Aşktan Kaçılmaz - Kitap kapağı

Aşktan Kaçılmaz

Kimi L. Davis

İkinci Bölüm

Günün geri kalanını Bay Caldwell’in dediklerini yaparak geçirdim. Ancak bu kez Bay Benson için randevuları teyit ettim, e-postaları ona ilettim ve onun mesajlarını aldım. Görünüşe göre Bay Benson’ın yeni pozisyonundan herkes haberdardı ve herkes onunla konuşmak istiyordu ama bunu yapmak için önce bana ulaşmaları gerekiyordu.

Nihayet saat beşi gösterdiğinde eşyalarımı toplayıp asansöre gittim. Şansıma asansör çabucak geldi. Tam kapılar kapanırken birisi kapı aralığından elini uzattı. Kapılar açıldı ve Bay Benson içeri girdi.

Şansa bak!

Hem ona hem kendime yer açmak için içgüdüsel olarak asansörün arka köşesine ilerledim. Bay Benson kapatma düğmesine basıp arka köşeye yürüyüp ceketinin kolu koluma değecek şekilde yanımda durdu. Ne oluyor ya?

Bu yakınlık karşısında kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Tanrım, neden bana bu kadar yakın durmak zorunda ki? ~Parfümünün kokusu öyle yoğundu ki kariyerimi tehlikeye atacak bir şey yapmamak için kendimi zor tutuyordum.

İstemesem de ona göz süzmekten kendimi alamadım. Tanrım, çok seksi!Bir yanım onun tipik bir çapkın değil de iyi bir adam olmasını diliyor olsa da bundan şüpheliydim. Kızlar kendilerini onun gibi adamların kollarına atarlardı ve onlar da tabii ki onlardan faydalanırdı. Kızlar yine de onlardan vazgeçemezdi.

“Beni incelemeyi bitirdiysen beni çok dikkatli dinlemeni öneririm,” diye derin bir ses geldi solumdan.

Şaşkınlıkla başımı kaldırdığımda Bay Benson’ın sert bir ifadeyle bana baktığını gördüm. Gizli bakışlarımın aslında o kadar da gizli olmadığını fark ettiğimde yüzüm kızardı.

Paniklediğimi belli etmemek için elimden geleni yaptım. Gözümü korkutmasına izin veremezdim.

“Evet, efendim, dinliyorum,” derken sesim hafifçe titredi. Kahretsin!

“Pazartesiden cumaya, sabah saat tam 7.30’da çalışmaya hazır olmalısınız. Geç kalırsanız sonuçlarının hiç iyi olmayacağından emin olabilirsiniz. Geç kalınmasını sevmem ve kabul etmem bu yüzden çok dikkatli olun,” dedi, tam bir patron sesiyle. “Ayrıca, tüm çalışanlarımdan mükemmellik istediğimi ve beklediğimi unutmayın. Beklentilerimi karşılayamazsanız bu şirkette geçireceğiniz zamanın sona ereceğini bilin.”

Korkuyla yutkundum, şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açıldı. Sabah 7.30 mu? Mükemmellik mi? Tanrı aşkına, bu adam ne saçmalıyor?

İşimin tehlikede olduğunu ve patronumu kızdırmayı göze alamayacağımı bildiğimden önüme bakmaya devam ettim. Birden yüzü önümde belirdi, gözleri gözlerime kilitlenmişti. Yakından bakınca gri gözlerindeki mavi hareleri seçebiliyordum. Bay Caldwell’in ofisindeyken bakışlarının soğuk olduğunu düşünmüştüm ama yakından bakınca büyüsüne kapıldım ve birden, bütün gece o gözlere bakmak istedim.

Asansörün çınlamasıyla Bay Benson içinde bulunduğu trans hâlinden çıkıp kapıya ilerledi. Kapı açıldığında bana dönüp bir kez daha dibime kadar girdi.

Dudakları kulağıma değene kadar eğilip, “Sabah 7.30, Hailey. Sakın geç kalma,” deyip sanki hiçbir şey olmamış gibi arkasını dönüp asansörden çıkarak beni kafam allak bullak olmuş bir hâlde asansörde bıraktı.

Tanrı aşkına!

***

Asansörde Bay Benson ile yaşadığım deneyimden sonra artık o şirkette çalışamayacağımı biliyordum. Ona verdiğim tepki beni korkutmuştu. Gözlerindeki tutkuyla karışık baskınlığa uzun süre karşı koyamayacağımı biliyordum. Hissettiğim yoğun arzunun patlak vermesini beklemek yerine şirketten kendi isteğimle ayrılmam daha iyiydi.

İstifa mektubumu yazıcıdan çıkarırken rahat bir iç çektim. Mektubu alıp düzgünce katlayarak zarfa koydum. Bunu yarın sabah Bay Benson ofise gelmeden önce teslim edecektim. İşimi bitirmiş olmanın rahatlığıyla dizüstü bilgisayarımı kapatıp yatak odamdan çıktım.

Mutfağa gidip dondurucudan bir kutu kurabiye hamurlu dondurma çıkardım. Elimde en sevdiğim dondurma ve bir kaşıkla kanepeye oturup arka arkaya American Horror Story ~izlemeye başladığımda Bay Benson’ı da yanındayken hissettiğim tuhaf karıncalanmaları da unutmuştum.

Dizinin ikinci bölümüne dalmıştım ki kapı kilidinin dönmesiyle hayallerim yıkıldı. Hem en iyi arkadaşım hem ev arkadaşım olan Mandi içeri girerken kapıya doğru baktım.

Mandi liseden beri en iyi arkadaşım olsa da birbirimizden çok farklıydık. Ben bir işi yürütmek için gereken organizasyondan zevk alırken o moda dünyasında fırtına gibi esmek istiyordu. Şu an, kahverengi saçları muhteşem dalgalar hâlinde yüzünü çevreleyerek omuzlarına dökülüyordu. Bal rengi gözlerinin yuvarlaklığını vurgulamak için ince bir kalem çekip büyük, dolgun dudaklarına koyu kırmızı ruj sürmüştü.

Yüksek topuklu ayakkabılarını çıkarırken bana bakıp gülümsedi. O ayakkabılara bakmak bile ayaklarımı ağrıtsa da gıptayla iç çektim. Mandi’yi çok severdim ama kıyafet seçimleri hiç bana göre değildi. Düzenli olarak pahalı, türünün tek örneği, ünlüler ya da mankenler dışında herkeste tuhaf duracak parçalar alırdı. Ben burada eşofmanımla, lekeli tişörtümle yayılmış otururken o, bir moda dergisinden fırlamış gibi görünüyordu.

Kendine bir kaşık almak için mutfağa yönelirken, “Selam, Lee! Nasılsın? Yeni patronunla ilgili mesajını gördüm. Nasıl biri?” diye sordu.

O dondurmamı kaşıklarken ben de ona Bay Caldwell ve Bay Benson ile yaptığım görüşmeyi anlattım. Daha sonra asansörde Bay Benson ile aramızdaki etkileşimden ve tehlikeli olduğu kadar seksi bir havası olan Bay Benson’ın ne kadar yakışıklı olduğunu düşündüğümden bahsettim.

Mandi elini ağzına götürerek, “Olamaz!” dedi.

“Ne oldu? Bir şey mi var?” diye sordum. Mandi beni görmezden gelip telefonuyla uğraşmaya başladı.

“Mandi, ne oluyor? Sorunun ne olduğunu söyler misin?”

Mandi telefonunu bana doğru çevirip Bay Benson’ın bir fotoğrafını gösterdi.

“Yeni patronun bu mu?” diye sordu. Başımı salladım, bunu sormasına şaşırmıştım.

“Aman Tanrım, Lee! Bu adamın kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?” diye sordu, şaşkınlıkla.

“Hım... Bay Benson?”

“Bu, Theodore Benson, Lee. Perakende sektöründeki en kötü şöhretli iş adamı. Adını duymadığına inanamıyorum. Ben bile kim olduğunu biliyorum ve düşün, ofisimdeki bilgi zincirinin çok altındayım.”

“Tamam,” dedim. “Peki, onun kim olduğunu biliyor musun?”

Mandi iç çekti. “İnsanlar ona Keskin Nişancı diyor. Bir şirketi yok etmek istediğinde bunu öyle sinsice yapıyor ki şirketten geriye hiçbir şey kalmayana kadar kimse bir şeyin farkına varmıyor. Kimseye belli etmeden hatta şüphelenmesine bile izin vermeden yönetimi ele geçiriyor ve şimdi bana onun yeni patronun olduğunu söylüyorsun!” dedi, bir çırpıda.

Kalbim sıkıştı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Bay Caldwell’in kişisel asistanı olmama rağmen neden devralma olayından haberim olmadığını anlıyordum. Keskin Nişancı Theodore Benson her şeyi ses çıkarmadan yok ediyordu. Pes!

Betim benzim atmış olmalı ki Mandi beni kendime getirmek için omuzlarımdan tutup sarstı.

Omzumu ovuşturarak, “Tamam, Lee, sorun yok. Sen sadece ondan uzak durmaya çalış. Bunu yapamıyorsan da tersine gitmemeye çalış. O zaman sorun çıkmaz,” diyerek sakinleştirmeye çalıştı.

Başımı salladım. “Hayır, sorun değil. İstifa edeceğim. İstifa mektubumu yazdım bile. Yarın bırakacağım. O, tehlikeli biri, Mandi ve ben bu işin bir parçası olmak istemiyorum,” dedim, kendimden emin bir şekilde.

Mandi bana hak verircesine, “Eğer eminsen seni durduramam. Muhtemelen en iyisi bu. Duyduğum kadarıyla Theodore Benson tepeden tırnağa kötü bir adammış,” diyerek ayağa kalktı.

Odasına yönelmeden önce, “Uzun bir gün geçirdim o yüzden gidip yatacağım. Sabah görüşürüz, Lee,” dedi.

Kapatmadan önce televizyona bir göz attım. Yarının neler getireceğinden korksam da bir planım vardı. Sabah 6’da işe gidip istifa mektubunu Bay Benson gelmeden masasına koyacak böylece onunla yüzleşmek zorunda kalmadan içeri girip çıkabilecektim.

Evet, mükemmel bir plandı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok