Bulmak - Kitap kapağı

Bulmak

M.H. Nox

3. Bölüm

HAZEL

Sadece yarım günlük işim vardı - ara sırada böyle oluyor - ve eve gündüz vakti yürümekten oldukça memnundum. Bir hafta olmuştu, ama hala karanlıkta eve doğru yürürken huzursuz hissediyordum.

Çok güzel bir gündü. Güneş çıkmıştı ve ısı yere tam olarak ulaşmıyor olsa da, buna rağmen parlak ve hoş gözüküyordu.

Güzel havayı değerlendirmek için, bir kitap alıp parkta okumaya karar verdim.

Paltoma ve eşarbıma sarılmış, bacaklarım altımda çaprazlanmış vaziyette, bir parkın bankında oturuyordum. Parkı ikiye bölen çakıllı yol boyunca, eşit aralıklarla hizalanmış başka banklar da vardı.

Çakıl üzerinde gezen ayak sesleri, beni rahatsız ettiğinde kitabıma tamamen dalmış durumdaydım. Tam da beni kapüşonlu adamlardan kurtaran adam, karşımdaki bankta otururken refleks olarak baktım.

Bugün daha uygun giyinmişti- botlar, siyah kot pantolon ve kalın, gri, örme bir kazak.

Bir elinde siyah bir palto taşıyordu, otururken dizlerinden birinin üzerine örttü ve telefonunu kotunun cebinden çıkardı.

Görünüşü gün ışığında daha da çarpıcıydı, neredeyse doğal değildi. Onu görünce kalbimin atışı biraz yükseldi.

Yaraları hala beni ürkütüyordu, kendimi ona ne olduğunu merak ediyor haldeyken buldum.

O an yeşil gözlerini bana doğru dikti ve okuduğum sayfaya odaklanarak bakışlarımı hızla geri çevirdim. Yanaklarım, bakarken yakalanmanın utancıyla hafifçe ısındı.

Aynı paragrafı birkaç kez okuyup, kelimelere konsantre olamadığımı fark ettikten sonra, yabancıya doğru bir kez daha cesurca baktım. Telefonuna odaklanmıştı, uzaktaydı, belli ki birine mesaj atıyordu.

Kitabımda kaldığım yerden devam etmeye çalışırken kalbim normalden daha hızlı atıyordu.

Onu tekrar görmek, unutmayı tercih ettiğim anılarımı geri getirdi, ama varlığı da garip bir şekilde rahatlatıcıydı, muhtemelen nedeni onun beni kurtarmış olan kişi olmasıydı.

Çünkü yaptığı şey buydu.

En çok ihtiyacım olduğunda, beni bulmuş ve kurtarmıştı.

Yine okumama odaklanmaya çalıştım, ama ayağa kalkıp, bankıma doğru yürüdüğünde ve yanıma oturduğunda, başka bir kelime daha okuyamayacağımdan emindim.

“Merhaba,” diye selam verdi, belirsiz bir şekilde bana baktı.

“Imm merhaba,” diye cevap verdim, yüzümün bana ihanet ettiğine ve kafa karışıklığımın gün gibi açık bir şekilde anlaşıldığından emindim.

“Her şey yolunda mı, bilirsin, sonrasında yani...” Görünüşe göre olaydan bahsetmek istemiyordu ve kafam karışmış gibi görünüyorsa da pek umursamadı.

“Oh, evet, iyiyim” diye cevap verdim, neredeyse kelimelerin üzerinde kekeliyordum.

Bana olan yakınlığı kalbimi çılgına döndürmüştü.

O kadar yakındı ki kokusunu olduğum yerden alabiliyordum. Hoş, topraksı bir kokuydu, yağmurdan sonra bir orman gibiydi, bir parça çam kokusu da vardı, kokunun bir losyon mu yoksa sadece onun kendi kokusu mu olduğunu merak ettim.

Daha önce hiç böyle kokan bir losyona rastlamamıştım. Oldukça yoğundu, ama yine de güzeldi.

Gözlerinde garip bir eğlence vardı ve cevabımın ona neden komik geldiğini merak ettim.

“Bunu duyduğuma sevindim.” Gözleri tamamen onun sözlerine odaklanmamı zorlaştırdı, çok yoğundular - çok derin bir yeşil havuz, kolayca içlerinde kaybolunabilir cinsten.

“Bu arada ben Seth, Seth King.” Kendini tanıttı, bana sıcak bir şekilde gülümsedi, o sırada kalbim biraz çırpındı.

Yüzünün sol tarafının çoğunu kaplayan yara izlerine rağmen yüzü, büyüleyiciydi.

Bakmaktan kendimi alıkoymak zorundaydım.

“Ben Hazel Porter.” Cevap vermek utanç verici derecede uzun zaman aldı, ama sonunda sesimi çıkarabilmeyi başardım.

“Seninle resmi olarak tanışmak çok güzel Hazel. Özellikle şimdi, daha keyifli şartlar altında.”

“Sanırım tanışmamız tam olarak geleneksel türden değildi,” dedim.

“Kesinlikle hayır,” diye kıkırdadı.

Telefonu çalmadan önce bir anlığına göz göze geldik.

Onu çıkardı ve ekrana baktı, sonra bana tekrar baktı, benimkini delip geçen yeşil gözler, istesem bile başka bir yere bakamazdım.

“Gitmek zorundayım,” dedi pişmanlıkla.

“Tamam.” Onun sözlerine duyduğum küçük hayal kırıklığı, beni huzursuz etti.

O bir yabancıydı ve gidişi, bende böyle duygular uyandırmamalıydı.

Tam olarak anlamlandıramadığım bir duygu bana bakarken yüzünde belirmişti. Elini yanağıma doğru kaldırdı ve yüzümün yan tarafını, avucunun içinde tuttu.

Cildimizin birleştiği yerde karıncalanma hissi vardı, küçük elektrik şokları gibi. Tamamen hoş bir histi.

Gözleri genişledi ve gözbebekleri o parlak yeşilin yerini alıp tamamen siyah görünene kadar genişledi.

“Benim,” nefesi altında mırıldandı.

Beynim hem sözlerinin hem de eylemlerinin tuhaflığını algıladı, ama önemli değildi, orada öylece donup kalmıştım.

“Lütfen dikkatli ol.” kendime gelmeye çalışırken Seth'in sesi ciddileşti ve bu ses, beni yoğun bakışlarından çekip kurtardı.

Kalkıp uzaklaşmaya başladı, parkın en uzak köşesindeki duvardan dönüp gözden kaybolana dek arkasından bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım.

Az önce olanları sindirmeye çalışırken aklımı oynatacak gibiydim. Bundan tamamen korkmam gerektiğini biliyordum, ama korkmuyordum. Onunla ilgili farklı olan bir şey vardı.

Benim, demişti.

Gerçekten beni mi kastetmişti? Bu durumda, daha birbirimizi tanımıyorken ben nasıl onun olabilirim? Ayrıca, insanlar mülk değildir değil mi? - yani, başka bir kişiye sahip olamazsınız.

Elimi, bana dokunduğu yanağıma koydum. Cildim hala hafifçe karıncalanıyordu. Soğuğa rağmen içim ısındı ve kalbim küçük bir çarpıntıyla bir daha sarsıldı.

Burada kalıp okumaya devam edebilmemin bir yolunun olmadığını biliyordum, bu yüzden eşyalarımı topladım ve eve geri döndüm.

Neler olduğunu ve neden böyle tepki verdiğimi anlamaya çalışırken zihnim yarı şaşkın durumdaydı.

Kendimi gergin, hatta belki korkmuş hissetmeliydim, ama öyle olmadı. Hüsrana uğramış ve biraz sinirlenmiş hissettim, elbette ve haklı olarak öyle ama aynı zamanda tam olarak anlamlandıramadığım veya kelimelere dökemediğim başka bir şey hissettim.

Bu adam kimdi ve kim olduğunu sanıyordu? O gün beni kurtardığı için üzerimde bir tür etkisi olduğunu falan mı sanıyordu?

~Burada istenmiyorsun, burası benim bölgem...

O günkü sözleri aklıma geldi. Ne demek istemişti? Erkekler ondan neden bu kadar korkuyordu?

Tehlikeli bakışları daha da derine iniyor gibiydi. Onlar iki kişiydiler ve karşılarında sadece bir kişi vardı. Eğer denemiş olsalardı, muhtemelen onu kolayca alaşağı edebilirlerdi, ama bunun yerine kaçmayı seçtiler.

Benim.

Sesinin tonu, neredeyse insanüstü bir şeydi. Hatıralar omurgamdan aşağı bir ürperti gönderdi, ama sebebi korkudan kaynaklanmıyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok