Alfa'nın Misafiri - Kitap kapağı

Alfa'nın Misafiri

Michelle Torlot

Çok Güzel

XAVIER

Ufaklığı revirden taşırken, onu göğsüme sıkıca bastırdım. Mücadele etmek istese bile yapamazdı ama denememişti bile.

Hastane önlüğü bağlarından sırtından narin tenini hissedebiliyordum. Gerçekten çelimsizdi. Diğer elim poposundan vücudunu destekliyordu.

Üzerindeki ufak elbisenin dışında kalma zahmetine bile girmiyordum. Acınacak kadar zayıf olmasına rağmen, kalçası diri ve sağlamdı. Kalçasını sıkmamak için kendimi tutmakta zorlanıyordum.

Bu noktada, eşim olsa da olmasa da benim olacağına çoktan karar vermiştim.

Sürü evinin üçüncü katına çıktım. Burası benim katımdı. Buradaki diğer kurt adamlar ailemdi ya da davetle buraya gelmişlerdi.

Burada hizmetçilerim ve aşçılarım vardı. Fakat başka yerlerde yaşıyorlardı. Şu anda, gece yarısını geçtiği için hizmetçiler evlerindeydi.

Ancak kız kardeşim buradaydı; benim katımda kendi odası vardı. Onun da hala bir eşi yoktu. Küçük Georgie’yi getirdiğimi haber vermek için öncesinde zihin yoluyla onunla iletişime geçmiştim.

Odama yaklaştığımda kız kardeşim koridorda duruyordu.

“Peki, ağabey, kendin için ne buldun?” Amelia sordu.

Odamın kapısını açarken gözlerimi devirdim.

“Bekleyip görmelisin,” deyip gülümsedim. “İki hafta daha gerek, henüz 19 yaşında değil!”

Kız kardeşim derin bir nefes aldı, sonra gülümsedi.

“Eşin olabileceğini mi düşünüyorsun?”

Sırıttım. “Yardımın için teşekkür ederim, kardeşim!”

Amelia gözlerini devirdi ve arkasındaki kapıyı kapatarak odadan çıktı.

Sadece umut edebilirdim, ama önce bu küçük kızın gönlünü kazanmaya çalışmam gerekiyordu.

Küçük Georgie’yi yatağın kenarına yavaşça bıraktım ve biraz arkasına geçip oturdum. Uyanıktı ama yine de tepkisiz görünüyordu. Son zamanlarda yaşadığı onca şeyi göz önünde bulundurursak hiç şaşırmamıştım.

Gerçek bir savaşçı gibi görünüyordu ama son zamanlarda girdiği her savaşta kaybeden taraf olmuştu. Bahçemize izinsiz girerken aklında sahiden ne vardı, bilmiyordum.

Nerede olduğunu anlamalıydı. Gerçekten bir insanın kurt adamlara karşı savaşabileceğini mi düşünmüştü? İçimden gözlerimi devirdim.

“Şimdi, ufaklık,” diye başladım, “Seni bu elbiseden kurtaralım, olur mu?”

Hastane önlüğünün arkasındaki bağları yavaşça çözmeye başladım.

Kollarını gövdesine sardı ve sızlandı.

“L- lütfen yapma.”

Durdum ve kollarımla onu sardım, vücudunu göğsüme yasladım.

Titrediğini hissettim. Üşüdüğü için olduğundan şüpheliyim.

“Şş, her şey yolunda, ufaklık. Sana uygun kıyafetler bulmalıyım.”

Kafasının üstünü öptüm ama bu onu sakinleştirmemişti. Devam etmeye karar verdim, çünkü söylediğim ya da yaptığım hiçbir şey onu rahatlatamıyordu.

Bağlarını çözdükten sonra, elbiseyi omuzlarından hafifçe aşağı indirdim. Kolları hala kendi etrafında sarılmıştı, elbiseyi önünde tutuyordu.

Ellerimi nazikçe çıplak omuzlarına koydum.

“Ne kadar mükemmel olduğunun farkında değilsin, değil mi?” diye kulağına fısıldadım.

Nefesim boynuna vururken tüylerinin diken olduğunu görebiliyordum. Arkasında olmama rağmen yüzünün kızardığını hissediyordum. Kulaklarının üstleri kıpkırmızı olmuştu.

Dudaklarımı yavaşça ensesine götürdüm ve onu nazikçe öptüm, omurgasına ufak öpücükler kondurdum.

İnledi ve kıvrandı.

“Vücudun sana ihanet ediyor, kedicik,” diye fısıldadım.

Ayağa kalktım ve etrafından dolaşıp önüne geçtim. Başını öne eğmiş ve yüzü kızarmıştı. Hala hastane önlüğüne sıkıca sarılmış öylece duruyordu.

Onun önünde eğildim, kollarını yavaşça göğsünden çektim, sonra elbiseyi çıkardım, yatakta çırılçıplak önümde oturuyordu.

Kollarını hızla göğsüne geri götürdü.

Kıkırdadım, sonra çenesinin altına parmağımı götürdüm, başını yavaşça yukarı kaldırdım.

“Çok güzelsin, ufaklık. Benden asla saklanma,” diye fısıldadım.

Bana bakarken gözlerini kırptı, mavi gözleri bir okyanus kadar derindi. Sonra ellerini aldım ve nazikçe göğsünden uzaklaştırdım. Dudaklarımı sırayla her iki eline de götürdüm, sonra ellerini yatağın üzerine yerleştirdim.

Bir adım geri gittim ve mükemmel göğüslerine baktım.

“Sen mükemmelsin,” diye fısıldadım.

Yüzü kıpkırmızıydı ve alt dudağını ısırdı.

Gülümsedim ve gömleğimi çıkardım. Yüzünün daha da kızarabileceğini düşünmezdim ama daha da kızarmıştı.

Bir kolumu beline sardım ve onu yataktan kaldırdım.

Ayakta durmak için küçük elleri göğsüme değdikçe nefesi kesiliyordu.

“Gel ufaklık, seni banyoya götürelim. En son ne zaman banyo yaptın?” kıkırdadım.

“Hatırlayamıyorum,” diye fısıldadı.

Gelişmiş kurt adam işitme duyum olmasaydı, muhtemelen onu duyamazdım. Sesi sorgu odasındakine kıyasla çok çekingen ve alçaktı.

Bunun için kendimi biraz suçlu hissettim, ama tüm bunları yapmamış olsaydım, o şerefsiz Ash’ten asla bilgi alamazdık.

Ash’i zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. Revirde ona söylediklerini aklımdan çıkaramıyordum. Konuştuklarını bilmediğimi zannediyordu ama gardiyanlar dinlemeyecek kadar aptal değildi.

Onu New York’a göndermek istemesinin altındaki gerçek sebebi merak ediyordum. Her koşulda, iyi niyetli bir yaklaşım olmadığından emindim. Gitme ihtimalinin olduğunun bildiğim sürece, buna izin vermeyecektim.

Onu banyoya taşırken yüzüne baktım. Daha önce hiç böyle bir banyo görmediğini tepkisinden anlamıştım.

Oldukça şatafatlı bir banyoydu, tasarımını bizzat kendim yapmıştım.

Köşede iki ya da üç kişinin rahatlıkla sığabileceği büyük, daire şeklinde bir küvet vardı. Küvete ulaşmak için basamaklar yapılmıştı. Diğer tarafa da çift kişilik bir duşa kabin yerleştirilmişti.

Küvetin karşısında bir tuvalet ve çift musluklu lavabolar vardı. Her şey iki kişi düşünülerek tasarlanmıştı. Tüm musluklar ve bağlantı parçaları altın rengindeydi ve açık gri mermerden tavana karo kaplıydı.

Georgie’yi küveti sıcak suyla doldururken basamaklardan birine oturttum. Biraz kokulu yağ döktüm. Küvet dolarken, kalan kıyafetlerimi çıkardım.

Georgie’nin arkasını döndüğünü görünce güldüm. Çok masumdu. Mükemmeldi.

Ay Tanrıçası’na onu eşim yapması için sessizce dua ettim. Yakında öğrenecektim. Revire gelmeden önce kayıtları kontrol etmiştim. İki hafta içinde 19 olacaktı.

Kurt adamların insan arkadaşları olması alışılmadık bir durum değildi. Sadece insanlar bağı o kadar güçlü hissetmiyorlardı. En azından ilk başlarda. Ama kurdum bu bağın kokusunu alabiliyordu.

Kızın bizim olduğundan şüphelendiğine dair içimde garip bir his vardı. Kurdum kontrolü ele aldığında sırf Georgie’ye ne yaptığını bildiği için Maddox’un soluk borusunu tereddütsüz sökmesi gibi.

Kurdum fırsat bulsaydı, aynısını Ash’e de yapardı. Kızı fiziksel olarak incitmemişti ama ailesinin ölümünden sorumlu olduğu için onu duygusal olarak incitmişti.

Küvet dolduğunda, yürüdüm ve onu kaldırdım, sonra kızla küvete girdim.

Arkasında otururken, hala gergin olduğunu hissediyordum. Sıcak su yorgun vücudunu yatıştırmaya ve banyo yağlarının yaydığı lavanta ile vanilya kokusu onu rahatlatmaya başladı.

Onu nazikçe yıkadım, yıkarken vücudundaki morluklara mümkün olduğunca dikkat ediyordum. Sonra saçlarını nazikçe yıkadım.

Tüm yağ ve kirlerden arınınca saçlarının aslında kahverengi olmadığını fark ettim; saçları parlak sarıydı.

“Çok güzel,” saçında kalan son köpüğü durularken fısıldadım.

Göz kapaklarını kapalı tutmaya çalışıyordu ve uyanık kalmak için elinden geleni yapıyordu.

Onu havluyla sarmalamak için küvetten çıkardığımda şikâyet etmedi, bu sefer yüzü bile kızarmamıştı.

Onu yatak odasına taşıdım ve kuruttum. Kuruduktan sonra, örtüleri geri çektim ve onu yatağa yatırdım. Sessizce mırıldandı, gülümsemeden edemedim. Zaten uyuyordu.

Çabucak kendimi kuruttum ve yatağa yanına girdim. Kollarımı ona dolayıp göğsüme doğru çektim.

Parmak uçlarımı omurgasında gezdirdim. Kıvranıp sessizce inledi. Tatlı küçük ağzından çıkan seslere bayılıyordum. Kalçasını nazikçe avuçladım.

Kahretsin, ona ufacık dokunmam bile çok cazipti, ama daha fazlası için çok yakında zaman olacaktı. Kafasının üstünü öptüm.

“İyi uykular, ufaklık,” gözlerimi kapatıp uykuya dalmadan önce fısıldadım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok