Mafyanın Kancasında - Kitap kapağı

Mafyanın Kancasında

Sofia

Bölüm 3

HOPE

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun...

Bittim ben...

Babam beni bu adam hakkında uyarmıştı. O da Enrique ile çalışıyor olmasına rağmen iş dünyasında kimseye güvenilmeyeceğini söylerdi.

Diğerleri gibi korkmayacağıma karar verip doğrudan kahverengi gözlerinin içine baktım. Tanrım, gerçekten çok yakışıklıydı.

Neredeyse 1.95 cm boyunda dev gibi bir adamdı. Üstünde göğüs kaslarıyla geniş omuzlarını belli eden dar bir gömlek vardı. Kesinlikle tarz sahibi ama bir o kadar da tehlikeliydi.

İçimi titreten bir sesle, “Görüyorum ki kim olduğumu biliyorsun, tigre,~” deyip aramızda bir metre bile kalmayana kadar yaklaştı.

Bana İspanyolca kaplan dediği duyunca içim bir hoş oldu.

Neler saçmalıyorsun? Kendine hâkim ol, Hope...

Aramızdaki mesafeyi kapatıp, elimi uzatarak, “Ben Hope. Hope Anderson,” dedim. Onunla konuşmaya korkan insanlardan biri olamazdım.

“Hope...”

Adımı söyleme şekli onu daha da çok arzulamama neden oldu. Meme uçlarım sertleşirken bugün iç çamaşırı giymediğim için kendime lanet ettim.

“Daniel Anderson'ın en küçük kızı olmalısın.”

Bunun bir soru olduğunun farkında olsam da normalde çok soru soran bir insan olmadığını düşündüm. Muhtemelen tek yaptığı etrafa emirler yağdırmaktı.

“Biz ikiziz,” diye mırıldandım. Bana en küçük dediği için sinirlenmiştim. Sonuçta kardeşimle aramızda sadece üç dakika vardı.

Buram buram güç yayan bir sesle, “Herkes dışarı çıksın. Hope ile yalnız kalmak istiyorum,” diye bağırdı.

Bütün korumaların aceleyle uzaklaştığını görünce Enrique’nin sözünü dinlemem gerektiğini anladım. Kaçmanın bir yolu yoktu. Ona ve adamlarına karşı koymaya çalışmak ölmekten başka işe yaramazdı.

Unvanından etkilenmediğimi gösteren güçlü bir sesle, “Benden ne istiyorsun?” diye sordum.

“Senden istediğim tek şey sensin,” deyip biraz daha yaklaştı.

Birazdan ne olacağını bilmeden gözlerinin içine baktım. Bir iki kez öpüşmek dışında bir aşk hayatım olmamıştı.

Enrique pantolonundaki kabarıklığı karnıma yaslayarak, “Küçük bedeninin bana ne yaptığına bak,” dedi.

Bacaklarım istemsizce birbirine sürtünürken ağzımdan küçük bir inilti çıktı. Benim neyim var? O kadar mı sarhoşum?

“Siktir git!” deyip geri çekildim. Böyle elbiseler giymememin bir nedeni de buydu. Erkekler beni sadece vücudum için istiyordu.

“Sen de beni istiyorsun, tigre,” dedi.

Gerçek bir riyakâr olduğumu fark edince tekrar yaklaştım. İçime girdiğini hayal edince inledim. Lanet olsun, kesin çok içmiştim. Etrafta erkekler varken bu kadar içmemeliydim.

Onun da inlediğini duyunca ters ters baktım.

Buna değer mi?

Gururumu tamamen ayaklar altına alıp, üstüne atlayıp bacaklarımı beline kollarımı da boynuna doladım. Hemen karşılık verip, kalçalarımı kavrayıp dudaklarıma yapıştı.

Yavaş ya da romantik olmayan; tamamen onun hükmettiği sert bir öpüşmeydi. Dudağımı ısırıp dilini ağzıma sokmak istediğinde bir kere başlarsak duramayacağımızı bildiğim için izin vermedim.

Birkaç kez daha denese de her seferinde reddettim. Kalçamı sıkma şeklinden sinirlendiğini anladım. Aniden bir şaplak attığında acıyla inledim.

Bunu fırsat bilip, dilini ağzıma sokup her köşesini keşfetmeye başladı.

Dillerimiz vahşi bir şekilde çarpışmaya devam ederken Bittim ben… diye düşündüm. Sonunda kimin kazanacağını bilsem de o kadar çabuk pes etmeyecektim. Bu, hiç eğlenceli olmazdı.

Biraz soluklanabilmek için geri çekildiğimizde elbisemin fermuarının çoktan açıldığını, artık geri dönüş olmadığını fark ettim. Zaten geri dönmek istediğim de yoktu…

Beni masanın ucuna oturtarak, “Kahretsin, çok güzelsin,” dedi.

Ellerimi geri çeksem de bacaklarımı çekmedim. Penisinin tam istediğim yer olan bacaklarımın arasına değiyor olmasından memnundum.

Straplez elbisemi belime indirip göğüslerimi ortaya çıkardı. Normalde bir yabancının önünde rahatsız ya da güvensiz hissetmem gerekirken Enrique’nin şehvet dolu bakışlarından cesaret aldım.

Eğilip boynumu öpmeye başladığında daha rahat ulaşabilmesi başımı arkaya attım.

Meme ucumu sıktığında az önce bastırmaya çalıştığım inlemeyi daha fazla tutamadım.

Lanet olsun, çok iyi...

Meme uçlarımla oynamayı bitirdikten sonra başından beri istediğim şeyi yapıp elbisemin altına dokundu. İç çamaşırı giymediğimi fark edince sırıttı.

“Böyle bir elbisenin altına külot giyemezsin,” diye fısıldadım.

Sırıtmaya devam etti.

Parmaklarını vajinamın kıvrımlarında gezdirmeye başladığında inlemelerimi daha fazla tutamadım. Parmaklarını bile zar zor hissederken daha fazlasını arzulayıp içime girmesini istiyordum. Hayır, buna ihtiyacım vardı!

“Lütfen, Enrique,” diye yalvardığımda sadece kıkırdadı. Daha fazla temas arzusuyla kalçalarımı yaklaştırdığımda elini geri çekti. Daha önce, bırakın bir erkeğe yalvarmayı onlardan gelen bakışları bile umursamazdım.

“Sabret, tigre, sabret,” diye fısıldadı. Sinirlerim bozulmaya başladığı için bir kereliğine de olsa kontrolü elime almaya karar verdim.

Tenine dokunabilmek için gömleğini tutup ikiye ayırdım. Her yere düğmeler saçıldı. Gövdesi ortaya çıktığında karın kaslarına, güçlü kollarına dokundum.

Tam dudaklarımı göğüs kaslarına yaklaştırdığımda uzun parmaklarından birini içime soktu.

Parmağını yavaş bir tempoda hareket ettirmeye başladığında, “Lanet olsun, evet!” diye bağırdım.

“Kahretsin, daracıksın,” deyip dudaklarıma yapıştı. Hızını arttırdığında dudaklarının arasında kaybolan bir inilti çıkardım.

Bir parmağını daha soktuğunda acı ile zevk karışımı bir çığlık atıp istemsizce pantolonunun düğmelerine uzandım.

Baksırına sığmayacak kadar büyümüş penisinin ucunu görünce ağzımda nasıl hissettireceğini düşünüp dudaklarımı yaladım.

Enrique tam o anda hızlanınca içime giren parmaklarından başka her şeyi unutup inlemeye başladım.

Karnımda biriken baskı kendimi daha fazla tutamayacağımı gösteriyordu. Enrique'nin sırıtışına bakılırsa o da bunun farkındaydı.

“Benim için gel,” deyip, parmaklarını kıvırıp tam istediğim noktayı buldu.

Parmaklarının ucuna boşalırken, “Enrique!” diye bağırdım. Parmaklarını çıkardığında hâlâ nefes nefeseydim.

Temas kaybı hayal kırıklığına uğramama sebep olsa da parmaklarını ağzına götürüp yaladığında çok heyecanlandım.

“Kahretsin, bu çok seksi…”

Enrique kıkırdayıp, pantolonunu çıkarıp bacaklarımın arasına yerleşti. Penisinin ucu vajinama değdiğinde hafifçe inledim.

Son derece iç gıcıklayıcı bir sesle, “Seninle işim bitmedi, tigre,” dedi.

Lanet olsun!

Daha fazla ileri gitmesine izin vermeden önce, “Prezervatif, lütfen,” dedim.

“Geri çekilirim!” dedi.

Başımı iki yana salladım.

İç çekip çekmecelerinden birinden bir prezervatif çıkardı. Paketi ağzıyla yırttığını görünce kızlarla izlediğimiz erotik filmlerden bir sahneyi hatırladım.

Prezervatifi taktıktan sonra tekrar bacaklarımın arasına yaklaştı.

Derin bir nefes alıp yaklaşan acıya hazırlandım. Yeterince ıslanmış olsam da benim için fazla büyüktü. Hâlâ bakire olduğum gerçeği de duruma yardımcı olmuyordu.

Bir hamlede içime girerken, “Seni bir gün prezervatif olmadan becereceğim,” diye tısladı.

Acıdan haykırdım. Beni parçaladığını hissederken gözümden yaşlar aktı.

“Kahretsin. Bakire misin!” deyip durakladı. Acı verici olacağını bildiğinden büyüklüğüne alışmam için zaman tanıdı.

Bir dakika sonra yavaşça başımı sallayıp, “Devam et,” dedim.

Uzun darbelerle yavaşça girip çıkmaya başladı. Acı kısa bir süre sonra azaldığında bu yavaş tempodan sıkılmaya başladım.

“Daha hızlı…”

Enrique'nin başka bir şey duymaya ihtiyacı yoktu. Geri çekilip neredeyse masadan düşeceğim kadar sert bir şekilde içime girdi.

Hiç hız kesmeden, “Masaya tutun,” dedi. Tartışmanın faydası olmayacağını bildiğim için dediğini yapıp tüm gücümle masaya tutundum.

O, içime girip çıkarken onu izledim. Kendini tuttuğu için minnettardım.

“Kahretsin, bu harika hissettiriyor. Çok sıkısın,” diye inledi.

Nefes nefese olduğum için dediklerini zor duyuyordum.

Karnımda yine aynı baskıyı hissetmeye başladım. Her seferinde doğru noktayı bulan hızlı darbeleri yüzünden doruğa öncekinden bile çabuk yaklaşmıştım. Kasılmaya başlamasından onun da yaklaştığını anlayabiliyordum.

Daha fazla dayanamayıp kendimi bıraktım. Vajinam penisinin etrafında bir nabız gibi atmaya başladı. Birkaç darbeden sonra Enrique de doruğa ulaştı.

Kısa bir süre sonra geri çekilip banyoya girdi.

Hiçbir şey söylemeden elbisemi düzelttim. Aynaya bakınca berbat göründüğümü fark ettim; saçlarım darmadağın, yüzüm kıpkırmızıydı. Hemen masanın yanında duran el çantamı aldım.

Hâlâ banyoda olan Enrique'ye bakıp ikimizin de bu konu hakkında konuşmak istemeyeceğimizi düşündüm. Saatin neredeyse sabahın üçü olduğunu görünce kızlara mesaj atıp benimle girişte buluşmalarını söyledim.

Çabucak dışarı çıktığımda ikisinin de benim gibi dağılmış olduklarını fark ettim. Sanırım onların geceleri de benimki kadar güzel geçmişti.

Hep bir ağızdan, “Bunu pazartesi günü konuşuruz,” dedik.

Kızları bırakıp eve döndükten sonra hemen banyoya girdim. Uzun, sıcak bir duştan sonra yumuşak yatağımın her şeyi unutturmasına izin verip uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok