L.T. Marshall
Masama döndüğümde hiçbir şey düşünmeden elimdeki kalemi çevirirken çok öfkeliydim. Kendime… Sanki öfkemin sebebi oymuş gibi kalemi bir anda durdurup masaya çarpıp kaşlarımı çattım.
Bu da çocukluğumdan kalma, sürekli üstesinden gelmeye çalıştığım bir başka alışkanlıktı ve göründüğüm gibi biri olmadığımı gösteren ince işaretlerden sadece biriydi. Sıkı sıkıya tutunduğum mükemmel imajımdaki tek kusurdu.
Yerimde duramıyorum...~
Bu huyum, ergenliğimden sonra, bir zamanlar bildiğim hayattan uzaklaştıktan sonra, güç bela yarattığım kişiliğimle çelişiyordu. Chicago’daki çocukluğumdan ne kadar uzaklaştığımı hatırlatan, beni derinden rahatsız eden bir alışkanlıktı.
Yansıtmaya çalıştığım öz güvene ihanet etmekle kalmıyor, aynı zamanda çocukça görünüyordu. Kendini farklı şekillerde gösteren yerinde duramama huyumu kontrol etmekte usta olsam da bu sabahki korkunç gerginliğimle baş edemiyordum.
Ellerimi sabit tutup Margo’nun düzenlemem için verdiği belgeleri yazmaya odaklandım. Yeni patronumun gelmesini beklerken sakin kalmak için derin derin nefes almam gerektiğini aklımdan çıkarmamaya çalıştım. Beklemek resmen ıstırap vericiydi.
Margo zarif bir Chanel No. 9 parfüm bulutu içinde fuayeye girip ofislerimizin girişinin yanındaki masamın yanından geçerek Bay Carrero’nun geldiğini işaret etti.
Geçerken bir anlığına sıcak bir biçimde gülümsedi ve sanki kraliyet ailesinden biriyle tanışmak üzereymişim gibi cesaret verircesine göz kırptı. Kalbim duracak gibi oldu.
Belki de gerçekten kraliyet ailesinden biriyle tanışmak üzereyimdir?~
Ah~, ~lanet olsun! Yutkun. Derin nefes al.~
Ayak sesleri yaklaşırken Margo’nun koridorda Carrero ile seyahat programını gözden geçirdiğini duyabiliyordum. Margo’nun ona sürekli e-posta gönderdiğini biliyordum ama söylediğine göre Bay Carrero sözlü olarak bilgilendirilirken özet geçilmesini tercih ediyordu.
Yakında benim görevim olacağı için bunu aklımda tutmam gerekiyordu.
Oturduğum yerde kalıp gözlerimi klavyeye dikmeye devam ettim. Gerginliğimi kontrol altında tutmak istiyordum.
Bay Carrero’nun Margo’ya cevap verdiğini duydum. İnternette röportajlarını izlememe rağmen sesinin doğallığı beni şaşırttı.
Kalın, kısık, röportajlarında hiç fark etmediğim bir çocuksuluğa sahip, her yerde, hatta kalabalık bir odada bile tanıyabileceğiniz türden, insanı kendine çeken, tanıdık, rahatlatıcı bir sesti.
Margo ile çok rahat konuşuyordu. Bu ses tonunda içimi ısıtan bir sıcaklık, çekicilik vardı.
Carrero, Margo’nun söylediği bir şeye gülünce yazmaya ara verdim. Bu, beklenmedik bir şeydi ve karnımda kelebekler uçuşmasına neden olduğu için irkildim.
Erkeklere böyle tepki vermem!
Tuşların üstünde beceriksizce gezinen parmaklarım titreyerek bana ihanet ediyordu ama neyse ki fark eden yoktu.
Kendime gelmem lazım. Kendine gel, Emma!
Yanaklarım bir anda yanmaya başlayınca kızarmamak için, önceden alıştığım şekilde derin derin nefes almaya başladım.
Ekranımdaki anlamsız yazıyı silmek için çabucak geri düğmesine bastım. Beceriksizliğimin kanıtını saklarken işe yaramaz, sakar parmaklarımın yaramazlığına, sürekli bastırıp sessizliğe boğmaya çalıştığım o çocuksu yanıma lanet ettim.
Dur, Emma, dur!~ Sen bundan daha yeteneklisin.~
Bay Carrero bir grupla birlikte havadar ofisimizin ortasından geçerek Margo’nun ayrı bir odada, benim arkamda duran masasına yürüyordu. Gruba en yakın olan Margo, Bay Carrero’nun önünü kapatıyor olsa da onu bir anlığına gördüm.
Margo’nun topuklu ayakkabılarına rağmen ondan uzundu. Yanında iki adam daha vardı.
Siyah takım elbiseli, ciddi görünümlü olanın kulağında, büyük olasılıkla güvenlik görevlisi olduğunu gösteren bir kulaklık vardı. Ten rengi bir ceketin altına chino pantolon giymiş diğer adam ise rahat bir şekilde arkadan geliyordu.
Bunun Jacob’ın kardeşi Arrick Carrero olduğunu hemen anladım. Gazetelerde pek boy göstermese de onu tanıyordum.
Henüz onlu yaşlarının sonunda olmasına rağmen ağabeyi kadar erkeksi bir güzelliğe ya da duruşa sahip değildi ve tanınmaktan oldukça çekiniyor gibi görünüyordu.
Ayrıca, sadece 1.79 cm boylarında olmasına rağmen yine de kaslı olduğunu, babasınınkine çok benzeyen sarı saçları ve Jacob Carrero’da olmayan tuhaf bir burun profili olduğunu fark ettim.
Jacob’ın ideal şeyine… Daha doğrusu her şeyine uygun mükemmel bir burnu var gibiydi. Arrick’in, Carreroların daha az çekici oğlu olup ağabeyinin gölgesinde yaşamak konusunda ne hissettiğini merak ettim.
Kısa bir süre sonra, hepsi içerideki kapıdan geçip Margo’nun ofisine girip kapıyı kapattılar.
Artık görsel olarak dikkatimi dağıtacak bir şey kalmadığından derin bir nefes alıp rahatladım ve klavyeyi her zamanki gibi pratik, hızlı bir biçimde kullanarak önümdeki belgeyi tekrar yazmayı denedim.
Santralin ışıkları yanıp Margo’nun uzaklardan gelen sesi konsantrasyonumu bozana kadar saatler geçmiş gibiydi. O ana kadar neredeyse nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Kendimi bir kez daha sertçe sarstım.
Son teknoloji makinede sesi uzaktan ve tiz geliyordu. “Emma, lütfen Bay Carrero’nun ofisine gel. Teşekkür ederim,” dedi.
“Evet, Bayan Drake.” Ona Margo dememi istediğini bildiğim için resmî adını söylerken bir tuhaf hissettim ve bu hatayı tekrarlamamak için içimden kendimi azarladım.
Ben hata yapmam. Asla!~
Ayağa kalkıp üstümü başımı düzeltip ceketimi çabucak geri giydim.
Bay Carrero’nun odasının girişini kapatan kapısına kadarki kısa mesafeyi yürürken gergin bir şekilde düğmelerimi ilikledim.
Ofise girebilmek için büyük bir irade gücüne ve her zaman sergilemeye çalıştığım yılmaz, sakin tavrı sergileyebilmek için de derinlerden gelen tüm oyunculuk yeteneğime ihtiyacım vardı.
Midem sıkışıyordu, ağzım kuruyordu. Bugün neden bu kadar çok sorun yaşadığımı bilmiyordum.
“Ah, geldin mi, Emma?” Ağır ahşap kapıyı çekip içeri girdiğimde beni Margo karşıladı. Birden onun kuğu gibi zarafetinin yanında topuklu ayakkabılarımla bile ne kadar kısa kaldığımın farkına vardım. O, bir kadına göre uzunken benim boyum 1.64 cm civarıydı.
Margo, “Jake, bu Emma Anderson. Eğitimine devam eden yeni yardımcın, yeni iki numaran,” derken bana sevgiyle gülümseyip yanına gitmemi işaret etti.
Yanına gittiğimde beni rahatlatmaya çalışarak omzuma nazik, tanıdık bir şaplak attı.
Jake ismini duyunca duraklayarak şaşkın şaşkın baktım.
Bir şey mi kaçırıyorum?
Geçmişte yaptığım araştırmaları hatırlayınca Jake ismini tercih ettiğini hatırladım.
Onunla röportaj yapanları da düzeltmişti ve resmîlikten hoşlanmadığı için isminin kısaltmasını kullanmalarını teşvik ediyordu.
Birden, tüm düşüncelerim uçup gitti. Gerginliğimin kaynağı, koltuğundan kalkarken tek kelime edemeden olduğum yerde durdum.
Korktuğum da buydu. Çekici bulduğum biriyle karşılaştığımda vereceğim tepki ve bu, benim için tamamen yeni bir şeydi.
Jake süzülür gibi bana doğru gelirken odadaki diğer herkes kaybolur gibi oldu. Yürüyüşü hem büyüleyici hem rahatsız ediciydi.
Kendine olan güveninden ya da yeteneklerinden asla şüphe duymamış; son derece çekici olduğunu, tüm kadınların ilgi odağı olduğunu hayatının erken dönemlerinde öğrenmiş birinin yürüyüşüne sahipti.
Yaklaştıkça daha da uzun görünüyordu. Sanırım 1.80’in üzerindeydi. Baştan aşağı siyah, kravatsız takım elbisesi, üst düğmeleri açık gömleği nefesimi kesti.
İç çamaşırı mankenlerine taş çıkartacak bir seksapeli vardı. Sanki bir kadın fantezisinin hayata geçmiş hâli gibi...
Tanrım...
“Bayan Anderson,” deyip elini uzattığında tek yapabildiğim uzanıp bakımlı, erkeksi elini sıkmak oldu.
Kalp atışlarımın nasıl hızlandığının farkındaydım ve teninin tenimde yarattığı karıncalanma hissi nefesimi kesiyordu. Kendi bedenim tarafından ihanete uğramış gibi hissediyordum.
Bu şekilde tepki verdiğim için kendimden iğreniyordum. Bu, yabancısı olduğum, dengemi bozan bir histi. Konfor alanımdan çıkarılmaktan, yeni deneyimlere zorlanmaktan hoşlanmazdım.
“Bay Car…” Sesim çok cılızdı. Net bir şekilde zavallıydım.
“Jake deyin lütfen!” diye araya girdi. İçlerinden ne geçtiğini bilmediğim o yeşil gözlerde kayboldum.
“Margo bana şu ana kadar senden memnun olduğunu ve emekli olduğunda tam olarak devreye girmen için seni biraz daha kapsamlı bir şekilde eğiteceğini söyledi. Sanırım bu da birbirimizi daha yakından tanıyıp ilk isimlerimizi öğrenmemiz gerektiği anlamına geliyor.”
Bunu söylerken yüzünde beliren büyüleyici, nazik gülümsemenin etkisinden kurtulamadım. Yine de ne yaptığını çok iyi bildiğini ima eden bir jestti bu.
Demek k~adınları~n kalbini böyle çalıyorsun, ~Carrero? Baştan çıkarıcı gülümsemelerle ~kalplerini ~eriterek? ~Of!~
İçim beklenmedik bir şekilde tuhaf oldu.
Avucumda duran pürüzsüz, alışılmadık derecede sıcak eli yüzünden terlemeye başladım. İçimde bir yerlerden endişeyle kafasını uzatan Emma’yı hemen geri ittim.
Sakin ol, Emma. Sakin ol. Hemen ağzının suyu akmasın!~
“Bu fırsat için minnettarım.” Sesim bu kez hafifçe titrese de yine de yeterince normal çıktığı için rahatladım. Neyse ki yıllardır koruduğum duruşum şu an beni kendimden kurtarıyordu, rol yapıyordum.
Jake beni şöyle bir süzdü. Bakışlarında beni şaşırtan bir şey yoktu, sadece beni ölçüp biçiyormuş gibi dikkatle bakıyordu.
Sanırım konuştuğu kadınların dizlerinin bağının çözülmesine, gözlerinden kalpler çıkmasına alışkındı ve benim öyle görünmemem ilgisini çekmişti. Şu an saçma sapan bir hâl almış iç tepkilerimi görmemesine seviniyordum.
Bu kadar yakından internetteki resimleri kadar yakışıklı olması, hatta daha da yakışıklı olması ve göz korkutucu bir erkeksiliği olması beni tedirgin ediyordu. Kaslı omuzları, pahalı giysilerinin altından bile belli oluyordu.
Fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla çoğu zaman takım elbise ve kravat yerine daha günlük kıyafetleri tercih ediyordu. Seksiliği hem gözümü korkutuyordu hem her yönden beni aşıyordu. Şimdi karşımda ete kemiğe bürünmüş hâlini görünce bunu daha iyi kavramıştım.
Sertçe yutkundum.
“Sana bir içki getireyim mi, Emma? Biraz kızarmış gibisin.” Bal gibi tatlı sesini duymak dilimi damağımı kuruttu. Kızardım, bacaklarımın arasından yayılan sıcaklık yüzünden içimdeki ergene kaşlarımı çattım.
Bay Carrero elini geri çekip kendinden emin bir edayla masasına yürüdü.
Tedirgindim, kontrolümü yeniden kazanmaya çalışıyordum. Kurumuş ağzımı nemlendirmek için yutkunurken gözlerimi poposundan uzak tutmaya çalışıyordum. Boğazımı rahatlatmak için bile olsa şu an bir içki iyi olurdu.
“Teşekkür ederim.” Margo’nun gözlerinde tuhaf bir bakışla beni izlediğini fark ettim. Sanırım neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Bay Carrero odanın arka tarafında, masasının yanındaki barda sırtı bize dönük, bana içki hazırlıyordu.
Kahretsin! Margo benim Bay Carrero’ya tutulan~sekreterlerden bir diğeri~ olduğumu düşünüyor. ~Daha ilk başta çuvallaya~n bir başka kadın...~