H. Knight
KUTLAMA GÜNÜ
ADDISON
Eski çocukluk odamda uyanmak o kadar huzur vericiydi ki. Yatakta yuvarlanarak odaya baktım. El yapımı, meşe ağacından masam pencerenin önünde duruyordu. Masanın her iki yanında birer kitaplık vardı. Raflar en sevdiğim kitaplarla doluydu, Uğultulu Tepeler, Alacakaranlık Serisi. Klişeydi, biliyorum ama kitaplığım bir sürü genç yetişkin romanı ve klasiklerle doluydu. Kitap okumayı her zaman çok sevmiştim. Altı yılda pek bir şey değişmemişti.
Yavaşça yataktan kalkıp hazırlanmaya başladım. Çantalarımı boşaltmaya karar vererek kıyafetlerimin çoğunu boş çekmecelere, bir kısmını da dolaba koydum. Fazla bir şeyim yoktu, seyahat ederken eşyalarımı azaltmak zorunda kalmıştım.
Şövalemi yatak odasının köşesine, yatağın yanına kurdum. Tuvalim olmadığı için tuval almam gerekiyordu. Boyalarımı yerleştirip her şeyi gözden geçirdim ve şehre giderken almam gereken malzemeleri aklıma not ettim.
Yeni aldığım kırmızı dantelli iç çamaşırlarımı giydikten sonra siyah bir kot pantolon ve siyah bir Iron Maiden tişörtü giydim. Odamdan çıkıp aşağıya inmeden önce saçlarımı dağınık topuz yaptım.
Braxton çoktan gitmiştir diye düşünüyordum ama oturma odasındaki kanepede oturmuş Tye’la konuşuyordu. Beni fark etmesini beklerken garip bir şekilde holde durdum. Normalde kurt işitme ve koku alma duyularıyla beni daha erken fark ederdi ama belki de eşinin varlığına kendini fazla kaptırmıştı.
“Selam,” dedi Braxton ayağa kalkarak.
“Hey,” derken ikisine baktım.
Tye’ın yüzündeki ifadeden zamanlamamın berbat olduğunu anlayabiliyordum.
“Ben yürüyüşe çıkacağım. Bir saat kadar sonra dönerim,” dedim ve arkamı dönüp kapıya doğru koştum. Siyah botlarımı giyip kapıdan çıktım.
Konuşmaları gerekiyordu. Benimse bunu duymama gerek yoktu. Braxton benim amcamdı, Tye da en iyi arkadaşım. Onlar için mutluydum ama aynı zamanda kıskanıyordum da. Dürüst olmak gerekirse, eş olmalarına şaşırmamıştım. Tanışmadan önce pek çok ortak noktaları olduğunu düşünmüştüm.
Ön kapıdan çıkıp sürü evine doğru ilerledim. Luna Alaina’yı görmek ve ona döndüğümü haber vermek istiyordum. Luna döndüğümü biliyordu. Braxton öyle söylemişti ama onu bizzat görmek istiyordum.
Geçtiğimiz yıllar boyunca arada bir bana ulaşmıştı. Tatillerde beni kontrol ediyor, doğum günümü kutlamak için arıyordu. Onunla yaşadığım anne-kız ilişkisini özlemiştim. Ayrıca Jaxon şehir dışındaydı, yani şimdilik güvendeydim.
Jaxon’ın yanında fiziksel olarak tehlikede değildim. Duygusal olarak ise... Pekâlâ, bu başka bir meseleydi.
Yolda yürürken yanlarından geçtiğim birkaç sürü üyesinin garip bakışlarına maruz kaldım. Kokumdan kim olduğumu anladıklarından emindim. Bana garip bir şekilde bakmalarını artık kurdumun kokusunu alabilmelerine yoruyordum.
Sürü evine adım attığımda derin bir nefes aldım. Çoğunlukla her şey aynı görünüyor, aynı kokuyordu. Uzun bir yolculuktan sonra eve dönmek gibiydi. Her şeyin verdiği his rahatlatıcıydı. Sanırım burayı düşündüğümden daha fazla özlemiştim.
Luna Alaina’nın çikolatalı kurabiyelerinin kokusunu takip ederek mutfağa doğru yürüdüm. Kapı aralığında durup bir süre Hayden ve Luna Alaina’nın mutfakta sağa sola koşturmalarını izledim. Kurabiyeleri fırından çıkarıyorlar, tepsiden servis tabağına aktarıyorlardı.
Hayden yaptığı işe ara verdiğinde başını kaldırıp bana baktı. Yüzünü kocaman bir gülümseme kaplarken çok geçmeden Luna Alaina’nın da yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Beni süzerlerken ikisinin de ağzı bir karış açık kalmıştı.
“Aman Tanrım,” dedi Luna Alaina sessizliği bozarak.
“Tamamen farklı biri gibi görünüyorsun!” diye bağıran Hayden bana doğru koşmadan önce elindeki spatulayı bıraktı.
Ben tepki veremeden beni kucakladı. Gülerek ben de ona sarıldım. Hayden beni bıraktığında ise Luna Alaina beni yakaladı.
“Muhteşem görünüyorsun,” dedi Luna Alaina. Beni bir kez daha kucaklamadan önce bir an için geri çekildi.
Luna Alaina bana sarılırken, “Anne, bu kadar yeter,” dedi Hayden.
“Hadi, gel otur,” dedikten sonra beni mutfağın köşesindeki küçük masaya çekti. Üçümüz birlikte masaya oturduk.
“Braxton eve döneceğini söylediğinde buna inanamadım,” dedi Luna Alaina gülümseyerek.
“Evet, İspanya’nın ortasında yer değiştirdiğimde pek fazla seçeneğim yoktu,” diye güldüğümde Hayden nefesini tuttu.
“Kurdun nasıl biri?” diye sordu.
Ellerimi önümdeki masanın üzerinde kavuşturarak, “Çok sessiz,” dedim.
“Ah, bu konuda endişelenme. Bunun bir sürü nedeni olabilir. Geç yer değiştirdin. Dönüştüğünde ise eşinle çoktan tanışmıştın... Yani...” derken Luna Alaina durakladı.
“Önemli olan, bunun için endişelenmemen,” dedi Hayden başını sallayarak.
Tamam, bu biraz garipti. Bunu boş vermeden önce tepkilerini aklıma not ettim.
“Peki,” dedim başımı sallayarak.
“Seyahatin nasıldı?” diye sordu Hayden konuyu değiştirerek.
“Harikaydı.”
Nedense aklıma Jaxon gelmişti, nedenini bilmiyordum. Kendimi huzursuz hissettim ve kendimi durduramadan, “Jaxon ve eşi nasıl?” diye sordum.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Luna Alaina. Hayden gibi o da sorum karşısında şoke olmuş gibiydi.
“Şey, hiçbir şey söylemeyeceğime söz vermiştim ama bu altı yıl önceydi. Bana eşini çoktan bulduğunu ve işlerin karışık olduğunu söylemişti. Sadece işlerin hâlâ karışık olup olmadığını ya da birlikte olup olmadıklarını merak ediyordum,” dedim omuz silkerek.
Ona verdiğim sözü tutmadığım için kendimi kötü hissetmiyordum. Bekâretimi almış, altı yıl boyunca beni tamamen görmezden gelmişti. O adama hiçbir şey borçlu değildim.
“Şey,” diye başladı Luna Alaina.
“İnanmıyorum!” diye bağırdı biri arkamdan. Arkamı döndüğümde Buckley’nin orada durduğunu gördüm.
Adamı neredeyse sekiz yıldır görmemiştim. Teksas’taki sürüsünün beta pozisyonu için eğitim alırken, üç yıl boyunca Braxton ve benimle yaşamıştı.
“Buck!” diye bağırırken sandalyemden fırlayarak ona doğru koştum.
Beni kollarının arasına aldı ve gülerek beni etrafımda döndürdü.
“Tanrıçam, çok güzelsin!” derken beni bırakıp yanağımdan öptü.
“Hadi be!” dedim kirpiklerimi kırpıştırarak.
“Ciddiyim, şu hâline bak!” derken etrafımda döndü. “Şu kıça bak,” dedi tekrar karşıma geçmeden önce. Bana sarılmadan önce göz kırptı.
“Buck!” dedim ona gülerek. Buck tanıdığım en flörtöz, en gey adamdı.
Arkamdan bir hırıltı yükseldiğinde Buck’ın gözleri kocaman oldu. Hızla geri adım attı. Teslimiyetle başını eğmesini izlerken masaya baktım. Hayden ile Luna Alaina da Buckley gibi başını eğiyordu.
Beni en çok kızdıran şey, vücudumun hırlamaya verdiği tepkiydi. Derin bir nefes aldım ve hırlayan adamın gazabıyla yüzleşmek için cesurca arkamı döndüm. Bir an için hırlamasının beni neden o zamanki gibi etkilemediğini merak ettim. Boğazımdan bir nefes kaçarken gözlerim hızla Jaxon’ın gözlerine kilitlendi.
“Kahretsin,” diye homurdandım, onu içime çekerken. Hâlâ bir tanrı gibi görünüyordu. Soluk mavi gözleri beni delip geçiyordu, yumrukları iki yanında sıkılıydı. Kasları siyah tişörtünden taşıyordu, kot pantolonu bacaklarının arasında büyüyen şişkinliği gizlemek konusunda hiçbir işe yaramıyordu. Çikolata rengi saçları kafasında dağınık bir şekilde duruyordu. Kalın bukleleri neredeyse tüm alnını kaplıyordu.
Kurdum, “Eşim” ~diye bağırdığında dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim.
“Hayır, hayır, olamaz,” dedim başımı sallayarak. “Eğer bu doğruysa,” derken Jaxon’la kendimi işaret ettim. “O zaman on sekiz yaşına girdiğinde bunu biliyordun. Bir şeyler söylemen gerekirdi.”