Çakma Kız Arkadaşım - Kitap kapağı

Çakma Kız Arkadaşım

Jane Martana

Üçüncü Bölüm

ATHENA

Bilinmeyen NumaraDışarıdayım
AthenaKimsiniz?
Bilinmeyen NumaraErkek arkadaşın
Bilinmeyen NumaraHadi, gel artık.

Mesajı okurken göz devirdim. Daha yirmi dört saat bile dolmadan kararımdan pişmanlık duymaya başlamıştım. Dün gece babam beni arayıp kendi restoranımı satın aldığım için ne kadar gurur duyduğunu, yakında beni ziyaret edeceğini söylemişti.

Ares ailemi işin içine karıştırarak tam bir pislik gibi davranmıştı.

Mutfaktan çıktım ve arka kapıdan çıkmadan önce beyaz şef önlüğümü çıkarıp üstüme bir kot pantolonla bluz geçirdim. Lüks, siyah bir SUV araç, park yerinde beni bekliyordu. Arabaya binerken kapımı açan Ares’in asistanına teşekkür ettim.

Ares, “Seni kovduğumu sanıyordum,” dedi. “Neden bu kadar inatçısın?”

“Ben bir şefim, Ares. Yemek yapmayı severim.”

Göz devirip şoföre hareket etmesini işaret etti. “Oraya gitmeyi bırak. İşletmen gereken bir restoranın var.”

Emniyet kemerimi bağlarken dik dik yüzüne baktım.

“Ne?” dedi.

“Sana bir şey sorabilir miyim?”

“Tabii.”

“Neden çakma bir kız arkadaşa bu kadar ihtiyacın var? İtibarını bu kadar önemsiyorsan zamparalık yapmayı neden bırakmıyorsun? Liseden sonra hepimizin yaptığı gibi büyümeyi ~neden denemiyorsun~?~”

“Ben? Büyümek?” Gücenmiş gibi kendini işaret etti. “Sorun bende değil. Bir erkeğin aynı anda hem eğlenip hem de iş yapamayacağını düşünen ihtiyarlarda.”

Devam etmeden önce omuz silkti. “Ayrıca, ilişkileri sıkıcı buluyorum. Evlenmek istemediğim için, ailemin ve iş arkadaşlarımın seveceği çakma bir kız arkadaşım olmasını tercih ederim, böylece bana bir rahat verirler.”

“Evlenmek istemiyor musun?” diye sordum, sahiden merak ederek.

Umursamazca elini salladı. “Ben aşka inanmıyorum.” Sesinde bir parça kırgınlık vardı ama konuyu deşmek istemediğimden üstelemedim.

Konuşmaya devam etti: “İşimi seviyorum bu yüzden çalışmaya devam etmeyi planlıyorum ve bu fikir aklıma geldiğinde aklıma gelen ilk kişi sen oldun.”

“Neden?” diye sordum. “Dışarıda başka bir sürü bağımsız kadın olduğuna eminim.”

“Ders aralarında takıldığımız zamanları hatırlıyor musun? Tatlı, kibar, rahat iletişim kurulan biriydin. İlginç biriydin ve... Benimle ilgilenmiyordun. Bu da seni... Havalı biri yapıyordu.”

Güldüm. “Güzel mi?”

“Evet, güzelsin ve vücudun…”

Onu sert bir bakışla susturdum.

Ellerini havaya kaldırarak itiraz etti. “Ne? Ben gerçekleri söylüyorum.”

“Her neyse…” Kollarımı kavuşturup camdan bakarak iç geçirdim. “Seni her gün görmeye nasıl katlanırım bilmiyorum.”

“Seni seçmemin nedenlerinden biri de bu, Athena. Benden hoşlanmıyorsun bu yüzden bana âşık olma riskin yok,” diye göz kırptı.

“Zaten rüyanda görürsün,” diye homurdandım.

“Birbirimizi görmekten bahsetmişken… Bu ay bayağı bir vaktini alacağım.”

“Neden?”

Parmaklarıyla saymaya başladı: “Yarın büyükannemin yetmiş beşinci doğum günü. Ondan sonra, kız kardeşimin düğün organizasyonu işleri var ve seni yanında isteyeceğinden yüzde yüz eminim…”

“Ares, ben senin numaradan kız arkadaşınım, karın değil. Tüm bunları yapmak…”

İşaret parmağını dudaklarıma koydu. “Bitirmedim, aşkım.”

Parmağını ısırdığımda acı bir iniltiyle parmağını göğsüne bastırdı.

“Ah! Neden ısırdın?”

“Çok gıcıksın ve senden nefret ediyorum,” dedim, duygusuz bir şekilde.

“Ailemin yanındayken uslu dursan iyi edersin.”

Yüzümü buruşturduğumu görünce güldü.

“Yapbozları benden önce bitirdiğinde hep böyle yapardın,” dedi.

O zamanları düşünerek gülümsedim. “Ne yapayım, sen çok yavaştın.”

“Yavaş değildim. Sen kazan diye öyle yapıyordum.”

On altıncı doğum günümde babam bana bulmaca tarzı bir Japon yapbozu vermişti. O kadar zordu ki öğle yemeği sırasında çözmek için okula götürmüştüm.

Tam o sırada yanımdan geçen Ares durup yapbozu sormuştu. O gün, benimle ilk defa ders dışında konuşuyordu.

Yapbozu bitirmeme yardım etti ve ertesi gün kendi de bir tane getirdi.

O yapbozlar sayesinde arkadaş olup sonra ikimiz birkaç yapboz satın aldık. Okuldan sonra o benim ödevlerimden kopya çekerken ya da ders sırasında tutmaya zahmet etmediği notları benden geçirirken yapboz yapardık.

“Hâlâ o yapbozlardan yapıyor musun?” diye sordu.

“Hayır. Çok meşgul olduğum için yıllar önce bıraktım. Sen?”

“Ben de…”

Aramızda bir dakikalık bir sessizlik oldu. Garip bir sessizlik değildi ama birbirimize bakıp sonra hemen gözlerimizi kaçırmamıza yetti.

Sessizliği Ares bozdu. “Ailemin seni seveceğinden eminim, Athena. Kız kardeşimin düğün hazırlıklarını seninle yapmak isteyeceğinden de oldukça eminim. Büyükannem de seni sevecek bu yüzden muhtemelen sık sık gelmeni isteyecek. Yani, yoğun bir ay olacak.”

“Tanrım…” diye inledim. Ares’i seviyormuş gibi yapacak kadar yetenekli değildim.

“Altı ay, Athena. Altı ay boyunca onları kandır ve sonra kendi restoranına sahip ol. Ondan sonra yollarımızı ayıracağız ve seni bir daha asla rahatsız etmeyeceğim. Söz veriyorum. Sözleşmede yazıyor.”

İç çekerek, “Tamam,” dedim.

Araba durdu.

“Hadi, gidip yeni yavrunu görelim,” dedi Ares.

Arabadan inip iki katlı binaya hayranlıkla bakarken ağzım açık kaldı. Ares elimden tutup kapıya götürdükten sonra anahtarı uzattı. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım.

Bir an için kalbim duracak gibi oldu. Koyu gri duvarlı salonda üstünde cam kavanozlarda titreyen mumlar bulunan, beyaz mermer masalar vardı. Sandalyeler gibi küçük avizeler de altın rengiydi.

Sağ taraftaki cilalı siyah merdivenler, yemek salonuna bakan bir balkonun bulunduğu ikinci kata çıkıyordu. Tam aklımdaki gibi modern, şık ve bir o kadar konforlu bir yerdi. O kadar ki nutkum tutuldu.

Ares’e dönerek, “Nasıl?” diye sordum.

“Hatırlar mısın bilmiyorum ama iki hafta önce şefiniz size bir anket verdi.”

“O anket Skye’ı yenileme fikirleri içindi.”

Gülümsedi. “Onlara öyle söyledim tabii. Sen her şeyi nasıl yaptırmak istiyorsan öyle yazdın, ben de bir ekibe aynısını yaptırdım. Bu arada çok zevklisin. Çok şık olmuş,” dedi, etrafına bakarken.

“Ares…” Kapıdan geçip mutfağa ilerlerken ağzımı kapattım, gözlerim dolu doluydu. Parlak ışıkların altında parlayan yepyeni, gümüş rengi eşyalara bakarken gözlerime inanamıyordum. Tasarım doğrudan hayallerimden alınmış gibiydi.

Ki sanırım öyleydi.

Her şey mükemmeldi.

“Senin için bir ekip tuttum,” dedi Ares. “Seninle çalışacak üç şefin olacak ve restoran müdürü de diğer herkesi organize edecek. Tek yapman gereken bir menü bulup bir açılış ayarlamak. Ha, bir de mekâna isim bulmak.”

“Ares, otursana.” Elinden tutup bir masaya yönlendirdim.

Karşıma oturduğunda şaşkın bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. “Ne oldu? Bir şey mi kaçırdım?” Gerçekten endişeli görünmesi neden bilmem içimi ısıttı.

“Öncelikle,” diye söze başladım. “Sana teşekkür etmek istiyorum. Bu fırsat için minnettarım ama her şeyi bedavaya getirmek istemiyorum.”

İtiraz etmeye çalıştığında araya girdim: “Bırak da bitireyim. Bu restoranı sana yardım ettiğim için verdiğini biliyorum ama... Burası Beverly Hills’in göbeğinde. Ayrıca burayı çoktan döşemişsin, mutfağı doldurmuşsun ve personeli işe almışsın. Tüm bunlar…”

Başımı salladım. “Bu kadarı benim için çok fazla, Ares. Borcumu geri ödeyemediğim sürece bunu yapamam.”

“Athena, hiç…”

Elimi kaldırdım, çoktan kararımı vermiştim. “Borcum kapanana kadar sana her ay üç bin dolar ödeyeceğim. Buna tasarım ücreti, mobilya, ekipman... Her şey dâhil.”

“Athena, sözleşmeyi zaten imzaladın.”

“Ama bundan ~hiç bahsetmemiştin,” dedim, etrafı göstererek. “Her şey harika olmuş, Ares. Parasını ödememe izin vermezsen kız arkadaşın rolünü oynamayı reddederim.”

Uzun bir sessizlik oldu. Ares gözlerinde muzip bir parıltıyla bana bakıyordu. Bir şey söyleyecek gibi olup vazgeçti.

“Bu iyiliğin için çok teşekkür ederim,” diye devam ettim. “Ama bunları bedavaya getirmek istemiyorum. Böyle bir fırsat için para biriktirmek için çok çalıştım. Bu yüzden lütfen... Bırak da bunu hak edeyim.”

Altın rengi koltuğa geri yaslanırken iç çekerek, “Peki,” dedi.

Gülümsedim. “Ben hayır diyebilecekken bunca çaba neden? Kız arkadaşın olmayı kabul edeceğimi zaten biliyordun, değil mi?”

“Evet.”

Mahsustan dik dik baktım. Bunu saklamaya bile gerek duymamasına sinir olmuştum. “Yine de... Teşekkür ederim.”

“Teşekkür etmek yerine bana bir şeyler pişirmeye ne dersin? Çok acıktım.”

En yakın marketin adresine bakmak için telefonumu çıkardım. “Tabii, ama önce bazı malzemeler almam…”

“Buzdolabı dolu. Uydur bir şeyler.”

Yüzündeki sırıtışta saklı meydan okumayı gördüğümde babamın gençken öğrettiklerini hatırlayarak gülümsedim. “Peki. Bana yirmi dakika ver.”

“Ben beklerim.” Gülümseyerek telefonunu çıkardı. O bir arama yaparken ben de mutfağa yöneldim.

Bir sürü temel malzemeyle dolu dolaptan bir kucak dolusu taze malzemeyle çıkıp hepsini tezgâha koydum. Patates, havuç, makarna, biftek, çeşitli otlar ve baharatlardan bir tarif uyduracaktım.

Önce biftekleri hazırlayıp kaynayan makarnanın yanında pişmeleri için ocağa koydum. Sonra, sarımsak, fesleğen ve parmesandan güzel bir pesto sos yapmak için bir mutfak robotu aradım.

Karışımın tadına bakarken kalbim küt küt atmaya başladı, neredeyse kaşığı düşürecektim.

Neden bu kadar gerginim?

Altı üstü Ares’e yemek pişiriyorum.~

Beni babam kadar sert yargılamaz herhâlde?

Üstüne biraz pesto sos sürdüğüm biftekleri dinlenmeye bırakırken makarnayı süzüp zeytinyağında kavurdum.

İki bardakta biraz yaban mersini ve çileği hızlıca ezip içine buz ve maden suyu ekledim.

Son olarak, biftekleri spagetti yuvalarının üstüne yerleştirmek için düzgün şeritler hâlinde kestikten sonra kalan pestoyu üstüne döktüm ve gerginliğim geçsin diye birkaç derin nefes almayı ihmal etmedim.

Elimde iki tabakla mutfaktan çıktım. Ares yerinde değildi bu yüzden tabakları masaya bıraktıktan sonra içecekleri ve çatal bıçak takımlarını almak için mutfağa döndüm. Salona geri döndüğümde Ares dışarıda telefonla konuşuyordu.

Dikkatini çekmek için el salladım. Başını sallayıp bir dakika beklememi işaret etti.

Masaya geçip o içeri girene kadar endişeyle bekledim.

Geri döndüğünde telefonunu ters çevirip masaya koydu. “Kusura bakma. Biraz meşgul bir adamım.”

“Sorun değil.”

“Çok güzel kokuyor. Tadına bakmak için sabırsızlanıyorum.”

Bir çatal ve bıçak alıp bifteğini yavaşça keserken parmaklarımı birbirine geçirip çenemin altına koyarak endişeyle onu izledim.

Gözlerime bakarak bifteğinden bir ısırık alıp birkaç kez çiğnedi.

Yuttuktan sonra hiçbir şey söylemedi.

Sessizce, “Beğenmedin mi?” diye sordum.

Başını iki yana salladı. “Hayır, çok iyi, Athena,” diye gülümsedi.

Doğrulup, “Gerçekten mi?” diye sordum.

“Evet,” diyerek başını salladı. “Çok yeteneklisin.”

Gerginliğimin geçtiğini hissederek gülümsedim. Ares’in telefonu mermer masada titreyene kadar sessizce yemek yedik.

Telefonu eline alıp, “Söyle,” deyip bir süre karşı tarafı dinledi. “Tamam, birazdan orada olurum. Ona beklemesini söyle.” Telefonu kapatıp peçeteyle ağzını sildikten sonra, “Bir müşterim benimle görüşmek istiyor, gitmem gerek,” dedi.

Hemen ayağa kalktım. “Ah, tamam.”

“Yemek için teşekkür ederim, Athena. Burayı nasıl bir yere dönüştüreceğini görmek için sabırsızlanıyorum.” Devam etmeden önce hafifçe gülümsedi. “Yarın giyeceğin elbiseyi teslim etmesi için asistanımı bu gece dairene göndereceğim. Seni saat 10’da alırım.”

Bununla birlikte veda bile etmeden gitti.

Her şey sadece iş~,~ Athena~.

İç çekerek tabaklarımızı toplayıp mutfağı temizledim.

Günün geri kalanını mutfağın arkasındaki ofiste, menüyü ve restoranın adını belirleyerek geçirdim. Buranın hem benzersiz olmasını hem de müşterileri kaçırmayacak kadar tanıdık bir atmosferi olmasını istiyordum.

Bu yüzden kendi zevkimi yansıtan bazı detaylar eklemeye karar verdim. Mesela duvarlara, seçtiğim mutfağa uygun tablolar asabilirdim.

Akşam olduğunda masanın üstünde duran telefonum titredi. Bir saattir hâlâ karanlıkta oturduğumdan kimin mesaj attığını görmek için telefona baktığımda ekranın ışığından gözlerim kamaştı. İlginçtir ki mesaj Ares’tendi.

AresBu, eve gidip dinlenmen için bir hatırlatma
AthenaHâlâ çalıştığımı nereden biliyorsun?
Aresİçime doğdu
AresAsistanım bir saat içinde evinde olacak, o zamana kadar evde olsan iyi olur.
AthenaBeni çok iyi tanıyorsun, erkek arkadaşım
AthenaPardon, çakma erkek arkadaşım demek istedim.
AthenaBirazdan çıkıyorum

Bir taksi çağırdıktan sonra tüm ışıkları kapatıp kapıları kilitledim. Yol boyunca yüzümden gülümseme eksik olmadı. Buraya şantaj yoluyla getirilmiş olmam hoş olmasa da durumu lehime çevirebilirdim. Her zaman öyle yapmamış mıydım?

Eve vardığımda Ares’in asistanı lobide beni bekliyordu.

Kalın, beyaz bir kurdeleyle bağlanmış büyük, siyah bir kutu uzatarak, “İyi akşamlar, Bayan Matthews. Bay Anderson’dan bir paket getirdim,” dedi.

“Çok teşekkür ederim. Hım…”

“Will diyebilirsiniz, Bayan Matthews.”

“Athena,” diye gülümsedim. “Lütfen bana Athena de. Çok teşekkür ederim Will.”

“Rica ederim. İyi geceler.”

“Sana da.”

Eve girdiğimde kutuyu oturma odasındaki sehpanın üstüne koyup içinde ne olduğunu görmek için kurdeleyi çözdüm.

Kutudan güzel, uçuk pembe bir yazlık elbise çıktı. Kısa yırtmaçlı kollarına, narin çiçek desenine hayran kaldığım elbisenin markasını görünce nefesim kesildi.

Hiç bu kadar pahalı bir giysim olmamıştı.

Tam o sırada, arka cebimdeki telefonum titredi.

AresYarın güzel giyin

Göz devirsem de yine de gülümseyerek elbiseyi dolabıma astım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok