıldığına emindim. Vücudu tamamen kastan oluşuyordu ve gram yağı yoktu.

Bıkkınlıkla ofladım. Neden zorladığımı bile bilmiyordum. Ace’le yaptığım hiçbir savaşı kazanamamıştım. Özellikle de fiziksel güce dayananları.

Beni aniden kendine döndürdüğünde düşmemek için kollarımı omuzlarına sardım.

Ona dik dik baktım. “Bunu yapmandan nefret ediyorum.”

Ace çarpık bir ifadeyle sırıttı. Sinir bozucu derecede çocuksu ve çekiciydi. “Öyle mi?”

Midemdeki kelebekler harekete geçti. Bu kadar yakışıklı olması şart mıydı? “Evet! Boy farkımızdan yararlanıp beni oradan oraya savurmandan nefret ediyorum.”

Boy farkımız gerçekten fazlaydı. Ace ergenliğe girdiğinde bir gecede neredeyse altmış santim boy atmış ve kaya gibi sert kaslar geliştirmişti. Daha sert, daha keskin ve daha belirgin bir silüete kavuşmuştu.

Bu ona çok yakışmıştı.

Nefes kesici görünüyordu.

Dağınık koyu kahverengi saçları ve çarpıcı mavi gözleriyle inkâr edilemez derecede çekiciydi.

Birçok kere onu süzerken yakalanmıştım. Ace beni yakaladığında sırıtarak göz kırpar ve ben de içimden yer yarılsa da içine girsem diye dua ederdim.

Ve Ace hiçbir zaman temastan kaçınmayan biri olmasına rağmen zaman içinde temasa daha düşkün bir hâle gelmişti. Ellerini sürekli belime veya kalçama götürüp beni sıkıyor, yoğuruyor ve iştahlı bir ifadeyle kendi dudaklarını yalıyordu.

Bu bakışı her zaman yüreğimi hoplatır ve ona karşı hissettiğim yakıcı çekimi daha da harlardı.

Bu esnada ergenliğe girmemle ben de değişmiştim. Kıvrımlarım şekillenmiş, kalçalarım ve göğüslerim büyümeye başlamıştı. Herkes aynı uzun kahverengi saçlara, kahverengi gözlere ve süt gibi beyaz bir tene sahip olmama rağmen ergenlikle çok değiştiğimi söylüyordu.

Ergenliğimin Ace’le boy farkımızı biraz azaltacağını ummuş olsam da bir elli üç civarında uzamam durmuştu, yani ondan neredeyse otuz santim kadar kısaydım.

Ama çocukluğumdan beri minyon hissetmeye alışmıştım. Embermoon’daki herkesin yanında kısa kalırdım. Kasabamızın boy ortalaması anormal derecede yüksekti.

Buradakilerin yiyip içtiklerinde farklı bir şey olduğuna, bu yüzden dev gibi uzadıklarına emindim.

Ace tek kaşını kaldırıp bana yaklaşarak burnunu yanağıma sürttükten sonra beni delirttiğini bildiği o mırıltıyı çıkardı. “Bence yalan söylüyorsun.”

Dudaklarının çeneme değdiğini görmezden gelmeye çalışarak yutkundum. “Yalan mı söylüyorum?”

Ace başını sallayarak tenimde gülümsedi. “Bence seni oradan oraya savurmam hoşuna gidiyor. Kontrolün bende olmasını istiyorsun.”

Kıpırdandım. Vücudum birden ısındı.

Ace ondan deli gibi hoşlandığımdan bihaberdi.

On beş yaşına girdiğim dönemde duygularım ortaya çıkmıştı. Arkadaşlığımızın bitmesi riskini göze alamayacağım için ona açılmaktan çok korkuyordum. Onsuz yaşayamazdım.

Zaten ne zaman duygularımı dile getirmeye kalkışsam Ace her zaman konuyu değiştirmenin veya dikkatimi dağıtmanın bir yolunu buluyordu.

Tüm bu durum şakacı dokunuşlar ve flörtöz bakışlarla dolu böyle sabahları daha da sinir bozucu hâle getiriyordu. En yakın arkadaşlar birbirine böyle mi davranırdı?

Omzunu iterek onu kendimden uzaklaştırmaya çalışsam da nafileydi. “Saçmalamayı kes.” Komodinin üzerindeki saate bir daha baktım.

Aslında bütün gün onunla yatakta kalabilirdim, bana göre hava hoştu ama birazdan kahvaltıya inmezsem ailem işkillenirdi.

“Tamam, artık cidden gitmelisin. Alarmım çalmamış ve geç oluyor.”

Yanağıma sokulan Ace, “Hayır,” diye homurdandı.

“Ne demek ‘hayır’?”

”Bildiğimiz hayır.

Garip davranışının etkisiyle bacak aramda ve omurgamda bir sıcaklık hissetsem de kaşlarımı çattım.

Kahretsin. Kendime hâkim olmalıyım.

“Bu sabah neyin var böyle?” diye kekeledim. “Ya ailem gelip seni burada görürse?”

“Umurumda değil.”

Alaycı bir tavırla güldüm. “Pencereme parmaklık taktırıp her gece benimle uyumana engel olurlarsa bal gibi de umursarsın.”

Verdiğim cevap onu harekete geçirdi.

Belimi sıkıca kavradığında nefesim kesildi. “Senin bana ait olduğunu biliyorlar, bu yüzden buraya gelip beni seninle bulmaları umurumda değil.”

“Ve olur da seni benden sakınırlarsa işte o zaman dünyayı yerle bir ederim.”

Şok içinde ona baktım. Kısa bir sessizlik oldu.

Sonra hiçbir şey söylememiş gibi burnunu tekrar yanağıma bastırıp memnuniyetle mırıldandı.

Peki o hâlde. Sanırım taktik değiştirme zamanı geldi.

”Beş saniye içinde yatağımdan çıkmazsa toplarına öyle bir tekme atarım ki doğmamış çocukların sakat doğar,” dedim.

Ace burnunu tenime sürtmeyi bıraktı. Odanın sıcaklığı hissedilir derecede düştü.

Huzursuz edici bir yavaşlıkla arkasına yaslanırken başını yana yatırarak gözlerini kısıp bana baktı. “Beni tehdit etmemen gerektiğini bildiğini sanıyordum, Doe.”

Genelde bunun bilincinde olurdum. Ama bu sabah kendime zarar verme eğilimindeydim.

Gerginliğimi bastırdım. “Beş,” diye dikkatlice saymaya başladım.

Meydan okumam karşısında tek kaşını kaldırdı.

“Dört...”

Beni kendine çekmesiyle yüzlerimiz birbirine yaklaşınca nefeslerimiz birbirine karıştı. Gözümü korkutmaya çalışıyordu. Ama geri adım atmamaya karar vererek derin bir nefes aldım.

“Üç,” diye yavaşça devam ettim. “İki.”

Geri sayımımdan etkilenmemiş Ace beni yakından izliyordu. Hatta gözlerindeki keyif pırıltılarını bile görebiliyordum. Bu daha da sinirimi bozuyordu.

Bacağımı geri çekerek saldırmaya hazırlandım.

“Bir.”

O anda Ace dudaklarını boynuma gömdü.

Şok içinde inlesem de hiç düşünmeden saçlarını kavrayıp altında kıvranarak ona daha da yaklaştım.

Bunu yapacağını bilmeliydim. Başka birçok yolu olmasına rağmen Ace’in beni etkisiz hâle getirmek için tercih ettiği yöntem buydu.

Boynumu öperken, yalarken ve emerken dudaklarından başka bir şeye odaklanamayacağımı biliyordu.

Bunu yapmaya on dört yaşlarımızda başlamıştı. Ara sıra, hiçbir uyarıda bulunmadan beni kendine çekip boynumu öpmeye başlar, vücudumu aleve verirdi.

Daha da kötüsü, bazen birkaç iz bırakana kadar durmaz ve nerede olursak olalım beni bırakmayı reddederdi.

Boynumun üç yıldır morarmadığı bir gün yoktu.

Bunu ilk yaptığında birdenbire şok olmuş, kendimi kaptırmış ve sonrasında utanmıştım.

Oturma odasında oturmuş film izlerken aniden üzerime çıkmıştı. Ondan öncesinde bana cinsel sayılabilecek herhangi bir dokunuşu olmamıştı.

En utanç verici kısmı ise dudakları boynuma değdiği anda kendimden geçmiş olmamdı. İnleyip vücudumu ona bastırmış, tıpkı şu anda olduğu gibi onu cesaretlendirmiştim.

Başladığı gibi şaşırtıcı bir anilikte sona ermiş, Ace hiçbir şey yaşanmamış gibi üzerimden kalkmış ve filme geri dönmüştü.

Sonrasında bunu neden yaptığını sorduğumda sadece omuz silkmekle yetinmişti. Ondan hiçbir zaman gerçek bir cevap alamamıştım. Benim açımdan son derece üzücüydü.

Sonraki bir ay boyunca onun yanında sürekli kızardım ve boynumdaki büyük ve belirgin izler yüzünden ailem gözlerimin içine bakmadı.

Yine de neyse ki bununla ilgili tek kelime etmediler. Onlarla bunu konuşmak istemiyordum. Kendim bile anlam veremezken en yakın arkadaşımın boynumu emdiğini nasıl açıklayacaktım?

Ama durum zamanla tuhaflığını yitirmeye başladı. Embermoon’daki insanlar böyleydi.

Ace’in davranışı üzerine diğerlerini daha fazla gözlemleyince arkadaşlarım da dâhil olmak üzere insanların sık sık birbirlerini yaladığına şahit oldum. Bu onların sevgi gösterme yöntemiydi.

Ace’in bunu yapması tüm sinir uçlarımı uyuşturmuş ve zihnimdeki tüm tutarlı düşünceleri alıp götürmüş olsa bile bu, onun bana benim ona baktığım gözle baktığı anlamına gelmiyordu.

Bu yüzden bunu ne zaman yapsa, tek yapabildiğim onun keyifli işkencesinin bitmesini beklemek ve bunu yaparken kendimi buna çok fazla kaptırmamaya çalışmaktı.

Ace boynumu öpmeye devam ederken başıyla beni dürterek başımı yana eğmemi işaret etti. İstediğini yapıp başımı yana yatırarak ona daha iyi bir erişim sağladım.

Bugün en sevdiği noktaya yoğunlaşmıştı. Boynumda bıraktığı tüm morluklar gelip geçerken Ace omzumla boynumun birleştiği noktayı asla boş bırakmazdı.

Muhtemelen üzerimdeki etkisini bildiği içindi. Ne zaman o noktada nefes alsa sanki beynimde bir kısa devre oluyor da bunun sonucunda onun kollarında eriyip gidiyordum.

Ve bugün bu bilginin avantajını sonuna kadar kullanma niyetindeydi.

Dilini uzatıp tenimde gezdirdiğinde nefesim kesildi.

Memnuniyetle mırıldanırken bir eliyle beni kendine çekip diğer eliyle belimi, popomu ve baldırımın arka tarafını okşayarak saldırısına devam etti.

Bacağımı kendi beline dolayınca dizinin kasıklarımdaki baskısını hissettim. Gözlerim fal taşı gibi açılsa da anın yoğunluğuna kaptırarak ondan uzaklaşamadım.

Daha önce böyle bir şey yapmamıştık.

Ama hoşuma gitti. Hem de inanılmaz derecede.

İçimde bir şeyler kıpırdandı. Sıcaklık içime sızarken bacak aramdan akan ıslaklık beni şaşırttı. Daha fazlası için içten içe deliriyordum.

Ace hareketsiz kaldı. Derin bir nefes aldıktan sonra, “Nihayet,” diye fısıldadı. Boynumu emmeye devam ederken belimi canımı yakacak kadar sıkı kavradı.

Islaklığımı kontrol etmek istiyormuşçasına beni belimden yavaşça aşağı çekip kasıklarımı dizinin üzerine hafifçe sürttü.

O anda tepeden tırnağa uyuştum. Nefesim kesildi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok