A. Duncan
RAYNA
“Rayne?”
“Numaramı nereden buldun, Miles?”
“Ona kızma. Ona acil bir durumda ya da velayetle ilgili bir konuda sana ulaşmam gerekirse diye ihtiyacım olduğunu söyledim.”
Gözlerimi kapatıp derin bir of çektim. “Logan...”
“Son zamanlarda onunla çok sık konuşuyorum, ilişkimizi düzeltmeye çalışıyorum. Bana hâlâ çok kızgın. Korkarım bir daha asla eskisi gibi olmayacak.”
“Biliyorum.”
“Lütfen konuş benimle. Açıklamama izin ver. Özür dilememe izin ver. Şu an New York’ta, evde olmadığını biliyorum ama en azından konuşalım. Sana yalvarıyorum, Rayna.”
Adımı sadece tamamen dürüst olduğunda veya önemli bir noktaya değinmeye çalıştığında kullanırdı. Diğer zamanlarda bana hep Rayne derdi. Şimdi burada, üç yatak odalı kiralık evimde oturuyordum ve bir kez olsun bunu duymak istiyordum. Mazeretini duymak istiyordum.
Aradan geçen onca ay sonra birçok şeyin farkına varmıştım, birçok yaramı iyileştirmiştim ama öfkem hâlâ tazeydi. Neyi yanlış yaptığımı, Amber’a dönmeyi kendi karısına dönmekten daha cazip hâle getirmek için ne yaptığımı duymak istiyordum.
“Orada mısın, Rayne?”
“Evet, dinliyorum.”
İç çektiğini duydum. Bunca ay sonra nihayet ona konuşma şansı vereceğimi, telefonu yüzüne kapatmayacağımı ya da numaramı yine değiştirmeyeceğimi bildiği için rahatlamış gibi iç çekiyordu.
“Tanrım... Seni çok seviyorum, Rayna. Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin. Çok özür dilerim. Amber’ın sana daha yakın olmak için New York’a taşındığından beri seni de hayatımızı da kıskandığını biliyordum.”
“Yine de onunla bir ilişkin var.”
“Vardı. İlişkimizi öğrendiğin geceden beri onunla ne görüştüm ne konuştum. Ona seni kaybetmenin buna değmeyeceğini söyledim.”
Dalga geçer gibi güldüm. Bunun Amber’ın çok hoşuna gittiğinden emindim. Miles, Amber’ı çocukluğundan beri tanıdığımı unutuyordu. Amber istediğini elde etmeye alışkındı ve istediği şey de kocamdı.
“Evet, pek iyi karşılamadı ama ondan ayrıldım ve o gece seni bulmaya çalıştım. Sen çoktan toparlanıp beni terk etmiştin,” diyerek derin bir nefes aldı. “Bunların hepsi benim suçum. Senin hiçbir suçun yok, Rayne. Bunu neden yaptığıma dair üzücü bir bahane bile bulamıyorum. Lütfen bunun asla seninle ilgili olmadığını bil.”
“O zaman neden yaptın?”
“Daha fazlasını isteme heyecanı... Hayatta hep daha fazlasını ister gibiyim. İş konusunda olsun, para konusunda olsun… Hiç değişmeyen tek şey sana olan hislerim. Seninle hayatım boyunca birlikteydik ve sonra kafamda, özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu hiç bilmediğime dair bir düşünce oluştu. Amber bu konuda başımın etini yiyene kadar bunu hissetmek istediğimi bile bilmiyordum. Hayatımdan memnundum.”
“Belli ki değilmişsin.”
“Yemin ederim, sadece heyecana kapıldım, Rayne. Ona karşı heyecandan başka bir şey hissetmedim. Bu yüzden seni bulmak için ayrıldığımda ve benim için hâlâ bir hiç olduğunu fark ettiğinde bana biraz kızdı. Yaptığım şey yüzünden seni kaybetme düşüncesi ile çılgına döndüm.”
“Kaç kere, Miles?”
Bir an sessiz kaldı çünkü neyi duymak istediğimi biliyordu. Pes etmiş gibi iç çekti. Gerçekten anlayabilmek için, ne kadar acı verici olursa olsun, gerçekleri olduğu gibi duymaya ihtiyacım vardı. Bunu o da biliyordu.
“Sana yemin ederim, Rayna, bu, ikinci ve son seferdi.”
Bunu duyunca bu konuşmanın bittiğini anladım. Hiçbir özür bu hatayı telafi edemezdi. Sadece sıcak bir banyoya ve bir kadeh şaraba ihtiyacım vardı.
“Seni seviyorum, Miles.”
“Tanrı’ya şükür!”
“Hayır, seni sevmemin tek nedeni ergenliğimizden beri hayatlarımızın iç içe geçmiş olması ama artık sana âşık ~değilim. Âşık olduğum adam artık yok. Lütfen aradığın mutluluğu bul, Miles. Heyecanı bul. İstediğin buysa aşkı yeniden bul. Yalnız, bunu bensiz yapmak zorunda kalacağını bil.”
“Ama üzülüyorum, Rayna.”
“O zaman kocamı en yakın arkadaşıma kaptırdığım gece neler hissettiğimi biliyorsun. Güle güle, Miles.”
***
Sıcak su dolu küvete girer girmez telefonum tekrar çaldı. İnsan bir kadeh şarap için rahatça banyo bile yapamayacak mıydı? Yine Miles arıyorsa numaramı değiştiriyordum.
“Anne?”
Kalbim güm güm atmaya başladı. Bir çocuğun annesini gece geç saatte araması hiç hayra alamet değildi.
“Logan, her şey yolunda mı?”
“Sana bir şey söylemem lazım.”
“Babana numaramı verdiğini mi?”
Ağır ağır iç çekti. “Evet, özür dilerim. Vermememi istediğini biliyorum.”
“Sorun değil, Logan. Kızmadım ama içimden bir ses gecenin bir vaktinde aramanın tek sebebinin bu olmadığını söylüyor.”
“Futbol kampından ayrılmak istesem kızar mıydın?”
“Bilmem gereken bir şey mi var?”
“Hayır.”
“Kamptan sıkıldın mı?”
“Hayır.”
“Logan, tatlım, seni anlamam için benimle konuşman lazım.”
Bir ergenle konuşmak bazen bir balıkla konuşmaktan farksız oluyordu. Ağızları hareket ediyordu ama hiçbir şey çıkmıyordu. Küvete yaslandım ve Logan, kampı neden bırakmak istediğini söylemeye hazır olana kadar bekledim.
“Sadece seninle olmak istiyorum. Babam beni arayıp duruyor, konuşuyoruz ama sonuçta tek istediğim senin iyi olman.”
Ah, kalbim... Bazen bunun Logan için ne kadar zor olduğunu unutuyordum. Zarar görmeyecek kadar uzakta olmasının onu bir şekilde üzülmekten koruyacağını düşünüyordum. Belki de yazın geri kalanında büyükanne ve büyükbabasıyla birlikte olmak ona iyi gelir diye düşünüyordum.
“Bak ne diyeceğim, yarın koçunla konuşayım, tamam mı? Plan program yapıp senin için bir uçak bileti ayarlayacağım. Büyükannenle büyükbaban seni tekrar göreceklerini duyunca çok heyecanlanacaklar.”
“Kamptan ayrılamama kızmıyorsun değil mi?”
“Hayır. Bence şu an bir ev ortamına daha çok ihtiyacın var. Biraz uyu, tatlım. Yarın konuşuruz.”
“Tamam! Seni seviyorum, anne!” Sesi şimdiden daha neşeli geliyordu.
“Ben de seni seviyorum, oğlum.”
Sıcak banyomu bitirdiğimde Steve ile randevum çoktan iptal olmuştu. Artık hevesim kaçtığından tek istediğim kıvrılıp uyumaktı. Uçak bileti bakıp Logan’a ilk uçakta yer ayırttıktan sonra, koçuna e-posta göndererek beni en kısa sürede aramasını istediğimi söyledim ve ısınmak için yorganın altına girdim.
Tam uykuya dalıyordum ki kapım güm güm çalındı. Artık sinirlenmeye başlamıştım. Bornozumu bile giymeden kapıya gittim. Üstümde kalçalarımın altında biten ipek, dantelli geceliğim vardı. Kapıyı açtığım gibi haykırdım:
“Şaka mı bu? Saatin kaç olduğunun farkında mısınız?”
Karşımda Dedektif Kelly Hawthorne vardı. Beni tepeden tırnağa süzerken şaşkındı.
“Hım…” Düşüncelerini toparlamak istercesine kafa salladı. “Evet, vakit gece yarısını geçti. Kahretsin, yatarken genelde böyle mi giyinirsiniz?”
“Ne istiyorsunuz, Dedektif?”
Tekrar kafa salladı. “Ah, hım, evet... Doğal gaz hattında bir kaçak vardı da... Ben de bu sokaktaki sakinleri kontrol ederek itfaiyeye yardım ediyorum. İçeri girip bir inceleme yapmamın sakıncası var mı?”
“Tabii, buyurun.”
İçeri girip cebinden küçük bir kutu çıkarıp açtı.
“Şimdiye kadar düzelmiş olmalıydı ama her ihtimale karşı sorayım, herhangi bir belirti yaşadınız mı? Baş ağrısı ya da sersemlik gibi?”
“Sadece eski kocam aradığında.”
Gözleri önce bana, sonra da küçük kutuya kaydı. İçeri girmesini beklerken tezgâhın önüne oturup bacak bacak üstüne attım. İçeri girerken kapı çerçevesinin kenarına tutunarak inledi.
“İyi misin, Kelly?”
Gözlerini kapatıp dudaklarını ısırdı. “Hayır, hiç iyi değilim ama iyi haber şu ki evinde bir sorun yok. Rahatsız ettiğim için özür dilerim.”
Onu uğurlarken kaşlarımı çatarak itfaiye araçlarıyla, polis arabalarıyla dolu mahalleye baktım. Tüm bunları nasıl kaçırmıştım?