Grayson - Kitap kapağı

Grayson

Lisa Seven

Dördüncü Bölüm

KASSIA

İKİ GÜN SONRA

Grayson beni odamda gördükten sonra hiç konuşmadı. Sanki öyle bir şey yaşanmamış gibi davrandı.

O günden beri dışarı adımını atmamıştı, ben de yanındayken bu konuyu açmaya çekiniyordum. Acaba gerçek miydi yoksa hayal miydi diye düşünmeye başlamıştım.

Anne babamız yakında döneceklerdi ve Grayson gördüklerini onlara anlatıp anlatmayacağı konusunda bir şey söylememişti. Merdivenlerden inerken içim içimi yiyordu. Aşağı vardığımda elbisemin kenarıyla oynuyordum.

Onu mutfakta taburelerden birine oturmuş, öğle yemeği yerken buldum. Yanına yaklaşırken dudağımı ısırarak saçımı düzelttim.

“Şey, Grayson? Geçen gün beni yaparken gördüğün şeyi Emily’ye ya da babama söylemezsin, değil mi?”

Başını kaldırıp sırıttı.

“Tabii, Kassia. Seni beni düşünerek zevke gelirken yakaladığımı tabii ki anneme söyleyeceğim.”

Bunu öyle bir söyledi ki yüzüm kıpkırmızı oldu. Sorduğum için kendimi aptal gibi hissettim.

Tabii ki söylemeyecek.

Ben bir şey diyemeden evin dış kapısı açılınca irkildim, babamı içeri girerken gördüğümde gülümsemeye çalıştım.

“Dışarı gelin. Annenin Grayson’a bir sürprizi var.”

Grayson peynirli makarnasından son bir lokma alıp tabureden kalktı. Yanımdan geçerken göz kırptı ve benimle birlikte dışarı çıktı.

Garaj yolunda, babamın arabasının yanında siyah bir Aston Martin marka araba duruyordu. Emily de arabanın yanındaydı.

Kocaman bir gülümsemeyle, “Sürpriz, Grayson!” dedi. “Babanı arabanı geri vermeye ikna ettim.”

Ne ilginçtir ki Grayson gülümsedi. Geldiğinden beri ilk kez annesine karşı mutlu bir yüz ifadesi takınıyordu. O arabaya yaklaşırken annesinin yüzü daha da aydınlandı.

Grayson sessizce, “Teşekkürler, anne,” dedi.

Annesinin gözleri doldu, ona anahtarı verip sarıldı. Grayson sarılmaktan pek hoşlanmıyormuş gibi çekinerek onun sırtını sıvazladı.

Emily hemen onu bıraktı.

Çabucak, “Kusura bakma,” dedi. “Neyse, arabana ihtiyacın olabileceğini düşündüm. Genelde Kas’i okula ben götürüyorum ama artık araban olduğuna göre birlikte gidebilirsiniz. Sorun olmazsa tabii.”

Grayson başını salladı. “Sorun değil, anne.”

O, anahtarları havaya atıp tutarak arabayı incelemeye koyulurken biz içeri girdik. Babam valizleri yukarı çıkarırken Emily hafta sonunun nasıl geçtiğini sordu.

“Pek bir şey olmadı,” dedim, hemen. “Sadece... Takıldık. Değişik bir şey olmadı.”

“Grayson bugün çok kibardı,” dedi o da. “Belki daha çok vakit geçirirseniz bugün gibi daha çok gün yaşarız.”

Dudaklarımı büzerek başımı salladım.

***

Grayson arabayı otoyolda son sürat kullanırken koltuğuma sıkıca tutundum.

“Çok hızlı gidiyorsun, Grayson!”

Güldü. “Senin de okul eteğin çok kısa.”

Eteğimi biraz çekiştirsem de değişen bir şey olmadı. Gerçekten kısaydı.

Yaz başında almıştım, o zaman iyiydi ama sanırım o zamandan bu yana biraz boy atmıştım. Daha uzununu alabilirdim fakat son yılım olduğu için boşuna para harcamak istemiyordum.

Grayson’a baktım. Üniformasıyla çok yakışıklı görünüyordu. Lacivert ceketinin hafifçe kıvrılmış kollarından dövmelerinin bir kısmı görünüyordu. Ortasında okul armamızın bulunduğu kravatına da şık bir Windsor düğümü atmıştı.

Eminim, Blue Horizon Akademisi’ndeki ~hiç kimse bu üniformayı Grayson kadar iyi taşıyamaz.~

Arabayı hızla sol şeride geçirdiğinde ayağımı frene basar gibi yere bastım. Grayson elini bacağıma koyunca parmaklarına baktım. Taktığı yüzüklerin soğukluğu tüylerimi diken diken etti.

Bacağımı hafifçe okşadığında, “Ne… Ne yapıyorsun?” diye sordum.

Bir kamyonu sollayarak tekrar sol şeride geçerken güldü. Siyah bir SUV’un dibine kadar girdiğinde çığlık atarak gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açıp hışımla ona dönerek, “Ne olur yavaşla!” diye bağırdım.

“Geçen gün yaptığın gibi kendine dokunursan yavaşlarım,” diye cevapladı, yüzüme bakarak.

Yerimde huzursuzca kıpırdandım. “O, bir hataydı, Grayson. Ne… Neden yaptığımı bilmiyorum.”

Arabayı sürmeye devam ederken bir yandan bana bakarak elini eteğimin ucuna kadar götürdü. Cevap vermeden önce hafifçe orta konsola eğildi.

“Neden yaptığını gayet iyi biliyorsun, Kassia ve bundan çok zevk aldın,” dedi, alçak sesle, gözlerini yola çevirerek.

Elini eteğimin altına soktuğunda hemen bacaklarımı kapattım ama o, başparmağıyla aralayıp parmaklarını ilerlemeye devam etti. Hem sözleri hem parmakları beni o kadar heyecanlandırmıştı ki eli tam oraya ulaştığında külotum sırılsıklamdı.

İnce külotumun üstünden bana dokunmaya başladığında inlememek için kendimi zor tuttum.

Hafifçe gülümseyerek, “Tamam, gel bir anlaşma yapalım,” dedi. Sen külotunu çıkarıp bana ver, ben de yavaşlayayım.”

“Neden?”

“Dediğimi yap, Kassia,” diyerek gaza bastı.

Yavaşça siyah pamuklu külotumu çıkarırken ona baktım. Ben külotumu katlayıp ona verirken yavaşladı. Külotu burnuna götürüp uzun uzun kokladıktan sonra cebine koydu.

“Aferin sana,” diye fısıldadı.

İçime heyecanlı bir ürperti yayıldı.

Tanrım... Bu, neden beni bu kadar tahrik etti?

“Koltuğumu ıslatma,” diye uyardı. “Çok pahalı bir deri.”

Çok geç, diye düşünerek eteğimi çekiştirdim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok